Havacılığımızda Değişim Rüzgarları ve Gelişim Önerileri

Değerli okurlarım,
Bünyesinde bulunmaktan onur ve gurur duyduğum Airlinehaber serüvenimin geride bıraktığımız ilk altı haftasında Türk sivil havacılığının kanayan yarası Türk Hava Kurumu hakkında ziyadesiyle etkili bilgiler paylaştığım kanaatindeyim. Memleketimizin çeşitli makam ve mevkilerindeki yetkililer nezdinde konuya ilişkin gerekli bilinç ve farkındalığı sağladığımızı bilmek içimize bir nebze su serpti.
Tarafsız değerlendirmeler ve gerekli yanıtları objektif argümanlar üzerinden vermenin gönül rahatlığını yaşıyorum. Üzerimde hakkı ve hatırı bulunan kıymetli bir büyüğümün ricası üzerine bu hafta artık konumuzu değiştirelim. Lakin eğer ki yaraları kaşınır ise biz yine gerekli kanıt ve delillerle misliyle reaksiyon vermeye hazırız. Yani pes etmedik; teyakkuzdayız. Bundan sonraki süreci adli makamlarda ve hukuki zeminde yürüteceğiz.
Havacılıkta geride bıraktığımız haftalar bürokratik mevkiler açısından bir hayli hareketliydi. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü’nde esen değişim rüzgârı, Türk Hava Yolları, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. cephesindeki heyecanlı devir-teslimlerle devam etti.
Devlet Hava Meydanları İşletmesinde başarılı bir şekilde uygulanmakta olan “Kamu-Özel Sektör İşbirliği” modelinin mimarlarından Sayın Funda OCAK’ın liyakat ilkeleri doğrultusunda genel müdürlük koltuğuna oturması kendisini tanıyanları fazlasıyla mutlu etti çünkü kurumun önemli emektarlarındandı. Geride bıraktığımız sene kendisine “Havacılığın Altın Kadını” ödülünü bizzat kendim takdim etmiştim. Gelinen noktada ne denli isabetli bir karar verildiğini hep birlikte görmekteyiz. Biliyorum ki; Sayın Genel Müdürümüz öncelikle kurum içerisinde yakın geçmişte ortaya çıkan suni nitelikteki minör problemleri ortadan kaldıracak; sonrasında ise iş barışı ve çalışan kenetlenmesini tekrar tesis edecektir.
Gelelim Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü cephesine. Sayın Bilal EKŞİ’nin uzun zamandır bir şekilde İstanbul operasyonu içerisine gireceğinden emindim çünkü uzun süre ailesini dahi İstanbul’dan Ankara’ya getirtmemiştir; onun gönlünde yatan aslan İstanbul’du, nihayetinde yuvaya dönmüştür. Bu sayede Türk Hava Yolları’na yeni bir soluk geleceği kanaatindeyim çünkü kan değişimi bu tip görevlerin doğasında var. Aynı durum Sayın Doç.Dr. Temel KOTİL için de geçerli. Kendisinin sahip olduğu bilimsel kimlik, uçak mühendisliği formasyonu ve beraberindeki profesyonel yöneticilik becerileri TAI için önemli bir fırsattır.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü koltuğuna vekâleten getirilen Genel Müdür Yardımcısı Sayın Bahri KESİCİ’yi, bizzat birlikte çalışma fırsatı bulduğumdan dolayı mütevazı, idealist, planlı, programlı ve çalışkan bir yönetici olarak tanımaktayım. Bu görevin kendisine verilmesi belki de geçmişte aklında olan yeniliklerin hayata geçmesi noktasına fırsata dönüşecektir.
Kan değişimi sürecini kuş bakışı hızlıca özetledikten sonra yeni idarecilerimizin üzerinde durmalarında fayda gördüğüm birkaç hususu sıralamak isterim.
Türkiye’de özellikle girişimcilerin havacılık sektörüne girişini sınırlandıran katı kurallar ve bürokratik engeller bulunmaktadır. Öncelikle pazara giriş ve pazara erişim koşullarında yeni reform ve liberalleşme hareketlerine ihtiyaç vardır. Teşvik ruhunun güçlendirilmesi ve rekabet ortamının güçlendirilmesi şarttır. Böylece alternatif hizmet sağlayıcılar ile daha kaliteli hizmet sunumu yaratılabilecektir.
