Bu hafta yine birkaç konuyu birlikte irdeleyeceğiz. Öncelikle, HABOM’un biten toplu iş sözleşmesine baktıktan sonra, sırası ile önce CNN Türk’te Hakan Çelik’in konuğu olan Hamdi Topçu ve THY’nin kiralamayı düşündüğü A380 veya B747-8I nın hangisinin THY için elverişli olduğu ve her iki uçağın tüm verilerini verdiğim linkten okuyabilirsiniz. Güzel bir çalışma. TIKLAYIN
HABOM ve Çelik İş arasında imzalanan bu sözleşmeye geçmeden önce, 6 Ocak 2014’de Habom (THY/HABOM-TEKNİK A.Ş-HAT BAKIM… MAYDAY! MAYDAY!) ile ilgili yazdığım yazıya ilginizi çekmek istiyorum.
Neydi bu yazı?
“Bu iş sadece yüzdeli zamlarla olmaz. Önce, Tavan/Taban arasındaki açıklığı seyyanen verilen rakamlarla gidermeli, sonra, seyyanen verilen rakamların üstüne yüzdeli zam yapmalısın. Çünkü seyyanen verilen rakamlarla alttakini üsttekine mümkün olduğu kadar yaklaştırmaz ve Toplu İş Sözleşmesinde bu taban/tavan farklılıklarını hiçe sayıp tüm çalışanlara eşit yüzdeli zam yaparsan inanınki hiçbir şey elde edemezsiniz.” diye yazmıştım.
Görülen odur ki, böyle de yapılmış. Ancak; atladıkları önemli bir nokta var: Bu önemli nokta, Taban/Tavan ücretler arasındaki farklılığın azaltılmamış olmasıdır. Listeye baktığınızda, Taban/Tavan oranının 5 kat olduğunu görebilirsiniz. 2.154/11.023 TL. (Zam uygulanmamış brüt rakamlar.) Bu oran çok yüksektir. Bu oranlarla o işyerinde ne verim alınabilir, ne de huzur olur.
Oranları birbirine yaklaştırmak için en yüksek rakamı aşağıya çekemeyeceğinize göre, aşağıdaki rakamı daha yukarılara çıkarıp bu önemli farkı azaltma yoluna gidilmeliydi. Bu yapılmamış. yapmamışsınız. İş işten geçmiş sayılmaz. İstenirse, bu uygulama sendika-işveren arasında birlikte yeniden değerlendirilir ve gerekirse ek bir protokol imzalanarak sözleşmeye konabilir.
İki senelik toplu iş sözleşmelerini üç seneye çıkartmanın yanı sıra, seyyanen verilen rakamların yanına %5 ve %3 zamlarla, çalışanları reel enflasyondan korumak olanaklı değildir. Bu yüzdeli zam oranları, çok düşük ücretle işe başlatılan çalışanlarda adil olamaz. Yüzdeli rakamlar, rayına oturmuş bir şirketin çalışanlarının gelecekte yaşayabileceği enflasyonist baskılar nedeniyle, alım güçlerini düşürmemek için kullanılır. HABOM henüz rayına oturmamış şirket kategorisindedir.
16 ortaklıklı sevgili THY: HABOM’da toplu iş sözleşmesi yapmak için hem kendi önerdiğiniz sendikayı öne sürüp çalışanların özgür iradeleri ile istediği sendikayı seçebilmesinin önünü tıkayacaksınız, hem de aynı sendika aracılığı ile uygun gördüğünüz rakamlara imza attırıp, çalışanların umudu TİS’i oldubittiye getireceksiniz. Bu mu sizin adalet anlayışınız? Sendikayı, işveren olarak siz getirdiniz, çalışanları oraya üye olmaya zorlayan sizlersiniz.O halde, çalışanlar adına aidatları siz ödeyin! THY’de de aynısını yapın. Bakın, THY yönetimine paralel çalışan yeni Hava İş yönetimi işbaşına geldi, kapalı kapılar ardında TİS imzaladı, grevi sonlandırdı(!), istenen huzur ve sükun sağlanmış olmalı ki Hava-İş çalışanlara yönelik İngilizce kursları açıyor.
