THY’deki 30 yıllık meslek hayatımda sendikal hareketlerin hep içinde oldum. Bu merakım, çocukluk ve gençlik zamanlarımda başladı. Öğrenim hayatımda, sınıf mümessilliği, öğrenci birliği başkanlığı yaptım. Kişilik yapım gereği, kendi haklarımı yedirmediğim gibi başka insanların haklarının yenilmesine tahammül edemem. İş hayatıma başladığımda ise bu kişilik yapımı anlayan THY’de çalışan uçak teknisyenleri elbirliği ile beni UTED başkanlığına getirdilerdi. Yönetim kurulumdaki arkadaşlarımın çoğu benden eski çalışanlardı. Hatta işyerimdeki kendi şeflerim bile yönetim kuruluma girer ve benimle çalışırlardı.
O zamanlar şimdiki gibi, ben dernek başkanı olacağım diye ortaya çıkıp yanına 10-15 arkadaşını alıp aday olamazdık. Dernek başkanlığına aday olabilmek için, sizi tüm vardiya ve atölyelerden seçilmiş eski teknisyenler sınava alırlardı. Öncelikle geçmişin sorgulanır ve sonra sorular başlardı. Ben de içlerinde Atilay Ayçin’in de olduğu seçici kurul karsısına çıkmıştım.
Bu sınavda, başkan olursan nasıl bir strateji izlersin? Senin için en önemli sorunumuz nedir? gibi zorlayıcı sorular tüm başkan adaylarına sorulur ve seçici kurul kime karar verirse o aday desteklenirdi. Bu kurula girmediği halde adaylığını açıklayan kişiler ise hayal kırıklığına uğrarlardı. Benim ilk seçildiğim 1986 yılında üç adaylı bir seçim 500 kişilik bir üye katılımı ile yapılmış ve seçici kurulun desteklediği aday olduğumdan farklı kazanmıştım.
Bu tür bir ön elemeli seçimle başkan olduğunuzda size işverenin bakış açısı da değişiyor. Seçilen başkana, üyelerinin desteğini, saygı ve sevgisini hisseden işveren temsilcileri, temsil edilen güçlü grubun seçtiği kişiyi önemsiyor ve isteklerine sırt çeviremiyordu. Şimdilerde ise yanınıza 10-15 kişi alıp adayım diyor ve seçimi kazanabiliyorsunuz. Ön eleme falan yok.
Çok güçlü bir gruptuk. İşveren bir arkadaşımızı haksız olarak işten attığında, onun geriye dönüşü olsun diye eylemler yapılır ve işten çıkartılan arkadaşımızın tüm maaşı üyelerden toplanarak kendisine verilir, namerde muhtaç edilmezdi. Bu durumu gören işveren vekilleri bu kuvvetli dayanışmayı görüp ürkerlerdi. İstanbul-Ankara-İzmir-Adana tüm yurt içi ve yurt dışı hat bakım istasyonlarına yayılmış arkadaşlar UTED üyesiydi. Adeta, “dur de duralım, vur de vuralım” tarzı destek görürdük. Bu destek sayesinde o zamanki UTED yönetimin ne işler başardığını yazmak gerekmiyor. Bunları zaten ya biliyorsunuz ya da duymuşsunuzdur.
NEREDE ESKİ TALPA BAŞKANLARI
Şimdiye kadar gördüğüm en değerli sendika başkanı Kaptan Zihni Barın idi. THY’deki ücret dengesizliğini çözerek taban-tavan (Kaptan pilot-düz işçi arası) ücretler arasındaki farkı 1/7 ye indiren 7. Toplu iş sözleşmesinin mimarı rahmetli Zihni Barın idi. Zihni Barın kaptan bu görevi amatör yapardı. THY’deki uçuşlarından kalan zamanda sendikacılık ile uğraşırdı. 1977 yılında göreve gelen Zihni Barın THY’nin en iyi Toplu iş sözleşmesini imzaladıktan sonra, görevini layığı ile yapmış olmanın huzuru içinde, Hava-İş başkanlığından istifa etmişti.
