Havacılığımızın, pardon, sadece THY’mizin! süpersonik hızla ilerleyişinin önündeki işçi pürüzleri; bir, bir kaldırılıyor. THY hukukçularının, Hava-İş hukukçularına karşı başarısızlığını gören Hamdi Topçu, duruma el koydu ve THY’yi bayram arifesinde rahatlatacak kararlar çıkartmaya hazırlanıyor.
Hamdi Topçu, bununla da yetinmeyip, grev kırıcılığı yapmayı sürdürüyor ve şu gün veya bugün saat 17’ ye dek, grev’den vazgeçen çalışanları AFFEDECEĞİNİ söyleyerek, babacan rolüne sığınmış görünüyor.
Bu duruma bir örnek vermek gerekirse; maç başlamış ve mücadele hala sürerken, rakip takımın patronu, mücadele sürdürdükleri ekibin oyuncularına: ”Maçı satın, oynamayın, bırakın ben gol atayım” diyor. Rakip takım oyuncuları takımlarını ve yaptıkları maçı satarlar mı, satmazlar mı bilemem, ama, benim bildiğim; bu öneri kadar, bu öneriye evet diyenler de aynı kategoride değerlendirilir.
Bazılarınızın, “Şimdi, bu Sefa İnan’a ne oldu? Kendisinin de işten çıkartılmasına sessiz kalan sendikayı mı desteklemeye başlıyor?” demeden, işin aslını söyleyeyim. Hava-İş yönetiminin hiçbir ferdi ile uzaktan yakından ilişkim yoktur. Her zaman, Hava-İş’in 24 yıllık yönetiminin artık süresinin dolduğunu ve mutlaka değişmesi gerektiğini söyledim ve hala da aynı fikirdeyim…
Yargıtay’ın son verdiği karara “Tuz koktu” diyen Hava İş yönetimi, 2009’daki Hava-İş olağan genel kurulunda; geçersiz olması gereken işaretli bir oyu, geçerli hale getirip, bir oyla koltukta kaldıktan sonra, yine sendika tüzüğü gereği 1/5 delege oyu ile olağanüstü genel kurul isteği kendilerine yapılmışken,(60 delege yetiyordu), yüze yakın delegenin imzalı olağanüstü genel kurul isteğini kabul etmediğinde tuz kokmamış mıydı?.
Ancak, Hava-İş in hukuk mücadelesini sürdüren ekibinin, THY’nin hukuk müşavirliğine karşı büyük başarılara imza attığını söylemeden geçmek haksızlık olur.
Tüm medya, gelinen son noktada üç maymunu oynamaya devam ederken, yani; güçlüden yana yer alırken, benim de bu çıkarcılar ordusu içinde yer alıp, Gezi Parkı olaylarında penguenleri oynatan bazı TV kanalları gibi, “penguenleri” yazmam veya duyarsız kalmam yakışmazdı.
30 yılı THY’de, 7 yılı ise sizinle birlikte, burada şekillenen geçmişimde, onun bunun adamı oldu diye lekeleyecekleri biri olmadım. Olmam da…
Bu nedenle, şimdiye kadar tüm grev sürecini, olacakları, tehlikeleri, gelişmeleri sizlere doğru ve objektif olarak yorumlamaya çalıştım. Tarafıma atılan olumlu-olumsuz, tüm yorumlarınızı yayınladım. Bu kadar duyarlı ve zor bir konuda, yorum yapabilmeme ve bir çok kişinin ayağına basmama karşın, tarafıma kişiselleştirilmiş yorum atılmaması, beni son derece memnun etti. Benimle aynı fikirde olan veya olmayan okurlarımın, kendilerine yakışan tarzda, yani terbiye sınırları içinde kalarak attıkları her yorumu, yayınlamaktan büyük memnuniyet duydum.
Hiçbir beklentim olmadan yaptığım köşe yazarlığına; yine hiçbir beklenti duymadan, kişisel bloğumla da destek oluyorum ve oradan da sektör çalışanlarına hizmete devam ediyorum. Hangi şirket ve kişi olursa olsun, tarafıma iletilen her türlü yanlış uygulamayı anında yayınlayıp yorumlayacağımdan bir kişinin bile kuşkusunun olmadığından eminim.
ŞİMDİ DE GELELİM SENDİKA-THY ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIĞA;
THY, tarafsız olması gereken sendika konusuna bile taraflı yaklaşmakta. Eskiden kapalı kapılar ardında yapılan sendika-yönetim pazarlıkları, resmen su üstüne çıkmış ve THY, mevcut sendika yönetiminin kendince biletini kesmiş durumda. Bu normal bir durum değildir. Sendika, THY’de çalışan üyelerine ait olduğundan, onun yönetimini de üyeleri seçer, değiştirir. Bu nedenle, bu konu; sendika ile üyelerinin sorunu olup araya girmemek gerekir. İşin etik ve olması gereken yanı budur.
Hal böyle olunca, sendika da işverenle ipleri koparmış oluyor. Karşılıklı ego yarışı haline gelmiş bu toplu iş sözleşmesi, sendikalar tarihine geçebilecek boyutta saçmalıklarla sürüyor. Hamdi Topçu ve Atilay Ayçin, kendilerini temsil ettikleri kurumlarının sahibi sanıyorlar. THY ve Hava-İş’te yönetim kurulları var, ama, konuşan ve karar veren sadece liderler… Sanki diğerleri “Yes Man”…Ne kadar demokratik değil mi?
