EYYYY KOMÜNİST VİRÜS SEN NEYMİŞSİN BE ABİ  EN KÖTÜ İŞVEREN SARI SENDİKADAN İYİDİR.

 
Sevgili Okurlarım;
1975 yılından itibaren tamı tamına tam 45 senedir havacılığın içindeyim. 45 senenin, 30 sene 6 aylık süresi, uçaklarla haşır neşir olarak geçti. Bir başka tabir ile, günümüzde her geçen gün çoğalan çakma havacılardan olmadığımı biliyorsunuz. Medya ile tanışmam ise 1991 senesinde UTED dergisinde başlamıştı. Hala ara vermeksizin devam ediyor.
Bu süre içinde çok badireler atlatan sivil havacılığımız bugünkü kadar kötü bir duruma hiç gelmemişti. Sivil havacılığımızdaki bu kötü gidişat, hem şirket yönetimlerini hem de çalışanları kötü etkilemekte ve gördüğüm kadarı ile de uzun süre etkilemeye devam edecek gibi görünüyor.
Bugün yazımı kaleme alırken, Flightradar24’e girip İstanbul’daki 3 havalimanı trafiğine baktım. Ne inen nede kalkan bir yolcu uçağı hareketi yok. Biri kalkan, diğeri iniş yapan 2 kargo uçağı görülüyordu. Biliyorsunuz, Sabiha Gökçen havalimanı zaten kapatıldı. Bu fırsattan yararlanarak belki mevcut pistin onarımını yaptırıyorlar, belki de 2. Pist çalışması devam ediyordur. Peki, THY ve özel havayollarının uçmayan yüzlerce uçağı ne yapıyor? Çürümeye mi terkedildiler? Hamdi Topçu zamanında domates gibi alınan çok sayıda uçak yerde yatıyor. Bunlar milyar dolar değerinde varlıklar.
Elbette çürümeye, korozyona terk edilemezler. Belli süre için stokaja alınmışlardır, alınmadılarsa korozyon yapıyı kemirmeye başlamıştır bile. Teknisyenler Bakım El kitaplarına göre meşakkatli stokaj işlemi yapmışlardır. Periyodik olarak kontrol edilmeleri, lastiklerin karkas yapıları deforme olmasın diye belli aralıklarla işaretlenerek döndürme işlemleri yapılıyordur muhakkak. 1-2 ay yerde kaldıktan sonra uçamadan önce korozyondan kurtarma işlemi yapılmalıdır.  Unutmayın ki, filo Uçmaya başladığında çok sayıda ve akla gelmedik değişik arızalar meydana gelecektir. Buda normaldir.
Umar ve dilerim ki;  Gerek havayollarımız, gerekse havalimanlarımız ve tabii ki çalışanlar olarak bu badireyi en az zararla atlatmayı becerebiliriz.
Kiralık kalemler gibi onu bunu övmeyip sadece eleştirel makaleler yazdığımı biliyorsunuz. Ancak bu aralar sektördeki hiçbir şirketin eleştirilecek yanı yok. Patronu, yöneticisi ve çalışanı hepsi bir arada kötü bir hayatta kalma mücadelesi dönemi geçiriyor.
Çok kritik günlere giriliyor. Bu arada bir çok abartılı ve teyite muhtaç haberler okuyacağınızdan eminim. Bu nedenle, her haberin doğruluğunu teyit etmeden yazmamak ve inanmamak gerekir. İşin aslıda zaten budur. Ancak bazı haber kanalları duyumları bile haberleştirerek okunma sayılarını artırmaya çalışıyorlar. Tabii ki Airlinehaber’in bu tür basit oyunlarla işi olmayacağını zaten biliyorsunuz. Ayrıca bu kritik günlerde ne kimseyi kışkırtırız, nede gerçekleri saklarız. Çünkü bu tür basit oyunlarla okur sayımızı artırmaya çalışmak, çalışanların yanında olduğunu ayan beyan belirten ve yazan Airlinehaber’e yakışmaz.