Hava-İş, Hava-İş Alo, Alo… İngilizce konusu çok önemlidir. Haklısınız. Ancak, çalışanın İngilizcesinin iyi olması, iş verimine doğrudan yansır. Üyeniz öğreneceği İngilizceyi aldığı üç kuruşla Londra veya Manhattan sokaklarında gezerken kullanacak değil ya… THY’deki iş hayatında kullanacak. Bu nedenle; Hava-İş, üyesinden aldığı aidatla sağlanan kursun ücretini kasasından veya üyelerin kendilerinden sağlayacağına, şirkete fatura etmelidir.
Al gülüm ver gülümü bırakın ve para fazla geliyorsa üyeniz için başka sendikalar gibi tatil köyleri, lokaller, dinlenme tesisleri vb yapın. Üyenize sendikal örgütlülük adına eğitimler verin.
İşveren işe aldığı elemanının lisanını beğenmiyor ve lisanının gelişmesini istiyorsa eğitim verecek. Hatırlarsanız EASA THY’yi 145 denetimine geldiğinde EASA yetkilileri birkaç teknisyenle konuşmuş ve İngilizcelerinin yetersiz olduğunu işverene söylemişti. İngilizce yüzünden SHGM zorda kalmış ve sonra lisan konusu önemli olmaya başlamıştı. Çalışanınızın lisan bilgisi işine yansır, kaliteye yansır.
Sendika ve İşveren taraftırlar. Tabii ki, bu taraflılık saygı ve karşılıklı anlayış esaslı olmalıdır. Çalışanın eğitimi İşvereni bağlar. Sendika, sadece üye çocuklarına yönelik İngilizce kursu açsaydı buna kimse Hayır demezdi. Vazifesi olmayan işlere burnunu sokmaya İşgüzarlık deniyor.
Neyse, konumuzdan sapmayalım. Mevcut skaladaki rakamları buraya yazmanın gereği olmadığını düşünüyorum. Çünkü, tüm çalışanlar şimdiden ellerine ne geçer hesaplamışlardır. Benim eleştirdiğim nokta; yapılan skalada ki yanlışlar ve dağın fare doğurmasıdır.
Benim anlayamadığım; toplu iş sözleşmesinde vardiyalarla ilgili primlerin olmaması. Bu toplu iş sözleşmesi üç senelik yapılmış. HABOM şimdilik müşteri bulamadığından, o dev hangarlarda istediği verimi sağlayamadığından, vardiyasız statü uygulaması yapmış olabilir. Ancak, yarın ne olacağı belli olmaz. Ayrıca, halen Habom kadrosu ile Teknik A.Ş ve Hat Bakım’da üçlü vardiya var. Bunları unuttunuz mu? %100 THY iştiraki olan HABOM’da yine %100 iştirakli Teknik A.Ş ve Hat Bakım ile birlikte aynı işi yapan teknisyenlerin; birisi vardiya primi alıp, diğeri almazsa ne olur? Hemen söyleyeyim… Çıngar kopar, çıngar.
Kimse kusura bakmasın. Toplu iş sözleşmesinde iş değerlendirmelerini içeren tabloya bakıldığında; çok fazla düşünülmeden, amatörce hazırlanmış bir iş değerlendirmesi görülüyor. Bundan kötüsü yapılamazdı. Teknik A.Ş ve THY’de 4 TGS’de ise 3 ikramiye varken HABOM a 1 ikramiye bile zor verildi. Bende anlayamadım. Hani, THY ikide bir biz aileyiz falan filan der ya… Bu doğru ise bu HABOM kesin üvey evlat…
Gelelim pas bilet konusuna; THY çalışanlarına pas bilet vererek ücretsiz yolculuk yapmasını sağlıyor. Pass biletinde bir sınırı ve yönetmeliği var. İstediğin kadar kullanamamakla birlikte, uçakta yer varsa kullanabiliyorsun. Rezervasyon yaptıramıyorsun. Bu hak, THY ve Teknik A.Ş de devam ediyor. TGS’de ise TAV ortaklığı ver diye kullandırtmıyorsun. HABOM ise %100 THY. Yani aynı Teknik A.Ş gibi. Habom çalışanı da bu haktan faydalanmalıdır.
Nasıl olsa yer varsa binebiliyor. Yer varsa uçağınız biletli yolcu ile dolmamışsa bırakın bedava uçsun. Buda bir sosyal hak olarak kayda girsin.
