“BİZ HEPİMİZ AYNI TAKIMIN OYUNCULARIYIZ” DAYANIŞMA AİDATI NASIL KULLANILIR?

“BİZ-HEPİMİZ-AYNI-TAKIMIN-OYUNCULARIYIZ”-DAYANIŞMA-AİDATI-NASIL-KULLANILIR

Değerli okuyucularımız; 

Geçen haftalardaki yazılarımda siz Teknik AŞ çalışanlarını ilgilendiren çok önemli bir bilgi vermeme rağmen, bazı okurlarımızın sendika ve toplu iş sözleşmelerindeki mevzuat ile ilgili bilgileri tam olarak okumadıklarını veya okuyup anlamama ihtimali kalmasın diye düşünerek, bu hafta devam eden toplu iş sözleşmesi süreci nedeniyle konuya değinerek tekrar bilgilendirme gereği duydum. 

Bazı yorumlarda okurlarımız hala “hiç beklemeden grev yapalım” tarzında yorumlar atmaktadır. Toplu iş sözleşme sürecindeki yasal sıralamayı unutmuş veya okumamış olma ihtimaline karşı yeniden kısaca bilgilendirmeyi yazma gereği duydum.

Toplu iş sözleşmesi sürecini bir kez daha okumanızda fayda görüyorum.

( https://www.airlinehaber.com/sendikacilar-ve-teknik-calisanlarinin-dikkatine-onur-air-calisanlari-onurzede-oldular/ )

Bu hafta ne yazayım diye düşünürken, sıklıkla ve çalışanları motive etmek için kullanılan “Biz Hepimiz Aynı Takımın Oyuncularıyız” sözcüğü aklıma geldi. Benim zamanımda hangarın ve şirketin her yerinde tabelaya yazılmış bu sözcük vardı. Belki şimdide var mıdır bilemiyorum. Aslında bu tabelada yazanlar hakkıyla uygulanabilse gerçekten iş barışını güçlendirebilir. 

Bu mantıkta baktığımızda, çalıştığımız şirket veya kurum bir takıma benzetiliyor ve bu takımın oyuncularının görevlerini en iyi şekilde yapması bekleniyor. Bildiğiniz üzere THY ve Teknik AŞ aslında aynı şirketin farklı departmanları olmasına rağmen başarı veya başarısızlık birlikte değerlendirilmeli. 

Verimlilik, her şirketin olmazsa olmazıdır. THY ve Teknik AŞ şirketlerinden birisi başarısız veya başarılı olsa, bu komple verimi etkiler. Bu iki şirket her ne kadar ayrı gibi görünse de tepe noktada birlikteler. 

Üretimin yüksek veya düşük seyretmesinin en büyük nedeni şüphesiz ki, çalışanlar, yani insanlardır. 

Bazı işletmelerde verimlilik, bazen çok küçük değerler gösterir. Aslına bakacak olursanız, her şey mükemmel ve herkes görevini yapıyor gibi görünmesine rağmen bazen işler bir türlü istenilen seviyede yürümez

İşte bu tür durumlarda üzerinde düşünülmesi gereken en önemli konu İNSAN FAKTÖRÜ olmalıdır. 

Örneğin; Teknik bir çalışmada, her işin ne kadar zaman içinde bitebileceği yazılı kaynaklarda öngörülse de buna rağmen, işin bir türlü istenilen zamanda tamamlanamaması sıklıkla yaşanan bir durumdur.

Çalışanlara sorduğunuzda, eleman eksikliği, eğitim, malzeme gibi birçok farklı farklı gerekçeler önünüze sunulabilir. 

Ancak, öne sürülen birçok gerekçe asılında gerçeği yansıtmaz. Asıl sorun, birçok işletmede asılı olan “Hepimiz Aynı Takımın Üyeleriyiz” sözcüğüne uyuşmayan, işveren tarafından (istemeksizin) tekrarlanan hatalı süreç yönetimleridir.

Kısaca, yazımın başlığındaki ifade tabelada kalmış, yöneticiler ve çalışanlar o sözcükte ifade edilenleri görememekte ve o güzel ve doğru kelimeler sadece sözde kalmıştır. 

THY ve Teknik AŞ’yi uzunca bir süredir maalesef hiç ziyaret edemedim. Bu nedenle bana ulaşan bilgiler ve eski yaşadığımız tecrübelerin ışığında yazıyorum.     

Bizim zamanımızda da en çok mücadele verdiğim konu, çalışanlar ile yöneticilerin farklı avantajlara sahip olması idi.  “Hepimiz aynı takımın üyesiyiz” sözcüğüne hiç ama hiç uymayan uygulamalar o zamanlarda da vardı. Mesela, yemekhanelerin farklı olması, şef ve müdürlere ait otopark yerlerinin oluşu bile takım oyununu bozan hamlelerdi. 

Peki, bu çalışanlar arasında kast (sınıflar) yaratılırken sendikalar ve dernekler ne işe yarıyor?  Tabii ki koskoca bir hiç…

Yukarıda yazdığım satırlarda birlik ve beraberliği bozan uygulamalardan sadece birkaç küçük örnek verdim. Çalışanlar öyle veya böyle bir şekilde yukarıda yazdığım ayrıcalıklı çalışanlara rağmen, zor ve dikkat gerektirecek görevini yapmaya odaklanıyor. Bir nevi her gün yeni bir maça hazırlanıyor. 

