Değerli Okurlar,
Geçtiğimiz gün Sabiha Gökçen Havalimanı’na giden tünelde havalandırma vantilatörlerinin araçların üzerine düşmesiyle büyük bir faciadan kıl payı dönüldü. Tek tesellisi can kaybı yaşanmaması. Defalarca bu süreçle ilgili yapılan uyarılara bizlerde yer verdik, aksaklıkları defaten detaylıca yazdık. Görev, yetki ve koltuk rekabetlerinin üstüne bir de bu ihale ve yapım süreçlerinde yaşanan sorun ve aksaklıkların aşılamaması ile yeterli denetim ve kontrol sisteminin kurulamamasını bu sürecin bir sonucu olarak görüyorum.
Bu ilk vaka değil neticede… Tünel su almaya çökmeye başladı, pist yapımı süreci uzadı yine hesap sorulmadı. Habire yönetim kurulu üyesi veya genel müdür değişti ama ne müteahhitler ne de mantalite hiç değişmedi. İnsanlar işine gitmek için her gün toz, toprak ve çamurlu yollarda saatlerce mahsur kaldı, kornalarla eylem yaptı yine seslerini duyan olmadı. Aracıyla gidenler park yeri bulamayınca kuş uçmaz kervan geçmez ne otoyol ne karayolları olmayan bir yerde, buldukları yol kenarına araçlarını park edince de düzenli trafik cezalarına mahkûm edildi. Ne pandemi ne enflasyon dinlemediler yine faturayı kimsesiz halka kestiler. Bir Allah’ın kulu da çıkıp buna itiraz etmedi ya da dur demedi. Onlara araçlarını park edecek alan sunmayan proje üretemeyen kafalar, sanırım vicdanlarını rahatlatmak için trafik cezalarıyla ekonomiye destek olduklarını düşündüler.
Apar topar açılıp eksikleri hala tamamlanamayan 2. pisti güya devreye aldılar. Ee geceleri ne iş yapar bu pist. Teknik açıdan gece uçuşları halen neden yetersiz sorgulamadılar. Güya 2. Terminal binası yapılıp havalimanı kapasitesi artırılarak daha kaliteli hizmet verilip ülke ekonomisine büyük katkılar olacaktı… Ama buraya kendi içinden ulaşımın içerden ve dışardan planlamasını dahi düşünemeden paldır küldür işe dalanlara ne yapıyorsunuz diyen oldu mu? Eskiden ana kapıdan giriş yapanlar şimdi havalimanının etrafında en az 30 dk tur atarak hem zaman ve ulaşım maliyetiyle külliyen memlekette israfa ve zarara sebep oluyor diye sorgulayan oldu mu?
Acaba atadıkları adamların verdikleri talimata göre istedikleri istihdam yahut ücret ve terfi beklentileri karşılanmayanların atadıklarını, vatan haini gibi sorgulayanlar acaba bu kurumların asıl işini ve işleyişini aynı hırsla sorguladılar mı? Sadakati kurumlara değil şahıslara, hizmeti devletine ve halkına değil başkalarına olanların ortaya eser koymasını, hizmet üretmesini beklemek zaten en büyük yanılgınız olur. Lakin bari şu facialara ramak kalan hadiselere bakında az gözünüzü açın, elinizi vicdanınıza koyun. Bu ülkenin kasasından millete hizmet için ayrılan milyarlarca yatırımları böyle hatalarla heba etmeyin.
İhale sürecini yönetenle parasını ödeyen aynı olamayınca hamisini soramıyorsunuz. Kim kimi neyle hangi yetkiyle denetliyor, doğru düzgün izahı var mı?. Velhasıl dostlar bu haftaki yazımı kısa bilinen bir misalle bitirmek istiyorum. “Ağaca sormuşlar, en çok neden korkarsın demişler. Balta demiş. Neden nasıl diye sormuşlar? Ateş değil, yangın hepiniz yanarsınız. Hani balta tek tek keser. Keçi hepinizi yer, şeyini, fidesini. Sel, mel, yıldırım. “Niye balta ey ağaç?” demişler. Ağaç ne demiş biliyor musunuz? Kökü benden de ondan demiş.
Özetle kökü bizden olanlar, kendimizden saydığımız ve sandıklarımız, bazen en acı sonumuz hatta en büyük utancımız olurlar. Soruyu doğru sormayınca, cevabın ne olduğunun bir önemi kalmıyor. Birileri ölmeden, bu ülke daha fazla zaman ve maliyete mahkûm edilmeden doğru soruları, doğru yerlere cesurca sormamız ve sorumlularını gerçek adaletle yargılamamız gerekir. Öyle dedikodulara, söylentilere ya da çıkar lobilerinin koltuk kavgalarına kulağınızı kapatarak zaman geçirmeye devam ederseniz, inanın eteklerine sığındığınız hiç kimse sizi kurtaramaz. Unutmayın kasıtlı ihmaller de bir nevi ihanettir ve ihanetin bedeli de her zaman çok ağır olur.
Hepinize sağlık ve huzur dolu haftalar diliyorum…