Çanakkale Boğazındaki Seyyar Köprüler

ÇANAKKALE BOĞAZINDAKİ SEYYAR KÖPRÜLER

Çanakkale Boğazına köprü yapma düşüncesi ilk kez 1984 ile 1989 yılları arasında gündeme gelmişti. Daha sonra 1994’te tekrar gündeme gelen köprü projesi için 1995’te ihaleye çıkıldı. 18 yabancı firmanın katıldığı ihaleyi kazanan firma, projenin yapılabilir olmadığını belirterek ihaleden çekildi. İçinde bulunduğumuz günlerde yeni bir proje hazırlanmış olup bu projenin Yap-İşlet-Devret modeli ile ihalesi gerçekleştirilecektir. Muhtemelen Çanakkale 1915 adı verilecek olan asma köprünün 2023 yılında hizmete verilmesi planlanmaktadır. Çanakkale 1915, kulelerinin arasındaki 2023 metrelik açıklığıyla dünyanın en uzun asma köprüsü olacaktır.

Bu güncel bilgileri hatırlattıktan sonra şimdi de bu vesileyle tarihi bir yolculuğa çıkalım ve yine Çanakkale Boğazında yaşanmış olan başka türden bir köprü hikâyesi için günümüzden 2496 yıl kadar önceye, İ.Ö. 480 yılına gidelim:
“ Pers kralı Kserkses, Abydoslu sanatkârların yüksekçe bir yerde kendisi için hazırlamış oldukları mermer tribünden kıyıda toplanmış olan donanmasını, kara ordusunu ve boğazın iki yakasını birleştiren, gemilerden oluşturulmuş köprüleri seyretti. Bütün Hellespontos gemi doluydu, bütün Abydos kıyıları ve toprakları insanla kararmıştı, bunları gördü ve kendini kutladı; sonra ağlamaya başladı. Yanında duran akrabasından biri kralın ağladığını farketti ve nedenini sordu gizlice: Ey kral dedi, az önce sevinçliydin, şimdi ağlıyorsun, bu iki davranışın  birbirinden ne kadar başka. Şunun içindir ki diye cevap verdi Kserkses, insan ömrünün kısalığı geldi aklıma, yüreğim kabardı, gözlerimizin önündeki şu insanlardan, şu kalabalık içerisinden yüz yıl içinde bir teki bile kalmayacak. (1)

 
Yukarıdaki olayı M.Ö. 490 ile 425 yılları arasında yaşamış olan Bodrumlu Herodotos kendi adıyla anılan meşhur tarih kitabında aşağı yukarı böyle anlatmış. Olayın geçtiği yer o zamanlar Hellespontos adıyla anılan Çanakkale Boğazı kıyılarıdır. Abydos boğazda, Asya yakasında bugünkü Nara Burnu’nun bulunduğu yerde vaktiyle kurulmuş olan kentin adı idi. Aynı çağlarda boğazın diğer yakasında bu kentin karşısına isabet eden arazide, bugünkü Akbaş Burnu’nun olduğu yerde Sestos adıyla anılan bir başka kent daha bulunmaktaydı ve birbirlerine halatlarla sıkıca bağlanmış gemilerden oluşturulan iki köprü bu iki kentin civarından boğazın iki yakasını birleştirmekteydi. Bu köprüler Yunanlılar’ın 1. Kserkses dedikleri Pers kralı 1. Kşayarşa tarafından M.Ö. 480 yılında, Yunanistan’ı işgal amacıyla ordusunu Trakya’ya geçirmek için yaptırılmıştı. Abydos kıyılarını ve topraklarını karartacak kadar çok sayıdaki insanlar boğazı geçmeye hazırlanan milyonluk Pers ordusunun askerleriydi.