Örneğin,Dün THY’den 17 kişi atıldı haberini tam olarak teyit ettiremedik. Kabin hizmetleri başkanı Nevin Çolak bizden çıkartma olmadı dedi. Sonra yaptığımız araştırmada, bazı kabin memurlarının görev dönüşlerinde alındıkları karantinadan ayrılarak memleketlerine gittiklerini ve bazılarının ise kurul kararı ile işlerine son verildiğini öğrendik. Bu tabii ki münferit bir durum.  Karantinada kaldıkları mekandan kaçarak ailelerinin yanına veya seyahate çıkmak suç olarak görülmüş.(tartışılır) Kurul kararı ile çıkarılan diğer çalışanları ise suçlarını bilmediğimizden yorumlayamıyorum.
Ayrıca,THY’nin verdiği söz gereği münferit durumlar hariç çalışanlarını çıkartması kabul edilecek bir durum değildir. Ayrıca İlker Bey’in verdiği sözü hepimiz duymuştuk.  Böyle bir durumla karşılaşılmamasını dilerim…
——–
.  Bu hafta kafamda o kadar çok konu vardı ki ne yazacağımı şaşırdım.  Bu beklenmedik kriz döneminden mutlaka çıkılacak ve normale dönülecektir. Bilinmeyen tek şey bunun zamanıdır.
…….
Neyse bu hafta ben yine çalışan kesimi ilgilendiren konuyu irdeleyeyim.
Mesela; Bu krizden şu ana kadar hiç etkilenmeyen işçi konfederasyonları ve onlara bağlı sendika yönetimleri konusunu açmadan KORONAVİRÜS ile ilgili biraz laflayalım.
Virüs diyor ki;
“Eyyy insanoğlu onun bunun hakkını yiyorsun, fakir daha fakir, zengin ise daha zengin oluyor bu böyle yürümez… Hepiniz benim gözümde bir hiçsiniz. Bunun farkında olun diye size son ikazımı yapıyorum. Yavaştan gitmeye niyetliyim ama, bu yaptıklarınıza devam ederseniz yeni versiyonumla karsınıza tekrar çıkarım. Paranız, mevkiiniz, gücünüz benim için bir hiç… Akıllı Olun havalara girmeyin, hak yemeyin, ne oldum delisi ise hiç olmayın, yoksa…
Bu virüs; hiç onun bunun etkisinde kalmıyor, “işverenmiş, sendikacıymış, işçiymiş, fakirmiş, zenginmiş, güzelmiş, çirkinmiş, Müslümanmış, Hristiyan’mış, Musevi’ymiş, dinsizmiş”… Hiç ama hiç fark etmiyor Önüne kim gelirse vurup geçiyor. Resmen komünist bu virüs…
Virüsün bu sözleri bana her nedense günümüz sendikacılığını hatırlattı.
Günümüzde yapılan sendikacılığa bakıyorum da neredeyse, klişeleşmiş sözcük olan  “EN KÖTÜ SENDİKA, SENDİKASIZLIKTAN İYİDİR” yerine, “EN KÖTÜ İŞVEREN, SARI SENDİKADAN İYİDİR” diyecek hale geldim…
Neden mi; ?
Ben hala sendikaların, iki veya üç senede bir ortaya çıkıp, ellerine eski toplu iş sözleşmesini alıp üstünde bir iki küçük değişiklik yaptıktan sonra bu yeni taslağı işverene sunmaktan başka ne yaptıklarını hala öğrenemedim.
Eyyyy Sendika yönetimleri; siz ne iş yapıyorsunuz hakikaten?… 45 senedir sizi takip ederim bir türlü anlayamadım.
En kısa zamanda yayın organınızda ne yaptığınızı detaylı bir şekilde yazın ki okuyup öğrenelim. Kanunların arkasına saklanıp nereye kadar gidebileceksiniz ki…
İşverenle bir anlaşmazlık olduğunda, hemen hukuki mücadele başlattık diyerek geçiştiriyorsunuz. Yoksa birlikte “Tavşan Kaç Tazı Tut” mu oynuyorsunuz? Kooperatif kurup binalar yapmak sizin işiniz mi? Bu inşaatlar üyeleriniz için mi yoksa başka bir amacınız mı var? Kooperatif yönetimine girmek için birbirinizi neden yiyorsunuz?