UÇUŞ İŞLETME SENDİKADA MUTLAKA TEMSİL EDİLMELİ.
Şimdilerde ise THY çalışanları hiç ama hiç layık olmadığı şekilde temsil ediliyorlar. THY Yönetim Kurulu başkanlığını yapan ve sendikal yapının adeta içine eden Hamdi Efendinin eseri olarak “böl-parçala-yönet” sistemi ile çalışanlar birbirinden ayrılmış ve iş kolları değiştirilerek, çalışanlar farklı sendikalarca temsil edilir olundular.
Artık THY dediğinizde aklınıza genelde uçuş ekipleri geliyor. En güçlü grup uçuş işletme.
Hal böyleyken, en çok çalışanın olduğu bu gruptan sendika yönetimi çıkamıyor. Binlerce kişi arasından bir tane daha Zihni Barın çıkartamayan bir grup.
Delege seçimlerini kazanıp sendika yönetimine el koyacak gücü olmasına rağmen er meydanından kaçan, kendilerinin de işçi olduklarının farkında olmayan bir grup .
Nedeni ne diye düşündüğünüzde karşınıza maalesef para çıkıyor.
Zihni Barın Kaptan gibi amatör başkanlık yapabilmeleri de mümkün. Sendikanın topladığı aidatlarla neler yapılır neler… Tüzükte başkan ve yönetim kurulu maaşları 10 bin TL’nin üstünde. Bu maaş, THY’deki bir kaptanın aldığı ücretten çok düşük kaldığından talep yok.
Aslına bakacak olursanız, bu bir tüzük tadili meselesi. Aslında yapılması gereken çok basit bir tüzük değişikliğinden geçiyor.. Tüzüğe bir madde ilave edilerek bu maaş farkı giderilebilinir.
“Sendika yöneticilerinin, THY’den aldıkları maaş ve ikramiyelerin tümü, görevleri müddetince sendika tarafından ödenir. “Şeklinde tüzük tadili yapın olsun bitsin.
Memur sendika başkanı olursa THY’deki görevinden ne alıyorsa onu alsın. Kabin memuru yönetime giriyorsa yine aynı görevde alacağı maaşın aynısı verilsin. Kaptan yönetime giriyorsa yine hiç eksiksiz olarak, THY’den eline geçecek olan rakamı aynen alsın. Bu şimdiki maaş skalasından çok daha mantıklı. Hak yenmesin ve Hava-İş kaliteli, bilgili ve deneyimli kişilerce yönetilsin.
Sendika tüzüğüne bu maddeyi yazdırdıktan sonra iş kolay. Bir çok kaptan, pilot veya kabin memurunun gelecek kaygısı kalmayacak. Üstelik yönetime girecek kaptanın eli güçlü olacak, isterse Zihni Barın gibi amatör başkanlık, isterse THY’den aldığı tüm maaş ve olanakları sendikadan alarak profesyonel yöneticiliğe geçiverecek.
. Bu tüzük tadilinden sonra, seçilecek sendika başkanı (kaptan, pilot veya kabin memuru) işverenden görevini yaparken her hangi bir baskı görürse, basar istifayı ve hiç maddi kaybı olmaksızın sendikadaki görevine bu sefer profesyonel olarak devam eder.
Bu gerçeği bilen THY yönetimi ise o sendika başkanı veya yönetimine girmiş kişi ile uğraşamaz. Çünkü uğraştığında, o kişi THY’den istifa edecek ve THY kızgın bir sendika başkanı ile karşı karşıya kalacaktır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus: Hava-İş yönetimine aday olacak kişiler aynen bizim zamanımızda olduğu gibi delegeler tarafından ön eleme yapılarak seçilmeli ki, üyeleri tarafından kuvvetli desteği olan bir başkan olabilsin.
