Güle güle, gud bay, çüs, oruvar, çav, bonsuvar, arivederçi…Kabinde bugün Birleşmiş Milletler toplantısında gibi. Her yerden, her şehirden insanlar var. Her söylediğim kelime, doğruca yerini buluyor. Şansıma hiç ıskalamıyordum. Karşımda duran yer görevlisi ise yanıma gelip, şaşkın ve takdir dolu bakışlarının ardından,
” Sizi izliyordum birkaç dakikadır, nasıl yapabiliyorsunuz bunu?
Nasıl oluyor da hangi dili konuştuğunu biliyorsunuz? ” diye sorular sormaya başladı. Biraz yerden havalanarak önce derin bir nefes aldım, garip bir gurur edasıyla, içimden ne cevap versem diye düşünüyordum.
” Şey, hımm, evet, aslında, öncelikle antropolojik açıdan bakarsak, kafatası yapısı, biraz hissi kablel vuku ve…”
Aman neyse, yok yok en iyisi gerçekler!
” Valla, sadece göz kararı.”
” Göz kararı mı? ”
Evet, biraz yemek tarifi gibi oldu ama, şahin bakışlı kabin memuru gözüyle, yılların gözlemi ve işte sonuç. Gerçi biraz miyopluk da var, aman canım yıllar içinde şahinlerin de gözü biraz şaşar herhalde.
” Hımm, yine de çok etkileyiciydi ” dedi.
Biz sohbetimize devam ederken, kabinden çıkmaya hazırlanan son yolcumuz da, kapıya doğru yaklaşıyordu. Ağırdan alarak geliyordu. Bu muhteşem uçuşumuzun sonunda, bizlerden ayrılmak istememenizi anlıyorum tabi. Bu nazlı gelişinizin sebebi, bu olmalı.
Sakin bir şekilde yanımda durdu. Ev sahibi olarak söze ilk benim girmem icap ederdi.
” İyi günler dileriz, teşekkür ederiz, yine bekleriz… ” derken sözümü kesti. ” Neredeyse, dünyanın her yerini gördüm. O kadar çok uçak yolculuğu yaptım, ama böyle bir uçuş yapmadım inanır mısınız? ”
İnanmaz mıyım?
Rica ederim.
Aman efendim, görevimiz, mahcup mahcup gülümsüyorum.
” Uçuş boyunca sizleri izledim.”
Bugünde beni izleyen izleyene.
” Kafamda sorup durdum kendime. ” Acaba daha önce gördüğüm ekiplere benziyor mu? ” diye, ama sizin gibisini görmedim.”
Yolcu konuştukça, içimden bir sarılasım geliyor kendisine anlatamam. Takdir edilmek duygusu pek bir güzelmiş be. Bir günde iki kez hem de.
Neredeyse, tekrar havalanmak üzereyim ” Eee, başka ne diyeceksiniz?” diye bakış atarken,
” Siz varya siz, gerçekten sizin gibisini görmedim.”
Valla, ben de, benim gibisini görmedim hakikaten.
Evet ben. O benim!
Yolcunun dudaklarının aralandığını ve kocaman açıldığını gözlemlerken, evet ya şimdi muhteşem final sahnesi geliyor dedim.
” İşte bu yüzden, hepinizi şikayet edeceğim.”
” Neee? ”
Sol kroşe yemiş gibi dururken karşısında, o çoktan çıkmıştı kapıdan. Ama neden? Ne oldu ki?
Cevap bile vermedi. Ardından öylece bakarken, körükte gittikçe kaybolan gölgesini izliyordum.” Ya şimdi söyleyin, ya da sonsuza kadar… ” diye bağırmak istedim. Neden böyle dedi? Bir açıklama şansı verseydi bari.
Bir günde iki kez havalanınca, düşüşüm sert oldu tabi. Göz kararı tezimi, bir daha düşünsem iyi olacak. Hala içimde ukdedir sebebi. Bir daha yollarımız da kesişmedi. Yoksa benim gibisini daha önce görmeyen birinin, unutması da mümkün olamazdı.
O günden sonra, daha temkinli davranıyorum her söze, her yoruma.
Bizim gibisini görmeyenlerle, bazen karşılaşıyorum ama sen benim gibisini tanıyor musun? Esas, bu cümlede temkin şart.
” Benim kim olduğumu biliyor musun? ”
Hayır, henüz bilgiler bana ulaşmadı. Uçakta kalın döneceğim size.
” Ben var ya ben, şunun yeğeni, bunun amcası,sı sı sı…”
Bütün akrabalarını öğrendiğim ama kendisiyle henüz tanışamadığım biri daha. Kıyaslamanın her türlüsüne karşıyım artık.
Beni olduğum gibi kabul edin gari!