Yolcular, uçağın yanında otobüsten inmişler, bavullarını gösteriyorlar.
Bir bakmışlar, uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş, içinden kaptan pilot ve yardımcı pilot iniyorlar….
Yolcular fena halde şaşırmışlar. Nasıl şaşırmasınlar; Kaptan Pilot”un elinde bir beyaz baston, kolunda da üç noktalı bant.
Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması, tasmanın ucunda bir köpek…
Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa.
“Günlerden 1 Nisan değil ama şaka herhalde demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa.
Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda…
Uçak hızlanmış. Yolcular endişelenmeye başlamışlar. Uçak daha da hızlanmış, pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış. Uçak iyice hızlanmış.
Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar.
Uçak son hıza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 100 metre sonra betonun bitip çimlerin başladığını gören yolcular, dehşet içinde
çığlığı basmışlar.
İşte tam o anda da kaptan pilot levyeyi çekmiş. Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış.
Kaptan pilot arkasına yaslanmış derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş:
‘Biliyor musun? Bir gün çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte geberip gideceğiz!’
• Dünyada nice kör veya körmüş gibi davranan yöneticiler var…Bu nedenle Ülkemizde ve sektörümüzde yaşananlar için çığlık atmaktan asla vazgeçmemeliyiz!.
“Kıssadan hisse” diyerek bu haftaki konuma geçmek istiyorum.
Bazen düşünüyorum da; özellikle İstanbul’da, yaşamı felç etmek istiyorsanız, bomba atılmasına falan gerek yok. Sağanak bir yağmur, ya da iki günlük kar yağışı yeter de artar bile.
Daha çok yakınlarda yaşanan; yağan yağmurlardan etkilenen ve Ayamama Deresi taşkınları adı altında hafızalarda yer eden rezilliğimizi unutmayalım.
Şimdi de; 2-3 gün süren, bir çoğumuzu romantikleştiren kar yağışı sırasında, hem can yitirdik, hem de yine alt yapısız havalimanlarımız ve şirketlerimiz hizmetlerini aksatarak sınıfta kaldılar. Ülkemizdeki yöneticiler genelde hep yüzeysel, göze hoş gelen, kendilerine reyting yaptıracak faaliyetler içerisinde olmayı seviyorlar.
Yıllardır, yazdığım köşe yazılarıma bir bakarsanız; sektörü ve denetim mekanizmalarını; -havacılık sektörünün mutfağından gelen biri olarak,- sürekli eleştirerek çığlık attığımı gözlemleyebilirsiniz.
Havacılık sektörünün her branşının, vazgeçilemez kuralları olduğunu ve bu kurallara kesinlikle uyulması gerektiğini ele alan sayamayacağım kadar çok makalemin olduğunu devamlı okurlarım hatırlayacaktır.
Peki, sistem gereği her branşta belirli eğitimler zorunlu iken, sistem neden aksıyor? derseniz, size; eğitimin ilgililerce bir gereksinim değil, sadece yapılması zorunlu bir angarya olarak görüldüğünü söyleyebilirim. Örneğin; kurallar gereği, hemen hemen her branşta verilen kursların gün ve saatlerini incelediğinizde; ders saatlerinde aşağıya doğru bir inişi gözlemleyebilirsiniz. Şirketler, verilen kursun yeterliliğinden çok, en az kurs süresinin yönetmeliklere uygunluğuna odaklanmış durumda.
Bu eğitim sürecinin zaman faktörlü sıkıştırılması, şüphesiz, sektörün tüm branşlarını temsil eden yapılanmaların ekonomik çıkarlarına hizmet ediyor. Çünkü; kurs gören bir personel yüzünden şirketlerin adam/saat yitirdiği yadsınamaz bir gerçek. Her konuda olduğu gibi, eğitim konusuna da; inanarak değil, kurallar gereği zorunlu bir yaklaşım gösteriliyor.
