GÖRÜNÜR-GÖRÜNMEZ KAHRAMANLAR…

20 Ekim 2010 tarihinde, Hava Trafik Kontrolörleri (HTK) derneğinin, Dünya Kontrolörler Günü nedeniyle verdiği davette, sektörün tüm ileri gelenlerini görme olanağım oldu.
Nedeni; Ulaştırma Bakanı Sn.Binali Yıldırım’ın da davete katılmasıydı.
 
Öncelikle, dernek yönetimine 20 yılını vermiş biri olarak; TATCA Başkanı, sevgili kardeşim Ayhan Kartal’ın sayın Bakanla olan mükemmel ilişkisini kıskanmamam elde değil.
Ayhan Kartal’ın kişisel ilişkilerinden kaynaklanan başarısı nedeniyle, hava trafik kontrolü arkadaşlarımızın hak ettiği maddi olanaklara kavuştuğuda bir diğer gerçek. Tebrikler sevgili Ayhan!
HTK’leri için sağlanan bu maaş iyileştirmesi; seyrüsefer görevlerinde olanların tüm masraflarınınEurocontrol tarafından ödenmesi gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Kısaca, devlete yük olunmadığı söyleniyor. Ancak, havacılık sektörümüzde iki otorite var: bunlardan biri DHMI, diğeri ise; SHGM.
Şimdi siz, kaynağı ne olursa olsun, DHMI’ye bağlı seyrüsefer birimlerinde iyileştirmeler yapıp, SHGM’ye yapmadığınızda, bunu onlara şurdan gelmiş, burdan gelmiş tarzında anlatamazsınız. “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” deyişinden de örnekle; SHGM personelinin en azından özverili çalışmalarını terse çevirirsiniz. SHGM personeli, bu konuda son derece mutsuz, bilesiniz…
SHGM personeli adına yaptığım bu serzenişten sonra, asıl konumuza dönelim…
TATCA’nın bu kutlama gecesinde, sayın Bakanımız şaşırtıcı bir konuşma yaptılar. Sayın Bakan; “Tüm sektörde görünmez kahramanlar vardır. İşte bunlardan biri de; Hava Trafik Kontrolörleridir” demesi gerekirken,doğrudan; “Havacılığın görünmez kahramanları, hava trafik kontrölörleridir..!” deyiverdi. Ayrıca, hava trafik kontrollerini bir insanın kalbine benzeterek “Kalp durursa, hayat durur” diyerek konuşmasına devam etti.
Kalp adına, son derece doğru bir saptama. Ancak, sayın Bakan bu konuşmasını yaptığında, bir çok sektör çalışanının da kalbini kırmış oldu. Bu konuşmayı duyan yazarımız Oktay Erdağı da, fırsatı yakalamışken, bu söylemi abartarak; görünmez kahramanlar yerine “havacılık endüstrisinin gizli kahramanları” başlıklı bir köşe yazısı yazdı ve kendisine yorumlar yağdı.
Değerli sektör çalışanları ve sevgili okurlarım;
Sivil havacılık sektörümüzün tümünü bir zincir, zincirin baklalarının her birini de çalışanların mesleki branşları olarak görelim. Elimizdeki zincirin görevini yapabilmesi için; baklaların, birlikte aynı yüke maruz kaldıklarında dayanabilmeleri gerekir. “Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür” söylemi de buradan çıkmıştır. Sivil havacılığımıza bu örneği vermek, bence diğer sektörlerde çalışanlara göre daha mantıklı olacaktır. Kısaca; bu hizmet zinciri, tüm halkaları ile uçağı emniyetli bir şekilde havada tutabilmek için görevdedir.
Bu bakış açısıyla zincirin baklalarından birisine; “Sen en iyisin, sen en sağlam baklamsın, sen benim kahramanımsın!” dediğinde, ya havacılığın tarzını bilmiyor, ya da; birilerini onore etmek adına, yine bir başkalarının görevlerini hiçe saymayı göze alıyorsun demektir.