Emekliliği gelmiş kişiler veya daha önce delege olduğu halde korkarak genel kurula gitmemiş olanlar, yönetime girmek istese bile girmemeleri gerekir. Bunlar denenmiş kişiler olup korkarak er meydanını terk etmişlerdir.
Zihni Barın dönemimden sonra yani 1980 lerden bugüne dek, THY’nin hem sayısal yönden hem de etki açısından güçlü grubu kendini bile temsil edemeyecek durumda.
HAVACILIK KANUNUNA KİM TAŞ KOYDU
Havacılık kanunu dedikleri taslak halindeki metin, Necmi Ekici ve Tuna Gürel kaptanlar zamanına rastlar. 1999 Yılında başlayan çalışmalar,2000 yılında taslak haline gelmişti. Bu taslağı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş hukuku ana bilim dalı başkanı profesör düzenleyip sunmuştu. Eski yönetimlerin haklarını yemeyelim üzerinde çok çalıştılar.
Tabii ki ben de o zamanlar UTED başkanı olduğumdan, bu çalışmayı duyup bize de yarar mı diye bakmış ve incelemiştim. Hatta Yönetim Kurulu başkanlığını yaptığım Airport TV’de bu konuda uzmanlaşmış bir Avukatla 3 saatlik canlı yayın yaparak, madde madde ne getirir, ne götürür tartışmıştık. Şimdilerde bakıyorum da bu taslak yine gündeme gelmiş ve sanki yeni bulunmuş maden gibi tekrar incelemeye alınmış. Yahu kardeşim, bu taslağı yapan, üstünde çalışan o zamanki insanlara danışanınız var mı? Nerede takılmışlar, nereden veto yemişler sordunuz mu?
Hadi ben size söyleyeyim. Bu taslağa en güçlü muhalefet, o zamanki Onur Air genel müdürü ve Töshid başkanı Sahabettin Bolllukcu ve tabii ki THY yönetiminden gelmiştir. Sahabettin Bey evinde pijamalarını giymiş emekliliğin tadını çıkartıyor. Bir randevu alın. Yanına gidin. O zamanlar neden muhalefet etmiştiniz diye sorun. Muhalefet edilen yerleri not alın ki yine aynı yere toslamayın.
Şimdiki TALPA yönetimi, sanki kendileri bu taslağı yapmışcasına, üstüne atlamış vaziyette. Bu konuda ki destek de Hava-İş sendikasından gelecekmiş. Ya inanın ki şu anda bu satırları gülerek yazıyorum. Atilay Ayçin zamanında da sendikaya gidildi. Destek arandı. Ne oldu?
Töshid yine var. THY yine var. O zaman neye muhalefet ettilerse şimdide edeceklerdir. Hava İş sendikası da çıkmış ortaya bu taslağı geçirtiriz diyor. Tabii ki diyecek… Uçuş işletmedeki delege seçimini nasıl kazansın.
Sendikanın gayesinin, bu taslağı geçirtmekten ziyade, ilk yapılacak delege seçimlerini almak amaçlı olduğu görülüyor.Başka ne olabilir ki? Zamanında bu yasa teklifi için Atilay Ayçin de uğraştı olmadı. Bunlarda deneyecek ve sorduğunuzda, eli kulağında ha çıktı ha çıkacak denilerek delege seçimleri bitip tekrar koltuklarını garanti altına aldıktan sonra size hadi bakalım sür eşeğini Niğde’ye diyeceklerdir.
Bu iş sendika işi değil. Bu iş mesleki bir örgüt olan TALPA’nın işi.
Yapın lobinizi, alın randevuyu bizzat Cumhurbaşkanından, gidip anlatın derdinizi. Randevu alma işini de, Cumhurbaşkanını devamlı uçuran bir pilot arkadaşınızdan rica edin. O sizin adınıza randevu alsın, gidin konuşun.