Persler pek eski zamanlardan beri İran yüksek yaylasının güneybatısında Parsa adını taşıyan bölgede bir krallık olarak yaşarlardı. Kültür açısından asırlar boyunca Mezopotamya’daki Elam uygarlığının etkisinde kalmışlardı, giderek uygarlaştılar, güçlendiler ve zamanla bugünkü İran, Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Hindistan topraklarının ve Yunan şehir devletlerinin bir kısmını hükümranlıkları altına alarak bir imparatorluk kurdular.

Herodotos, Pers kara ordusunu teşkil eden askerlerin milliyetlerini şöyle sıralamış ; Persler, Medler, Asurlular, Baktriyanlar, Hintliler, Ariler, Kaspienler, Utialılar, Araplar, Libyalılar, Paflogonialılar, Frigyalılar, Lidyalılar, Thraklar, Lasonialılar, Moskhoiler ve Marlar. O zamanlar bilinen dünyanın hemen hemen bütün halklarından katılanların teşkil ettiği bu kara ordusunundaki asker sayısı yine Herodotos’a göre 1.700.000 civarındaydı. Ancak Yunan tarih geleneğinin bildirdiği milyonluk Pers ordusunu hayâl mahsulü olarak kabullenmek gerekir. Modern tarihçilere göre geri hizmetlerde bulunanlar hariç, savaşçıların sayısı 100.000 kadar olmalıdır. Pers donanmasındaki gemi sayısı da gerçekçi bir bakışla 1200 civarındaydı. Bu büyük orduyu karşıya geçtiklerinde besleyebilmek için Persler Trakya’da egemenlikleri altındaki topraklarda büyük gıda depoları oluşturmuşlardı.

Kserkses, denizlerdeki üstünlüklerini dikkate alarak Yunanlılar’a karadan saldırmayı tercih etmişti. Bu nedenle ordusunu Çanakkale Boğazı’ndan geçirmek için gemilerden köprü yaptırma yolunu seçti. Bu iş için görevlendirilen Mısırlılar’la Fenikeliler’in, gemileri birbirine halatlarla bağlamak suretiyle oluşturdukları ilk iki köprü karşı kıyıya eriştiği sırada çıkan bir fırtına bağlantıları kopardı ve sonuna gelmiş olan iş mahvoldu. Herodotos, bunu duyan Kserkses’in fena halde öfkelenerek Çanakkale Boğazı’nın sularına üç yüz sopa çektirdiğini, denizi böyle cezalandırırken köprü yapımı ile görevlendirilmiş olanların da kafalarını kestirdiğini yazıyor. Başarısız bu ilk teşebbüsten sonra tekrar işe koyuldular:

”Elli kürekli gemilerle üst üste, üç sıra kürekli gemilerden 360’ını Marmara Denizi tarafına, 314’ünü de Ege Denizi tarafına, gemilerin eksenleri boğaz akıntılarına paralel olacak şekilde koydular, birbirlerine bağladılar ve çok büyük demirler atarak mümkün mertebe sabitleştirdiler. Bunları yaparlarken küçük gemilerin geçebilmesi için üç yerde aralık bıraktılar. Bu işler bittikten sonra, karadan başlayarak halatları çekmeye giriştiler, bu amaçla ağaç bucurgatlar kullanıyorlardı. Çatıları böylece oluşturulduktan sonra, köprülerin enlerine uygun büyük kalaslar kesildi, kesilen kalasları gemi güvertelerine peşi peşine dizdikten sonra üstten bağladılar, daha sonra bunların üzerine de güzelce tahta taban döşediler, üzerine bir kat toprak çektiler, düzelttiler, en son, yük hayvanları ve atlar geçirilirken denizi görüp ürkmesinler diye iki yanlara korkuluklar yaptılar.”

Köprüler bittikten sonra, kutsal törenler yapıldı, takiben geçiş başladı. Ege Denizi tarafında kalan köprüden yük hayvanları ile ordu servisleri, Marmara Denizi tarafında kalan köprüden de yayalar ve atlılar Avrupa yakasına geçtiler ve Yunanistan’da Teselya’ya kadar ilerlediler. Pers donanmasının kalan kısmı da Yunanistan kıyılarına sokuldu. Persler’e karşı bir araya gelen Yunan kentleriyle ilk çatışma Artemision denilen bölgenin açıklarında, denizde meydana geldi, her iki taraf da kesin sonuç alamadı. Hemen sonra Persler Thermopylae ( Termopil ) geçitini tutan Leonidas komutasındaki 300 Spartalıyı hain bir Yunanlı’nın gösterdiği arka yollardan dolanarak yendiler, Orta Yunanistan’a girdiler, Atina kentini ele geçirdiler ve baştan başa yakıp yıktılar. Bundan sonraki çatışma Salamis Koyu’nda yine denizde meydana geldi ve Yunanlılar’ın zaferi ile sonuçlandı. Bu arada çıkan bir fırtına sonucu boğazdaki köprüler de dağılmıştı. Yenilgi üzerine Kserkses bugünkü Manisa yöresindeki Sardes’e çekildi, takviye alarak M.Ö. 479 yılında tekrar Yunanistan’a geldi ve Atina’yı ikinci kez ele geçirdi. Taraflar arasındaki son iki savaş aynı yıl içinde Yunanistan’ın Plataia ve Mykale yörelerinde yapıldı ve Yunanlılar galip geldiler. Persler Yunanistan’ı boşaltıp Anadolu’ya döndüler. Plateia zaferinden sonra Spartalı general Pausanias’ın Delfoi kentindeki Apollon tapınağına armağan ettiği üç ayaklı altın kazanın üzerinde durduğu birbirine sarılmış üç yılandan oluşmuş burmalı sütundan arta kalanlar bugün İstanbul’da, Sultanahmet Meydanı’ndaki parkın içinde bulunmaktadır. Bu iki zafer Pers ve Yunan mücadelesinde bir dönüm noktası olmuş, bu savaşlardan sonra artık Yunanlılar da Persler’e saldırmaya başlamışlar ve bu saldırılarını Anadolu’da M.Ö. beşinci yüzyılın ortalarına kadar sürdürmüşlerdir. Takip eden yüzyılda Makedonya kralı Barbar Philip Yunan kentleri üzerinde hâkimiyet kuracak, onun oğlu Büyük İskender Yunanlıları yanına katıp doğu seferine çıkacak ve Afganistan’a ve Hindistan’a kadar gidecektir.

 
NOT (1): Batılıların yapmış oldukları 300 Spartalı filminde Kserkses çok gaddar bir hükümdar olarak tanıtılmaktaydı, esasen benzeri bütün yapımlarda doğulular maksatlı olarak hep böyle gösterilmektedir, batılılar uygar, doğulular barbardır. Halbuki bu olayda, karşımızda; sıradan insanların kaçınılmaz kaderleri için bile gözleri yaşaran uygar bir adam vardır.
NOT (2): İlkçağ tarihinin en dikkate değer hükümdarlarından biri olan ve M.Ö. 522 ile 486 yılları arasında yaşayan Persli 1. Dara da M.Ö. 513 yılında ordusunu İstanbul Boğazı’nda gemileri birbirine bağlatarak hazırlattığı köprü üzerinden Trakya’ya geçirmiş ve Tuna Nehrinin ötesinde oturan İskitler’e saldırmıştı. Ancak burada ciddi bir direnmeyle karşılaşmadığından kesin bir zafer kazanamadı. Bununla beraber bu seferin sonunda Trakya ve Makedonya ilk defa Pers nüfuzuna girmiş oldu.
Kral 1. Dara’nın zamanında Herodotos gibi bir tarihçi yaşamadığından bu köprü hikâyesine dair elimizde teferruatlı malûmat bulunmamaktadır.
 
yurdaerihsan@gmail.com
 
 
 
 
 

Exit mobile version