Bizim toplumumuz kahramanlık destanlarını çok sever. Bu sevgiyi, başta medyamız, çoğu zaman manşetlere taşır. Örneğin; sektörümüzde en çok kahramanlık manşetleri pilotlarımız için atılır; “Kahraman pilot, uçağı ve yolcuları düşmekten kurtardı!”gibi…
Şimdi buradaki söyleme baktığınızda; aklınıza çok değişik düşünceler gelebilir. Neden kahraman?-Uçaklarımızda kahramanlık yapacak durumlar mı oluşuyor?- ya da;  “kahraman pilotumuz yolcuları ölümden kurtardı” söylemi ile, Pilotumuz kendi hayatını bırakmış ve yolcuların hayatına odaklanmış olarak da algılanabilir. Halbuki böyle bir durum söz konusu bile olamaz. Çünkü, biliyoruz ki, pilot ve yolcu aynı kabindedir.
Sivil havacılığımızda şahsen ben kahraman görmeyi hiçbir zaman arzu etmem. En iyi pilot çekinen pilotdur. Bir de alkış meraklısı yolcularımız vardır. Her inişte bir alkış tufanı koptuğunu sizlerde benim gibi bir çok kere gözlemlemissinizdir. Neden yaparlar acaba nihayet sağ salim inebildik diye mi? Yoksa pilotun uçağı indirebilmeyi başarabildiğine mi anlayabilmek çok güç. Pilot tabii ki o uçağı indirecektir.Çünkü uçağı yerden kesmek de, indirmek de onun mesleğinin olmazsa olmaz bir parçasıdır.
Bu kahramanlarımıza, sayın Bakanımız bir de hava trafik kontrolörlerini kattı. Onlara da; “Görünmez kahramanlar“ dendi. Bu arkadaşlarımın ne iş yaptığını ve yaptıkları işin her lisanslı personel gibi önemli olduğunu şüphesiz çok iyi bilmekteyim. Ancak, bu arkadaşlar; pilotlarımız gibi, görevlerini kusursuz yaptıklarında kahramanlık sıfatını almamalılar. Umarım, onlar da pilotlarımız gibi kahramanlık yapacakları bir ortama maruz kalmazlar.
Sektörümüz lisanslı ve lisans gerektirmeyen bir çok branş çalışanlarından oluşmuştur. Bunları; “Lisanslı (imza yetkili)” ve “Lisansa gerek duyulmaksızın sertifikalarla işlerini yürütebilmeleri olanaklı olan diğer personel” olarak ikiye ayırmak mümkündür. Lisanslı personel dediğinizde karşınıza; Uçak Teknisyeni-Pilot-Dispeç ve Hava Trafik Kontrolörleri çıkar. Lisansa gerek duyulmadan görev yapan kişiler ise; Mühendislerimiz, Kabin Memurları, Harekat Memurları ve check-in, bilet satış memurları vb. dir.
Bu lisanslı ve lisans gerektirmeyen yukarıda yazdığım personel yapılanmasında öğrenim farkı yok gibidir. Hepsinde yabancı dil ön koşuldur. Hatta bu lisansı olmadan sertifikalarla iş yürüten mesleklerde; yüksek lisanslı ve Tofell’lı çalışanlar da vardır. Bir de, yüksek öğrenim koşulu aranmaksızın, sertifikaları ile çalışan, Push-back oparatörleri, Follow me, De/Anti Icing uzmanları, İtfaiye vb…( sayamadıklarımdan özür dilerim!) vardır.
 Kısaca; meslekler arasında; şu bundan üstün ya da bu şundan üstün gibi bir yargıya varılamaz. Ancak görsel yan olarak ön planda her zaman pilotlar ve kabin memurlarının olduğu da bir gerçek. Alınan ücretler de günün koşullarına arz (sunum)/ talep (istek) dengelerine göre değişebilmektedir. Özellikle Lisanslı görevliler arasında ücretlerdeki farklılık , o lisanslı mesleğin diğer mesleğe göre üstünlüğünü kesinlikle göstermez.
Yer personeli ile uçucu kesim arasındaki yüksek boyutta olduğu öne sürülen rakamsal farklılık; ucucu personelin, çok düşük olan kök ücreti dışında, aldıkları tazminatın gelir vergisinden muaf(!) yani net olarak olmasından kaynaklanmaktadır.(vergi oranı%40 civarında.)
Biraz serzeniş, biraz da taşlamalardan sonra (hiç sevmediğim halde) “madem öyle işte böyle”diyerek, sektörümüzün bir kahramanını da ben size tanıtmaya karar verdim. Bu kahraman, görünmez değildir. Bu kahraman, hem bilinir, hem degörünür ama, görmemizlikten(!) gelinen bir kahramandır. Bu kahramanın adı; Uçak Teknisyenidir. 
 
Mesleki şövenlik yapmamaya son derece özen göstererek, Uçak Teknisyenliğinden biraz söz etmek istiyorum.
Uçak teknisyenin nasıl ve nerede, hangi mevzuatlar doğrultusunda yetiştiğini herkes bilir. Biz yaptıkları işe yoğunlaşmaya çalışalım: Uçak teknisyenleri; B1ve B2 olarak sınıflandırılmışlardır. B1: Gövde-Motor, B2: Elektronik/Elektrik olarak adlandırılır. B1+B2 lisanslı olanları da vardır. Deneyim süresi en az 10-15 yıl arasında değişen lisanslı bir uçak teknisyeni, lisansında yazılı olan uçak tiplerinin her türlü sistemini ve teknik detaylarını bilmek zorundadır. Çünkü, Pilot uçağı teslim alırken veya uçuş sonrasında karşılaştığı arızayı deftere yazdığında, Teknisyen o arızayı giderebilmek için pilot kadar kokpite hakim, sistemi ve arızasını çözebilecek kadar teknik bilgiye sahip olması şarttır. Kısaca uçak dediğimiz metal kuşu (insana benzetirsek, iç organları dahil, saçından ayak tırnağına kadar) en iyi tanıyan kişiler hiç şüphesizdirki bu mesleği yapanlardır.
Şüphesiz, bir pilottan uçakla ilgili teknik bilgi yeterliliğini beklemek haksızlık olacağı gibi, bir uçak teknisyeninden de pilotaj bilgisini beklemek yanlış olur. Onlar, uçağın uçabilmesi için birbirlerini tamamlayan unsurlardır.
 Pilotluk mesleği ile uçak teknisyenliği arasındaki tek fark; Teknisyenin pilotun kokpitte ne yaptığını bilmesi, buna karşın pilotun teknisyenin ne yaptığını bilme gerekliliği olmamasıdır.
 Buna örnek vermek gerekirse; Son model yeni bir teknoloji ile üretilmiş bir aracı kullandığınızda, olası bir arızada kendiniz bu arızayı gidermeye çalışmayıp servisi arar ve o tip araçta yetişmiş bir teknisyen beklersiniz. Gelen teknisyen, ne zaman ve nereye kumanda verdiğinizde bu arızanın oluştuğunu sizden öğrendiğinde arızayı nasıl çözeceğine karar verir ve arızayı çözerek sizin yola devam etmenizi sağlar. O teknisyen, sizin bir kullanıcı olarak verdiğiniz kumandanın neyi, nasıl etkilediğini bilemezse size yardımcı olamaz. Bu nedenle o aracın her türlü kumandasını en az sürücüsü kadar bilmek üstüne üstlük o sistemin arızasını çözebilecek kadar bilgili ve tabiki deneyimli olması şarttır. Ancak, bu seviyeye gelmiş uçak teknisyeni diğer tüm mesleki branşlarda olduğu gibi az sayıdadır.
Uçak teknisyenleri; pilotların evi kabul edilen kokpite her gün girmek durumunda olmalarına rağmen,   pilotlarımızın teknisyenin evi olan hangarlara (yedikleri yemeğin piştiği mutfağa) girdiği pek görülmez. (çok nadir istisna olabilir) Peki böyle mi olmalıdır? Tabiki Hayır.
 
Bir pilot kendisinin havada güvenli bir uçuş yapabilmesine %100 destek sağlayan HTK ve Tekniğin evini ziyaret edip oradaki ortamı ve bakım/arıza çalışmalarının ne şekilde yürütüldüğünü en azından izlemelidir.
Pilotlarımızın; “Yolcuların hayatı bize emanet” demeleri ne kadar doğruysa, Uçak Teknisyeninin de; ”Pilotun+Yolcuların tümünün hayatı bize emanet” demeleri de şüphesiz doğrudur. Bu ayrılmaz ikiliden birisi; diğerinin ne koşullarda çalıştığını ve onun mesleki zorluklarını bizzat görerek takdir ederken, diğerinin; yapılan işin zor koşullarını ve ne zorluklarla yapıldığını bilememesi büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu uçak teknisyenlerimiz, çelik hangarlardaki çelik kapılar arkasında çalıştıklarından olsa gerek, medyada ve kamuoyunda pek bilinmezler.
Çünkü, kravat, gömlek değil tulum giyerler.
Aslında, pilotun her inişinde aldığı alkışlarda; o uçağın bakımını yapan ve arızalarını onararak, uçuşa elverişli olmasını sağlayan uçak teknisyenlerinin de hakları vardır. Çok ağır koşullarda çalışırlar -Fazla mesai yapmak zorunda bırakılırlar-. Hava koşullarının olumlu ya da olumsuz olması, onlar için bir özür değildir. Her iklimde çalışmak zorundadırlar. Uçak açığa park ettiyse orada, kapalı bir yere çekildiyse, orada çalışırlar. Kronik yorgunluklar onlara vız gelir, fazlasıyla iş kazasına uğrarlar. Sorumlulukları tüm lisanslı meslekler gibidir. Havada pilot, yerde onlar uçağın tek hakimidir. Uçmak pilotun, uçurmak onların işidir. Uçağı uçurup, uçurmamaya yetkili imzaları vardır. Hiçbir pilot uçağın defteri uçak teknisyenince release edilmeden uçamaz.
 
Ancak; Ucuş emniyet ve güvenliğinin en büyük tehlikesi; Pilot ve uçak teknisyenlerinin yediği yönetimsel baskılardır. “Aman uçak uçsun”- “Aman efendim uçağın seferi aksar”- “Sen sefere ver, dönüşte gelecek ekip arızaya bakar” “Tamam efendim arızayı aldık siz deftere yazmayın biz ilgileneceğiz” tarzı baskı içeren sözcüklerdir. Pilot ve teknisyenlere sıklıkla yapılan bu baskıları önemsememek ve lisansınızın ve meslek ahlakınızdan taviz vermeyip, kural neyse onu yapmanız gerekir.  Yapabilirseniz tabiki..
Uçak teknisyenliği için söylediklerimizi, diğer lisanslı personel için de söylemek olanaklıdır. Uçak Teknisyeni, HTK, Dispeç ve Pilot, havacılığın olmazsa olmaz lisanslılarıdır. Mutlaka, gizli veya görünmez bir kahraman yaratmak istiyorsanız,bunların hepsini kahraman ilan etmek zorunda kalırsınız.
Ancak, bana sorarsanız, kahramanlık gerektirmeyen tek sektör sivil havacılıktır.
Ne görünürü ne görünmezi…
 
Çünkü, kahramanlara gereksinilen ortamda tehlike var demektir!
Tüm okurlarımın ve havacılık camiasının bayramını kutlar,beklentileri doğrultusunda sağlıklı bir yaşam sürmelerini dilerim.
Exit mobile version