FARKLI BİR YAŞAM

DHY(Devlet Hava Yolları) 1940’lı yıllardan başlayarak yolcularını hava meydanları ve şehir merkezleri arasında  otobüslerle taşımış. 1955’de isim “Türk Hava Yolları” olarak değiştirilmiş. İlerleyen yıllarda İETT’nin mavi-beyaz boyalı Büssing 6500’leri devreye girmiş. Bu otobüsler İstanbul’da Şişhane-Havaalanı arasında çalışıyordu. Yolcu ve personel yıllarca bu servisler ile Yeşilköy Havalanı’na gidip geldiler.
1967 Yılında  Türk hava Yolları’nda çalışmak için Yeşilköy’e ve şehire yakın mekanlarda ikamet etmek gerekirdi. 1978-81 arası, en uzak mesafe üst Bostancı olarak tamimle (genelge) sınırlandırılmıştı. Açıkçası Kartal, Pendik, Tuzla, Gebze ve ötesinde oturup da Yeşilköy havaalanında uçuş veya yer personeli olarak işe girmek sadece bir hayaldi. Yeşilyurt’dan, tren istasyonunun önünden  kalkan ilk servis sabah 06.00 vardiyasına giden elemanları taşıyan otobüs.
Yeşilköy tren istasyonu önünden 08.00’de kalkan araba havacıların uçuş saatlerine her zaman uygun olmasa da, 08.00-17.00 mesailerinde çalışan yer personeli için tek çözüm.
Öğleden sonraki vardiya için 15.00 servisi devreye girer ve İstasyon caddesinin hemen başında beklerdi. Bir süre sonra 08.00 ve 15.00 arabalarının durağı E5 karayoluna taşındı. Şimdiki askeri müzenin karşısında beklemeye başladı. İnsanlara azap gerek, zira orası kuzeye bakan, fırtına gibi rüzgarların yaladığı bir nokta.
Karga gak demeden, sabahın köründeki ilk uçuşlara ve nöbetlere yetişmek için; Yeşilköy’den trene binmek, 5 dakika mesafedeki Yeşilyurt’a giderek 06.00 sevisine yetişmek gerek. Halkalı diye bir yer henüz yok. Soğuksu, Çekmece, Florya tarafından gelenler de aynı yoldan ulaşıyorlar meydana.  İstanbul’dan gelenler THY genel müdürlük binası önünden ve Şişhane terminalinden kalkan servise yetişmek zorundalar. Aksaray, Laleli, Fatih yönünde oturanlar Aksaray’dan geçen otobüse yetişecekler veya banliyö hattını  seçerek Yeşilköy’e gelecekler. Sadece uçuş personeli için bir ekip arabası devrede. İlk uçuşlar için Üst Bostancı durağından kalkan araba belirli bazı noktalara uğradıktan sonra meydana varıyor. Ekip planlama ünitesi uçuş programını  hazırlarken adresleri takip etmek zorunda değil. Bu yüzden pek çok kabin memuru günün ilk uçuşlarına yetişemez, uçağa nöbetçi yollanır, kendisinden savunma istenirdi. Kurallar katı, birkaç kez yetişemeyen cezayı alır. Bu şartlarda çalışmayı düşünür müydünüz?
Ankara’da yaşayan havacılar çok daha şanslı. Akşamdan gelip, Yeşilyurt’daki lojmanın üst katındaki yatakhanede istirrahate çekilirler. Henüz terör, kontrol mekanizması, apron kartı yok. Bir-iki densizin akşam gezmesinden sonra meydana gelip, aprona bakan hostes odasındaki divanda sabahladığını gören-bilen var. Sonradan solist olan güzel hostes spor araba aldıktan sonra, sis lambalarını Frankfurt’dan getirmek için çabalıyor. Bambaşka bir nedenle uçuşları kesilmiş. Bir diğeri Roma’dan aldığı kıyafetleri değiştirebilmek için boş gününde Roma uçağına binip gitmiş. Cesarete bak!
Olayın duyulmasından sonra cezalar verildi. İkazlar bazen yetersiz kalır, “oğlum Reşit kendin söyle kendin işit!”.
Bir elin parmaklarını geçmeyen bu kişiler kısa zamanda kapının önündeydiler. Macera değildi burada yaşam. Her şeye rağmen onları gözlerimiz aradı, alışmıştık. Kimileri için kısmet kapısı olarak değerlendirildiğini  sonradan anladık. Bir eş bulup evlenen şirketten ayrılıyordu, uçmak bekarlara ait. Tekrar dönüp gelen olmadı mı, oldu. Anlaşamamış, boşanmış, şirket geçmiş sicili iyi olduğundan ona yine kucağını açmış.
