featured

EL BAGAJI SENDROMU

  Uçağa girerken, el bagajını kabinin ortasına bırakıp, hiç bir şey demeden yerine oturan ya da kapının önünde karşılama yapan hostesin ayaklarının üstüne atıp, ‘’ Buraya kadar ben taşıdım, bundan sonrası senin işin ‘’ diyerek, hiçbir nezaket, rica kelimelerini ziyan etmemeye özen gösteren ve hatta yaptığından en ufak bir pişmanlık duymadan yerine oturan yolcu sendromuna, kafayı takmış durumdayım.
Bu davranışı yapanların çoğunluğu, kendi insanımız üstelik. Sosyolojik bir tespit daha yapacak olursam; yolcuların eğitim ve ekonomik seviyesi arttıkça, nezaket oranı azalıyor, bunu anlayabilmiş değilim. Bu tespiti, öylesine değil, binlerce saatlik uçuş tecrübeme ve gözlemlerime dayanarak yapıyorum elbet.
Bir de,  arada daha farklı yöntem izleyen yolcularımızla da karşılaşıyoruz. Bu yolcular, kabine girerken, ilk sıradaki bagaj yerlerine çantasını bırakır, çaktırmadan arka taraflardan verilmiş koltuğuna gider ve çıkışta vestiyerden alıyormuş gibi yapar, rahatça uçaktan ayrılır. Onların sebep olduğu olaylar yüzünden, kaç kabin memuru istemediği durumların içinde kalmıştır. O uyanıklık yapmış olmanın mutluluğunda yerine otururken, yerin sahibi gelir, ‘’ Bu kimin? ‘’ der, bagajına artık boş yer kalmamıştır, sinirler gerilir, yardımcı olmaya çalışırsın ama bazen işler büyür, işin içinden çıkamazsın, yolcuyla karşı karşıya gelirsin.
Yılların verdiği tecrübeyle, ilk sıralardaki yerlere bagajını yerleştirenleri, artık baştan takibe alırsın. Görüyorsunuz, basit gibi görünen ne çok ayrıntıyla, daha uçuşa geçemeden uğraşıyor ekipler.  Her ekibin hem fikir olacağı bir düşünce vardır;           ’’ Uçuşun en zor devresi, yerde durduğu süredir. ‘’ Uçuş bir şekilde geçer ama yerde, bagaj yerleştirme, yerini beğenmeme sorunu, zamanında kapıyı kapatabilme telaşı,  emniyet ve güvenlik kontrolleri yanında, uçağa yapılan yüklemeleri düşünmek, kontrol etmek, kokpit, kabin, yer ilişkisi derken daha uçamadan yorulursun.
Zihnen ve bedenen.
Buna yardımcı olan insanlarla karşılaşmış ve her şey yolunda gitmişse, uçuşta oluşabilecek hiçbir şey seni yerdeki kadar etkilemez.
Bagaj olayına gelince, kabin ekiplerinin yolcuların el bagajlarını taşıma ve yerleştirme zorunluluğu yoktur, sizleri gözlemler,  gerektiğinde yardımcı olur. Hasta, yaşlı, hamile, çocuklu, o an gerçekten zorlanan birini fark ettiğimizde,  kimsenin yardım istemesine gerek kalmadan bagajlarını taşırız da yerleştiririz de. Üstelik yardım edeceğim diye, ağır bagajları kaldırmaktan belimi birçok kez incitmişliğim bile vardır. Koridorda sizleri karşılamamızın görünmeyen ilk amacı; uçuş emniyetidir. 
Demem o ki; uçaklarda, sonuçta toplu taşıma araçlarından biridir. Nasıl ki, şehir içi minibüslerde şoföre,  ” Beni eve bırak ” diyemiyoruz,  bunun için taksiye biniyoruz, ticari uçakların mantığı da bundan farklı değildir. O zaman herkes bagajını koridorda bıraksın, elimize geçirdiğimizi neresi boşsa oraya yerleştirelim, inişte kapıya, koridora yığalım, herkes dakikalarca arasın bulsun.
Bulabilirlerse.
Böyle düşününce mantıklı gelmiyor değil mi? Havacılıkta, emniyet dışı ya da mantıksız bir kural yoktur.  Bir kabin memurunun,  günde en az 1000 civarı yolcuyu gördüğü düşünülürse, uçuş sonunda ne hale geleceğini tahmin etmek sır olmasa gerek. Bunu açıklamaya çalıştığımızda, işten attırmakla tehdit etmek,  başka bir sendromun işi artık.
Hatta bazılarımızın hobisinin, uçuşa gelip, problem çıkartıp, insanları işinden attırmakla tehdit etmek olduğunu düşünüyorum. Bunca yıldır, uçakta yaşanan bir problem karşısında, kimsenin hakkını bu denli yüksek sesle aradığına, bu kadar sinirlendiğine şahit olmadım.
Keşke, her zaman haksızlıklar karşısında, sesimizi böyle yükseltebilsek.  
Kim bilir belki de,  o işten attıracağını söylediğin, üzdüğün insan, birazdan senin hayatını kurtaracak ne biliyorsun? Onunla bir kader ortaklığının içinde olduğunun farkında mısın?  Bu tespitlerimde yolcu olmanın hakkını veren, anlayışlı, nazik sevgili azınlık grubunu ayrı tutuyorum elbet. Onlar,  bize mesleğe bağlanma tutkusu veren insanlar.
Artık günümüzde klişe olarak algılansa da, gerçek olan tek şey; üç günlük dünyadayız.  Ne güzel kalbinizi yorun, ne kendinizi ne de bizleri üzün. Hazır gökyüzüne çıkıyorken, hayata başka bir yerden bakmaya çalışın.
Bizlerin de hataları olacaktır elbet. Gelin hataları, yanlış anlaşılmaları birlikte düzeltelim, uçuşun tadını çıkartalım.
” Belediye başkan adayı konuşmam da…ehe…ehe…”
Yok, eğer illa işten attırılacaksam,  işimi doğru yapmaktan olsun gari.
Dert değil, onurdur. Yine biraz atarlandım mı ne…
 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir