Değerli okurlar, THY-Hava İş ortak yapımı Toplu Sözleşme Protokolüne ilişkin süreç tamamlandı. Bundan 1 ay kadar önce yazdığımız yazıya “Fırtına Öncesi Sessizlik” başlığını atmıştık. Yüzyıllardır kullanılan bir deyimdir. Ama fırtına sonrası sessizlik olmaz. Tam bir kaos yaşanır. Gerçek budur da, THY sözkonusu olunca deyimler de alt üst maalesef. Protokol öncesi, “Du bakali n’olcek” diye sessiz ve gergin bekleyiş hüküm sürerken, garip bir şekilde protokol sonrası da sessizlik hakim oldu. İmzalar atıldı, derin sessizlik devam ediyor. Hava İş ortalardan kayboldu, Havacılıkla ilgili Sivil Toplum Kuruluşları ise “sosyal mesafeyi” abartarak olaydan iyice uzaklaşıp yer altına çekildiler.
GİTMEK Mİ ZOR, KALMAK MI ZOR?
Protokol imzalandıktan sonra, THY’nin protokolde yer almamasına rağmen çalışanlardan tek tek onay almasının hukuksuzluğunu tekrar etmenin bir anlamı yok artık. Ama asıl dikkat çeken, bilgi kirliliği içinde her kafadan bir ses çıkmasının yarattığı kaos. Emeklilik hakkını elde edenlerin 2 maaş da alarak ayrılması ne derece mantıklı bilemem. Çünkü bu şekilde ayrılarak pass haklarından vazgeçmiş oldular. Bu arada, sisteme girdiğinizde karşınıza çıkan 2 maaş karşılığı rakamın yüksekliğine de aldanmamak lazım. Bu rakam brüttür. 8 Ekim günü hesaplarına baktıklarında bu paranın üçte ikisinin yattığını görecekler. Kümüle vergi matrahları, personelin büyük bölümünün % 27 vergi dilimine girdiğini gösteriyor. Girmese de, alacakları 2 tam maaş ile bu dilime girmiş olacaklar. İş sözleşmesini kendileri feshetmeyip THY’nin teklifini kabul etmeyenler veya herhangi bir cevap vermeyenler ise ücretsiz izin tehdidi ile karşı karşıya kaldı. İşten çıkartma yasağı bittiğinde işten çıkartılacaklar. Yasak şimdilik 17 Kasım’a kadar uzatıldı. Ama kanunda Haziran 2021’e kadar uzatılabileceği belirtilmiş. Yani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık hesabı… THY’nin teklifini kabul etti isen indirimli maaşa talim edeceksin, kabul etmediysen ücretsiz izin sonrası işten atılacaksın. Bir zamanların meşhur şarkısındaki gibi; Gitmek mi zor, kalmak mı zor? Bize gelen bilgiler, büyük çoğunluğun indirimli maaş ile çalışmayı kabul ettiği yönünde. Yani THY gerek emekli olarak gerekse kabul etmeyerek ayrılanların sayısının düşük kalması nedeniyle umduğunu bulamamış görünüyor. Yakın zamanda protokol yine bozulursa şaşırmamak lazım.
Bu arada unutmadan, Temmuz ayının son günlerinde İlker Aycı’nın geceyarısı kabul edip sabaha vazgeçtiği protokolden sonra 11 Ağustos 2020 günü Ali Kemal beyin paylaştığı şu mesajı da hatırlatalım. Bakın ne yazmış Tatlıbal?
Efendimiz (s.a.v) buyuruyor :
“Kendisinde üç alâmet bulunan kimse münafık olur.
—–Konuştuğu zaman yalan söyler,
—–Söz verdiği zaman sözünde durmayıp, anlaşmasını bozar,
—–Emanete hıyanet eder.”
Münafıklık ağır bir suçlama. Kimi kast etmiş acaba?
Aycı’nın, Eylül’ün son günü yayınladığı videoda Ali Kemal Tatlıbal’a teşekkürlerini de bu çerçevede atlamayalım. Bu teşekkürün Sayın Tatlıbal’ın gösterdiği anlayış ve işbirliğinden kaynaklandığını söyleyebilir miyiz? İşvereni memnun eden bir yaklaşımın işçinin aleyhine olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım.