THY olarak değil de yönetimi olarak boyunuzdan büyük işlere karışıyorsunuz. Kalkıp Teknik A.Ş nin AHL’de 2 tane hangarının yanı sıra HABOM’un Sabiha Gökçendeki hangarları ve 3.Havalimanı yapımı için kollar sıvanmışken birde AHL’de gereksiz işe kalkışıp MNG hangarını alıyor, daha sonra işte böyle şaşırıp kalıyorsunuz. Bu yanlış politikaları da HABOM ve MNG kaynaklı çalışandan çıkartıyorsunuz.
Çalışanların en büyük şikâyeti, sendikadan yana. Sendikanın havacılık konularında yetersiz olmalarının yanı sıra almak istediği aidatı yüksek buluyorlar ve bir başka sendikaya geçmek için arayış içindeler. Başka sendikaya geçmek istemelerinin tek nedeni; istenen aidat miktarı değil. Kanımca, sorunlarının sendikaya ve sendikadan da işverene iyi iletilemediğinden yakınılıyor.
Her zaman çalışanlardan olan taraflılığım gereği bu konunun da takipçisi olacağımdan şüpheniz bile olmasın. Konuyu fazla uzatmaya gerek yok. Ya bu yanlışları düzeltecekler ya da bu dev hangarları kapalı spor salonu haline dönüştürecekler.
Değerli okurlarım:
Ülkemizde üniversitelerimiz var, harika binalar. Hangarlarımız var. Müthiş… Lufthansa’da bile olmayan HABOM hangarımız var. Gittim gezdim, çok beğendim ve inanın ki zamanında bu tür modern hangarlarda çalışamadım diye kıskandım. Ancak, ufak bir konu atlanmış, çok minik(!) bir şey: insan kaynağı… Sanırım robotlarla çalışma planlanmış olmalı.
Üniversitelerin havacılık eğitimi veren 2 ve 4 yıllık okulları harika… İnternetten yaptığım incelemede 12 tane 2 yıllık 13 tane 4 yıllık okullar var. Çoğu akademisyen bulamadığından sektörden emekli olmuş kişileri öğretim görevlisi yapıp işi yürütüyorlar. 4 yıllıklar ise facia. Malum 4 yıllıklarda hocalık yapabilmen için akademisyen olma zorunluğu var. Anadolu üniversitesi hariç, Türkiye’de havacılık doktorası olan en fazla 10-15 kişi ya var ya yok… Kısaca, bina var ama içerisine koyacağınız akademisyen hoca yok.
Bunların yanı sıra; Hangarlar harika, ama, teknisyenleri adam yerine koyan da yok. Lisans alımı genel de yabancıların elinde. Türkiye’de yerli lisans sadece Anadolu Üniversitesinde verilebiliyor. Düştüğümüz duruma bakın.
Ama binalarımız var değil mi? Dersliklerimiz var. Yakında hepsine bilgisayarlar da verilecek. Kısaca, hep görsel, hep görsel…
Aynı Dolapdere merdiven altı tesisleri gibi çalışılıyor. Her sene bol miktarda mezun veriliyor ve ortaya salınıyor. Bir planlama yok. Sektörün her branştaki eleman ihtiyacının bir sistem çerçevesinde belirlendiğini ve bunun paralelinde öğrenci alınıp mezun edildiğini söyleyin, bu gün yazmayı çizmeyi bırakayım. Saldım çayıra, Mevlam kayıra… Sistemi geçerliliğini koruyor.
Yürü be havacılığım. Kim tutar seni… Tüh,tüh,tüh Maşallah…
İşte benim anlatamadığım ve anlaşamadığım konu bu. Önce İnsan be kardeşim. Yatırımı insana yapın. Alt yapıya yapın. Bırakın işin şov kısmını.
********
İkinci konumuz Hamdi Topçu’nun TV programından:
27 Şubat 2014 günü CNN Türk ekranlarında Hakan Çelik’in programına katılan Hamdi Topçu’nun ağzından inciler döküldü.
Hamdi Topçu, üçüncü havalimanının 2017 de bitebileceğini iddia ediyor ve 17 büyük gövdeli uçağın bu zaman dilimi içinde geleceğini belirtiyor. AHL’de slot olmadığından, karşılıklılık gereği, hat açtıkları ülkelerin karşılıklı uçuş istediklerini belirtip zor durumda kalındığının altını çiziyor.
Yorumum; Topçu; 3.havalimanının 2017 senesinde bitebileceğini düşünmesini, hayal âleminin bayağı geniş olduğuna veriyorum. Olsun… Ne de olsa insan, hayal ettiği sürece yaşarmış. Karşılıklılık konusunda ise tabii ki haklı. Ancak, THY olarak 3.havalimanına bel bağlayıp tüm planlarınızı ona göre yapar ve B hatta C planlarınızı düşünmezseniz bir anda uçakları kucağınızda bulursunuz.