Arada bir sözde de olsa eylem yapmayı akıl ediyorsunuz ama bu sefer de çalışanlar sizlere inanmadığından destek alamıyorsunuz. Bu tabancayı çekip ateş edememeye benziyor. Kısaca dostlar alışverişte görsün misali uygulamaları çok gördük.
İşverenler sizlerden hiç çekinmiyor. Çünkü o makamlara sizleri getiren de işverenin ta kendisi.
Allah korusun, şahsen ben işveren desteği ile o makamlara gelseydim, aynı sizler gibi onlar ne derse onu yaparak danışıklı dövüş yapmak zorunda kalabilirdim. Uyuşmazlıkları, nasıl olsa yıllar sürecektir diyerek mahkemeye götürdüm diyerek yan gelip yatardım.  Çünkü bilirdim ki, beni o makamlara getiren işveren götürmesini de bilir. İşte sizin durumunuz aynı böyle…
Bu nedenle şunu bilin ki üye desteğiniz bir iki yandaşınız veya sizden nemalananlar hariç sıfırdır.
Bu nedenle, çalışanlar sizin işverenle kol kola oyun oynadığınızı anladığı için, destek gelmiyor. Üyeleriniz olan çalışanlar kısa çalışma dönemine girmiş, gelir kaybına uğramış sizin umurunuzda mı?
Sevgili okurlarım;
Hava-İş’in ayda 5 Milyon, TL Özçelik İş’in ise ayda 1,5 Milyon TL civarında aidat aldığını tahmin ediyorum. Bu iki sendikaya da tavsiyem kriz bitene kadar aidat almamaları olacak. Geçen hafta yazdığım, “Taşın altına elinizi birlikte koymalısınız” sözümü sendika ve işveren içinde kullanmıştım.
Geçen hafta Özçelik İş başkanı Yunus Değirmenci’ye, Teknik AŞ deki bazı üyelerin ricasını kıramayıp aidat konusu hakkında mesaj atarak ricacı oldum. Olumsuz cevap vermedi. Bakalım ne yapacak?
Değerli okurlarım; İş hayatının en kolay mesleği sendikacılıktır. Ekmek elden su gölden, paralar ise işçiden… Tek yapacağın iş hükümetlerle ve işverenle iyi ilişki kurmak.  Öyle “işçiyiz güçlüyüz” nidaları ile orada burada atıp tutmayın, sizin aslında hiçbir özelliğiniz, gücünüz yok. İşçinin alın teri ile kazandığı paraları siz yasaların verdiği yetki ile alıyorsunuz. Hem de hiç, ama hiç çalışmadan…
Haa, bu sendikaların birde konfederasyonları var. Türk-İş – Hak İş – Disk – Memur-Sen ve KESK var. Aynı sendikalar gibi, bunların da hepsi işçiden nemalanıp hükümet ne derse onu yapıyor. Enflasyonu ayarlayan hükümet %10 enflasyon dediğinde, bu konfederasyon ve onlara bağlı sendikalar hükümetin açıkladığı enflasyonun üstüne 3-5 fark koyduğunda başarılı bir sözleşme yaptık diyebiliyorlar.
Bir tanesi de kalkıp, reel enflasyonu hesaplayıp, işverene “reel enflasyon bu ve biz bunun üstüne 3-5 refah payı almamız” lazım diyerek direnemiyor.
Hele, dernekleri hiç saymıyorum bile… Mevcut dernekler sendikanın işine karışmıyorlar. Belki de doğrusu buydu… Bizim zamanımızda, dernek faaliyetleri yaparken işten atılan kaptanlar, kabin memurları ve teknisyenler hadlerini mi bilemediler yoksa şimdikiler gibi kıvırmayı mı beceremediler?
Peki ya çalışanlar? Yapılan yanlışlara karşı, haber sitelerinde çıkan haberlere klavye arkasından yorum yazarak boşa atıp tutmaktan başka, işverene, derneğine ve sendikasına yönelik ne gibi tepkiler koyuyorlar acaba? Yoksa tepki koyuyorlar da ben mi göremiyorum. Konfor alanınızdan çıkmadan, birlik olmadan, hep birilerinin sizin için, Don Kişotluğa soyunup Yel Değirmeleri ile savaşmasını bekliyorsanız yanılıyorsunuz.
 

Exit mobile version