Değerli okurlarım
Bu haftaki konuma girmeden önce yine habercilik ile ilgili bazı konulara girmeyi arzu ettim. Çünkü bazı haberlerimizde, okurlarla ters düşüyoruz. Bildiğiniz üzere tarafsız yayıncılık yapıyoruz. Okurlarımız arasında her türlü görüş içerisinde bir çok okurumuz yer almakta. Tabii ki işin olması gerekeni de budur diye düşünüyorum. Genel yayın politikamız, çalışandan yana olmamızın yanı sıra bazılarımız gibi bardağa hep dolu tarafından bakmamaktır. Bu nedenle okurlara bardağın hem dolu hem de boş tarafını da gösterip kendi kişisel görüşümüzü söylüyoruz.
Örneğin; THY’nin faaliyetlerinin hepsini önce yorumsuz olarak yayınlayıp eleştirilebiliyoruz. THY 47 Milyon TL zarar açıklamasını yazıyor ve sonra bu zararın aslında 291 Milyon dolar olması gerektiğini belgelerle anlatmaya çalışıyoruz. Kısaca, sadece önümüze konanı yemiyoruz. Bilirsiniz, yayınlanan haberlerin çoğu haber ajanslarından alınmakta. Her yayın organının tüm ülke çapında habercilerinin olması mümkün değil. Bu nedenle birkaç tane tanınmış haber ajansı, bulduğu haberleri aboneleri olan yazılı veya görsel medyaya paylaşıyor. Onlarda bu haberleri alarak okurlarına sunmaktadır. Durum böyle olunca (özel haberlerimiz hariç) aldığımız haberin altına alıntımızı koyuyor ve aynen yayınlamak zorunda kalıyoruz.
Haberi yayınlamak başka bir şey o haberin içeriğindeki her ifadeye katılmak ayrı bir şey.
Başkasından aldığımız haberin içeriği ile oynamaktansa o haberi aynen koyup içeriğindeki yanlışları yazmak çok daha etik bir tarz oluyor. Örneğin, paylaştığımız bir gazete haberi THY’de işten çıkartılmış 211 kişi hakkında farklı mütalaa da bulunmuşsa, o kafamıza yatmayan farklı ifadeleri silip, o ifadeler yerine kendimizin ifadelerini yazıp yayınlamak yasal bir olay değildir. Bu nedenle o haberi aynen paylaşıp, o konudaki görüşümüzü ayrı ve özel bir haberle yalanlamak daha doğru olur. Bizlerde kafamıza yatmayan bazı haberleri noktasına virgülüne dokunmadan yayınlayıp sonra o haber üzerinde farklı bir yazı ile görüş belirtiyoruz. İşin bizce olması gerekeni budur ve THY’den ilk planda işten çıkartılan 211 kişi hakkındaki düşüncelerimizde zaten bellidir.
Ayrıca; Haberlerimize gelen yorumların iki katı tarafımızdan silinmekte veya sansürlenerek, istenmeyen cümleler silinmektedir. Maalesef bazı haberlere atılan yorumlar, yazılan konunun dışında farklı yerlere laf atmakla kullanılmakta. Klavye arkasından isimsiz ve belki de farklı IP’lerden şu kişi Feto’cudur veya bu kişi zamanında şunlarlaydı, bunlarlaydı gibi yorumlar yazarak suçlamalar getirmenin ahlaki olduğunu düşünmüyorum. Bu tür yorumları yayınlamak ve o yoruma karşı diğer okurların cevabını yazması şüphesiz o haber sitesine reyting yaptırır. Ancak biz reyting yapacağız diye, yalan, dolan veya iftira içererek çamur at izi kalsın mantığında düşünülüp atılmış yorumlara yer vermeyi uygun bulmuyoruz. Resmi belge taşımayan suçlamaların yeri burası değildir. “ Sefa Bey, asıl FETO cu bizim xxx isimli müdürümüzdür diyen birinin yorumunu nasıl yayınlayabiliriz ki. Bu kişi, ilgili kişinin ne olduğu konusunda eminse, bu suçlamayı bize değil savcılığa yapması gerekir.
Lütfen objektif yayıncılık yapmaya çalışan bu haber sitemize ayağı yere basan ve kimseyi töhmet altına sokmayan yorumlar atın. (Editörlerimiz bu konuda hassas davranmakta. Ancak gözden kaçan yorumlar olduysa lütfen bana mail atarak iletin ve derhal o yorumu kaldırayım) Bu konuda hassasiyetimiz nedeniyle, haber sitemize şimdiye kadar hiçbir mahkeme talebi gelmemiş ve kimse tarafından da hakaret davası açılmamıştır ve inşallah açılmaz da…
Hava-İş
Hava-İş sendikasına 30 sene Aidat ödemiş olmamın yanı sıra tüm sendika yönetimlerini çok iyi tanırım. Sendika mevzuatlarını az çok bilirim. Ancak hiçbir zaman sendika yönetimlerine adaylığım olmamıştır. UTED başkanlık dönemimde tabii ki temsil ettiğim üyelerin hak ve menfaatleri doğrultusunda, delege listeleri yaptık ve kaybettik. Tabii ki Teknik camia sadece uçak teknisyenlerinden oluşmamanın yanı sıra o zamanki ismi ile revizyon atölyeleri, mühendislik, beyaz yakalı dediğimiz memurlar ve işçilerden müteşekkil bir yapı içermekteydi.
Vardiyalı düzende çalışan uçak teknisyenlerinin delege listesi kazanabilmek için 09-17 arasında yapılan seçimlerde oy vermesi gerekirdi. Yani bizim delege listelerine en fazla iki vardiyadaki uçak teknisyenleri oy verebildi.maalesef seçim saatleri nedeniyle diğer 23-07 çalışan ve o gün dinlenen (off günü) ekiplerdeki teknisyenlerinin oyunu, işyerine gelmedikleri için alamadık. Bu rakam da az buz değildi.
Hâlbuki Revizyon atölyeleri, mühendisler, memur ve işçiler 08,30- 17 saatleri arasında çalıştıklarından hepsi oy kullanabilmeleri mümkündü. Bizim bu eksikliğimiz nedeniyle çok az farklarla da olsa delege seçimlerini alamıyorduk. Kısaca her maça eksik kadro ile çıkmak zorunda kalırdık.
Kazansaydık ne yapardık? Kazansaydık genel kurula delegelerimizi sokar, sorunlarımızı genel kurul ortamında anlatır, savunur ve sonunda bizim isteklerimizi savunacak bir yönetime oy verirdik.
Ancak şu ana kadar yazmadığım ve aranızda çok az kişinin bildiği ilginç bir başkan aday/adaylığım oldu.
Hafızam beni yanıltmıyorsa 1993 yılıydı. Sendika Atilay Ayçin ve ekibiyle yönetiliyordu. Ben genel kurul delegesi bile değildim. Delegelerden bir grubun sözcüsü genel müdürlükte çalışan Cavit Gümüşkaya beni aradı ve biz delegeler olarak sizinle görüşmek istiyoruz dedi. Bende hayırdır hangi konuda diye cevap verdim. Oda sendikayı olağanüstü genel kurula götürmek için imzalarımız hazır ama başkan adayı arayışındayız dedi. Ben bu tür bir görevi düşünmüyorum ve ayrıca da delege bile değilim diye cevap verdim. (Bildiğiniz üzere sendika seçimlerinde yönetime aday olabilmek için illa ki delege olma şartı yoktur) Biliyoruz Sefa bey dedi sadece bir sohbet ortamında konuşacağız diye cevapladı. Tabii ki söylenen adrese gittim. 100 civarında delege toplanmış. Çoğu Anadolu delegeleri idiler.
Hoş geldiniz, Hoş bulduk faslından sonra konu açıldı.
Yüz civarı delege, kendi aralarında konuşarak olağan üstü genel kurulda beni başkan adayı olarak göstereceklerini ve destekleyeceklerini ilettiler. İlginç buldum.
Delege olmayan birine destek yapacaklarına kendi içlerinden birini başkan adayı yapıp kazanma yoluna gidebilmeleri daha akıllıca olurdu. Bu nedenle ben başkanlığa şu an için sıcak bakmadığımı söyledim. Onlar da birkaç gün sonraki toplantılarında tekrar konuşalım dediler. Ben o zaman UTED başkanıydım. Yoğun bir tempoda çalışırdık. Bir nevi sendika gibi hak mücadelesi verirdik. Ailemle konuştum. Onlar da uygun olmayacağını ve ne gerek var diyerek fikir beyan ettiler. Sonra yine belirlenen gün ve saatte toplantıya gittiğimde delege sayısının artmış olduğu gördüm.
Bana masanın tam ortasında yer ayırmışlar ve illa ki oraya oturmamı istediler. Tanımadığım bir çok kişi vardı. Hepsi delegeydi. Onlar beni tanıyor ben ise en fazla 5-10 civarında kişiyi sadece yüzeysel tanıyordum. Konu yine açıldı ve ben aday olursam, teknikteki delegelerin bir çoğunun taraf değiştireceğini ve olağanüstü genel kurul isteyen grupla beraber olacağını söylediler. Kısaca hesaplarına göre,karşı taraftan alınan 5 civarı teknik delegesi bile seçimi bize kazandırır diyorlardı.
Ben sonunda Peki cevabını verdim ama bir şart koştum. Başkanlığı amatör yapmalıyım dedim. Maaş almayacağımı, çünkü bu tür toplumsal hizmetlerde maaş alınmasını uygun görmediğimi ilettim. Ses çıkmadı. Tabii ki benim maaş almamam yönetimime alacağım kişilerin maaş almaması demek değildi. Bu benim kendi tercihimdi.
