Değerli okurlarım,
14 Şubat günü sizlerle buluşan bu yazımızda, aşka kanayan yürekleri, aşkın beslediği emekleri ve aşkın maviye boyadığı gökyüzünü konuşacağız.
Aşkın gücünü, başarıya da yanılgıya da etkisini tartışmaya açacağız.
Her yürekte aşk yoktur
Birbirine âşık olup evlenmiş bir anne babanın ilk çocuğu olarak kendimi bir aşkın meyvesi olarak tanımlayabilirim. Öğretmen olarak atama istedikleri küçücük bir köyde iki çocuk yetiştirirken verdikleri yaşam mücadelesinde tanık olduklarımda tanımlayabilirim. Birbirlerine iyi günde ve kötü günde verdikleri destekte gördüklerimle tanımlayabilirim. 2007’de bu dünyadan uğurladığımız babam bugün gelebilecek olsa, önce annemi arar, ona sarılırdı. Bilirim. Kardeşim de bilir. O yüzden bildiklerimde de tanımlayabilirim.
Ben de severek evlendim. Benzer bir aşkla güçlenecek yaşamım diye umdum. Yirmi yıldan fazla çaba boşa gitti. Olmadı çünkü. Sonra ayrıldık. Neredeyse yedi yıl oldu. O zaman içinde bir kez daha âşık oldum. Ağzımın payını çok güzel aldım. Sonrasında denediğim sevmeler boyunca ibretlik başarısızlıklar yaşadım. Yüreğim hala solmadı ama biraz susuz ve biraz da güneşsiz kaldı diyelim.
Her yürekte aşk yoktur. Aşksız da yaşanır. Ama aşkla yaşamak başkadır.
Aşka dair söylenmiş bunca güzel söz varken, binlerce yıllık öyküler, yüzlerce yıllık şiirler ruhlarımıza dokunurken yazımızda aşk üzerine güzel sözleri değil, havacılar olarak yaşamlarımıza yol gösterecek doğru sözleri kovalayacağız.
Havacılık aşkının rengi: mavi
Geçtiğimiz bir ay içinde çoktan kalbinin rengi mavi olmuş Emin Kurt, İrfan Sarp, Ahmet Ağaoğlu, Celal Uzar, Rıfat Albayrak, Selçuk Adem Özdemir, Tufan Uğur Kuçer, Emre Uçar, Erdoğan Menekşe gibi yazarlarla kimi telefonda olsa da biraz sohbet etmek olanağı bulduk. Havacılık tarihimize büyük katkı sağlayacağına inandığım eserlerinin bir kısmı üzerine konuştuk, birlikte kafa yorduk. Bu saygın isimlerin sahipleri, diğer tutkulu havacılık tarihi yazarlarımız gibi öyle büyük emeklerle öyle güzel eserler hazırlamışlar ki okurken ve içeriklerindeki fotoğrafları incelerken gözlerinizin kuru kalması mümkün değil.
Değerli okurlarım, Nişantaşı Üniversitesi’nde başlamak üzere olduğumuz bir proje çerçevesinde Türk Havacılık Tarihi’nin farklı dönemlerine ışık tutacak olan ve önemli öğretiler içeren nadir eserleri bastırmayı ve okuyucuları ile buluşturmayı planlıyoruz. Başlangıç evresinde olduğumuz için bu konuda verebileceğiniz her türde desteğe ve her türde yapıcı öneriye açığız.
Havacılığın aşkı mavi! Bu güçlü havacıların masmavi kitaplarını sizlerle buluşturmak için sabırsızlandığımızı bilmenizi isterim.
Çünkü bahsettiğim ve bahsetmediğim havacılık kitaplarının satırları aşk kokuyor. Biliyorsunuz. Bu engin mavide salınan kül rengi bulutlardan damlayan yağmurlarda havacı akademisyenlerimizin eserlerini okurken de alıyoruz bu kokuyu. Eserlerin satırlarına ve onları bize getiren emek sahibi ellere burnumuzu dayayıp alıyoruz. Bununla birlikte bir şey eksik kalıyor. Derslerine girdiğimiz, daha iyi eğitim alsınlar diye ömrümüzü tükettiğimiz gençlerin gözlerinde ve sözlerinde bulutları delen mavi tutkuyu da görüyoruz. Fakat yine bir şey eksik kalıyor. O da şu:
Havacılık kültürünü destekleyecek ulusal düzeyde kurumsallaşma için gereken adımlar henüz atılamadı. Atılamadığı için;
- Havacılık müzelerimiz yeterli düzeye gelmedi,
- Havacılıkta tarihi binaların envanteri yok, asla sayımı yapılmadı,
- Şu koca İstanbul’da Hezârfen (yani pek çok ilim dalında engin bilgi sahibi) Ahmed Çelebi’nin heykeli yok, Cezayir’e sürüldü ve mezarı nerede, bilen yok,
- Üniversitelerimizin, havacılık liselerimizin kütüphanelerinde havacılık tarihimizi konu alan kitapların sayısı yeterli değil,
- Havacıların koleksiyonlarını sadece dost çevreleri biliyor,
- Havacılık tarihi kitaplarımız sayıca az ve ulaşmak, satın almak zor oluyor,
- Tüm havacılarımız için geçerli doğru’lar kurumlarda öğretilemiyor.
Temel havacılık eğitimlerinden biri olarak da karşımıza çıkan ve “havacılık anlayışı” olarak Türkçemize çevirebileceğim (eskilerin tayyarecilik dediği) “airmanship” kavramını “Türk” kimliğimizle birleştirerek bunu başarabileceğimize inanıyorum. Gökmen diyerek bu kavramı geliştirebilir, yaşatabiliriz. Bunu bir zamanlar THK sonrasında Türk Hava Kuvvetleri öngördü ama iyi bir tasarım sunulamadı karar vericilere. Öylece kaldı.
Gökmen için harekete geçilirse, Türk havacısının sahip olması gereken değerler ile bu değerleri besleyecek tutumlar akıllı bir plan dâhilinde belirlenip (projelendirilebilir) hem öğretim kurumlarında hem de eğitim kurumlarında geçerli öğretim hedefleri içerisinde yer verilebilir.
Kısaca açıklamak için bir örnek veriyorum: Bir Türk havacısının sahip olması gereken bir değer olarak “dürüstlük”ü seçelim. Böyle bir değere bağlı tutumlardan biri olarak “emniyet raporlamalarında dürüst davranma”yı belirleyelim. Bunun tüm eğitim kurumlarında bilindiğini ve takip edildiğini düşünelim. Bu durumda her seviyedeki emniyet eğitimi faaliyetlerinde emniyette raporlamanın önemi anlatılırken Türk havacısının her koşulda dürüst olacağının vurgulandığı ve bunun tarihteki örneklerle desteklendiği bir öğretimden söz ediyorum.
Aslında zor değil. Fakat çok oyunculu ve uzun soluklu işbirliklerini gerektiriyor. Çünkü belirlenecek her bir değerin her türde eğitim kurumunda karşılığına konulacak tutumların büyük bir kısmı için seri halinde bilimsel araştırmalar yapmak gerekecek. Cesaret eden olursa desteğe hazırım. Çünkü bizim bayrağımızda “yıldız” “insan”ı temsil ediyor. Göğe aşkımız, derinliklerinde ışıyan yıldızlara isim vermeyi ve anlam yüklemeyi de gerektiriyor.
Tutkularımız tükenmesin
Biz havacılar, küçük birer çocukken her gün başımızı kaldırıp uzun uzun ve hayran hayran gözlemlediğimiz gökyüzünde kendimize bir yer aradık. Uçmak, yükselmek istedik. Her birimizin gökyüzü, elinin uzanabildiği yer kadar oldu. Sonsuz mavilikte çokça içsel yolculuklara çıktık, duygusal yanı çok daha fazla olan bir büyük yaşamın, havacıların yaşamının parçası olduk.
Milyonların ayaklarını yerden kesecek hava araçlarının etrafında bulduğumuz farklı farklı işlerde mavi renk ter akıttık. Gözlerimiz beyaz, mavi, gri bulutları deldi. Yüreklerimiz göklerin katlarında kendine yer edindi. Bu aşk masallardaki gibiydi.
Artık aklımızı yüreğimizden daha çok yorarak çalışıyoruz. Artık çok yeni bir dünyada yeni yeteneklere sahip olmaya çabalıyoruz.
Değerli okurlar, maviye olan tutkumuz hiç tükenmesin, çünkü bu bir aşk.
Gencimiz için de aşk, yaşlımız için de aşk.
Aşk olsun, hep olsun!
Dr.Cengiz Mesut BÜKEÇ