CADI AVINA ÇIKANLAR ŞİMDİ GÜNAH ÇIKARTIYORLAR

Her zaman söylediğim, sıklıkla tekrarladığım üzere, herkes kendi İşine bakmalı. Kurduğunuz işin amacı neyse sadece o amaç çerçevesinde kalmalısınız. Aksi takdirde suyun akışına göre bir oradan bir buradan aktığınızda güven erozyonuna uğrarsınız. Kısaca siyasetle veya ticaretle uğraşıyorsanız habercilik sizin yeriniz değil.
Bana göre haberci sadece habercilik yapmalıdır. Habercilik kisvesi altında, tanınmışlık sağlayıp elde ettikleri kitleyi,  siyasi ve ticari amaçları için kullanmak ne kadar doğrudur?  
Şimdi de gelelim yazı başlığımda ki konuya;
THY’nin 211 çalışanı ile yollarını nasıl ayırdığını bilmeyeniniz yoktur. Yaşanan o talihsiz günlerde, sanki görevleri imiş gibi, Cadı avı yaparcasına FETÖ avcılığına soyunanlar, kendi üyeleri için, bu suçlamalar doğru mu değil mi diye sorgulamayanlar veya haber yapmayanlar, şimdi ne oldu da bir anda birlikte şakımaya başladılar. Anlayan beri gele…
Mağdur kişilerin yazdığı mektuplar sadece bize mi yollanmıştı, yoksa diğer haber sitelerine de yollanmış ama yayınlanmamış mıydı?
Bu arkadaşların aslında o kötü günlerinde yardıma ihtiyaçları vardı. Bizler o zamanlar, suçlamalardan beraat edenlerin savsaklamadan işe başlatılmaları gerekir derken, bazılarının o günlerde üç maymunu oynayanlar unutuldu mu dersiniz.
Tabii ki suçsuz bulunanlar işe iade edilmelidir. Yalan dolan bilgiler eşliğinde çalışanların verimsizlik yaftası altında atılanlar da tabii ki…
Neyse uzatmayayım. O zamanlar, bazı kurum veya medyanın üç maymunu oynadıkları günlerde de haksızlığa uğrayıp işinden çıkartılan tüm çalışanların işe iadeleri gerekir demiştik, şimdi de diyoruz. Ayrıca, bu çalışanlardan ve özellikle ailelerinden, eş ve dostlarından da özür dilenmesi gerekir.
Neden mi? Çünkü babaları FETÖ suçlamasına maruz kaldı diye çocukları da işten atılanlar vardı. 
Tüm bunların yanı sıra, herkes maaşının enflasyona yenildiğini söylediği ve ekstra zamlar almaya başladığı bu günlerde taşeron çalışanları, ne yerler ne içerler diye düşünen var mı? Taşeron patronlarına kişi başına verdiğiniz ücreti, direk olarak taşeron kadrolarında çalışanlara verseniz ve taşeron işçilerinize, THY’na eleman alırken öncelik tanısanız ve bir şekilde kadroya alsanız bir yeriniz mi eksilir? Benim zamanımda BİRTEM isimli taşeron firmanın elemanlarını işe başlatmışlardı. Şimdi neden yapılamasın ki…
*************
THY’deki tüm derneklerin (TALPA’nın da içerisinde olduğu) birlikteliğinin, içinde olmuş ve onların işveren ve sendika çatışmaları yaşanırken sözcülüğünü yapmış biriyim. Bu görevimde bana, rahmetli TALPA başkanı Ertuğrul Bilişli ve TALPA başkanı rahmetli Erkan Potukönen gibi gözünü budaktan sakınmayan kaptanlar eşlik etmişti.
Bu efsane başkanları tanıdıktan sonra Bay Hamdi zamanında, sendikanın genel kuruluna uçuş işletmenin delegeleri gitmesin diye maiyetindeki pilotları genel kurula katılmamaları için baskı yaptığı iddia edilen pilotları duydukça, rahmetlilerin ne kadar çalışandan yana ve kaliteli insanlar olduğunu daha iyi anlayabildim. Şimdiki yeni nesil yöneticilerin, maiyetlerindeki pilotlara baskı yaptıkları ve aldıkları emirle 2013 genel kuruluna sokmadıkları iddiası doğruysa rahmetli TALPA başkanlarının kemikleri sızlıyordur. İşverenle işbirliği içinde olmak ve meslektaşlarını satmak nasıl bir duygudur?
Şimdiki pilotlar ilginç. Geçen hafta bir mail aldım ve bu maildeki ricayı kıramayıp, açık mektup tarzında bir haber yaparak, Afşin Yelok isimli pilotun, yabancılara verilen kira yardımının yerli pilotlara da verilmesi isteğini ve  THY aleyhine açtığı söylenen davanın nasıl gittiğini sorgulamak için haber yaptım. Bu konuda dava açan pilot Afşin Yelok’un açtığı davanın gidişatı ile meslektaşlarına bilgi vermesini ve gerekirse tarafımıza bilgi içerikli bir yazı yollamasını ve aynen yayınlanacağını belirttim. 
Çünkü bu konu THY’deki tüm pilotları yakından ilgilendirmekteydi.   
Birde baktım ki,  THY pilotu ve hava-iş in amatör yöneticisi olan Afşin bey, bırakın cevap vermeyi, yazıyı yayından kaldırmak için mahkemeye koşmuş. Haydaaa…
Tabii ki, Airlinehaber olarak yargıya saygımız sonsuz. Hemen yazıyı geçici olarak kaldırdım. Yazıyı yayından kaldırdıktan sonra bizim de itiraz etme hakkımız var. Aslında bu konu çok ilginç. Biz yazıyı yayınlamışız, binlerce okurumuz haberi okumuş ve yorumlar atmış. Yazı manşetten düşmüş. Okunurluğu bitmiş. Yazıyı kaldırmamız isteniyor… Tamam, kaldırdık da binlerce okuyanın hafızasını nasıl sileceğiz?
Avukatımız, bu yazıyı tekrar yayınlanması için müracaatını Pazartesi günü yapacaktır. Bu sefer başka hâkim bu yazıda hiçbir sorun ve hakaret yok, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli diye müsaade ederse, mecburen bir daha o yazıyı manşete çekmek zorunda kalacağım. Yazıda suç unsuru varsa hemen savcılığa gidilmeli ve mahkemeye verilmeli.
Mahkemelik konu yoksa o halde binlerce pilotun haber alma özgürlüğü neden kısıtlanıyor. Anlayan beri gele…
Sevgili okurlarımız; Airlinehaber’in bu kadar etkili olabileceğini hiç düşünmezdim. Pilotumuz kendi meslektaşlarının sorduğu ve bizim yayınladığımız yazıdan her nedense rahatsız olmuş olmalı ki, cevap hakkını kullanacağına koşarak hâkime gidip, siz değerli okurlarımızın haber alma hakkınızı elinizden almak için yayın yasağı getirtmiş. Kısaca, pilot arkadaşlarına her nedense, davanın seyrinden bahsetmeyi uygun görmemiş. Vardır bir bildiği…
Madem öyle, bu pilotumuz sizlere davanın seyrini anlatmak istemiyor. O halde bende kendime göre duyumlara dayanarak yorum yapayım.
 Açılan dava, yabancı pilotlara verilen kira yardımının yerli pilotlara da aynen verilmesi diye söylendiydi.
Tabii ki verilebilir. Yerli,yabancı ayırımı yanlış olmuş. Ancak şirket, bu öneriyi kabul edip, kira yardımını vermek için yerli pilotlardan oturduğu evin kira kontratını isterse ne yapacaksınız? Üç kuruşluk çocuk yardımı için doğum belgesi istenirken, kira yardımı için kontrat istenmez mi?
Bu nedenle, birçok pilotun kendi evi olduğu varsayımıyla, kontrat getiremeyeceğinden, kira yardımı alamayabilir. Yabancılardan kontrat istemeye ise gerek yok. Onlar zaten geçici eleman olduklarını bildiklerinden ev satın almamışlar ve kirada oturmaktadırlar. Bu nedenle onlar istenirse anında kira kontratını getireceklerdir.
 Bence enine boyuna düşünülmemiş, ne getiri ne götürür tartışılmamış bir istek.  Bence çok amatör bir düşünce ve sağlam bir baza oturtulmamış. Mevcut sorunları çözebilmekten çok uzak.
Bu tür davaları iyi bilirim seneler sürebilir. Bildiğiniz üzere, THY’de çalışırken, THY ve Maliye bakanlığı aleyhine dava açmış ve sonucunda ben dâhil 1740 civarı teknisyen arkadaşım, toplamda 177 Milyon TL (bugünün para birimi ile) civarı para almıştı. ( o zamanlar THY Maliye bakanlığına bağlıydı) Maliye bakanlığını dava edip de 5 yıl geriye dönük para aldıktan sonra,maliye bakanlığı kanun maddesinin içeriğini değiştirdi.   
Bu davayı tek başıma açıp kazanıp sonrada Danıştay’dan onaylatınca THY ile benim aramda “davayı çek” diye pazarlıklar başladıydı. Bu konuya detaylı olarak girmek istemiyorum.  Çünkü teklifler pek de yabana atılır değildi yani… Emekli arkadaşlarım bilir. O zamanlar da THY basın müşaviri işten çıkartılmıştı. Yerine biri aranıyordu.
Aynı günlerde THY’nin RJ uçakları ile ilgili sorunu medyadaki en çok konuşulan konu idi. Bu uçakların yakıt tanklarında ki korozyonu (paslanma) öğrenen medya THY’yi topa tutuyordu. Bu nedenle,THY’nin tarihindeki en büyük basın toplantısı THY genel kurullarının yapıldığı salonda icra edilmiş ve THY adına konuşma yapan kişi ise ben seçilmiştim.
Şimdi sizler ne alaka diyeceksinizdir. Bence de ne alaka idi.  Abdurrahman Gündoğdu, Temel Kotil, Candan Karlıtekin varken THY’nin sözcülüğünü yapmak pek de mantıklı değildi.
Tabii ki verilen görevi kabul etmemek olmaz. Konuyu teknik yönden ele almış ve yazılı ve görsel medyanın sorularına mantıklı cevaplar vererek, uçaklardaki korozyonun LIGHT yani hafif boyutta ve henüz başlangıç aşamasında olduğunu ve gereken hassasiyetin gösterildiğini ve hiç kuşku duymadan bu uçaklara binilebileceğini soru cevap alarak izah etmiştim.
Ertesi gün birde baktım ki SABAH gazetesinin ön sayfasında kocaman harflerle”RJ’LERDEKİ KOROZYON LIGHT ÇIKTI ” başlığını girmişler. Sanırım FAİK KAPTAN’ın yaptığı haberdi.
O zamanlar şimdiki havacılık haberleri yazan acemi tayfa,ortalarda yok. Sanırım ya kısa pantolonlu yada mesleğe yeni girmeye çalışıyorlardı. Yani İnternet medyası yoktu.
Tabii ki bu beyanımdan sonra teknisyen arkadaşlarım bana takılmaya başladılar. Sefa Bey bu light korozyon diye teknikte bir tabir mi var diyerek gülüşüyorlardı. Tabii ki yoktu.
Ancak medyanın ne istediğini bilmek ve onun anlayacağı dille sorun olmadığını anlatabilmek için bir nevi medya ağzıyla söylediğim bir sözcüktü ve etkili olmuş, RJ uçakları ile ilgili korozyon haberleri bir anda gündemini yitirmişti.  
İşte o toplantıda benim neden konuşturulduğumu anlamıştım. Bazen,THY’nin eski basın müşaviri Ali Genç arkadaşımıza takılırım. Ben Evet deseydim sen THY’de yoktun der ve gülüşürüz.
Bu pazarlıkları kabul etmediğimden, dava bittikten sonra, Maliye bakanı Kemal Unakıtan’ın isteği doğrultusunda, benden sonra dava açacakların önünü kesmek için anında VERİMSİZ ilan edilip emekliye sevk edilmiştim. Bu davada bana inanılmaz destek sağlayan o zamanki UTED yönetiminin katkılarını hiçbir zaman unutmadım.
İşin komik yanı, 2005 Haziran ayında, aynı uçucu ekip gibi net iş tazminatı işli bordromu alıp, 2005 yılının Temmuz ayında verimsiz bulunmam olmuştu. Ekibimdeki arkadaşlarım bile gelişmeleri şaşkınlıkla izliyorlardı. Tabii ki ben güzel tekliften sonra başıma ne geleceğimi bildiğimden sürpriz olmadı.
30 sene 6 ay süren iş hayatımın 30 sene 5 ayı verimli olup son ayda verimsiz bulunmamın takdirini siz yapın. Kısaca onurlu bir işten çıkarılış idi. Anılarımda hayatımın en gurur duyduğum anılarımdan biri olarak yerini aldı. Tabii ki herkes gibi mahkemeden en yüksek tazminatı ve geriye dönüş hakkını almış ve işe iade etmedikleri içinde ekstra bir tazminat daha almıştım. Bir daha hiçbir iş başvurusu yapmadım. Birlikte çıkartıldığımız birçok arkadaşım özele şirketlerde yüksek ücretlerle işe girdiler ama ben hiç bu tür bir girişimde bulunmaya gerek bile duymadım.
 İşte bu nedenle, THY’den performans düşüklüğü veya verimsizlik iddiası ile çıkartılanların doğruluğuna hiç inanmadım. Aslında işveren de inanmıyor ya…
Tabii ki kazandırdığım para o kadar büyüktü ki, atılma korkusu teknisyenlere vız geldi. Bakanlık ve THY yönetimi, Bir kurban yeter diye de düşünmüş de olabilirler.
Sonuçta, teknisyen arkadaşlarım benim davayı emsal gösterip paralarını aldılar. Kimseyi de atamadılar. Bence bu pilot, bu davayı kazanamaz. (yukarıda yazdığım gibi kira yardımı diye işin içine girdiğinizde, getir kontratı verelim diyebilirler.) bir dava açtığınızda karsı hamleleri de hesaplamalısınız.  
Ayrıca, Davayı kazanmakla iş bitmiyor. Bunun bir de üst mahkemesi var. Bizim zamanımızda danıştaydı şimdi ise sanırım istinaf mahkemeleri…
Değerli okurlarımız;
Hava-İş sendikası tarafından Airlinehaber’e yönelik tamı tamına 7 tane dava açıldı. Bunların içinde ceza davaları da var, tazminat davaları da… Aslında bu davaların hepsi bize göre BEZDİRME davaları idi. Bu davalar, AirlineHaber’in sesini kesmek için açılmış ve içeriğinde hiçbir yalan, yanlış ve hakaret içermeyen haberlere ait davalar olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Çünkü 7 davanın 6’sı bitti ve ne ceza ne de tazminat ödemeye mahkum edilmedik. Kısaca; Sabıka kaydımız SIFIR.  
Peki, sendikanın bu bezdirme davaları tuttu mu? Tabii ki Hayır. Bakın hala yazıyoruz…
Hava-İş sendikası son günlerde çalışmaya başladı gibi görünüyor. Çok keyifli bir dönem başlıyor. Biz yine bol bol eleştireceğiz onlar da ya yazıyı kaldırtma ya da ceza ve tazminat davaları ile bizi yine bezdirme yolunu seçecekler. Koşturup duracaklar. Devamlı olarak yazılarımızı ve haberlerimizi okuyup nerden ne bulabiliriz diye araştırmaya girecekler.  Bu, onların avukatları ile benim avukatlar arasında yaşanacak bir süreç. Beni ilgilendirmiyor. Ancak sendikanın karizmasını(!) bayağı sarsıyor.  
İnanın ki bu davalar sonucunda sendika tarafından ödenen masraflardan, zamanında sizin gibi sendika üyesi bir emekçi olduğum için rahatsızım. Sizlerden alınan aidatlar böyle savrulmamalı.
Airlinehaber’i sizin paranızı yemiş gibi bizi görmeyin lütfen. Çünkü sendika, o avukatların ücretini ve her kaybedilen davadaki masrafları sizin aidat paralarınızla ödüyor.  
Hayat ne komik değil mi? Sizin sözcülüğünüze soyunmuş ve çalışandan yana taraf olduğunu ispat etmiş bir yayın organı ve sizin sahibi olduğunuz ve maaşlarını verdiğiniz elemanlarla yönetilen Hava-İş sendikası arasında sürtüşme devam ediyor ve bundan sonra da edecek gibi… Ya biz yanlış yapıyoruz ya onlar…
Sendika olarak,çalışanın yanında ya olacaklar ya olacaklar… Attıkları her adımın ne getireceğini onlardan çok daha anlayabilecek bir kadroya sahibiz. Aksi takdirde her türlü yanlış hamleyi yazar ve yorumlarız.
Tabii ki bu HAVA-SEN içinde geçerli. İşverenin desteğinin olmaması onlar için büyük avantaj ve zaten olması gerekeni. Şimdilik havacılık sektöründeki bence tek güvenilir sendika. Ancak onları da takipteyiz ve ödün vermeye başladıklarında Hava-İş gibi onları da eleştirmekten kaçınmayacağız. 
Bekleyin ve görün…
 
 
 
 
 

Exit mobile version