Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar…

Sektör, yoğun uçuşlarla doludizgin yoluna devam ederken, şirketlerimiz de doğal olarak kasalarını doldurma peşinde koşuyorlar. Çünkü ticaret yapmanın koşulu para kazanmaktır. Ancak; para kazanırken, çalışanların haklarını hukuklarını yememek koşulu ile…
Çalışanların aylıklarını ödeyemeyen şirketler arasına, her gün yenileri katılıyor. Değil maaşları geç ödemek veya ödeme sıkıntısı çekmek, yakıt parasını veya üst geçiş ücretlerini ödeyemeyip ortada kalan şirketler bile var.
Bu durumda, olan çalışanlara oluyor. Ya işsizliğe mahkûm, ya da çalışıp da ücretini alamayan mağdur çalışanlar durumuna düşüyorlar. Yeni ekonomik düzeninin yeni çalışma biçimi bunu dayatıyor: Sıfır sendikal faaliyet, köleleştirilmiş emek, en düşük maliyet (küresel pazarda rekabet edebilmek için gerekli!) kıskacında iş yapmaya çalışan şirketlerin çıkmazıdır bu…
 
Ayrıca, ödeme güçlüğü içine düşen bazı şirketlerimizin, maaş ve mesai gibi, çalışanlarına yapması gereken ödemelerde; çalışanlar arasında ayrıcalık yaratacak, günü kurtarıcı önlemler aldığı gözlemlenmektedir.
Bu şirketlerin, personel arasında ayırım yaparak; bazılarının maşlarının tam ödemesi yapılırken, bazılarına ise hiçbir ödemede bulunulmamasını, hak/adalet ve vicdan kavramlarına pek yakıştıramıyor ve buradan kınıyorum.
 
Bazı alt yapısız şirketlerin, maaş ödemelerinde önceliği; başka şirketlere gitme olasılığı olan meslek gruplarında çalışanlara yapıp, diğerlerini ise aylarca bekletmesi hiç de etik değil. Şirket kültürü içersinde bu tür kayırmacı politikalar uygulanması, ne yazıktır ki son günlerin modası oldu.
 
Başka şirketlere gitme olasılığı olan kilit personelin önünü kesmek için, ödemeleri aksatılmazken, diğer personeli mağdur bırakmak, o şirketin, derme çatma ve günü kurtarmaktan öte düşünemeyen vizyonsuz bir şirket olduğunu gösterir.
 
Şüphesiz, ticaret yaparken belirli zamanlarda riskler alır ve bazen kazanır bazen de kaybedersiniz.Ancak; sen fırsatları değerlendireceğim, uçak kiraları bu aralar ucuz diyerek, riske girerek altından kalkamayacağın filo yapılanmalarına gider ve büyük vurmaya oynarsan, ters bir rüzgârda çakılırsın. Ve bu beceriksizliğin yüzünden çalışanlarını mağdur edemezsin.
 
Sen eğer; doğru dürüst, alt yapısı sağlam bir şirketsen, risk analizi çerçevesinde doğru yapılanmalara gider ve boyutunu aşan uçak alımlarında ve sefer açılımlarında bulunmazsın. Haydi, bulundun diyelim. İşte o zaman; “ak akçe kara gün içindir” atasözünü hatırlayıp kenara köşeye ayırdığın bir yedek akçen olmak zorunda. Bir hata daha yaptın ve yedek akçesiz bu işe girdin ve ödeme sıkıntısı çekiyorsun diyelim; işte o zaman, çalışanlarına bir yazı ile bu aksaklığı ve giderileceği tarihi bildirir ve anlayış beklersin. Bu da doğal bir uygulama olur. Ancak; söz verdiğin tarihte bu ödemeleri yapamazsan, işte o zaman çalışanların tümümün şirketine güveni kalmaz ve başka iş arayışlarına gireceklerinden, bu süreçten sonra, yapacakları işten de kesinlikle verim alınamaz.
 
Benim anlayamadığım; sivil havacılık zincirinin birer halkası olan; birlikte çalışmak zorunda olan meslek gruplarındaki çalışanların, birisi yerken birisinin aç gezmesine nasıl müsaade ettikleri. Bir kaptanın, havayolu ya da bakım merkezlerinde çalışan lisanslı bir teknisyenin, patronunun “başka şirkete kaçar” korkusu ile verdiği tam maaşını alıp cebine koyarken, diğer arkadaşının o ay cebine hiç para girmeden, kirasını bile ödeyemeden çalıştığını bilmesi ve bundan rahatsızlık duymaması.
 
Diyelim ki, şirketin patronu korktuğundan, pilotunun veya teknisyeninin maaşını tam verdi. Tamam da, dirsek teması içerisinde çalışma durumunda kaldığın diğer çalışma arkadaşlarının aylardır para almadan çalışması ve senin emniyetli uçuş yapman için yırtınmaları, seni nasıl rahatsız etmez. İşte bunu anlayamıyorum.
 