Evlenme akdinin kabulü ve kabin memurlarının evli olarak uçabilmeleri, sendikanın ve Tassa’nın çetin mücadeleleri sonunda zaferle sonuçlandı. Baktılar ki Türkiye’deki uygulamanın dünyada benzeri yok, evlenip ayrılanların yerine tekrar yenileri yetiştirmek masraflı ve zor, evlilik kurumuna saygı göstermek, kabullenmek gerek. Bu bir milattır bence. Türk Hava Yollarında hosteslik ya da şimdiki adı ile kabin memurluğu bir meslek olarak benimsendi. Omuzunda çantası, elinde valizi, kepli güzel kız, meraklı bakışlarla didik didik edilse de, arkasından bir yığın imalı laf söylense de göküzüne tırmandı. Alnının teri ile kazandı ve aile geçimine katkıda bulundu. Kimi yıllarca uçup statüsünü yükseltti. Kimileri benim gibi yıllarını verdi, keyfi olarak uçuş yaşamının bitirilmesi konusuna itiraz edip, meydan okudu ve yönetim kurulu kararlarını değiştirtti. Unutulmaması gereken; havacılara her zaman anlayışla yaklaşan, konuları dünya genelinde araştıran genel müdür Cem Kozlu’dur. Her yolcu şikayetinde savunması alınan, haklı olsa da bir ceza ile karşılaşan kabin memurlarını dinleyen ve gerektiği gibi tavır koyan bu insanı şükranla anıyorum.
Kabin memurları hakkında bilinmeyen çok şey var; servise çıkmak, yiyecek-içecek dağıtmak değildir asal görev. Kabin Memuru uçak kabininde; gezegeninden metrelerce yukarıda, saatlerce yüksek basınç altında uçar, tabana döşenmiş kabloların üzerinde dolaşıp, elektrik yüklenir. Yüksek basınç etkisindeki  beden sürekli ayakta hizmet verir, sarsılıp yorulur ve uykusuz kalır.  Yemek saati diye bir şey söz konusu değildir, ne zaman iş biter, sıra gelirse…..İnsanlarla iletişim kurup korkularını giderir, sevgi ve şefkatle  yaklaşıp alışkanlıklarını  uçakta da devam ettirmeleri için yardım eder, huzurlu olmalarını sağlar.  Göz göze yakın temas kurup istek ve şikayetlerini bazen de dertlerini dinler.
Biz havacılar, dinler, kültürler ve coğrafyalar arasında köprüler kurduk. Farklı ülke insanları ile karşılaşıp, değişik din ve dillerdeki insanlarla tanışıp, adetlerini öğrendik, alışkanlıklarını görüp, müziklerini dinledik. Daha ilk notalar dökülürken; yer-zaman  kavramları yok oluyor.  Müzik, ruhu ele geçiriyor. Görme ve işitme duyumlarının yanı sıra, farklı lezzetlerdeki mutfaklarda  hazırlanmış yemeklerle karşılaşmak ayrı bir haz verir. Keşifler, istilalar, sürgünler, köleler  gibi olaylar izlerini mutfaklarda bırakmış.  Değişik türler tatmak, farklı  yemek kültürlerini öğrenmek,  alışveriş   mekanları-merkezleri, yöresel pazarlar, lokantalar halkı yakından tanıma fırsatlarıdır.  Bu geziler; yorgunluğu ve çekilen cefayı giderip yaşamı keyifli hale getirir, ıslah olmaz bir alışkanlığa çevirir, bu da madalyonun diğer yüzü.
Sakın gözle, sözle, reklamla küçümsemeyin. Onların işi önemli ve yıpratıcıdır. En tecrübeli kabin memurları; en iyi hizmeti bilen, çalışma şekli ile  fark oluşturan ve rekabet ortamında şirketi,  uçağın burnu gibi havaya kaldıran güçtür, her şirket için. Diyorlar ki:“sektör büyüyor, yeniden yetiştiriyoruz.” Doğru, yeni uçaklar geliyor, uçak sayıları artıyor, yeni eleman alınıyor ama ne kadar zamanda  tecrübeli hale gelir, hiç araştırıldı mı?
Orta yaş ve üstü eleman (purser) kullanan şirketler ne yapıyor?  Tecrübe en az on-onbeş yıldır, bu bir !
Nüfus kağıdındaki yaş; kronolojik yaştır, bir de vücudumuzun biyolojik yaşı var, bu da iki!
Tüm dünyada insan bedeninin yaş ortalaması değişti.  Biyolojik ve fiziksel olarak her beden yaşlanır ama günümüzde kadın veya erkek, insanlar biyolojik yaşlarını göstermiyorlar, 60’larda bile  sağlıklı ve dinç görünüyoruz. Bilinçli beslenme,  vitamin, mineral ve antioksidant destekleri, çeşitli sporlar; kısacası anti-aging  konularının herkesçe bilindiği yıllardayız.
Tecrübe; bilgi birikimi  ve deneyimdir. Uçuşlardaki olaylar, tehlike anında yaşananlar, teknik bilgiler ve eğitimler, public relations (halkla  ilişkiler) ile birlikte harmanlanır. Tecrübenin kitabı yoktur. Ekibin anlaşması da çok önemlidir; kabin içinde usta-kalfa-çırak ilişkileri  yaşanır.
Çeşit çeşit arkadaşlıklar vardır; vefalı-vefasız, cefalı-sefalı, politik, alengirli, mesafeli ve demli bir çay gibi olanı.  Pek çok dostluklar önceleri mesafeli olsa da, dinlenme odalarında süren sohbetlerle pekişmiş, ülkeden uzak topraklarda daha da güçlenip, köklü arkadaşlıklara dönüşmüştür.
Biz emekliler,  arasıra da olsa hala toplanıp, yemek yer, sohbet eder, birbirimizi görerek mutlu oluruz. Atina’dan, Los Angeles’dan gelenler var.  Yemekden çok, birbirimizi sağ ve sağlıklı görmekten mutluyuz. Kızlar da hiç değişmiyor, yaşlanmıyor filan….. bir tuhaf yani!

Exit mobile version