EKONOMİK KRİZ, SENDİKALAR VE İŞÇİLER

EKONOMİK KRİZ, SENDİKALAR VE İŞÇİLER..

Çalışma hayatımızda ki her şey işçiler aleyhine gelişmeye devam ediyor. 2019 un ilk dört ayı da çalışanlar için kazanım getirmedi. İmzalanan toplu sözleşmeler, 1 Ocak itibarı ile uygulanmaya başlayan asgari ücret zammı da alım gücü itibarı ile şimdiden geçen yılın gerisine düşmüş durumda.

THY A.O. ‘ da imzalanan ve başarılı bir toplu sözleşme olarak sunulan 26.TİS‘in kazanç ve kayıplarını Rauf Eren arkadaşımız rakamları ile geçen hafta vermişti. Ben bu konuya  girmeden genel bir değerlendirme yapacağım.

Bir ülkenin ekonomik gelişmişlik düzeyini gösteren önemli  veriler ve  değerlendirmeler vardır.

Bunlardan birincisi ve en önemlisi GSMH ( Gayri Safi Milli Hasıla) dır. Ülkelerdeki Fert başına düşen milli gelir. Buradaki veriler Uluslararası gelişmişlik ve refah seviyesi olarak kabul görür, ülkenin sosyal statüsü bu gelirin seviyesine göre sınıflandırılır.( Gelişmiş,az gelişmiş,geri kalmışlık vs. gibi)

ülkelerin GSMH sini oluşturan değerleriniçiler,çiftçiler küçük esnaf ve orta ölçekli sanayi kuruluşları vb. birlikte yaratır. Devlet ve devlet aygıtını elinde bulunduranlar da bu üretimden elde edilen artı değeri hepimize adil paylaştırmakla görevlidirler. Bu görev ve tanımlama anayasal bir haktır. Sosyal Devlet de böyle olunur.

Anayasamız sosyal bir devlet olmanın gerekliliğini ortaya koyar ve bizim adımıza bizi yönetenler de bu anayasa üzerine yemin ederek görevlerine başlarlar.

Bu nedenle, sosyal bir devlet olan Türkiye cumhuriyeti Anayasası benim değerlendirmelerimin temelini oluşturur. Bu GSMH oluşturanların durduğu yer benimde bakışımın oluştuğu yerdir. Ve tabi ki bu değerlendirmeleri yaparken işçiler adına söz söyleyen, kendilerini işçi temsilcisi olarak gören sendikacı şaklabanların da ne yapıp yapmadıklarını da teşhir etmek de görevimizdir. İşçi mücadelesinin son 35 yılına tanıklık etmiş,bunun içerisinde yer almış ve bu nedenle işten atılmış bir işçi olarak bunu yazma hakkımız vardır kuşkusuz.

Ekonomik gelişme ve sermaye hareketleri nasıl evrensel ise, işçi mücadelesi ve hakları da evrenseldir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de evrensel hukuk belgelerinin altına imzasını koymuş ve kabul etmiştir.

“Çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.”

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi-1948 ( Türkiye 1949 Yılında kabul etmiştir.)

İŞÇİLER KAYBETMEYE DEVAM EDİYOR.

Ülkemizde Asgari ücret ocak 2019 tarihinden başlayarak NET 2.020.-TL oldu. lık sınırı 2.106.89.-TL. Yoksulluk sınırı ise 6.862.82.-TL. Nisan 2019 raporu. (Kaynak TÜRK-İŞ.)

Rakamlar çok açık ve çarpıcı. 2018 yılı SGK kayıtlarına göre ülkemizde yaklaşık 16 milyon civarındaki iş gücünün 10 milyon civarındaki bölümü asgari ücret ve daha altında bir ücret ile çalışıyor. Bu işçiler aileleri ile beraber aramızda aç geziyorlar. ”Komşusu açken evinde tok yatan bizden değildir.” diyenlere DUYURULUR.

Yoksulluk sınırı ise 6.862.82.TL. Peki bu ücret ve daha üzerinde çalışan kaç işçi var ülkemizde. THY A.O. da (Uçuş personelini çıkardığımızda özellikle kaptanları) son TİS ile bu ücretin üzerinde kaç işçi var.

Soruyu şu şekilde soralım birde.Yoksulluk sınırının altında olan tüm ücretler bu sınıra çekildiğinde ne olur.( İşverenler kıyameti koparır, ayaklar baş oldu diyen çoğalır dediğinizi duyar gibiyim.)  

Sorumuzu bir de SENDİKACILARA  soralım.?

Yoksulluk sınırının altında işçilerin ücret aldığı bir toplu sözleşmeyi nasıl imzalarsınız.YOKSULLUK SINIRININ (6.862.82.-TL.) ALTINDA ÜCRET ALAN ÜYENİZ VARSA  sendikalar ve sendikacılar niye var.? Neden size aidat ödesinler.

Yada asgari ücret( 2.020.-TL) ve yoksulluk sınırı (6.862.82.-TL.) iken sendika yöneticileri kaç para maaş alıyorlar. Nasıl yaşıyorlar, hangi arabalara biniyorlar ve işçi hakkı boğazlarından nasıl geçiyor.( Bana ”kul hakkı ile gelmeyin” diyen hadis orada duruyor.)

Hadi biraz daha büyütelim soruyu ve söyle soralım, Dünyada (OECD ÜLKELERİ-Yaklaşık 30 ülke) asgari ücret alan bir işçi ile o ülkenin Başbakanı veya Cumhurbaşkanı veya Devlet başkanı arasındaki ücret farkı nedir.?

Bu konuda yaptığım küçük bir araştırma sonucu çok çarpıcı rakamlar çıktı ortaya.

Çek Cumhuriyeti’nde, Cumhurbaşkanı asgari ücretin 2,2 katı maaş alırken Meksika’da bu değer 152 kata yükselmektedir. Türkiye’de cumhurbaşkanının maaşı asgari ücretin 25,4 katıdır. Türkiye bu oran ile OECD içinde asgari ücrete göre en yüksek cumhurbaşkanı/başbakan maaşının olduğu 4. ülkedir.

Portekiz, İspanya, Slovenya, Hollanda ve Polonya’da cumhurbaşkanı/başbakan maaşları asgari ücretin 7 katı ile 9 katı arasında değişmektedir. İsrail, Fransa, İngiltere, Belçika, Japonya, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelerde 10 ile 15 kat arasında değişmektedir. Almanya’da cumhurbaşkanı maaşı asgari ücretin 18 katı, Avustralya’da ise 19 katıdır. Türkiye, ABD, Şili ve Meksika ise en yüksek orana sahip ülkelerdir.

Bir diğer ifadeyle Çek Cumhuriyeti’nde asgari ücret başbakan/cumhurbaşkanı maaşının yüzde 46’sı, Portekiz’de yüzde 14’ü, Yunanistan’da yüzde 11’i, İngiltere’de yüzde 9’u, Kore’de yüzde 7’si iken, bu oran Türkiye’de yüzde 4 civarındadır. (KAYNAK DİSK AR-2019 ASGARİ ÜCRET ARAŞTIRMA RAPORU).

KRİZ DERİNLEŞİRKEN,KİM FEDAKARLIK YAPACAK ?

Ekonomik veriler ve sosyal göstergeler 2019 ve 2020’nin ülkemiz için zor geçeceğini, ekonomik seferberlik ilan edilmesi gerektiğini bize gösterirken, en yetkili ağızlar ülkenin ”beka”sının söz konusu olduğunu ifade etmektedir.İşler zora girdi şimdi fedakarlık zamanı.”

Peki neden işler zora girdiğinde hep işçilerden fedakarlık beklenmektedir. Yıllardır devletin ve ülkenin kaynaklarını kullananlar, karlarına kar katarken kazançlarını işçiler ile paylaşırlar mı?. Neden kazananlar ve kaybedenler aynı potaya konmaktadır.

Kazançları son on yılda % 1200 – artan bankalar, holdingler ve mütahitler ile , son on yıldır kaybedenlerden aynı özveri niye  beklenmektedir. Hatta kazananlardan değil de kaybedenlerden tekrar fedakarlık niçin istenmektedir. (Kıdem tazminatı fonu)

Bu talep adil ve milli değildir. İşte bir ülke için ” beka ” aranacaksa burada aranmalıdır. Biz bunu cesaretle seslendirecek sendikacılar ve işçi liderleri arıyoruz.Yoksa işverenlerin verdiği kırıntıları başarılı sözleşmeler diye sunup, şatafat içerisinde hayat sürdüren işveren kılıklı sendikacılar bizleri temsil etmemelidirler.

Tabiki böyle sendikacıların kendilerini yönetmelerine ve kendi adlarına Toplu iş sözleşmesi yapmalarına rıza gösteren, onların değirmenine su taşıyan ve sessiz kalan işçiler de kendilerini sorgulamalıdır.

Nazım’ın dediği gibi,

Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin.

Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

  demeğe de dilim varmıyor ama

 kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Saygılarımla.

Exit mobile version