Déjà vu Değil! O Bayramlar Yaşanmıştı…

Déjà vu Değil!
O Bayramlar Yaşanmıştı…
-Ready to taxi
-Line up, wait runway 36 R
– Flaps, flight controls, stabilizer trim, take off brifing
– Turkish 336 clear take off runway 36 R
Kadranlardaki ibreler, sayıları tarıyor. Tekerlekler yerden kesiliyor, uçak burnunu havaya kaldırıyor, önce burun tekeri yerden ayrılıyor. Ana iniş takımları içeri alınıyor. Uçuş kulesi, hız ve yükseklikle ilgili bilgileri sıralıyor. Bulutlara doğru tırmanıyor uçak. Bir bayram sabahında, jet motorlarının üflediği sıcak havanın etkisiyle bir anda buharlaşıp aniden kristalleşerek ”contreil” görüntüleri ile uzaklaşıyor, kayboluyor.
Giovanni Marradi - Only You
 
***
Çekirge’de Adapalas’ın karşısında, köşkteki dede bakır ve çinko alaşımlı, ortası delik 1 kuruşlardan kolyeler dağıtırdı çocuklara, bayram harçlığı. Hepsi inceden iplere geçirilmiş. Erkekler namazdan geldikten sonra hafif bir kahvaltı yapılır, öğle yemeğinde İskender’e gitmek için hazırlık başlar. Kızgın tereyağlı, kenarı beğendili dönerin üzerinde şiş köfte ve bonfile dilimi “önce beni ye” gibisinden göz süzerdi de, tercihim yağa batmış, salçalı pide parçaları.
Bayram kartlarını hatırlayan var mı? Yeni Postahane’nin önü ve Taksim otobüs duraklarının arkasındaki kaldırımlar boydan boya kart satıcılarının işgalindeydi. Kartı alan postahaneye girer ya da bir köşeye büzülür yazmaya başlar.
***
Gediz yatağının oluşturduğu kıyı ovası. Körfez kıyısındaki ovalık alan çorak, sazlık ve bataklık. Avlanmaya giderlerdi gölcük ve bataklıklara, koylara ve tuzlalara. Uçak Gediz Deltasındaki o sulak alana yaklaştığında alçalma başlardı. Dik ve sarp dağlardan denize dalar gibiydi. Çamaltı Tuzlası’nda nelerin avlandığını anlatırdı İzmirliler.
İzmir’deki iniş noktası Çiğli Askeri Havaalanı. Teker koymadan evvel beklemek şart. THY hız kestikten sonra durur, pistte askeri uçakları beklerdi. 2’li, 3’lü, 4’lü Kol uçuşu yapan, inişten sonra paraşüt açarak iniş rulesini fren için kısaltan F-100’ler ve kule’nin talimatı beklenirdi. Ekip Arabası, ekibi Çiğli Havalimanı’ndan alır otele götürürdü. Ekiplerle iyi diyalogları vardı şoförlerin. Muazzez Abacı, Samime Sanay veya Zeki Müren, bir kaset koyup, direksiyonu sallamaya başlarlardı. Çiğli-İzmir arası uzun, müzik dinleyerek otele gelen ekipler yorgun ama huzurlu.
***
Ege’nin incisi tan yeri ağarırken bir başka güzel. Mis gibi kokan çam ağaçları, ağaçtan ağaca konan kuşlar, karşıdaki apartmanlardan birinde, çok erken uyanmış bir kadın. Derin bir sessizlik ve havuz kenarının yalnızlığı, denize bakan odalarda Ege’nin çalkantılı görünümü, sabah vakitlerinin asudeliği. Sabahın erken vaktinde esen hafif meltem kadının saçları ile oynuyor, dağıtıyor. Bayram sabahının alacakaranlığında sabahlığı ile çiçeklerini suluyor sarışın kadın. Bakışırken göz göze geldik. El ettim, o da salladı. Coşmuştu Sardunyalar, Sakızlar. Renk renk, öbek öbek. Efes Oteli’nin odaları çok geniş ve aydınlık. Bazıları havuza veya çamlarla dolu bahçeye, bazıları deniz tarafına bakardı. İçeri girdim, üniformamı giyip odadan ayrılmadan son kez balkona çıktım. Keyifle kahvesini yudumluyordu ve bana baktı sarışın kadın. Beni üniformalı görünce güldü ve yolcu etti, ilk ve son kez! Bana başka bir kadını hatırlatmıştı. Beyrut’da savaştan önce balkonunda gezinen esmer bir Lübnanlıyı. Şırıl şırıl akan minik bir şadırvanın önünde asansörden inenler toplanır. 06.00-06.15 Ekip ayrılır otelden. Şoför Oktay ekibi toparlar, Çiğli’ye kadar bir kaset takar. Kimi mahmur, kimi havasında, Alsancak, Basmane derken apronda.
