Sevgili okurlarım;
Geçen hafta THY’nin B737 First Officer’i hayatını kaybetti. Bu elim kazayı ilk duyan kişi olarak araştırdığımda Sefa Bey lütfen detaya girmeyin dendi. Bende tabii ki detaya girmedim ve kazanın nedenini soran bir okurumuza attığım mesajla aile fertleri detaya girilmesini arzu etmiyor dedim.. Çünkü, acı içindeki bir ailenin isteğini, reyting uğruna hiçe saymak benim ahlakıma uymazdı.
Bu haberden sonra sabah birde baktım ki bizim bir gün önce yaptığımız haberi, her zaman yaptıkları gibi malum asparagas haber sitesi çalmış ve aile fertlerinin isteğini hiçe sayarak hayatını kaybeden pilotumuzun sarhoş olduğunu ve balkondan düştüğünü yazmış.
Bir zamanlar, Önce İnsan diye bir seminere katılmıştım. Bu seminerde buna benzer bir olay anlatılıyor ve bizden siz ne yapardınız diye soruluyordu. İşte ben o soruya verdiğim cevap gibi önce aileyi ön planda tutarak Pilotun vefat ettiğini yazmakla yetinerek, ailesinin isteğini kırmayarak verdiğim sözü tuttum.
Değerli Okurlarımız;
Malum yaz aylarında Avşa adasında motelimizde oluyorum. Bu sene denizlerimizde deniz salyası (Musilaj) ile karsı karsıya kaldığımızdan moteli açalım mı yoksa açmayalım mı ikileminde kaldık. Ancak adadan gelen bilgilerde poyraz esmediği müddetçe denizin temiz olduğu bilgisini aldığımızdan açmaya karar verdik.
Aslında Avşa adası Çanakkale boğazının karsısına düştüğünden malum musilaj’ı akıntı, kıyılarda tutmuyor. Tabii ki lodos olmadığı müddetçe.
Bu nedenle şu anda adada denize girip çıkanlar mevcut. Tabii ki motel açık ama benim görevim olan otelin ihtiyaçlarını alıp yollamak için hala İstanbul’dayım. Buradan ihtiyaçları alıp Avşa’ya bizzat götürüyorum veya yolluyorum. Bunları neden yazıyorum? Çünkü bu aralar başımı kaşıyacak halim olmamasına rağmen siz değerli okurlarımı yazılarımdan mağdur etmemeye çalışıyorum. Ufak tefek aksamalar olursa kusura bakmayın lütfen.
Bu hafta yukarıda izah ettiğim nedenlerle dersime pek çalışamadım. Aslına bakarsanız, yazacaklarımın çoğuna geçmiş haftalarda değinmiş ve çalışanlardan yana olan taraflılığımı devam ettirmiştim. Bu arada OKUYUCU MEKTUPLARI bölümümüz tahmin ettiğim üzere çok tuttu. Bir zamanlar, eski Akşam gazetesi zamanında “SERBEST KÜRSÜ” isimli bir bölüm vardı. Bu bölümde, okurlar sorunlarını, dertlerini anlatır ve çözüme ulaşacağını umarlardı. Bizim OKUYUCU MEKTUPLARI da aynı mantıkla çalışıyor. Bize atılan iletiyi önce biz okuyoruz ve hukuki yönden sorun olmayacağına karar verirsek, isimsiz olarak aynen yayınlıyoruz. Kısaca tüm okurlarımız aynı zamanda bizim yazarımızda olabiliyor.
Değerli Okurlarım;
Medya çok güçlü bir organ. Bazen vatandaşların haber alma özgürlüğüne yarar iken bazen kötü insanların şantaj aracı olabilmektedir. Yazacağınız ve binlerce kişi tarafından okunan haberler sizlere bilgi amacı taşımanın yanı sıra, bazı şirketlere gözdağı olarak da verilebiliyor. Tabii ki bu çirkin uygulamanın adı resmen şantaj oluyor.