Cumhurbaşkanı ikna olursa anında bakanı yanına çağırır ve “bakın şu işe nedir dediğinde” bile iş olmuş sayılır. 1987 yılında, Rahmetli Özal bir VIP uçuşunda benim anlattığım sorunları dinleyip, Ulaştırma bakanı Veysel Atasoy’ u yanına çağırmış ve “bakın Sefa Bey ne anlatıyor, dinleyin ve inceleyin” dedikten sonra %148 zam alınmıştı. (4 Eylül 1987 THY yönetim kurulu kararı)
Bu ekstra zamma Sendika hemen karşı çıktı. Yer yerinden oynadı. Sonuç biz ortalama %148 zammı aldık o kadar…
Uçuş işletme gibi THY’nin en etkin ve güçlü grubu, oralara gitmek şurada dursun, maalesef daha sendika genel kurullarına gidemez hale gelmiş.
Uçuş işletmede ki sendika üyelerinden oy istiyorsunuz. Onlarda sizi kendilerini temsil etsin diye sendika genel kuruluna yolluyor. Birde bakıyorsun ki, uçuş işletmenin çalışanlarının seçtiği delegeler kaçmış…Bu ayıp,uçuş işletmeye yeter…
TALPA çok yakinen takip ettiğim bir derneğimiz. Çok değerli başkanları ve yönetimleri vardı. En sevdiğim başkanlar Ertuğrul Bilişli, Erkan Potukönen ve Cafer Bostan idi.
Bilişli kaptanın toplumcu yapısı, Erkan Potükönen’in dik duruşu, Cafer Bostan kaptanın da protokol adabını hiçbir zaman unutamam.
Ertuğrul Bilişli zamanında hemen, hemen her hafta UTED-TASSA- TALPA-TALCA-TALTA-TALDA ve Havayolları Beden İşçileri Dernekleri arasında toplantılar yapılırdı, Tüm dernekler birlikte “THY Dernekleri Dayanışma Federasyonu” kurmuş ve o federasyonun başkanlığı görevine ben getirilmiştim. Kısaca sözcüsüydüm diyeyim.
Birlikte harika çalışmalar yapıldı. Hatta Hava-İş tarafından, kendimizi sendikanın yerine koyuyoruz diye, kınanırdık. Dernekler federasyonumuz tarafından yapılan bir toplantıda,Genel müdür Tezcan Yaramancı, grubun sözcüsü olarak konuşurken kasıtlı olarak bana sataşmış ve “siz kim oluyorsunuz” dedikten ve benim aynı tarz sert cevabımdan sonra,oluşan elektrikli ortam, genel müdürle benim sille tokat birbirimize girmemize ramak kala araya girenler tarafından önlenmişti.
Bu sert çıkışın arka planında kim vardı? Tezcan Yaramancı yı kim doldurmuştu? Kim üstümüze salmıştı? ( Ali Gülçiçek arkadaşımız bir yazısında bu konuyu detayları ile anlatacaktır)
Çünkü genel müdür Tezcan Bey tümümüze hakaret vari konuşmuş, verdiğim sert cevabı fazlasıyla hak etmişti. Bu toplantının sonrasında beni işten atacak derken tam tersi benden ve federasyonumuza üye tüm derneklerden özür dilemekle kalmayıp tümümüzü Beyti Resataurant’da ağırladı.
Bu girişi, TALPA ile olan dostluğumuzun ve birlikteliğimizin bilinmesi açısından yazdım. Şimdiki TALPA’yı anlayamıyorum. Çok acemi olduklarını söylememe gerek yok. Ancak acemiliğin yanı sıra protokol bilmezlikleri ve burunları yukarıda tavırlarını uzaktan gülümseyerek izliyorum. Çünkü gördüğüm tek TALPA yönetimi bunlar değil.
Gelelim TALPA’nın Balo dediği benim ise kutlama gecesi dediğim organizasyonlarına
Her zaman olduğu gibi, mevcut yönetimin geçen seneki TALPA gecesine davetli olduğum için gittim. Bir ara masaya, yönetim kurulundan Bülent Kaptan geldi. Biraz sohbet ettikten sonra geceyi beğendiniz mi diye soru sorunca dayanamadım başladım anlatmaya. Seçtikleri sanatçı seçimine, kapıdaki karşılamaya, masa düzenine kadar birçok konuyu konuştuk. Tavsiyelerim oldu.
Tabii ki bu iyi niyetli bir konuşma idi. Çünkü ben de zamanında onlarca gece yapmış ve 500 ü aşkın konuk ağırlamıştım. Gecelerimize çıkarttığımız sanatçıları söyleyince, Bülent Kaptan, “oo harika dedi. Seneye siz bize bir assolist getirirsiniz artık” dedi. Bende neden olmasın siz hangi sanatçıyı istiyorsanız söyleyin ücretsiz getireyim diye cevap verip,zamanında THY Genel müdür yardımcısı Oktay Öztekin Kaptan’in ricasını kıramayıp uçuş işletmenin gecesine Nükhet Duru’yu ikna edip ücretsiz getirttiğimi söyledim
Bizim UTED geceleri, nasıl çok kaliteli ve zengin geçtiyse onlarınkinin de geçmesi isterim.
Bir de baktım ki, TALPA yine gece yapıyor ve bu sefer diğerlerine göre daha kaliteli bir mekân seçmiş. Sanatçıya kafam takıldı. Çünkü konukları ve üyeler oraya yönetimi görmek veya iki kap yemek yiyebilmek için gelmezler. Onların istediği nezih bir ortamda kendilerinin zevkine uygun sanatçılarla şölen haline gelmiş güzel bir gece geçirmek, iş ve yaşam stresinden kurtulmaktır.
Onların balo, bizim ise UTED’in kuruluş günü olması nedeniyle kutlama gecesi dediğimiz geceye 3 gün kalmış, hala sanatçı ismi belirtilmemiş. Bu konuda haber yaptım ve katılımın olması için sanatçı baştan söylenmeliydi dedim. O yazıyı, Bülent Kaptana verdiğim söz aklımda olarak yazdım. Bir gün sonra bir başka haber sitesinde, gecenin assolisti olarak Sertap Erener in sahne alacağını okuduğumda şaşkınlık yaşadım. Açık hava konserlerinden tanıdığımız Sertap Erener’in orada ne işi var diye düşündüm.
Yaş ortalaması 45 in üstünde olan konukların misafir edildiği, yemekli ve içkili bir ortamda pop sanatçısı assolist. Kesinlikle olmaz. Çünkü bu tür yemekli ve içkili yapılan kutlama gecelerinde assolist hiçbir zaman pop sanatçısı olmamalı.. O gecede Sertap Erener illa ki çıkartılacaksa son sanatçı olarak sahne almamalı. Gecenin ilerleyen saatlerinde içkinin etkisinde kalan orta yaş grubu Türk sanat müziği ister. Sertap Erener masaların arasına girerek konukların eşlik etmesine olanak sağlamaz. Sahneden aşağıya inmez. Halbuki konuklar, masaların aralarında dolaşan şarkıcı ister. Örneğin sahnesi en güçlü ve izleyici ile en iyi diyalog kuran sanatcılar bellidir. Sibel Can- Muazzez Ersoy-Gülben Ergen-Işın Karaca vb…
Sanatçı seçimi tek kişi ise kesin Türk sanat müziği icra edenler arasından seçilmeli. İkinci sanatçı varsa bu belki Sertap olabilir.
Hadi bunları es geçelim. Gelelim davetiyeye. Sanırsınız Cumhurbaşkanlığı balosu yapılıyor. Şartname bile hazırlanmış. Erkek konuklar koyu renk elbise giyecek. Bayanlar ise tuvalet. Yahu kardeşim, sen kutlama gecesi yapıyorsun. Mesai günü sonrasında çok kişi evinden değil, iş ortamından gelecek. Çalıştığı yerde tuvalet giymediğine göre eve uğramak ve belki de kuaföre gitmek zorunda. 16 gece yapmışım, birinde de davetiyeye askeri usul koyu renk takım elbise ve bayanlarda tuvalet mecburiyeti yazmamışım. Davet edilen kişi öyle bir mekanda ne giyileceğini bilir. Ayrıca,geceye gitmediğim için çok merak ediyorum yapılan gecede tuvalet giyen 3 veya 5 Hanımefendi olmuş mudur? TALPA yönetim kurulu üyelerinin eşleri tuvaletle mi gelmişti acaba?
Davetiye skandalını bırakalım. Protokol de THY Yönetim Kurulu üyeleri yok. Başkanı yok. Pilotlar gecesinde hava harp okulu komutanı veya her zaman bu tür davetlere gelen hava kuvvetleri komutanları yok. Onlar da pilot değil mi?
Ayrıca bir dernek neden ücretsiz gece yapar? 3500 üyenin hepsi gelemeyeceğine göre diğerlerinin aidat paraları ile ücretsiz gece yapmak ne derece doğrudur.
Dernekler, aidat, teberru ve faaliyet gelirleri ile yaşarlar. 500-600 kişiye gece yapıyorsun bir dolu masraf. Gece ücretsiz olunca tabii ki katılım çok oluyor. Bu geceleri UTED olarak bizde yapardık ama davetiyeler ücretliydi. Günay Restaurant salonunda 500-600 kişi yaptığımız 16 gece de tıka basa doluydu. Birkaç protokol dışında kendi yönetim kurulumuz bile ücret öderdi. Kutlama gecelerimize, İstanbul valisi, THY’nin tüm yönetim kurulu üyeleri ve genel müdür mutlaka katılırdı.( malum dernek olunca en üst düzey mülki amirlere davetiye yollamak gerekiyordu)
Uçak teknisyenleri pilotlardan daha mı çok maaş alıyor. Tabii ki Hayır. Bu tür geceleri seven kişiler paradan kaçmaz. Yeter ki kaliteli ortam,kaliteli ağırlama ve popüler sanatçılar getirin. Yemekler seçmeli olsun. Balık mı Et mi diye sorulsun.
Yani sakın ola ki, bu tür içkili toplantılara mevcut yönetim gelmez falan demeyin. Dernekten ayrılmadan önceki yaptığımız son kutlama gecesinde Candan Karlıtekin ile Temel Kotil’i de misafir etmiştik.
Sanatçıları merak ederseniz ben yazayım.
Assolistler; Sibel Can-Muazzez Ersoy-Muazzez Abacı-Gülben Ergen-Seda Sayan
Assolist altı: Candan Erçetin-Işın Karaca-Nükhet Duru-Cenk Eren-Emel Müftüoğlu-Coşkun Sabah-Demet Sağıroğlu-Altın Kızlar-Ayşe Mine (Bunlar hatırlayabildiklerim. UTED dergiye bakıp hatırlamaya çalıştım)
Dansöz; Tanyeli
NOT/ Bu geceler, 1986-2004 arasında yapıldı. Hepsi o zamanın en popüler sanatçıları idiler. Her gecede mutlaka bir assolist-İki assolist altı ve bir dansöz mutlaka olurdu. Menüyü söylemeye gerek bile yok. Günay Restaurant’ın kalitesi zaten belli.
Bu sanatçıların ne kendilerine ne de orkestralarına ücret ödenmemiştir. Üyeler ise hepsi ücretli katılım yaptılar. Sanatçı kadrosu iyiyse, mekân çok lüks ve tanınmış ise, katılım sıkıntısı çekilmez. Bu yazıyı okuyan eski üyelerimizin bu geceleri çok iyi hatırlarlar.
Bu arada bizim gecelerimize, kimse kravatsız ve takım elbisesiz gelmedi. Kutlama gecemize katılan hanımefendiler ise çok şıklardı. Bu nedenle üyelere ve konuklara kılık kıyafet dersi vermeyin. Bırakın kendileri nasıl isterse öyle gelsinler. Merak etmeyin, tüm davetlileriniz en az sizler kadar, nereye ne giyilir bilirler.