***
Evden, aileden, eşten dosttan uzakta ama mutlu. Okyanusun ortasında kutlanır Bayram. Arap Yarımadası’nda, Moskova’dan kalkıp buzlarla kaplı Sibirya üzerinden Tokyo’ya giderken havada ya da New York’un bir caddesinde bayram alışverişinde kutlanır. Bazen yolun kendisi de en az gidilen yer kadar hikâyeli olur. Çoğu bayram kabinde geçer, gün ağarırken Arife’den. En güzel bayram; kabinde şeker dağıtarak, bazen lokum, arasıra çikolata ikram ederek, gülümseyerek, kalkışa kadar ikram tepsilerini uzatarak. Cidde Havaalanı’nın sıcağında kapı ağzında bayram kutlanırdı mesela. Dışardan gelen cehennem gibi sıcak hava, kabinin air condition’ı ile kucaklaştığında çiğ gibi aşağıya dökülürdü. Kabin puslu bir sabaha uyanırdı sanki, duman dumana!
Tahran’dan binen endamlı ve kara çarşaflı kadınlar, kalkışı beklemeden soyunuverirdi de hayranlıkla güzelliklerini seyrederdi yolcular. Şık dekolte kıyafetler, gerçek takılar, manikürlü parmakların zarifçe tuttuğu kadehler.
***
Ankara’da Stad Oteli’nin yazları acımasız. Sıcak ve kuru karasal iklim kimseyi uyutmaz sabaha dek ve lobide ekip arabasını beklerken bazen çeneler düşüverir. Kaptan anlatır Bayram sabahı:
-İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür. Çürümeyen acbu’zzeneb denen kuyruk sokumu kemiği.
Herkesin ağzı biraz açık, bazıları mayhoş bakışırken, nerden çıktı şimdi bu konu? Kayınvalidesini kaybeden kaptan dönüşte kabir ziyareti yapacak, eşine haber vermese kızacak, verse ağlayacak. Otele sabahın körü geçirmeğe gelen Ankara’lı dostu kafa salladı, elinde Pişmaniye kutusu. Kaptanın sözünü kesti, devam etti:
O kemiğin kıyamet günü işleve geçeceği ve insan vücudunu yeniden hayatiyete geçireceği bilimsel olarak ispatlanmış. Kuyruk sokumu kemiği başlangıç çizgisi “primitive streak” kabul edilirmiş.Tam da konu üzerine düşünüp, konuşup, derinleşecekken, sorular yöneltecekken Resepsiyonist seslenir:
-Hocam, arabanız geldi!
***
Kapıda Ramazan davulcusu:
Şekerim var ezilecek
Tülbentten süzülecek
Mutlu günler bitiyor
Bize veda ediyor
Davulcudan sonra mahallenin gece bekçisi, çöpçüsü, kesintisiz kapı zilleri, çoluk çocuk tanıdık-tanımadık sonra birden sessizlik. Aniden yok oldu bayramlar ama çok daha önce, THY’na girdiğimizde aile arasında bayram kutlamalarını kaybetmiştik zaten. Telefonda görüşür olduk, ”görüş” mesafesinin dışından. Derken bayramlar ”tatil” oldu.
Herkes yoğun, herkes çok yorgun ve parmaklar cep telefonlarında. İnsanlar sık sık, yaşanmamış olsa bile, bazı olayları geçmişte yaşadıkları hissine kapılırlar ya, *Déjà vu. Ama Déjà vu değil! O bayramlar gerçekten yaşanmıştı şimdi inanmasak da.
Meral Döşemeciler
*Déjà vu (deja vü): yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusu.

Exit mobile version