Şantaj nasıl yapılıyor? Öncelikle sektörde yönetici veya denetleyici pozisyonunda birkaç tanıdığınız olması lazım. Herhangi bir illegal durumu yazmak ve sektörü ve şirketleri uyarmak tabii ki medyanın yapması gereken bir vazife. Ancak, haberi yapan ve yazan kişinin yazmış olduğu illegal uygulamanın ne olduğunu konusunda bilgi sahibi ve kesin emin olması gerekir. Kulaktan dolma dedikodu mahiyetinde bir haberi bulup, araştırmadan yayınlayacağını karsı tarafa (bak açıklarım haa diye) iletmek Şantaj kokar.
Örneğin; Uçaklardaki bir komponentin bozuk veya hurda olduğunu haber yapmadan önce illegal olduğu iddia edilerek, komponent i takan firmayı arayıp hatasını söylemek, (karsı tarafa şantaj olarak algılanır.) Tabii ki o mesleğin içinde ve konu bilgin dâhilinde ise uyarı iyi niyetle karşılanabilir.
Ayrıca, birisi sana şantajcı diye laf attığında sen gülerek konuşmana devam etmelisin. Mesela bana biri şantajcı derse, kızacağıma ispat et der, karsı tarafı zor duruma düşürürdüm.
Ancak ilgili teknik bir konuda, uçaklara takılan komponetler ile bilgin hiç yoksa (olması mümkün değil) ve o mesleğe çok uzaksan ilgili firmaya bu soruyu sorduğunuzda kesin ve kesin avanta istiyorsun demektir.
Mesela TOTAL havacılığın sahibi S.Z.Ö bu tür bir durumla karşılaşmış ve yaptığı işin doğru olduğunu savunmasına rağmen yazı konusu olmuştu. Yani şantaj yapılmış ama işe yaramamıştı. Birisi üstüne vazife olmamasının yanı sıra bilgisi bile olmayan bir konuda istediğini alamayınca yazdığı art niyetli yazı, sadece ortalığı bulandırmakla kalmıştı.
Geçen hafta yazdığım köşe yazımda, kirli ellerin internet medyacılığında da bulunduğunu yazmamın nedeni budur. Kısaca bizlerin de sıkı takip edilmemiz lazım. Çünkü bildiğiniz üzere bizlerin de içinde çürük yumurtalar var.
Hatırlarsanız, geçen haftalarda, Atlas Global’in, iflası öncesinde benimle görüşmek istendiğini yazmış ve görüşmenin ne amaç taşıdığını bildiğimden görüşmeye gitmeyerek, karsıma çıkacak olması muhtemel durumdan kaçınmıştım.
Neden mi? Ortalıkta iflas etme durumuna gelmiş, çalışanların ücret veya tazminat alamadığı bazı şirketlerimiz var. Onların reklamlarını alsaydım bende yazamazdım. Bu nedenle kimseye diyet borcum yok.
Sektörde kimse reklam vermese de bu siteyi sürdürebilecek durumdayım.
Bazıları gibi hem siyasetle uğraşacaksın hem de habercilik yapamam. Bu etik bir yayıncılık anlayışı değildir…Bu duruma düşmüş bir kişi objektif habercilik nasıl yapsın ki?
Bu durumda doğal olarak siyasi partinin, senden istediklerini yapmak zorunda kalırsın. Kısaca taraflısındır. Onu bunu yıprat derlerse, elindeki medya gücünü yalan dolan üzerine kurar, asparagas haberlerle şirketleri veya kişileri yıpratmaya çalışırsın. Tabii ki kendinden korkan kişiler veya şirketler, senin beklentin olan avantanı verebilir ama tersi de mümkün bilesin. Total havacılık gibi sert bir kayaya çarpman da mümkün.
Yukarıda izah ettiğim nedenler dolayısıyla ve bu hafta havacılık sektörümüzde kayda değer bir gelişme görmediğimden yazımı kısa kesmeyi uygun gördüm.
Haftaya görüşmek üzere…