ÇATIDAN YÜKSELEN FERYAT…

KABİNDE-SEÇİM-HEYECANI(!)

Değerli okurlar, geçtiğimiz haftanın en önemli olaylarından biri, işsiz, çaresiz, parasız kalan AtlasGlobal kabin memurunun çatıdaki isyanıydı. Aslında sektördekilerin dışında geniş kamuoyu kesimlerinin haberinin bile olmadığı yüzlerce dramdan birinin yansımasıydı.

PATRON DÜDÜĞÜ ÇALIP MAÇI BİTİRİRSE…

Üç kuruşa çalıştırılan insanların günü geldiğinde,  patronun “ben çizdim oynamıyorum, herkes başının çaresine baksın.” acımasızlığı ile ortada bıraktığı bir sürecin özeti aslında. Bu anlayış, yıllarca emeklerini sömürdüğü insanların üzerinden servetine servet katan sermayenin, ne kadar materyalist ve pragmatik olduğunu da ortaya koyuyor. O pilotlar, o kabin memurları, o teknisyenler olmasa senin uçakların bırak uçmayı apronda 1 metre ilerleyebilir mi? Ne zamana kadar? Patronun yüksek çıkarları ile işçinin çıkarları çatışana kadar… Sonra ya şirketi iflas ettirirsin  ya da faaliyetlere son verirsin. Çalışanlar bir anda ortada kalır. Kira, elektrik-doğalgaz, kredi-kredi kartları borçları yağmur gibi gelir. Bırakın bunları, evine ekmek alacak, çocuğuna süt alacak para bulamaz. Patronların ise keyfi yerindedir, çünkü şalter onun elindedir. İndirir ve kenara çekilir. Sonuçta emeği sömürülen, hakları gasp edilen bir mağdurlar ordusu oluşur. Bu tür olaylar vaka-i adiyedendir ülkemizde. Bankerzedeler, bankazedeler, konutzedelere bir de havazedeler katılır. Patron düdüğü çalmış maçı bitirmiştir. Herkes elinde çekirdek çitleyerek ve “vah vah” diyerek seyreder. Yetkililer de seyirciler arasındadır. Dernekler, vakıflar, sendikalar da tribündedir. Onların durumu biraz daha dikkat çekicidir. Kendi meslektaşlarına, sektör çalışanlarına sahip çıkmak üzere kurulmuş bu yapıların paraları çok kıymetlidir. Ondan öte, çok daha önemli işleri vardır. Ticaret yaparlar, anlaşmalarla üyelerine indirim sağlarlar, toplantılar, iftarlar, geceler düzenlerler, sağa-sola sponsor olurlar, inşaat yapar, ev satarlar, emlakçılık yaparlar. Hani mümkün olsa aşı işine bile el atıp para kazanmaya çalışırlar. Haklarını teslim edelim, sureta haktan(görünüşte haktan yana imiş gibi yaparak) görünerek mağdurların gazını almayı, onların yanında olduklarına ikna etmeyi iyi becerirler. İşverenleri hedef almaktan kaçınırlar, çünkü yarın kendileri de işsiz kaldığında gidecek bir kapıları olsun isterler.

“İHTİYATLI” SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIMIZ !

İşte böyledir bizde sivil toplum… Kağıt üzerindedir. Patronlara göbekten bağlıdır. Onlarla ticari işlere girer, dergilerine, internet sitelerine havacılık şirketlerinin reklamlarını almaktan çekinmezler. Bazı STK’ların yöneticileri çok profesyoneldir. Bazen açıklamalarla patrona kafa tutar gibi yapar, patronu ziyaret ettiklerinde ise kafalarını öne eğer, el pençe divan dururlar. Öyle yağlar yakarlar ki, patron bile inanamaz, kendinden şüphe eder. Bu konularda daha amatör olan, üyelerini ikna etmeyi beceremeyen,  işveren yanlısı diye adı çıkan, kafa tutma mizansenini yüzüne gözüne bulaştıranların imdadına ise yine patron yetişir. Patron bir vesile ile yaptığı açıklamayla zor durumdaki Sivil Toplum Kuruluşunun, meslek örgütünün ne kadar vatansever, ne kadar dişli, ne kadar sıkı pazarlıkçı olduğunu, çalışanların haklarını nasıl cevval biçimde savunduğunu söylemek zorunda kalır. Oysa bu yapılar üyelerinin sorunlarına eğilse, korkusuzca gündeme getirse, başı derde girenlerin arkasında kale gibi dursa gerektiğinde bedel ödemeyi göze alsa, işverenler bu kadar rahat, bu kadar pervasızca hareket edebilir mi?

Evet çatıya çıkan kabin memuru kardeşimizin feryadını tüm ülke duydu. Peki, 7 yaşındaki çocuğu ve hasta annesi ile sokağa atılan bir havacılık emekçisinin hatırını soran bir tane havacılık derneği, sendikası duydunuz mu? Şüphesiz bu olay bizlere ulaşan bir örnek sadece. Oysa ne dramlar yaşanıyor kimbilir? Hangimizin haberi var? Yarın Boğaz köprüsüne çıkanı da duyarız, Çamlıca kulesine de… Sayın sendikalar, sayın dernekler, sayın vakıflar çatıdan yükselen feryada kulaklarınız sağır mı, gözünüz kör mü? Şu son 2 senede kendi sektörümüzde yaşananlardan sıradan bir çalışan olarak ben utandım, siz utanmaz mısınız?

KABİNDE SEÇİM HEYECANI(!)

Hava İş, sessiz sedasız delege seçmeye devam ediyor. Dikensiz gül bahçesinde dilediklerini delege yazıyorlar. 24 Eylül günü de kabin personeli Genel Kurula göndereceği delegeleri seçecek. Rakip liste var mı, yok. Üyeler arasından çıkıp fikir beyan eden, eleştiren var mı, yok. Bir heyecan var mı, yok. Bırakın kendi kendilerine eğlensinler, seçim yapsınlar, “güven tazeledi” diye birbirlerini kutlasınlar. 8 sene önce aslanlar gibi ortalarda dolaşan kendilerine Lech Walesa süsü veren işçi lideri pozundaki arkadaşlar bu seçimde de ortada yok. Herhalde onlar da ümidi kesmişler Hava iş’ten ! Tatlıbal ve arkadaşları da tek kale maç oynuyorlar. O nedenle, kabin memuru arkadaşlara tekrar hatırlatayım, seçimi boykot edin, oy kullanmayın. Hava İş’in gerçek yüzünü bugüne kadar göremeyen ve bu anlayışa inanmaya, güvenmeye devam eden optimist arkadaşlara da 1 Ocak 2022’de başlayacak Toplu Sözleşme sürecini izlemelerini salık veririm. Pandemiden önceki dönem gibi full çalışıp yarım ücrete talim ettiğiniz bu 1,5 yıllık dönemdeki kayıplarınızı bakalım geri alabilecek misiniz?

————-

19 Eylül 1921, Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Mareşallik’ ve ‘Gazilik’ unvanlarının verildiği tarihtir. Ulu Önder Atatürk’ü bu vesile ile bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.

Exit mobile version