Özçelik iş sendikasında bitmeyen entrikalar… Celladına Âşık Olmak… Kurtlukta Düşeni Yemek Kanundur…

Özçelik-iş-sendikasında-bitmeyen-entrikalar.

Değerli Okurlarımız; Bu haftaki yazımız, çok önemli olduğundan maalesef bayağı uzadı… Bu yazıyı mobil uygulamadan değil de masaüstü bilgisayarlardan okumanızı tavsiye ederiz.   

Nihayet Özçelik İş Anadolu Havacılık Şube seçimleri de sona erdi. Ortaya çıkan tabloda üyelerin değişimi tercih ettiği görülüyor. Fakat gerek yorumlarınızdan gerekse günlerdir susmayan telefonlar ve birçok farklı kaynaktan aldığım bilgiler üstüne de birde haber sitemizin bilinmeyen bir nedenden ötürü ulaşılmayacak hale gelmesi, bende ister istemez bazı kuşkular ve soru işaretleri oluşturdu.  Gündemin en yoğun zamanlarında yayınımıza bir gün ara vermek zorunda kalmış ve alelacele birkaç gün önceki yedeklenmiş verilerle tekrar yayına geçebildik. Tabii ki bu konuda kimseyi suçlayamıyoruz.  Teknik bir sorun ya da kuyruk acısı olanların bir siber saldırısı nedeniyle de yaşanmış olabilir.

Bildiğiniz üzere ben ilk günden beri Yavuz GÜVER‘in işverence atanmış bir başkan olmasından ve işçiden çok işverenin beklentilerine göre bir sendikacılık yapılmasından çok rahatsızdım. Çalışanlarda oluşan güvensizliğin yanı sıra, kibirli söylem ve eylemleriyle, işveren vekilleriyle yakınlığı herkesçe çok çok eleştiriye ve tepkilere neden olmuştu.

Biliyorsunuz Bay Yavuz döneminin sabıkası hayli yüksek. Bu dönemde aidatlar sesiz sedasız iki katına çıkarılmış, genelgeyle teknisyenlerin skalaları ve maaşları düşürülmüştü. Yine, Bay Yavuz döneminde mahkemece kazanılan davayı, işverenin “ya uzlaş ya terk et” tehdidiyle çalışanların önüne getirilip, herkesin geleceği çalınmıştı. 

Özcelik İş birde çalışanlara ödenen üç kuruşluk tazminattan yüksek avukatlık ücretiyle haraçlarını da aldılar. Sendikalı bir şirkette çalışanlara yapılan genelge yanlışının muhatabı sendika iken her nedense mahkeme ücretleri, genelge mağdurlarına yüklendi. Sendikalar üyelerinin hak ve hukukunu koruyamayacak ve aldıkları aidatları onlara hukuki destekte harcayamayacaksa ne işe yararlar? 

İşverenin hukuk karşısında kaybettiği bir davada, sendikanın üyelerinin arkasında olup, onlar adına toplu dava açacağına, işi bireysel alacakmış gibi görüyorsa “git dava aç” demesi, üyesini işveren karşısında savunmasız bırakıp ve bu işten de 3-4 milyon TL civarında rant sağlaması ne kadar adaletli? Ayrıca bildiğim kadarıyla işverence kaybedilen davanın tüm masrafları da karşılanmışken, siz nasıl bir oyunla kazandığınız davayı üyenizin aleyhine çevirip birde üstüne para aldınız? Hakikaten tebrik etmek(!) lazım. (O zamanlarda ben bu hukuksuzluğu, saçmalığı yazmıştım)  

Yukarıda yazdığım yaşanmışlıkların yanı sıra bir de pandemi döneminde yaşanan %30’luk kesinti bu başarısızlıkların üstüne resmen tüy dikti. 

Ücret düşüşü için uzayan protokol müzakerelerini son ana kadar özelde tek başına yürüten, açık görüşmelere bile kendi yakınları dışındakileri sokmayan Bay Yavuz, son anda protokolü imzalamayıp sorumluluğu Genel Merkeze atmaya ve kendini tüm eleştirilerden kurtararak ekibinde de güven tazelemeye çalıştı. Fakat bu taktik de tutmayınca bütün foyası ortaya çıkan Bay Yavuz, hem işverenden hem de Genel Merkezinden kalın bir çizik yedi.

Muhtemelen bu hamleyle Genel Merkeze ve İşverene karşı direnen, protokolü imzalamadığı için dışlanıp, cezalandırılan mağduru oynayıp,  yaklaşan şube seçimine kahramanlık yatırımı yapmaya çalışacaktı, ama maalesef bu maya da tutmadı. 

Dibindeki uyanıklar da Kemal Tahir’in söylemi olan ‘’kurtlukta düşeni yemek kanundur’ düsturuyla, Yavuz her taraftan çizik yiyip gardı düşmüşken, onunla yol ayrımına gelenler sert bir istifa çıkışıyla Yavuz’a ve Ankara’dakilere bayrak açtılar. Bu çıkışla, Bay Yavuzdan rol çalmaya çalışsalar da maalesef bu hamlede güven kazanmadı. Hatta karşı mücadele verdikleri insanlarla sonradan aynı karelerde çok samimi tavırları da herkesçe ağır eleştiri almıştı.

Anlaşmalı boşanma gibi bir istifanın ardından yerine ve açılan yeni şubeye kendi adamları atandı. Delege seçimlerini kaybetmesine rağmen işverenle baskı kurup Kırmızı Liste’nin seçime girmesini engellediler. Ve maalesef Avrupa Havacılık şubesine de kendine sadık elamanlarını koydular. Genel Merkezle bu danışıklı dövüş, kınalı düğünlü ahbaplıkla devam da etti. 

Bay Yavuzun bu hamleleri, nasıl olsa yapılan anlaşma gereği başka bir sendikada maaşı ve yeni koltuğu da hazır olduğundan Bay Yavuz gayet rahattı. Ayrıca bu zata yakın adamların hepsi güvende ve koruma altındaydı. Ama her iki şube seçiminde de gördük ki müdahale ters tepti. Üyelerin öfkesini arttırıp, tepkisini yükseltti. Neticede sandıkta da kaybettirdi.  Bu baskılarla üyeden ne kadar çok uzaklaştıklarının farkında değiller… 

Şimdi bu detayları neden anlatıyorum kısmına gelelim. Bana her gün onlarca telefon ve mail gelir. Günümün tümünü okurlarımla geçiririm desem yalan olmaz. Gelen bilgileri çok yönlü araştırıp karşılaştırırım. Sağlam kaynaklara teyit ettirmeden asla sizlere aktarmam. Havacılık Şube vakasına aslına bakacak olursanız ülkemizdeki sendikacılığın ve sendikalarda demokrasinin ne kadar dibe vurduğunu en derinden görürsünüz. Buradan herkesin, özelliklede yeni yönetime talip olanların kendi payına çıkarması gereken çok dersler var. Ha bu arada sakın ola ki Hava-İş’i unuttuğum sanılmasın. Onlara da vakti gelince ayrıca değineceğiz.

Ben önceki yazılarımda da belirttiğim üzere eriyen ücretler, kaybolan haklar, işsizlik korkusuyla içine sinmiş, bastırılmış, ancak tenhalarda konuşabilen mutsuz ve öfkeli bir toplum yarattılar. Öyle ki herkes çok yakın arkadaşlarının bile işten çıkarılmasına seyirci kalıyor ve sıranın kendisine gelme korkusuyla başını kuma gömüyordu. Beni asıl ürküten ise vicdanları bastıran bu korkunun bir gün onların da kapısına dayanacağı gerçeğidir. 

Ben yeni fikirleri, yeni arayışları ve her şeyden önemlisi geleceğimiz olan gençleri her zaman sonsuz desteklerim. Tabii ki dürüst ve omurgalı olmaları kaydıyla… Yeşil hareketin Yavuz ve ekibiyle ters düşen, oynanan oyunlarla küstürülen, şubesiyle kavgalı mali sekreteri ve UTED yönetimindeki baş temsilci üzerinden başlatılıp, yeni temsilcilerle yayıldığı herkesçe biliniyor. 

Bir tarafta Yavuzla yola devam etmiş, istifasıyla başkanlık benim hakkım diyen, aynı zamanda iktidardaki üst düzey akrabalıklarıyla nam salmış bir portre ve yanı başında istifası muğlak güvenleri sarmış bir isyankâr. 

Öteki tarafta hiçbir menfaat gütmeyen, görünürde yeni bir ekip ruhuyla hareket eden, düzene aykırı bir gençlik hareketi. Haliyle insanlar sendikanın geçmişteki kirli sabıkasına duyulan öfkeyle tercihini yenilikten yana kullanıp, yeşil listeye daha çok sempati duymuş olabilir. Ama bu sempati dürüst ve samimi biçimde kullanılmazsa ters tepebilir.

Tarafıma gelen bilgilerdeki iddialara göre, aylar öncesinde bu genç hareketi Teknikten Ankara’ya gitme Genel merkez yöneticisi Ferhan ÖNER kontrolü altına almış. Bu gençleri Yunus DEĞİRMENCİ’ye karşı örgütlü eleştirilerle etrafına toplamış. Eskileri devireceğiz, Ankara’yı da biz yöneteceğiz diyerek onlara bayağı gaz verip motive ediyormuş. Sadece güdümüne aldıklarıyla organize olup, hatta yeşil listeye çalışmasına rağmen ters düştüğü mali sekreteri de bypass ederek, sadece seçtiği isimler üzerinden çok gizli biçimde yürüttüğü söyleniyor.

Daha da acısı, buradaki iyi niyetli gençlerin yaklaşan Genel Merkez seçiminde oy kullanacak üst kurul delegeliği hesabıyla devşirildiği iddiası. 

Şirkette 2 yıl bile doğru dürüst çalışmamış ve hızlıca çelik İş’te önce sendika temsilcisi, ardından kısa bir süre vukuatlı şube başkanlığı yapmış, 2 – 3 yılda basamakları zıplaya, zıplaya, eğitimden sorumlu genel başkan yardımcısı olmuş bu Zat-ı Muhterem, işyerinde 10 yılda belki 10 kez görülmemiş…

Bay Yavuz döneminde aidatlar 2 katı artarken, genelgeyle ücretler düşerken, yüzde sıfırlı sözleşmelerde ne varlığı ne de Ankara’da ağırlığı hissedilmemiş, en yakın arkadaşları tarafından bile çokça ağır eleştiri ve tepki almış biri ne hikmetse bir daha seçilme hayaliyle yeni şubeleri dizayn için sahaya iniyor. 

En son hat bakımda karşılaştıkları çok ağır tepki ve protestolarla, %30’luk ücret düşüşünden sonra çok uzun zaman Tekniğin kapısından dahi geçemeyeceği söylenen bu zat, en son B kapısında arkasına aldığı birkaç kişiyle işverenin çağırıp lütufla iade ettiği %20 için alkışlarken görülmüş.

Bunları alkışlayana ne demeli bilemiyorum… Celladına asık olmak böyle bir şey olmalı…

Bende olsam bu kadar başarısızlığın ve işyerime bu kadar ilgisizliğin ve üstüne yüzsüzlük yapıp lüks arabalarla, görgüsüzce ismimin yazılı olduğu gömlek ve çoraplarla o işyerine giremem. Magandalığının yeri ve zamanı değil…  

Aslına bakacak olursak, İllaki para ve makam herkese tatlı gelir. Bu yüzden her hakareti ve eleştiriyi göğüsleyebilirsiniz. Hatta bir teknisyenin on yılda kazandığından fazlasını bir yılda kazanabilir, sendika yöneticiliğinden hatırı sayılır bir mal mülk edinerek motive de olabilirsiniz… Ancak gönüllerde taht kuramazsınız. 

Tabii ki bu tür insancıklardan (!) ne %30 kesinti yapıldı ne de iki katına çıkmış aidat… Kısaca tuzları kuru…

Siz çalışanlar için sıfır rakamı çok itici gelse de SIFIR rakamını sevenler de var. Mesela bindikleri araçlar, döşedikleri ofisler, sizlerin aidatıyla satın aldıkları daireler sıfır sevgisinden olsa gerek… Birde aldıkları dairelerin aidatı da sıfır olabilse ne kadar güzel olurdu dimi ama…

İnsanoğlu her nedense doyumsuzdur. Hem kendine hem altındakilere karşı bu kadar cömer bir başkanları olmasına rağmen hala anlaşamadıkları söyleniyor.. İnsanoğlu işte böyle… Pasta büyüdükçe paylaşım savaşında ihanet de büyüyor.

Gelelim delege seçimi sonrası olası planlanan yeni şubeciğe.. Daha delegelerin yaptığı ilk toplantıda apar topar komponent atölyelerinden bir arkadaşın başkan adaylığı ilan edilmesi tuhaf değil mi? Söylentilere göre Ankara’daki Ferhan ve ekibi tarafından ailesine kadar uzanan çok ısrarlı çabalar sonucunda ikna edilerek hazırlanmış bir senaryo.

Bir diğer iddia ise bu arkadaşın komponent atölyesinden seçilmesi üzerine. Herkes bilir ki uçak üstünde çalışan lisansı ve tipi olan bir teknisyen hiçbir zaman alternatifsiz değildir.  Bugün bile hala  yetkili bir teknisyenin vardiya primi ve ek tazminatlarla hali hazırdaki mevcut maaşı, yeni  şubecikte başkanlık yapacak muhteremin alacağı maaşında üstünde olur.. 

Bundan ötürü bu hareketin başını çekenlerin başkan adayı olmamasıyla taktiksel olarak geri durduğu düşünülüyor.. Birde üstüne sendika başkanlığı sonrası iş güvencesinin riske girmesi, bir daha işine geri dönememe ihtimaliyle riski almak, cesaret ister. Bu yüzden sendikacılık genelde emekliliği gelmiş kurnazların daha çok iştahını kabartıyor.

Şimdi Avrupa Havacılık Şubesindeki seçimde uğradığınız hezimete rağmen yüzsüzce motor atölyesinden iki hovardayı o şubeye baskıyla, hileyle oturttunuz. Uçağı, hat bakımı da tedarik edebildiğiniz holiganlarla öksüz ve sahipsizce geçiştiriyorsunuz. Oradan ders almayıp bir de bu gençleri kullanmaya yeşil hareketi de kontrol altına alarak yönetmeye niyetliyseniz yazık edersiniz. Zaten size bağlı çalışmak zorunda olacak, maaşını sizden alacak, muhtemelen bir süre sonra altınızda kıpırdamayacaklar. Bari bırakın da kendi iradeleriyle çıksınlar meydana.

Kıymetli gençler, sizi yaşımın ve sektördeki tecrübemin bana yüklediği sorumlulukla bir kez daha uyarıyorum. İktidarlar da, yöneticiler de gelip geçicidir. Kalıcı olan geride bıraktığınız eserler ve yaşama bıraktığınız izdir. Birbirinizi onun bunun adamı diye suçlamak ve onun bunun adamı olmak için birbirinizin omuzuna basmak yerine, dönüp aynada kendinize bakın.

Eskilerin halinden yeterince ders almadınız mı? Sendikacılığı ve dernekçiliği şan, şöhret ve para veyahut işverenden birtakım ayrıcalık için yapanların düştükleri rezil halleri unutuyor musunuz? Bırakın şimdi yeşili beyazı, içinizdeki eskiyi yeniyi.. İçinizdeki değerli arkadaşlarla öyle ısmarlama değil, gerçek bir ekip kurun. Delege listesindeki rengine bakmadan, donanımlı ve nitelikli tüm arkadaşlarınızın desteğini arkanıza alın. Değer katabilecek herkesle ortak bir renge dönüşün. Başkalarının prangalarını boynunuzda taşıyarak kendinizi ancak esir ve menfaat kölesi yaparsınız. İnanın eskilerden daha da rezil olursunuz. Şimdi lütuf olarak verilen %20’yi bile size kahramanlık diye satarlar. 

Unutmayın ki maaşlarınızdan kesilen % 30’u, iade edilen % 10+%20 karşılamıyor. Örneğin basit bir hesapla; 10 bin lirayı  % 30 kesinti ile 3000 TL indirenler, kesintiyle aldığınız 7.000 TL ye şimdi   % 30 yani 2.100 TL ekleyerek erişilecek 9.100 TL ile işveren kabataslak 900 TL kârda oluyor. Üstüne artan enflasyon ve TİS’te almanız gereken refah payı da eklenince varın siz düşünün reel deki kaybınızı…

O yüzden bu desteği de iyi değerlendirmeniz lazım. Bana gelen bilgilerde önünüzde çok sorunlar olduğu görülüyor. Yemekhanesinden, servisine, otoparkından, iş kıyafetine, yıllık izninden, mazeretine kadar her üniteden her kalem de herkes çok ama çok dertli. Her şeyden önemlisi de yüzlerce arkadaşınız icralık olmuş, geçinmeyen ve sizden çözüm bekleyen insanları düşünün.  

Tabii ki hem işverenle hem sendikayla savaşa gitmiyorsunuz. Artık eskilerin sokaklarda terör estiren eylemlerini de beklemiyor kimse. Sadece sizi yönetenlerle doğru ve onurlu bir diyalog kurarak işyerinizin temsilcisi olun, arkadaşlarınızın masadaki sesi olun, sorunlarının takipçisi olun, bu size yeter.. Sizi ayakta tutacak olan tek şey dürüstlüğünüz ve gayretinizdir.

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ…

Exit mobile version