Isparta kazası hakkında yayınlanan kaza-kırım komisyon raporunun ardından yapılan ilk yorum, bildiğiniz gibi, geçen hafta bu köşede yayınlandı. Kazayla ilgili ilk değerlendirme basın toplantısı, TALPA’dan geldi.
TALPA, yapmış olduğu basın toplantısında kazayı değerlendirdi. Basın toplantısı gerçekten çok profesyonel olarak düzenlenmişti. TALPA’nın avukatlığını yürüten Yaşar Öztürk ve 5 kişilik kaptan pilotlardan oluşan kadroyu gördüğümde; bu kazayı tam olarak değerlendirebilecek ve birçok yanlışı ortaya koyabilecek bir ekiple karşılaştığımı düşündüm.
Fakat, basın toplantısını baştan sona izlediğinizde net olarak söylenmekten kaçınılan gerçekler karşısında < Dağın fare doğuracağını> anlamakta gecikmedim.
Raporun hepsini satır, satır okuyan ve kimse bu konuda henüz yorum yapmamışken, bu köşede geçen hafta yayınlanan yazımda raporun içeriği ve rapor hakkındaki düşüncelerimi yayınlamıştım.
Bu önemli toplantıda, benim yorumuma ek olarak farklı görüşler, farklı bakış açıları duyma-görme isteğim, ne yazık ki gerçekleşmedi.
Yorumlar, benim geçen hafta yazdıklarımdan çok daha yumuşak ve politikti.
Sorular bölümünde söz alarak; toplantıdaki konuşmaların, satır aralarında yatan otorite ile ilgili değerlendirmeleri açmalarını, yani, SHGM’nin denetimsel bazda eksikliğinin olup olmadığının TALPA olarak değerlendirilmesini, gazeteci kimliğimle sorduğumda, bana, kaza-kırım komisyon üyelerinin SHGM için önerileri olduğunu ve bunun yeterli olacağı yanıtı verildi.
Kontra soruma ise, yanıt alamadım.
Bu soruyu sormaktaki amacım, gerek sohbet ortamlarında gerekse toplantılar arasındaki kahve molalarında insanlar konuştuklarını ve suçlamalarını ne yazık ki, bu tür tüm basına veya topluma yönelik toplantılarda dile getiremiyor.
Çok ilginçtir; Airport TV ekranlarına çıkarak Isparta kazasının raporunun açıklanmasından sonra çok can alıcı açıklamalarda bulunacağını belirten ve kazayla ilgili yorum yapma durumunda olanlar, her nedense rapordan sonra konuşmuyor veya konuşamıyorlar(!).
Isparta kazasında, şirket yönetiminin ve suçlanan pilotun mesleki itibarını savunma durumunda olan kurumlar arasında belki ticari kaygıları yüzünden konuşamayan şirket yönetimini anlayabilirim, ama, sivil toplum örgütü konumunda tamamen bağımsız olması gereken TALPA’yı, verdikleri suya sabuna dokunmaz beyanlarından ötürü anladığımı söyleyemem.
Bu konunun yanı sıra Isparta kazasında hayatını kaybeden kabin amiri Çağatay Şirin’in üstünden çıkan belgeyi yayınladığımızda, bu belgenin uçağın düşme nedeni olduğu kesinlikle vurgulanmamıştır.
World Focus un kabin arıza defteri tutacağına böyle kâğıtlara hatta peçetelere yazılan bilgi notları ile yapılan bir operasyon mantığının kokpitteki direk uçuş emniyetini etkileyecek arıza defterine de yansıyabileceği anlatılmaya çalışılmışken, birçok okurun “ne var o eksikliklerde bu eksikliklerle uçak mı düşer” şeklinde anlatılmak isteneni anlamamakta direnerek yorum atmalarını anlayamadım.
Burada anlatılmak istenen, o kâğıt parçasındaki eksikliklerin uçağın düşmesine neden olabileceği değil, şirketin defter tutma mantalitesinin kokpitte de aynı olabileceği olasılığını göz önüne sermek amacını taşıyordu. Ve yine buradan net olarak ifade ve iddia edebilirim ki, hala birçok şirket sefer aksamasın diyerek çok önemli arızaları bile deftere yazmamakta, ekip değişikliklerinde pilotlar, Çağatay Şirin’in tuttuğu not gibi notları birbirlerine teslim ederek, illegal olarak uçuş yapmaktadırlar.
Çünkü, uçağın gerek kabin, gerekse kokpit arıza defterine bunlar yazıldığında mutlaka arızanın karşısındaki bölüme teknik departmanın bir yanıt yazması gerekiyor. Teknik departman o yazılan arızayı gidermeye yönelik faaliyet içine girdiğinde, en azından rötar yapılacak ve bu rötar uçağın bundan sonra yapacağı tüm seferlere yansıyacaktır.
Havacılıkta olmaması gereken bu tür yanlışları, sivil havacılık otoriteleri gördüğünde otorite olarak mutlaka cezalar verilmektedir.
Fakat, önemli olan yanlış vuku bulduğunda kişi veya kuruma ceza vermek değil, ceza verilecek pozisyonların önceden önlenebilmesinin üzerine yoğunlaşmaktır.
Bu nedenlerledir ki, birçok yazımda külyutmaz denetçi tabirlerini sıklıkla kullanıyorum.
Bugün bir çok banka, internet bankacılığında görevlendirdiği elemanlarını dolandırıcılıkların artması nedeniyle eski hacker’lardan seçerek kadrosuna alırken, havacılık gibi gerçekten çok profesyonel atlatmaların ve aldatmaların sergilenmesinin yüksek olduğu bir sektörde, aynı bankalardaki hacker yapılanması gibi bir yapılanmaya neden gidilmez, kesinlikle anlayamıyorum.
Tüm okurlarımın Kurban Bayramını kutlarım.