Değerli Okurlar,
Zanna ve hırsa dayalı bir gelecek tasavvuru, insanı kendi hakikatine yabancılaştırarak boğar. Her nesil geleceği doğru öngörülerle ve doğru aktörlerle rasyonel gerçekler üzerine inşa edebilir. Bugünü ders aldığı geçmişin istikbali olarak görenler, geleceği hayalin mazisiyle tartıp biçenler ancak kendi hüsranından korunabilir. Geleceği yanlış ve ahlaksız yöntemler üzerine kuran, zamana yalnızca kendi gözlerinden bakan her medeniyet kendi yanılgılarında katlolmuştur.
Dernekler, vakıflar, sendikalar ve meslek odaları zamanı doğru okuması, temsil ettikleri cemiyetlerin geleceğine ışık tutması gereken vicdanlardır. Bulundukları camiaların özünü ve ruhunu korumak, onları namuslu ve erdemli omuzlarda ayakta tutmak zorundalar. Gönülden hizmetin ahlak ve ferasetini, birliğin ve beraberliğin mücadelesine dönüştürmek onların sorumluluğundadır. Bugün sektörlerimizdeki bu kurumlara baktığımızda ne misyonlarıyla ne de vizyonlarıyla bağdaşır bir manzaraya rastlayamazsınız. Ortada binlerce haksız istihdamın, her ay yüz binlerce lira emeksiz maaşın, yüz milyarları aşan zarar ve yolsuzlukların kirli gündemlerine boğulursunuz.
Onların ihalesiz, usulsüz mal ve hizmet alımlarını, işe aldıkları eş ve dost yakınlarını, sağa sola saçtıkları yüzlerce milyonları asla sorgulayamazsınız. Her biri kendi içinde sonsuz ve soysuz bir saltanat sürmeye devam ederler. Nasılsa en fazla birkaç gün konuşulur, birkaç savcı hâkim dolaşılır, bir süre sonra da unutulur giderler. Üstelik utanmadan dillerinden hak, hukuk ve adaleti düşürmez hatta etrafa ahlak ve ferasette satmaya devam ederler. Ceplerinden de kursaklarından da haramda, yalanda eksilmez. Gözlerini de hırslarını da son nefese kadar doyurmazlar.
İşte bu yüzden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1925 yılında kurduğu Türk Hava Kurumunun adını kayyumlardan, açılan davalarla yürütülen soruşturmalardan, yüz milyonlarca zararla talanlardan sıyıramıyorsunuz. Üstüne sizden toplanan vergi, bağış ve kesintilerle lüks araçlarda korumalarla fink atıp, paranızı da hakkınızı da çatır çatır ezenlere bir de el pençe bağlıyorsunuz. Zamanla ahlaksızlara yakınlığı bir çare, uzaklığı çaresizlik saymaya, ahlakın gücünden vazgeçip, ahlaksızın gücüne talip olmaya başlarsınız. Helal emek yerine, haksız himmete itibar ederek gerçek çürümeye tamamen teslim olursunuz.
O zaman ne karakollardan medet umun ne de hakimlerden… devrilmişse vicdanlardaki adalet terazisi, hırsıza arsıza boyun bükmüşse hakikat, kime hesap sorup kimden yardım dileyeceksiniz. Diliniz lal olmuşsa, iradenizi ipotek etmişseniz… Haksızın namussuzun sesi bastırmışsa haklı çaresizliğinizi… Sen, ben, o deyip birbirinize sırtınızı dönmüşseniz, o vakit meydanların ite, çakala kalmasından da şikâyet etmeyeceksiniz. Onlar çalacak, çırpacak, yiyecek, şatafatla yaşayacaklar sizde melül melül seyredeceksiniz.
Ahlakın, adaletin, liyakatin ve erdemin gücünün, kötülüğün gücünden zayıf olduğunu düşünüyorsanız, yozlaşmadan ve tükenmekten sıyrılamazsınız. Güçlünün ahlaksızlığı, ahlakın gücünden üstün gelmişse… yenmişse zihninizde sizi korkularınız… Eleştirdiklerinizden daha beter hallerdeyse vicdanınız, herkes sürüsüne koyun yazıyorsa siz, her şeyden korkup, sinip, susuyorsanız… o halde belki de layık olduğunuz gibi yönetiliyorsunuzdur.
Hepinize sağlık ve huzur dolu bir hafta diliyorum…
Tolga Hocam;elinize kaleminize sağlık…..Devam….