Kilit personel pozisyonunda çalışanlar “Sevgili patron, madem ödeme sıkıntısı içindesin bu ay personele toplam yapabileceğin miktar neyse bunu tüm personele yansıtmaya çalış”. Örneğin; tam maaş verdiğin üst dilimde ücret alanların maaşını %25 eksik verip bu rakamı diğer alt dilimden ücret alanlara yansıtsan şirketimizde iç barış bozulmaz ve bize ödediğin parada diğer çalışanların gözü olmaz. Sen de bizde rahat ederiz. Sen daha sonra bize olan borcunu ödersin. (Nasıl olsa ödemek zorunda. Ödemezse, başka şirkete gitmek hakkınız baki… )
 
Bu tarz bir yaklaşımda, şirketin diğer çalışanlarının da haklarını korumuş ve patronunun; “kaçarsa kaçsın, onlardan çok var “ mantığı ile baktığı diğer mesai arkadaşlarınızın da haklarını korumuş olur huzurla uçarsınız.
 
Değerli okurlarım;
Sivil havacılık sektörünün farklı hizmet dallarına ayrılmış olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Havacılık sektöründe örgütlenmiş Hava-İş sendikasının, havacılık sektörünün diğer işyerlerinde her hangi bir örgütlenme faaliyeti içerisine bile girmek istememesini, THY’de alınan aidatların kendilerine yetmesi ve senelerdir mücadele ruhunu yitiren aynı ekibin, umursamazlığı olarak görüyorum. Bu durumuyla Hava İş; Türk havacılık sektörünün tüm alanlarını kapsayamamakta, THY sendikası olarak kalmaktadır.
 
Keşke yasalar uygun olsa da, ülkemizde de Avrupa’daki gibi farklı mesleki sendikalar oluşsa. Bunun yanı sıra, çalışanların sendikalarına aidatlarını gönüllülük ilkesine göre vermesi sağlanabilse. Bu son derece doğru bir yaklaşım olur, sendika yönetimlerinin, “para nasıl olsa her ay otomatik yatıyor” diyerek yan gelip yatmalarını önlerdi.
 
Bu kadar yasa değişikliği yapılırken, hükümet sizce bu doğru yaklaşıma neden yanaşmıyor sendika ağalık sisteminin devamını savunuyor dersiniz? Aslında bunların hepsinin yanıtı var. Zaman içinde bu konulara da girerek sarı sendikalar nasıl oluşturuluyor ve sonra nasıl kullanılıyor birlikte irdeleriz.
 
Türkiye’de, sivil havacılık sektöründe THY ve diğerlerinin olduğunda hem fikiriz sanırım. Özel sektör çalışanları ile THY çalışanlarının yaptıkları görevlerde farklılıklar olmamasına karşın, bu rakamsal ve sosyal haklardaki farklılık, THY’de sendikacılığın gerçek anlamda yapıldığı yıllara kadar uzanır. ( 7. Toplu İş Sözleşmesi- Kaptan Zihni Barın dönemi. Taban/Tavan ücret farklılığı 1/7, yani: ücret skalasında en yüksek ücret alan 7 Lirayı gösterirken, en alt seviyedeki skala 1 Lirayı gösteriyordu.Şimdiki THY de bu skala oranı kaçtır sizce?Bakıyorum da, sivil havacılıktaki mesleki gruplar 30-40 yıl önce de aynıydı, şimdi de aynı. Fark yok.
 
Peki;şimdi soralım, hesaplayıp bulduğunuz oranlarda, hakların yenmesine kim tarafından müsaade edilmiş olabilir? Özel sektörden THY’ye her branşta kaçış varken, THY’den özele kaçan tek meslek grubu hangisidir? Bu kaçışın sebebi ekonomik midir, yoksa kırbaç(!) sisteminin getirdiği çalışma zorlukları mıdır?
Veya her ikisi birden bu kaçışta etkili mi olmaktadır?
 
Şimdi diyeceksiniz ki; “Çalışma hayatını sadece paraya endekslemişsiniz, başka sorun yok mu?” Olmaz mı? Var tabii ki, hem de çok fazla…
 
THY’de Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinin hepsine uyulmuyorsa da yine de uyulan noktalar yok değil. Bu nedenle THY işverenini şimdilik de olsa sözleşme şartları bağlıyor. Özel şirketlere baktığımızda; çalışanlara yönelik yapılan anlaşmalar hep tek taraflı müeyyideleri kapsıyor. “Ya imzalarsın, ya da dışarıda bekleyen yüzlerce işsiz var”  mantığı, çalışanların belini kırıyor ve istemeden de olsa uzatılan her evrak (çalışana bir kopyası bile verilmeden) imzalanıyor. (Üç aylık sözleşmeler bile var!) Hem de senelerdir zam falan yapılmadan.
 
Bunun yanı sıra, tüm çalışanlar iş kanununa tabi iken, uçucu ekiplerin bir kanunları bile yok. Bu kanunsuzluk THY’de toplu iş sözleşmelerine konulan maddelerle bir miktar gideriliyorsa da, özel havayollarında keyfe keder uygulamalar gündemde.
 
Özellikle, özel havayolu kokpit ve kabin ekiplerini rahatlatacak, sivil havacılık yasa tasarısı hala bekliyor(!) Bu kanunun çıkmasına kim engel oluyor ? Bunu, uçucu ekipler biliyor, ama konuşamıyor.Dilleri mi yok, yoksa korkuyorlar mı? Anlamak zor.
 
Sonuç olarak; Her şeyin hayırlısı neyse o olsun diyelim.
 
NOT/ DHMİ de yaşananlar ve Cumhurbaşkanlığı makamına yollanan mektup…(Tıklayın)

Exit mobile version