HAVA İŞ’İ KOMÜNİSTLERİN ELİNDEN ALAN BAŞKAN !
THY’deki yetkili sendika Hava İş’in, 31 Ağustos günü imzalanan protokolden sonra ortalarda görünmemesi son derece dikkat çekici. Madem ki, üyelerin menfaatine bir protokol yaptın çıkarsın aslanlar gibi savunursun. Bu arada “üyelere sormadan, onayını almadan protokol imzalamayacağız.” şeklindeki sözün de havada kaldığını unutmayalım. Hava İş’e bel bağlayıp sorunu çözeceğine inananlar, protokolden sonra ne düşünüyorlar acaba? Ruh halleri nasıl? Aldatılmak mı, yarı yolda bırakılmak mı, “zaten bu sendikadan bir numara olmazdı” diyerek kendini rahatlatmak mı? Sonuç ortada…
Ancak bu arada, bir internet sitesinde yayınlanan “Sektör zor günler geçirirken, Öcalan’a destek verdiği için ayrıldığın uluslararası sendikanın gazıyla maaş pazarlığı yapmak da ne?” şeklindeki bir yazı üzerine Tatlıbal’ın çok kızdığını da ekleyelim. Öyle ki, konuyla ilgili gelen destek mesajlarını da paylaşmış Hava İş Başkanı. Bakın o mesajlardan birinde ne yazıyor? “25 yıllık saltanatı yıkarak Havaİş sendikasını komünistlerin elinden alan Tatlıbal hakkındaki mesnetsiz iddiaların karşısında, başkanımızın yanındayız!” Üyeleri arasında sağcısı, solcusu, futbolcusu, ülkücüsü, dindarı, ateisti, deisti olan bir sendikanın başkanının kendisinden önceki sendika yönetimini komünist olarak yaftalayan bir mesajı beğenerek paylaşması hem garip hem de ayıp. Sana ne milletin ideolojisinden, dünya görüşünden, siyasi tercihinden? Senin işin üyelerinin ve onların siyasi görüşünü eleştirmek değil. Beğenirsin beğenmezsin, 25 yıl boyunca üyelerin ve delegelerin seçtiği bir başkandan söz ediyoruz. Hani senin, 2013 yılındaki o meşum Genel Kurulda görevi devralırken sarılıp kucakladığın Atılay Ayçin’den? Hani seçim sonucu belli olduktan sonra “Hizmet eden arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Atilay Bey de 24 sene hizmet etmiş bir başkanımız. Kendisi bizim için bir değerdir. Onun savunduğu tezlerin arkasında, yine aynı tezleri savunacak şekilde sendikaya hizmet edeceğiz” dediğin Atılay Ayçin’den? Hani “3 milyon TL yolsuzluk yaptı” dediğin, Genel Kurulda ibra etmediğin ama ne hikmetse mahkemeye vermediğin ve hesap sormadığın Atılay Ayçin’den? Adam madem komünist, “onun savunduğu tezlerin arkasında, yine aynı tezleri savunacak şekilde hizmet etmek ” sözünü nereye koyacağız? Bu arada, yönetimindekilere, temsilcilere ve delegelere de bir göz atıver Ali Kemal bey, komünist Ayçin döneminde görev yapanlara rastlayacak mısın bakalım?
“OTOPARKÇILIĞI TALPA DEĞİL BİZ YAPACAĞIZ.”
Ali Kemal beye tavsiyemiz, üyelerinin, eski yönetimlerin siyasi tercihlerini bir tarafa bırakıp ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve ötekileştirici bir dil kullanmak yerine üyelerinin menfaatlerini korumaya, geliştirmeye odaklanması. Bakın 2017’deki son Genel Kurul öncesi neler vaat etmiş Başkan bey?
– Uzun süredir çalışmasını yürüttüğümüz Hava İş Kanunu Tasarısının bu dönemde yasalaşması için her türlü girişimde bulunacağız. Bu yasa, dönemimizin Ülkemizdeki tüm uçucu personele bırakacağı en büyük hizmet, en büyük mirastır.