THY-HAVA-İŞ hukuk savaşı;
THY ve Hava-İş, grev süresince birbirleri ile adeta hukuk savaşı verdiler. İlk atağı, grevin yasal olmadığı iddiasıyla THY başlattı. Ve bu dava mahkemece reddedildi ve THY bu davayı da Yargıtay bazında sürdürüyor.
İkinci dava; Hava-İş tarafından grev sürecinde işçi alınıp çalıştırıldığı iddiasıydı. Bu hepimizin bildiği üzere bir gerçekti. Zaten bu gerçek bilirkişiler nezdinde kanıtlandı ve İstanbul 5.İş Mahkemesi bu deliller doğrultusunda THY’yi haksız bulup İhtiyati Tedbir Kararı, yani ;THY’ye bu yanlışını derhal durdur dedi.
THY bu karara Yargıtay nezdinde itiraz etti.
THY bu karara dayanamadı ve Yargıtay nezdinde rekor sayılabilecek bir zaman diliminde mevcut iş mahkemesinin verdiği kararı geriye çevirtti. Her ne kadar bu karar Yargıtay tarafından ihtiyati tedbir kararı koyan mahkemeye sunulduktan sonra THY ve Sendikaya bildirilmesi gerekirken, tek taraflı olarak THY bu davayı Yargıtay nezdinde kazandığını ve Part time elemanları çalıştırabileceğini anında deklere etti.(Hıza bakın)
Buna karşın sendika yönetimi bu kararla ilgili kendilerine bilgi verilmediğini ve grev kırıcılığı ile ilgili ihtiyatı tedbir kararının hala ortadan kalkmamış olduğunu söylüyor.
Tabii ki, henüz davanın muhatabı olan sendikaya bile iletilmeyen ve karar gerekçesi belli olmayan bu dava, sonunda grevcilere; imzasız olduğundan gerçekçiliği sorguya açık ve belki de korsan bir hesaptan twitter aracılığı ile seslenip geri dönün demek, grev kırıcılığının sizce de ağa babası olmuyor mu?
THY, Yargıtay’ca bu davayı kazansa bile, yine de grevcileri işbaşı yapmaya çağırmamalı. Çünkü grev yapanlar bu işin sonunun nereye kadar gidebileceğini bilerek greve katıldılar. Kimse çocuk değil. THY-Hava-İş grev savaşı hala sürerken, Hamdi Topçu, ikide bir bu grev yapanları çok sevdiği için mi işe geriye çağırıyor? Sizce Hamdi Topçu, bu etik olmayan twitter uyarısını neden ikide bir yapıyor ve retweet letip daha çok kişinin duymasını sağlatıyor.
Sonuç olarak; Bu dava henüz sonuçlanmadı. Bu tür durumlarda dava, Yargıtay Genel Kuruluna kadar gidebiliyor. İlgili Yargıtay daireleri bu davayı birlikte değerlendirip karara bağlayabiliyor. Umarım, İstanbul 5. İş Mahkemesi, hâkim veya hâkimleri bu haklı kararlarında ısrarcı olurlar. (Biraz zor da olsa olmaz değil…)
THY’nin kaybedip itiraz ettiği diğer dava, yani, grevin yasal olmadığı konusu da Yargıtay’dan THY lehine sonuçlanırsa pes yani…
Hava-İş’ in yukarıda yazdığım hukuk başarılarına karşı, THY Hukuk Müşavirliğinin başarısız sonuçları, THY’nin tarihinde yanında en çok “Yes Man” ve medya mensubu barındıran lideri; Hamdi Topçu’yu çok kızdırmış olsa gerek ki, çizmelerini giydi ve aynı grev yasağının sektöre gelişi gibi kendine özgü(!) hamleleri ile işi bitirmeye başladı.
Bu yaşanan THY Grevi, ileri demokrasiyle zenginleşen, serpilip gelişen iş yasalarımızla, demokratik devlet kurumlarımızla, çağdaş demokratik bir dünyada yerimizi çoktan almayı hak ettiğimizi bir kez daha gösterdiği kesin:)
Gariptir ki; elinde “demokrasi ölçer” aletleri ile başımızdan eksik olmayan AB ülkelerinin parlamenterleri ve demokratik kamuoyu, her nedense bu durum karşısında sessizliklerini titizlikle koruyorlar.
Sendika ile THY arasındaki hukuk savaşı karşısında aklımdan, “Böyle başa böyle tarak” veya “Dinsizin hakkından imansız gelir”miş sözcükleri geçmedi desem yalan olur. Al birini vur diğerine…
Neyse konuyu fazla uzatmayalım. Bu grev sürecinin bence sonuna gelindi. Bu süreçten; grevcilerin, işverenin ve tabii ki günahsız, neyin ne olduğunu bilmeden grev kırıcısı durumuna düşen Part-Time’ ların kazasız belasız kurtulması temennimdir. Kim ne derse desin. Sonuç ne olursa olsun bir avuçta olsalar, grevcilerin hakları için her türlü yalnızlığa rağmen yaptıkları mücadele unutulmayacaktır.
En azından; THY yönetimi, çalışanlarının birkaç kişi bile olsalar istediklerinde hakları için nasıl savaşacağını görmüş oldu.
Sonuç olarak; her zaman olduğu gibi; filler tepişti, çimenler ezildi…