Avrupa’daki şirketlere ortak olunmasına pek sıcak bakılmadığını, çünkü; bu tür bir anlaşmada, davulla tokmağın farklı ellerde olmasının kendi yönetim mantıklarına uymayacağını belirtiyor.
Yorumum; Adam haklı beyler:)
Senelik 180 milyon dolarlık bir reklam bütçesi olduğunu söyleyen Topçu, bu reklamların karşılığının alındığı iddia ediyor.
Yorumum; Bu kadar büyük bir reklam bütçesine karşın, alınan karşılıkları bilmediğimden susmak zorundayım. Umarım dediği gibidir.
Düne kadar bizim Sabiha Gökçen’de işimiz olmaz diyen THY, yakında Sabiha Gökçen’den iki kat trafik daha alacağını söylemekten artık kaçınmamakla birlikte, Afrika’da bir hub oluşturulabileceklerinin sinyalini veriyor ve yakın zamanda San Francisco-Montreal ve Atlanta’ya uçabileceklerini belirtiyor.
Yorumum; Büyük gövdeli uçakları kiralayınca neden olmasın?
THY’nin A380 veya B747-8I alacağına yönelik dedikodulara ise; bunu ancak wetlease veya drylease sistemi içerisinde kiralanma usulü ile olabileceğinin ışığını yaktı.
Yorumum; A380 ve B747-8I’yı almak istese bile, en az iki üç yıl beklemek durumunda kalabilir. Bu nedenle, wetlease sistemi mantıklı görünüyor. Ancak, AHL’de B747-8I’nın ve A380’in içine girebileceği hangar yok. Ancak kuyruğu dışarda kalma şartıyla burnunu sokabilirsiniz. Wetlease’de bu uçağın bakımını da uçağı kiraladığınız firma yapacağına göre, önemli arızalarda kuyruk dışarda kalmak koşulu ile hangarda işlem yapılabilir. Başka bir problem yok görünüyor. Olur mu…Olur.
Hamdi beyimiz, Hakan Çelik’in; “neden her gazete uçaklarınızda dağıtılmıyor ?” sorusuna ise; “THY’nin kurumsal kimliğine zarar veren ve yalan yanlış haberler yazan gazeteleri uçak içinde bulundurmayacağız ”şeklinde cevap verdi.
Yorumum; Kusura bakmasın bunu çok saçma bulduğumu vurgulamak isterim. Hamdi beye göre yanlış olan, diğer okura göre doğru olabilir. THY yolcusu, farklı fikir ve düşüncelerde olan insanlardan oluşuyor. Bu nedenle, sizin bu “yalan, yanlış” tanımlamanız, yolcuyu bağlamıyor ve istediği gazeteyi uçakta bulup okumak istiyor. Sizin işiniz, ona bu haber doğru, bu haber yanlış demek değil. Sizin işiniz, hangi fikirde ve kültürde olursa olsun hizmet etmektir. Bırakın, her gazeteyi okusun ve doğruya yanlışa siz değil yolcu karar versin.
En iyisi, aklınız varsa bu tür polemiklere girmeyin. Ya, hepsini adil dağıtın, ya da, bana ne gazeteden diyerek gazete bayiliği yapmayı bırakın.
Topçu; kendisine sorulan 17 Aralıktan sonra THY’nin bir anda Bank Asya’dan parasını çekmesi konusuna ise; ilginç bir cevap vererek herkesi şaşırtıyor. THY olarak “güvenli bir yerde paramızı tutmak isteriz” diyerek, Bank Asya’yı güvensiz bulduğunu ima etti.
Yorumum; Bu bir suçlamadır. TC’den gerekli izinlerini almış ve yasal faaliyet gösteren bir bankasını bu şekilde güvensiz diye nitelemek, yanlış ve hukuksuz bir davranıştır.
Bu konuyu; BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 73.maddesine göre nasıl değerlendirilecek göreceğiz. (Bildiğiniz üzere bu olay patladığında THY bir basın bülteni ile bunu yalanlamış ve hala ilgili bankada paraları olduğunu iddia etmişti. Aldığım duyuma göre THY meşhur 17 Aralıktan sonra 300 milyon TL’yi Bank Asya’dan çekmiş.)