Gündemimiz aylardır THY ve Teknik A.Ş’nin Toplu İş Sözleşmesi sürecine kitlendi. Onunla yatıp, onunla kalkar olduk.
Haftalardır, bu konuda her iki tarafa kendimce uyarıcı yorumlar yapmaya ve geçmişteki deneyimlerimden, (özellikle yeni işe giren arkadaşlarımın) yararlanmasına çalışıyorum.
Doğaldır ki; bu arada, tüm çalışanları etkilemek ya da benim doğrultumda düşünmelerini sağlamak gibi bir beklentim olmadığı gibi, bunun olanaklı olamayacağı da çok net ortadadır.
Çünkü, bu devirde, evdeki çocuğumuza bile laf geçirip kendi doğrularımızı ona aşılamakta zorlandığımız bir gerçek iken; tüm toplumu nasıl kendi görüşünüz doğrultusunda hareket etmesini sağlayabilirsiniz ki? “Deneyim; yenilen kazıkların bileşkesidir” dediğinizde, kaç kişi sizi canı gönülden dinler ki?
Bu insanlarımız, hep birilerinin suflörlüğüyle mi yaşamlarını şekillendirecekler? Kesinlikle, hayır!Kendileri yaşayıp görecekler.
THY’ye baktığınızda; çok ilginç bir görüntüyle karşılaşırsınız. Sendika ve mesleki dernekler, seçimle geldikleri ve her ikisinin de görevleri kendi çalışanlarının çıkarlarını korumak, sorunlarını çözmek olmasına karşın, her nedense bu iki ayrı statünün yöneticileri birbiriyle senelerdir anlaşamaz. Ortak çıkarlar çerçevesinde buluşamaz.
Sendika yönetimleri, dernek yöneticilerine işverencilik yapıyorlar diye suçlama getirdiğinde, onlar da sendika yönetiminin kapalı kapılar ardında kendi kişisel çıkarları doğrultusunda çalıştıklarını, hatta politik bir yapının esiri olduklarını öne sürerler. Bu yaşananlara bir örnek vermek gerekirse; TALPA pilotların birliği iken ve konu öncelikle onları ilgilendirmesi gerekirken ve bu konuda, uçuş saatleri ve dinlenme süreleri hakkında bir şikâyet getirmezken, sendika onların fazla uçurulduğunu ve dinlenme sürelerinin az olduğunu iddia ediyor ve emniyetsiz uçuluyor diyor. Sendika-Dernekler uyumsuzluğundan kaynaklanan bu yanlışlar sonucunda mesajı alması gereken İşveren, SHGM, Kamuoyu ve Medyada kafalar karışıyor. Ve Sendikanın verdiği ilana mesleki örgütler yine aynı yolla karşı tez savunularak cevap vererek, çalışanlar ve birlikleri birbirine düşmüş bir ortamı istemeksizin yaratmış oluyorlar.
Gelelim toplum yapısına; toplum, bu iki farklı yapıya da destek veriyor. Dernek yönetimleri ve sendika yönetimleri birbirleriyle anlaşamadıkları halde yeni seçim aşamasında yeniden hem sendikaya, hem de derneğe üye olan aynı kişiler tarafından yeniden seçilebiliyor.
Suçlamalar, işverencilik yapıyorsunuz, siyaset yapıyorsunuz söylemleri hemen unutuluyor ve yeni dönem başlıyor. Ve tabi ki yine anlaşmazlık sürüyor. Toplum her nedense; statüde farklı, ama temelde aynı toplumsal göreve soyunan bu insanları, sen haklısın veya sen haksızdın diyerek sorgulamıyor.
Derneklerde sendikanın desteklediği aday kazanamazken, sendika seçimlerinde de derneklerin desteklediği aday kazanamıyor. Toplumdaki bu iki başlılık işverenin işine geliyor ve böl, parçala rahat oynanıyor.
Buna sebep olan toplum, yine aynı tarz davranışını sürdürüyor. Sendika yönetimleri de THY’deki çok farklı iş grupları olması nedeniyle, mesleki grupları birbirine düşürüp aradan çıkıveriyorlar.(Örnek; uçak teknisyenlerinin istedikleri hakları çok bulup onlara astronot musunuz? diyen temsilci, diğer tarafta ağzına sağlık iyi demişsin diye karşılanıyor) Ve işin komiği, astronot diyerek alay edilen kişilerden de oy alabiliyor. Yazık ki bu gerçekler toplumun yeteri kadar bu tür konularda bilinçlenmediğini gösteriyor.