– İlk olarak Sandık kurup üyelerimizin sosyal güvencelerini sağlayacağız. Sandık şu anlama geliyor; herhangi bir nedenle kokpit veya kabin personelinden sağlık nedeniyle Lisans kaybı yaşayan, haksız yere işten çıkarılan veya ücretsiz izin verilen personele, uzun süren hastalık hallerinde veya ölüm halinde personele veya varislerine ekstra güvence sağlayacağız.
– Önümüzdeki sene açılması planlanan 3.havalimanında, personelimizin otopark sorunu olmayacak. Kendilerine ücretsiz otopark imkanı sağlayacağız. Hatta vale bile düşünüyoruz. Böylece TALPA gibi vakıflar otoparkçılık yapmak yerine pilotların sorunlarıyla daha rahat ilgilenebilir.
– Bir diğer projemiz; Otel satın alarak Abant’ta ve diğer otellerde düzenlediğimiz birçok eğitim ve sosyal etkinlikleri, kendi otelimizde düzenleyip, personelimize ücretsiz konaklama imkanı sağlamaktır.
Aradan tam 3 sene geçmiş? Hangi vaadini yerine getirdi Tatlıbal?
YA ZAMANINDA KONUŞ YA DA SONSUZA KADAR SUS !
- Havalimanı açılalı 1.5 yıl geçti. 2013’teki ihaleden sonra sesi soluğu çıkmayan bay Hamdi Topçu aradan yıllar geçtikten sonra ortaya çıkıp “yeni havalimanı kararının yanlış olduğunu” söyleyip dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı eleştirerek gündem oluşturmuştu. Ama çok geçmeden Topçu’nun, THY Yönetim Kurulu Başkanıyken yaptığı 3. havalimanı güzellemeleri ortaya saçılıverdi ! Geçen gün bu kez de 2004-2010 arası Yönetim Kurulu başkanlığı yapan Candan Karlıtekin 3. havalimanının gereksiz olduğunu açıkladı. Hakkını yemeyelim, Karlıtekin bu konuda benzer açıklamaları 2013 yılında da yapmıştı. Ama dikkatimi çekti. Neden bu beyefendiler, makamda otururken konuşmadılar da, THY’den ayrıldıktan sonra eleştirme gereğini duydular? Mesela, Candan bey 18 Aralık 2009 günü istifasını açıklamış ve 1 Ocak 2010 günü de ayrılmıştı. Bu apar topar ayrılışın sebebini kimse anlamamıştı. Oysa 4 ay sonraki Genel Kurulda doğal(!) yöntemle ayrılabilirdi. Geçelim. Şimdi diyeceksiniz ki, Candan beyin zamanında 3. Havalimanı mı vardı? Evet vardı. Bakın İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Şubat 2009’da kabul ettiği 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında 3. havalimanı seçeneğinden bahsedilmiş. Sadece yeri farklı. Yeni havalimanının Silivri-Gazitepe’de yapılması öngörülmüş. Hatta öncesi de var. Dönemin Başbakanı Erdoğan 2005 yılında Avrupa yakasına yeni bir havalimanı yapılmasının gereğinden sözetmiş. O zamanlar THY’de etkili ve yetkili kişilerin, bir çalışma yapıp siyaset kurumuna ve yetkililere 3. Havalimanının gereksizliğini, sorunun Atatürk Havalimanını büyüterek çözme konusundaki önerilerini iletmeden sessiz kalmaları koltuklarını kaybetme endişesinden kaynaklanmış olabilir mi acaba?
4 Ekim 1923, Dolmabahçe Sarayı önünde düzenlenen törenle, işgalci itilaf birliklerinin Türk bayrağını selamlayarak şehri terk ettiği gündür. 6 Ekim 1923’te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul’a girmiş ve 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgal resmen sonlandırılmıştır. İstanbul’un kurtuluşunu kutluyor, ülkemizi emperyalist güçlerden ve onların maşalarından temizleyen Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum.