2002 tarihinden itibaren sivil havacılığımızdaki yükseliş trendi, havayolu açma girişimlerinin yanı sıra havalimanlarımızın artmasına ve gittikçe modernleşmesine sahne oluyor. Bu güzel gelişmelerin yanı sıra sektörün diğer vazgeçilmezleri olan handling kuruluşları ve ikram hizmetleri yapan firmalar arasında da amansız bir yarış var. Rekabetin kaliteyi artırdığı gerçeği ile bu gelişmelere son zamanlarda moda olan MRO’larımızın da katılması ayrıca sevindirici gelişmeler.
Çok değil biraz geçmişe döndüğümüzde ülkemizde THY’den başka teknik bir tesis görmeniz mümkün değildi. Havayollarımız periyodik bakımlarını ya THY’de ya da Türk sivil havacılık otoritesinin geçerli kıldığı yabancı bakım merkezlerinde yaptırırlardı.
Malumunuz olduğu üzere, bir uçağın bakımını yapabilmek için sadece kapalı mekân olan hangar yeterli olmuyor. Bunun yanı sıra bakım yapılan uçağın, bakım çeşidine ve tipine göre, gerekli olan takım ve tezgâhların alet – edevatların mutlaka o bakım kuruluşunda olması şart. Tabii ki bunların yanında yetişmiş insan gücüne yani lisanslı ve ilgili uçağa bakım hizmeti verebilecek sertifikasyona sahip elemana büyük ihtiyaç duyulmakta.
Hal böyleyken, son zamanlardaki bu büyük MRO atağının THY’den başka güçlere geçmesi, aynı havayolu, handling, ikram şirketlerimizin çoğalması gibi ileriye dönük güzel hamlelerle, THY’nin kendi filosuna bile yetmeyen bakım hangarlarından dışarı taşarak sadece kendi filosu dışında müşteri uçaklarının da bakımlarına yönelmesini desteklememek mümkün değil. Fakat HABOM adı altında senelerdir yılan hikâyesine dönen bu projeden hala ses seda çıkmaması THY’nin ve THY/Teknik A.Ş’nin yönetimsel bir ayıbı olarak karşımızda maalesef durmakta.
THY’nin HABOM Projesini bildiği halde, ondan çok sonra aynı mekânda yani Sabiha Gökçen Havalimanı sınırları içerisinde My Technic adı altında büyük bir bakım tesisi kurmaya kalkışan girişimcileri bu cesaretli adımlarından dolayı kutlamak gerekiyor. Bu tesisin planlanan sürede bitmemesi, yaşanan maddi sıkıntılara rağmen bugün geldiği konum, bitişe çok az kalındığının bir işaretidir.
Gelelim THY’den sonra MRO işine giren ilk büyük MRO’muz MNG Teknik’e. THY hangarının hemen bitişiğinde, zamanında İstanbul Havayolları’nın bastırması ile kurulan ve THY Teknik’in hangarının büyümesini engelledi diye Ankara’da büyük politik savaşlara yol açan bu hangar yeri davasını, bildiğiniz üzere THY kaybetmişti. İstanbul Havayolları’nın kapanmasından sonra bu hangar boş olarak kaldı. MNG firması bu boşluktan faydalanarak MNG Teknik’i aynı hangara kurarak, bugün birçok şirketin kurmak istediği bakım merkezlerine örnek olarak çok başarılı bir ivme sergiledi.
Bugün bu firmamız, yer açısından yetersizliklerle boğuşuyor. Gözlemlediğim kadarıyla şimdiki hangarının aynı büyüklükte bir hangarla bile bu müşteri talebini karşılayamayacak durumda olması bu MRO işinde nasıl doğru düşündüklerinin bir gerçeği.
Bu büyük çaplı MRO merkezlerinin yanı sıra daha küçük çaplı PRİMA gibi firmalar da piyasada başarılı faaliyetler yapmakta. Türkiye’nin en eski MRO hizmeti veren bu firma sanırım çok yakında alması gereken EASA 145’i alıp ülkemize daha fazla döviz girdisi sağlayacak. İnanıyorumki, büyük MRO’lara servis yapan ve çok sayıda küçük çaplı belirli komponentlerde ihtisaslaşmış bu teknik ünitelerin varlığı uçak bakımın bir endüstri olarak var olmasına yardımcı olacak olup, mutlaka desteklenmelidir.
Bunun ardından doğal olarak MNG teknik iş kapasitesine ve müşterilerinin yoğunluğuna uygun çözüm arayışlarını sürdürürken bir anda ONUR Air de bu moda akıma dâhil olmaya çalışıyor. Görülüyor ki, senelerdir havayolu kurmaktan başka bir dalda faaliyet göstermekten kaçınan girişimciler bu tatlı pazarın farkına vardı ve bu konuda da bayağı ataklar. Kısaca, yakında ülkemizde her zaman hayal ettiğimiz MRO merkezleri artacak ve sadece ülkemizin değil coğrafyamıza yakın tüm yabancı ülkelere hizmet verebilecek kapasiteye erişeceğiz.
Gelelim bu yazının manşetindeki “BİZ TÜRKLER” sözcüğünü neden kullandığıma;
Biz Türkler birçok konuda ya hiç yapmayız ya da yaparsak sonuna kadar ifratına varana kadar gideriz. Mesela şimdi düne kadar önemsenmeyen bu MRO hizmeti MNG Teknikteki müşteri odaklı başarılardan sonra herkesin dikkatini çeker hale gelerek birbiri ardına açılmaya başlandı. Şimdi yapılacak olan, birbirimizle yardımlaşarak senelerdir ülkemizden bakım adına harcanan milyonlarca doları geriye almak olmalı.
Fakat Biz Türkler bu güzel gelişmelerinin yanı sıra rekabeti yabancılara değil de birbirimize karşı sürdürmeye çalışırsak işte o zaman “yandı gülüm keten helva”. Yukarıya çıkanı paçasından çek mantıklı yapımızın olduğu ve birçok konuda kendi kendimizi bu konuda eleştirdiğimiz gerçeğiyle bu yanlış davranışımızı bu bakım konusunda da gösterirsek kendimizi bir anda maçın dışında bulabiliriz.
MRO’larımız bence, uçak bakımı konusunda rekabet içinde, ancak uçak komponentlerinde iş birliği içinde olmalılar diye düşünüyorum. Türkiye’mizin hala Avrupa Birliği içerisinde yer almaması yurt dışına yollanmak zorunda kalınan birçok komponentlerde sorun yaşanmasına neden oluyor. Hemen herkes kolay yatırımlık komponent bakımlarına gitmeye çalışırken zor ve pahalı komponent bakımına yönelik pek hareket görünmüyor.
Şöyle ki; Bir MRO’muz motor bakım ve revizyon tesislerini tam teçhizatlı kurarken diğeri hidrolik atölyelerinde iddialı olup, bir diğeri ise iniş takımları konusunda en büyük yatırımı yaparak diğer MRO’lardan gelecek iş tekliflerine hazır olmalı diye düşünüyorum. THY/PWA ortaklığını varken bir MRO’muzun motor bakım onarım tesisi kurmaya çalışacağına, aldığı bakım uçağındaki motorları oraya pass etmesi bu arada da onlardan kendi ihtisasına ve kapasitesine uygun iş beklemesi doğal gibi görünüyor.
Sonuç olarak; tüm MRO’larımıza başarılar dilerken Boeing ve Airbus’ın bile tek başına üretim yapmadığı, paslaşma modeliyle iş ürettiğinin gözden kaçırılmamasını ve MRO şirket rekabetlerinin, son zamanlardaki bazı havayollarımızın çirkin ve biri birini bitirecek tarzda oluşmamasını diliyorum.
İyi haftalar..