Değerli Okurlar,
Çukurova Uluslararası Havalimanının açılışı yapıldı. Adana Şakir Paşa Havalimanı artık ne bölgenin yolcu, kargo ne de turistik taşıma ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Özellikle yaş meyve sebze ile bölgedeki katma değeri yüksek ürünlerin yurtdışı pazarına açılmasında ve kargo taşımacılığının gelişiminde kapasitenin artırılmasına çok büyük ihtiyaç vardı. Bu anlamda istihdam ve daha yüksek hacimde yolcu ve yük taşımacılığı için bence çok önemli bir proje devreye alındı. Mevcut havalimanı pistinin ve arazisinin ranta kurban edilmeden, eğitim uçuşları ve olağanüstü ihtiyaç durumları için yedekte bulunması da ayrıca çok doğru ve yerinde bir karar oldu. Umarız mevcut lokasyondaki tüm çalışanların nakli ve oradaki istihdamına devamı için gerekli koşullar sağlanarak başka mağduriyetler yaşatılmaz.
3. Dünya Savaşının ayak seslerinin hızla yükseltildiği coğrafyamızda her türlü gelişmeyi çok yakından takip ediyoruz. Bu küresel kavgada ve yeni düzenin kurulmasında havadaki teknolojik savaş üstünlüğü ile savunma harp sistemlerinin giderek kilit nokta haline geldiğini hepimiz çok acı biçimde görüyoruz. Gerilla savaşlarının ve karadan müdahalelerin aşamadığı engeller ancak havadaki teknolojik araçların üstünlüğü ile yönetilebiliyor. Bugün Ortadoğu’daki kanlı hesaplaşmaların en arsızca çığırtkanlığını yapanların, ülkemizi de bu kirli tezgâhın içine çekmeye çalıştığını yıllardır görüyor ve biliyoruz. Bizim Filistin’deki katliamlara karşı hassasiyetlerimizi ve iç kamuoyundaki tepkilerimizi kontrol altında tutarak başkalarının kirli emellerine alet edilerek yanlış yönlendirmelerine asla fırsat vermemeliyiz.
Kırılgan ekonomi ve zaman zaman dışarıdan küresel müdahalelere maruz kalan sistemlerin, sil baştan gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Çok kazananların yasal boşlukların ya da içtihatların çelişkilerinden faydalanarak açtıkları gediklerin muhakkak kapatılması ve ücretli çalışan kesimlerin üzerindeki ağır vergi yükünün hafifletilmesi gerekir. Onların asıl hizmet ve teknoloji üreten aynı zamanda ekonomiyi ayakta tutan gerçek kesimler olduğunu bildiğimiz halde, onları bu ağır yükün altında ezerek cezalandırmamalıyız. Bugün savunma sanayisinde çalışan bir mühendisin yahut hava bakım onarımı yapan bir teknisyenin ülkeye katma değerini sadece günlük politikalarla ya da kişisel bakış açılarıyla değil, ülkemizin gerçek stratejik ve ekonomik geleceği bakımından değerlendirmemiz gerekir.
Savaşların haksız ve adaletsiz gücünü acımasızca gösterdiği bu yüz yılda havacılığın askeri, ticari ve savunma alanlarında ne kadar kıymetli olduğunu bence derinden idrak etmemiz gerekiyor. Milli bir seferberlik ruhuyla tüm renklerden ve farklılıklarımızdan ayrışarak sektörün gelişimini hep beraber büyük bir samimiyetle desteklemeyiz. Kalifiyeli yetişmiş iş gücünü elimizde tutmak ve geliştirmek yerine, onları kötü yönetim ve yönetici anlayışları ile küstürmek yahut kaybetmek her zaman altını çizerek söylüyorum bu ülkeye karşı büyük haksızlıktır!!! Yarın kapımıza bir savaş yahut havadan bir tehdit dayandığında bu küçümsediğiniz, sorunlarını görmezden geldiğiniz toplulukların yüzüne nasıl bakacaksınız. Yükü nasıl omuzlarına bindireceksiniz. Onların emeği ve ürettiği teknoloji olmadan sınırlarımızı nasıl koruyacaksınız. Yakın zamanda yaşadığımız depremde bile onların taşıdığı kargolarla yaralarımızı sarıp, fedakâr kahraman yüreklerle aşmadık mı birçok çaresizlikleri…
Unutmayın taşeronu, yer hizmetleri, tekniği yahut kabin ve kokpit hizmetleri demeden bu sektörün tüm operasyon zincirini bir bütün olarak görmelisiniz. Ülkemizin stratejik ve ekonomik gelişimi kadar savunma ve muharebe kabiliyeti içinde havacılığın değeri hiçbir şeyle mukayese edilemez bir önemde. Bu sektörün en az teknoloji ve yatırım kadar liyakat ve ehliyetle yönetilmeye ihtiyacı var. Bu düzenin başarısı için yetenekleri kadar, adaletli ve cesur yürekli idarecilere de ihtiyacı var. İnsanları yalnızca menfi ve şahsi motivasyonlarla bir arada tutmak, acımasız kariyer savaşları ile vahşileştirmek ancak ortak değerlerden uzaklaştırarak ayrıştırmaya neden olur.
Dünya kötüleştikçe insanlığın iyiliğe ve adalete olan ihtiyacı artıyor. Belki farkında değilsiniz ama sınırların ve sınıflarında giderek önemi kalmıyor. Değerleri çürüyen kendi içinde bile kendi değerleri ile çatışıp çelişen her platforma giderek öfke ve tepkiler yükseliyor. Gazze deki katliamlara en fazla sesin batıdan, hatta katledenlerin içinden çıkması, kendi yarattıkları ucube düzenin en çok kendi merkezlerinden yargılanması bu yüzden değil midir?
Çünkü insanlar bu siyasi ve ekonomik besin zincirlerinin kurbanı olmaktan artık çok yoruldu. İçinde bulundukları çarpık düzeni ve tüm kirli sistemleri sorgular oldu. Yasakların, algı oyunlarının yahut haksız güç ve baskıların karşısında insanların dili sussa da maalesef vicdanları susmaz oldu. Gözlerini yumdukları, görmezden geldikleri her zulmün bir gün gelip kapılarına dayanacaklarını artık biliyorlar. Bunu doğru okuyan ve farkında olanlar o yüzden insanları sokağa çekmeye, her coğrafyada isyan ateşlerini tutuşturarak ortalığı karıştırmaya çalışıyor. Bu yangının bir gün kapımıza hatta içimize sızmadan önlemlerin alınması ümidi ile…
Hepinize savaşın ve göz yaşının olmadığı, adaletin ve liyakatin hâkim olduğu bir dünya diliyorum…