Evet, işe başlama saati gelmiştir. Ayrıcalıklı şefler, müdürler iş basında onlardan özverili ve hızlı çalışma beklemektedirler. Yukarıda anlattığım olumsuz koşullar çalışanların adalet duygusunu yıpratarak  olumsuz bir psikolojiyle çalışma isteklerine zarar vererek motivasyonlarını olumsuz etkilemektedir.. Bu durumu ne kendisi ne de başındaki yöneticisi anlayabiliyor. Bu nedenle çalışanın ismi verimsize çıkıyor. Bu kişi çalışırken, kafasını bir kaldırıyor ki karsısında HEPİMİZ BU TAKIMIN ÜYESİYİZ diyen pankart varken aşağıda tam tersi bir süreç. İster istemez kafası takılıyor. Tabii ki hafif bir gülümseme oluşuyor dudak kenarlarında… Artık mesaisi bitmiştir. Alın teri henüz kurumadan, bir an önce onu bekleyen eşine ve çocuklarına dönme vaktidir. 

Servisle geldiyse servisine, arabası ile geldiyse bin bir zorlukla yol kenarlarına bıraktığı arabasına doğru ilerliyor. Tabii ki arabasını bıraktığı yerde bulursa…

Türk insanının ortak bir özelliği vardır. Her türlü olanaksızlıklarda ve zor koşullarda çalışabilirler. Ama en sevmediği ve hazmedemediği çifte standartla ayrıcalıklı davranışlardır. Evet, çalıştığı şirketin çalışanları için otoparkı olamayabilir, servisle de gelebilirler (yöneticiler gibi!)…Hatta yürüyerek de gelebilirler, Onların hazmedemediği bazılarına yapılan ayrıcalıklı muameleler karşısında hissettikleri adaletsizliktir.

Onların isteği sınıflandırılmamak. “Ya hep Ya hiç “ in oynanmasını istiyorlar.  Bu davranışlar ve muameleler ile onlara verimden bahsederken verimsizleştirdiğinizi anlamanızı istiyorlar. 

Gökteki Yıldızlara bakarken, ayağınızın önündeki küçük taşa takılıp düşmeyin lütfen. Klasik yöneticilikle, insanları iş gruplarına göre kategorize ederek, ast, üst ilişkilerini işyeri dışında bile farklılıklar içeren uygulamalarla büyük projelere gidilmez. Bunlar artık demode olmuş sistemlerdir.

Yeni Sistemde; Önce insanı tanımak, az adamla çok iş yapmanın yolunu bulmak vardır. 

Başarı; bir şirketin çalışanlarının kendinden ve şirketinden gurur duyması ve yöneticilerine güveninden kaynaklanır. Bunun bir diğer adı da “işini, işyerini sahiplenmektir.” 

Ayrıca ekonomin bu kadar çok olumsuz seyrettiği bir dönemde TİS 7.oturum sonunda hala ortada ne bir ücret teklifi, ne de doğru dürüst bir hak pazarlığı yapılmadan, arabulucuya uzanan rezil bir döneme sürükleniyorsunuz.  Ne istendiği ne verildiği belli olmayan bir kaç boş maille aylarca uzatılan bir toplu sözleşme dönemi geçirildi. Belli ki şirketin vereceği zamların asgari ücretin altında kalıp beceriksizliklerinin ortaya çıkmasından korkuyor olmalılar ki imzayı yılsonuna kadar sarkıtacaklar.

Bizim de gençliğine ve yeniliğine inanarak gazına geldiğimiz baharın yeşilleri sandığımız aslında Ferhan’ın yeşillerine dönmüş adaylarla önümüzdeki Pazar seçime gidiliyormuş. Bu danışıklı dövüşle Genel Merkeze ve eskilere ders verdiğini sanan arkadaşlar maalesef aynı kısır döngüyle önlerine koyulanları oylamak durumunda kalacaklar. Demek ki adamlar isterse beyaz, isterse yeşil bir sayfa açarak yine her zaman bildiklerini yazmaya devam edecek. Ne diyelim şimdiden geçmiş olsun arkadaşlar…

Tabii ki su anki sözleşme, mevcut sendika kadrosu ile tatmin edici olamayabilir. Ancak çalışanların bilinçlenmesi gerekiyor.  Ben su an THY bünyesinde çalışıyor olsam, tatmin edici bir sözleşme imzalanmazsa hep beraber dayanışma aidatı verdirtirdim. Dayanışma aidatı ile normal aidat verenler arasında fark olmuyor. En azından sendikanın burnunu sürtmüş olur ve sokağa çıkamaz hale getirirsiniz…

Unutmayın ki;   

Sendika bir dahaki dönemde üye sayısı %40’ın altına düşerse yetki alamayacaktır. Belki bugünü kurtaramazsınız ama bir dahaki Toplu İş sözleşmesinde çalışanların %60’ı dayanışma aidatı ödediğinde sendika yetki alamayacaktır. Unutmayın ki sendikanın patronu sizlersiniz. Yeter ki yasaları iyi takip edebilesiniz.

Exit mobile version