Havacılığımızın ilerleyip gelişmesini; artan şirket, uçak, hat ve yolcu sayılarına göre değerlendirirseniz ve eğitimin, özde değil de sözde yapıldığının farkında olmayıp, hizmetlerde aksaklık görüldüğünde, bunu, sözde yapılan eğitim nedeniyle oluştuğunu fark edemezseniz, en ufak krizde tepe taklak düşersiniz. İşte, AHL’de yaşanan ve Sabiha Gökçen Havalimanındaki rötarlara ve push back ve de-icing kazalarına, sadece bir ufak örnektir.
Burada ek olarak eskiden, de-icing, push-back ve headset uygulamalarının işçi kadrosuyla çalışan elemanların değil bizzat lisanslı uçak teknisyenlerince yapıldığını söylemem bu konuya zamanında verilen önemi sizlere daha net anlatabilir sanırım. Şimdilerde bu uygulamalar daha ucuza mal olsun diye operatör kadrolu elemanlarca yaptırılmaktadır. Şüphesiz bu uygulamalarda operatör kullanılabilir. Ancak, bu önemsiz gibi görünen aslında son derece önemli bu işte kullanılan elemanların eğitim ve deneyim süreçlerini iyi gözlemlemek şartıyla.
Sen; daha çok kar etmek için, elemanını fazla çalıştırırsan, alacağı ücreti günün insani yaşam koşullarına ve şirketin kârına göre değil, piyasadaki işsizlik sonucu oluşan korkuyu kullanarak şekillendirirsen, alması gereken eğitimi personelin konuyu iyice öğrenebilmesi yerine yönetmelikteki alt sınırda minimumda tutarsan, öğrendiklerini uygulamasına izin vermezsen, sezonluk işçilerle günü kurtarmaya yönelik faaliyetler sürdürürsen veya, eğitim sürecinden tasarrufa gitmenin yanı sıra, deneyimli personelini fazla maaş alıyor diye çıkartarak daha deneyimsizle idare etmeye çalışırsan sistemi tepe taklak edersin.
AirportTV’de her hafta yaptığım ve sektörün havayolu bacağında neredeyse tüm genel müdürlerini ve bunun yanı sıra MRO-Hukuk-Ticaret-İşletme-Eğitim-CRM-Uzay vb. konularında isim sahibi profesyonellerini ağırladığım Kara-Kutu isimli programımın öncesi ve sonrasında, konuklarımla yaptığım sohbetlerden çok şey öğreniyorum. Bu programları dikkatle izleyen bir havacının, sektörün tüm branşlarının nasıl biri biriyle entegrasyonunun olması gerekliliğini anlayamaması olanaksız. “Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir” sözcüğünün anlamının gerçekliğini ben bu programlarımın sayesinde daha da iyi özümleyebildiğimi söyleyebilirim.
Önemsemediğiniz bir işçinin bile hatasının sistemi nasıl çökertebildiğini, havacılığın ancak her branştaki çalışanlara verilen önem sayesinde güvenirli olabileceğini defalarca görmemize karşın, hala, zincirin en güçlü halkasının önemine odaklananları gözlemlemekteyiz.
Kursları, sınavları, kaptan olabilme yeterliliklerini taşeronlara verebilen SHGM, acaba, denetim mekanizmasını da taşeronlaştıramaz mı? diye düşündüğüm oluyor. Önemli olanın; üzümü yemek olduğu, bağcıyı dövmek olmadığına göre; bırakın, sistemi her branşın mutfağından gelmiş kişiler denetlesin. İnternet bankacılığında yaşanan hack’lenme olaylarına karşı, bankaların hackerleri personel olarak aldıklarını, sanıyorum onlar da biliyorlardır.
Bırakın havacılığımızı hackleyenlere karşı siz de sistem içersinden hacker kullanın, bakalım ne olacak? Hani bir söz vardır; “Dinsizin hakkından imansız gelir” diye…
Teşbihte hata olmaz derler; bırakın bu dinsizlerin hakkından imansızlar gelsin!
Siz, otorite olarak uzaktan bakın bakalım, sistem nasıl düzeliyor…