Sendikalar daha farklı konumdalar. Sendikacılarımız bu işi meslek olarak yaparlar. Geçimleri bu yaptığı iştendir. Toplumun bu umursamaz, yargılamaz, “bana ne”ci yapısını çok iyi bildiklerinden, onları eğitmek, sendikal örgütlülüğü anlatmak, sosyal yapılarını geliştirmek adına bir etkinlik ortaya koşmazlar. Yüksek miktarda aidat alırlar ve bunu üyeye bir şekilde döndürmezler. Çalışanlar (üyeler) onlar için önce maddi bir kaynak, sonra da oy deposudur. Zamanı geldiğinde, Toplu İş sözleşmesi sürecinde arkamda durun ve beni destekleyin yeter derler. Onlara eleştiri götürüp, “Arkadaşlar! daha önce nerdeydiniz? Şimdi mi ortaya çıkıyorsunuz? Dediğinizde, sizi kara listeye alıp selam bile vermez ve hemen işveren adamı diye lanse ederler.
Sendikaların da işverenler gibi torpillileri vardır. İşveren nasıl kendi adamını kayırıyorsa, sendika yöneticileri de kendi adamlarını kayırmaktan çekinmezler. Dernek yönetimleri kendi aralarında toplantı yeter çoğunluğu sağlayamazken, sendikaların temsilci yapısının bu kadar çalışkan ve bu kadar özverili olmaları(!) ( eğer ödenekleri yoksa) bana hep ilginç gelmiştir.
.
Gündemimize geri döndüğümüzde; THY’de biri 3 aylık olmak üzere iki defa grev yaşadım. Ve sonucunda hiçbir artı katkı olmaksızın tekrar iş başı yaparak çalıştım. Hiç güzel bir deneyim değildi bu süreç. Bu süreci bizler yaşadık, sizler de yaşayabilirsiniz. Biz o dönemde başarılı olamadıysak, sizlerin de başarısız olacağınız anlamına gelmez. Grev, gerçekten iyi bir silah, ama bu silahın ehil ellerde olması ve yeterli Grev fonu olmak koşuluyla(!). Grev; inançlarına kitlenmiş, örgütlenmiş insanlar ister.Bu sıralamanın biri eksik veya yetersizse, o grev aşaması size ters döner ve yenilmeniz kaçınılmazdır. Toplum liderliği yapmış biri olarak buradaki yorumlara baktığımda, daha maç başlamadan çalışanların gruplaşmış, birbirine düşmüş olduklarını gözlemledim. Bunları sendika yönetimi ve işveren de gözlemliyor yarattıkları bu tabloyla toplumda ne kadar tahribat yaptıklarını görüyorlardır.
Geçen hafta haber/yorum olarak attığım “THY de Grev olmayacak” adlı yazım, gayet açık anlaşılacağı gibi; bir iyiniyet dileğidir. Bu yazımda; sendikanın, oylamada EVET çıktıktan sonra, çalışanlarına mutlaka ek haklar alması gerektiğini, yoksa kendi iktidarlarını korumak adına yapılması son düşünülen şey GREV uygulaması kararı alabileceğini vurgulamaya çalıştım. Ve işvereni uyardım. Aksi şekilde düşünüldüğünde, sendika yönetiminin dudaklarının arasında olan GREV’e çıkıyoruz sözcüğünü önleyecek hiçbir gücün olmadığını bilmekle birlikte, müneccim de değilim.
Hava-İş yönetiminde; 1991 grevini yaşamış, başkandan başka üst yönetici yoktur. Sayın Başkan, bu süreci tek bilen yöneticidir. Yani, yönetimi bu aşamada oldukca acemidir. Grev yapmak kolaydır, sürdürmek zordur. Çünkü THY’deki grev oylamasında EVET diyenlerin bazılarının koşullu onay verdiği düşünüldüğünde, karşınıza örgütlenememiş ve bölünmüş bir yapı çıkar. Bu yapıyla, bu kararlılığı ne kadar süreceği belli olmayan kişilerle, bu serüveni sürdürmek, çok zordur. Grev oylamasında Birliğini tanımayan komutanın mağlubiyetinin kaçınılmaz olduğunu unutan ve kaybeden THY’nin düştüğü yanlışa Hava-İş in düşmemesi temennimdir.
Yenilen kazıkların bileşkesi olan deneyimden yararlanmayı sevmeyen ve kendilerine suflörlükyapılmasını istemeyen genç, idealist çalışanların kendilerinin yaşaması ve sonuçlarına katlanması gereken bir süreç bu.
İsterseniz, yaşayıp beraber görelim. Belki de biz bu süreçleri becerememişizdir. Ne dersiniz?
İyi haftalar.