Teknikte o zaman teknisyen olmam nedeniyle amatör başkanlık yaptığımda, işveren baskısı ile karşılaşacağımı söylediler ve bende işte o zaman profesyonel başkanlığı düşünürüm dedim. Genel kurulda yapacağım konuşma ile teknik delegelerinin sempatisini kazanacağımdan şüphem bile yoktu. Çünkü çoğu birlikte çalıştığım arkadaşlardı. Bir tarafta Atilla Ayçin diğer taraf da ben.Her ikimiz de teknik kökenli idik.
Uzatmayayım gün gelip çattı. Görev dağılımları bile yapılır hale gelinmişti. Tam o sırada aramızdaki bazı arkadaşlarda bir huzursuzluk hissedilmeye başlandı. Kulisler yapılıyor bağırıp çağırmalar diğer odadan duyuluyordu. Cavit Gümüşkaya yanıma geldi ve “Sefa Bey THY devreye girmiş” dedi. Benim için THY yönetimi önemsiz diye cevap verdim. En fazla baskı yersem profesyonelliği seçerdim. Bunu bilen THY de zaten baskı (mobing) uygulayamazdı. Cavit Bey, “Sefa Bey durum sizden kaynaklanmıyor, THY üst yönetimi sizin yapınızı bildiğinden, sendika ile işveren arasındaki bağın kopabileceğini düşünüyor diye cevapladı.
Peki nedir bu yan odadaki kulis diye sordum. Çok ilginç bir gelişme var dendi. Bir zamanlar Hava-İş in başkanlığını yürüten sonra ANAP dan milletvekili olarak hükümete giren eski başkanımız İbrahim Öztürk ün adaylığı gündemde.
THY yönetimi, bir çok delege arkadaşa baskı yaparak İbrahim Beyi desteklememizi istiyor. Bu nedenle bölündük dedi.
Her gelişmede hayır vardır diyen biriyimdir. Ne yapalım, bildiğiniz üzere, isteksizce siz arzu ettiğiniz için bu işe girişmiştim, çekilirim İbrahim Bey gelsin yapsın dedim. Cavit Bey,Hayır diye cevapladı. İbrahim Bey zamanında ANAP tan milletvekilliği yaptı ve işçi hakları adına bir şey getirmedi. Onunla kaybederiz diye görüş bildirdi.
Ben ortada kalmıştım. Bu arada bir daha ki toplantıya İbrahim Öztürk geldi ve bana, Sefa Bey biz neden birlikte çalışmayı düşünmüyoruz diyerek kendi başkanlığı altında genel sekreterlik teklif etti. Tabii ki benim kişilik yapımı bilemezdi. İki lider yapılı kişinin sendika yönetiminde olamayacağını söyledim ve hep birbirimizden çekinerek çalışamayız diyerek adaylığımı geri çektim ve genel sekreterlik görevini de kabul etmedim.
Sonuç olarak; Çok az farkla İbrahim Öztürk seçimi kaybetti. Atilay Ayçin, onu ANAP milletvekilliği yapması ve sonraki seçimde devre dışında kalınca bu sefer sendika başkanlığına dönmeyi düşündüğünü ve buranın işsiz milletvekillerine ekmek kapısı olmadığını söyleyerek seçimi kaybettirdi diyebiliriz. Cavit Bey ve ben, İbrahim Öztürk ün adaylığının Atilay Ayçin’in işine geleceğini biliyorduk. Atilay Ayçin’in İbrahim Öztürk’ün yumuşak karnına vurması işi bitirdi.
Değerli okurlarım;
Şimdi gelinen noktada yine birbiri ile anlaşamayan ve başarısız olduğu gözlemlenen bir sendika yönetimi var. Bu yönetimin kendi içinde bile sorunları olduğu söyleniyor.
Bu nedenle, HAVA-İŞ DOSYASINI AÇMAYA KARAR VERDİK. Bu haftadan itibaren bir dizi halinde Hava-İş’te neler yaşandığını haber formatında sunacağız. Tüm gelişmeleri ve yaşananları tarafsız olarak bir ekip halinde çalışarak derleyip toparlayacağız. Yazılanlara inanamayacaksınız. Adeta küçük dilinizi yutacaksınız. Bir çok yerde gördüğünüz, çamur at izi kalsın mantığında yazmayacağımızı tahmin edersiniz.Dedikodular ile işimiz olmaz. Belge varsa biz belgeyi yorumlarız.Tabi ki, yine sizlerle birlikte.
Bu arada aramıza yeni bir yazar daha katıldı.
ALİ GÜLÇİÇEK bu haftadan itibaren köşe yazıları ile bilhassa sendikal konulara değinecek. Kendisine şimdiden hoş geldin diyoruz.