Değerli Okurlar,
Bu hafta F35 savaş uçaklarının şu ana kadar yaptıkları kazalara ve yaşanan yüksek bakım maliyetlerine bakılınca Amerika’nın bize aslında farkında olmadan iyilik yaptığını düşünmeye başladım. Bugün yerli ve milli hava savunma sanayiine verilen ağırlığa bakınca, yükselen ihracat rakamları ve teknolojik kabiliyetimizle doğru bir istikamette ilerlediğimizi söylemek mümkün. Dünyada havacılık sektöründe batan ve küçülen firmaların çoğaldığı bir dönemde bizim bu yükselişimiz gerçekten takdire şayan.
Tabii stratejik olarak doğru politikalarla doğru hedeflere kararlılıkla ilerlerken en az hatayı en maksimum verimle sağlamalıyız. Bunun da en önemli koşulu olan insan faktörünü en doğru biçimde kullanmamız gerekiyor. Havacılık sektörü bir ülkenin dünyaya açılan ayağı, ticaretin ve turizm ile ulaşımın en önemli aracıdır. Burada çalışma koşulları ve istihdam politikaları liyakat ve hakkaniyetle yönetilmezse gözden kaçan en ufak bir ayrıntı çok ağır bedellere ve çok büyük felaketlere neden olabilir. Bizim gibi yarı gelişmiş Ortadoğu ülkelerinin en büyük sorunu da bu. Nepotizmin hâkim olduğu, insan seçme ve ölçme değerlendirme sisteminde hamilerin referans alındığı bir ortamda bunca emeğe ve çabaya en büyük ihaneti etmiş oluyoruz.
Misal ülkemizin en büyük ve en gurur verici şirketi olan THY’ye bakın. Yüksek ücretlerle yönetici koltuklarını işgal edenlere bakın. Kaçı hakikaten liyakat ve ehliyet gözetilerek belirlenmiş. Vakıf cemaat yahut bir takım cemiyet lobilerine uzanan koridorların birbiri ile yarıştığı iğrenç bir çark döngüsü içindeyiz. Neden mi? Çünkü ücret, sosyal haklar ve özellikle yöneticilerine sunulan imkanlar sıradan insanların asla hayal edemeyeceği düzeyde. İllaki çok başarılı, yurt içinde ve dışında çok daha iyi şartlarda çalışanlar olsa da iş istihdam oranı olarak asla THY ile mukayese edilemediği gibi hele ki düşük profilli bir yönetici adayının sahip olabileceği en iyi koşulların sunulduğu inkâr edilemez.
Peki bu sistemin yarattığı sorunlarla boğuşmak yerine ülkenin tüm yetişmiş iş gücüne kapısını adalet ve liyakatle açan bir sektör yaratsak ne kaybederiz. Bürokrasinin baskısının binlerce insanın omzuna yük olduğu, özellikle çalışma yaşamını zehreden bir anlayışın hâkim olduğu bir ortamın memlekete ne faydası olabilir. Gelişmiş ülkelere baktığınızda henüz üniversite sıralarında çok başarılı ve dahi düzeyindeki gençlerin keşfedildiği, onlara özel imkân ve şartların sunularak geleceğe hazırlandığı yaklaşımlar görürsünüz. Ülkenin en iyi üniversitelerinden mezun başarılı beyinlerin yerine maddi imkanlarıyla okumuş size çok güçlü referanslarla gelmiş kişileri tercih etmenizden daha büyük ihanet olamaz.
Bugün Baykar firmasının başarısını kimse inkâr edebilir mi? yahut başarıyı başka ilişkilerle gölgeleyebilir mi? Çünkü gerçek bir hikâyeyi neredeyse 50 yıla yaklaşan bir geçmişi ve emeği inkâr edemezsiniz. Bugün iha ve sihalardaki geldiğimiz noktayı, yerli hava savunma araçlarındaki mucizelerimizi herkes gönülden alkışlıyor. O şirketlerdeki istihdamlara baktığınızda gerçek bir yetenek avcılığını ve henüz okul sıralarına uzanan güçlü bir network ağını görürsünüz. Kısacası sektörümüzün amiral gemileri başta olmak üzere her alandan liyakat ve adaleti gözetmeliyiz. Sırf falancanın kardeşi, filancanın yeğeni diye yüzbinlerce lira maaş alması için çapsız insanları istihdam edip hak etmedikleri koltuklara oturtmamalısınız. Asgari ücretin 1,5 katına çalışan on binlerce insandan utanmalıyız. Onların omzunda büyüyen başarıların refahına yaslanıp, cefasına onları mahkûm etmemeliyiz.
Yönetici kalitesi bir şirketin başarı göstergesidir. Onların yönettikleri insanlara verdikleri güven ve hissettirdikleri motivasyon en değerli verim kaynağıdır. İşini sevmeyen, uğradığı haksızlıklarla adaletsizce yönetildiğini düşünen insanlar öfke ve kaygıyla yalnızca iş gücü kaybına dönüşür. Misal en basit emeklilik politikası bile çalışanların aidiyet ve bağlılığını en ağır biçimde etkiledi. Engellilere uygulanan baskı herkesi derinden sarstı. Merhametiniz ve vicdanınız bu kadar mı diye söyletti. Hak etmediği koltuklara tepeden paraşütle konanların altlarına muamelelerinin verdiği zararı keşke hesap edebilseniz. İnanın üzerinizdeki veballe onları bir dk dahi koltuklarına oturtmazdınız.
Bu memleket bizim, bu ülke, bu bayrak bizim. Başarılar ve gurur duyduğumuz tüm ortak değerler hepimizin… Madem öyle insan ayırmadan, yetenek ve başarı ölçekli hareket etmeliyiz. Yanlış insanlar yüzünden düşman kazanmak yerine herkesi adaletle kucaklayarak huzur ve refahı bölüşen bir anlayışla hareket etmeliyiz. Eleştirilerden korkan ve elindeki gücü haksız ve adaletsiz biçimde kullananların inandığı değerlerle söylüyorum. Kısacık bir hayatta bu kadar çok ah ve beddua almaya değer mi? Hepimizin insanca şartlarda, insanca muameleyle huzur ve barış içinde yaşamaya ihtiyacı var.
Son olarak da Avrupa Havalimanları Konseyi Yönetim Kurulu’na seçilen DHMİ Genel Müdürü Enes Çakmak’ı ülkemiz adına tebrik ediyoruz. Umarız bu önemli görevi başarıyla yerine getirir ve havacılık alanında uluslararası stratejik etkinliğimize büyük bir ivme kazandırır.
Hepinize sağlık, huzur ve başarı dolu bir hafta diliyorum…