İkinci olarak; havacılık alanında eğitim veren yükseköğretim kurumlarının nitelik ve nicelik yönünden irdelenmesi, kontrollü bir büyümenin sağlanması ve arz-talep dengesinin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Eğitim verecek yükseköğretim kurumlarının konuya bakış açıları yalnızca ticari boyutta kalmamalı konuya idealist bir yaklaşım da katabilmelidirler. Böyle bir bakış açısı yakalamış eğitim gönüllülerinin desteklenmesi sürecinde pozitif ayrımcılık gösterilmelidir. Bunun içinde maalesef öncelikle Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun lağvedilerek ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Üçüncü olarak; Türkiye’de ciddi düzeyde aksaklıkların bulunduğu amatör ve sportif havacılık alanında kayda değer adımlar atılmalıdır. Lakin burada maalesef karşımıza yine Türk Hava Kurumu çıkacaktır. Kendilerinin bu alanda üstlendikleri misyonu beklenilen düzeyde sergilemedikleri yönünde ciddi bir kamuoyu oluşmuş durumda. Bu nedenle konuya ilişkin ilave bir yasal düzenleme ihtiyacı hâsıl olabilir.
Öncelikle; Türk Hava Kurumu Tüzüğünün 3’üncü maddesinin (f) fıkrasındaki “THK Uluslararası Havacılık Federasyonu’nun üyesi olup, Türkiye’nin Havacılık Federasyonu yükümlülüğünü taşır.” hükmü yürürlükten kaldırılmalıdır. Türk Hava Kurumu esasen 5253 sayılı Dernekler Kanununa göre kurulan bir dernektir ve mevcut vaziyetiyle tüzükte yükletilen misyonu yurt sathında yaygınlaştırabilecek yeterliliğe nitelik ve nicelik yönünden sahip değildir.
Bununla birlikte, Türk Hava Kurumu tarafından model uçakçılıkla sevdirilmeye çalışılan havacılık; yarınlarımızın teminatı olan ilk ve ortaöğretim çağındaki gençlerimize hava araçlarına yönelik daha bilimsel ve teknik atölye-laboratuar uygulamalarıyla yeni bir soluk kazanmalıdır. Çünkü devir; teknoloji, yenilik ve dönüşüm devridir. Modelcilikse hobi düzeyinde yürütüldüğü sürece anlamlıdır.
Dördüncüsü; eğitim kurumları-sektör-kamusal karar vericiler bütünleşmesi sağlanmalı, etkin bir koordinasyon ve entegrasyon ortamı tesis edilmelidir. Karşılıklı görüş alış-verişinin tekrarlayan nitelikte oluşturulması öncelikler arasına konulmalı; gerekli ihtiyaçlar birinci ağızdan dinlenmelidir.
Beşincisi; bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunması hadisesine sivil havacılığımızda da önlemler alınmalıdır. Özellikle bir takım basın-yayın organlarında yer alan manipülatif, kasıtlı ve maksatlı haberler, geçen haftaki yazımda yer verdiğim üzere Kürşat ATILGAN gibi Air Traffic Controllers ile Atilla COŞKUN’u birbiriyle karıştırarak kurumlarımızın haksız yere karalandığı, kurum çalışanlarının “bilgisiz ve yetersiz” şeklinde küçük düşürülmeye çalışılırken aslında kendilerinin daha küçüldüğü hadiseler artık yaşanmamalıdır. Velhasılıkelam havacılığımızın görünürlülüğüne de bir kalite gelmelidir.
Altıncısı; havacılığımızdaki uluslararası işbirliklerine daha fazla yer verilmelidir. Özellikle ICAO, EUROCONTROL, EASA, ECAC, ACI ve IATA ile olan dirsek teması daha da güçlendirilmeli; başarılı uluslararası uygulamaların ülkemize kazandırılması, mevzuat uyumunun sağlanması, eğitim ve saha çalışması imkânlarından yararlanılması gibi konular önceliklerimiz arasına alınmalıdır.
Yedincisi; Türk sivil havacılığında ağırlığının arttırmasının gereğini savunduğumuz ulusal meslek standartları, personel belgelendirme ve akreditasyon çalışmalarına Avrupa Birliliği müktesebatına uyum çalışmaları kapsamında hız verilmelidir. Nitelikli ve yetkin iş gücü Türk sivil havacılığının attığı adımlarda ve geliştirdiği projelerde ayaklarının daha sağlam yere basar hale gelmesine vesile olacaktır.
Sekizincisi; havacılık sektöründeki çalışanların haklarının savunulması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, mesleki gelişimlerinin desteklenmesi, birlik ve bütünleşmenin güçlendirilmesi, personel politikalarına inovatif vizyonlar kazandırılması maksadıyla yeni bir organizasyonel üst yapılanmaya gereksinim duyulmaktadır. Bununla ilgili bir alternatif; sektörel sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek müşterek bir proje üzerinde hareket etmeleri olabilecektir.
Değerli okurlarımız, bu hafta havacılıkta içerisinde bulunduğumuz yönetimsel değişim rüzgarlarına atıfta bulunarak yeni görevlendirmeler sonrasında eğilinmesinde fayda gördüğümüz öncelikler hakkında fikir beyanında bulunduk. Nihayetinde havacılığımızın hak ettiği irtifaya biran önce yükselmesi hepimizin ortak temennisidir. Öyleyse elimizi taşın altına koymanın zamanı gelmiştir…

Exit mobile version