BİREYSEL MÜCADELELER CESARETİN OMUZUNDA TOPLUMSAL BAŞARILARA DÖNÜŞÜR…

sefa-inan-yeni-yazı-0108

BÖLÜM 1 (Toplu İş Sözleşmesinin imzalanmasının hemen ardından teknisyenlere yüzde %148 zam, diğer çalışanlara %25 ekstradan zam alınması)

Değerli okurlarım,

Tarihte  ‘’Geçmiş geleceğin aynasıdır bakmasını ve ders almasını bilene” diye bir söz vardır. Bizler tanığı olduğumuz tarihi bizden sonraki nesillere aktarmak ve onların kuracağı geleceğe rehberlik etmek zorundayız. Bu yüzden yazılarımda özellikle bu hafızayı canlı tutmaya ve sizlere aktaramaya özen gösteriyorum. Çünkü bugün karşı karşıya olduğumuz manzara hiç de iç açıcı değil. Ne dernekler ne de sendikalar görevlerini iyi yapamıyor. Sektörümüzde, Tabela Derneği ve Tabela Sendikacılığı hüküm sürmekte.

Emeğin sermaye karşısında galibiyeti, ülkemizde pek kolay rastlanılan bir durum değil. Çok azda olsa emeğin, sermaye karsısındaki galibiyeti her zaman bireysel bir cesaretin toplumsal bir dirayete dönüşmesiyle yaşanmıştır. Bugün korkutularak susturulmuş,  içine sindirilmiş güruhların, birileri gelip bizi kurtarsın diye bu anlamsız ve korkak bekleyişlerini ve yalnızca köşe yazılarıma gönderdikleri cılız yorumlarla seslenişlerini, parça pörçük aciz muhalefetlerini maalesef büyük bir üzüntüyle izlemekteyim.

Mevcut düzenden sadece şikâyet ve sitem etmekten öte geçmeyen kardeşlerimize belki ilham olur, içlerindeki bireysel mücadele ruhunu, kitlesel bir harekete dönüştürüp, belki toplumsal bir başarı elde ederler ümidiyle bu yazı dizisini hazırladım.

Ayrıca, THY bünyesinde 1968 yılında kurulmuş UTED’in 1986 – 2006 yılları arasında başkanlığını yürütmüş biri olarak yaklaşan toplu sözleşme süreciyle ardından yapılacak sendika seçimlerinde,  yine geleceğine sırtını dönmemesi ve kendi iradesine sahip çıkması umuduyla,  günümüzün üzerine inşa edildiği geçmişi bizzat yaşadıklarımızla elde ettiğimiz kazanımlarımızı sizlere aktarmaya çalışacağım.

Hikâyem, 4 Eylül 1987 yılında henüz çiçeği burnunda bir senelik UTED başkanı iken bireysel uğraşlarımla kazanılmış ve THY yönetimini ve sendikayı şaşırtan bir hamle ile başlar.

İbrahim Öztürk başkanlığındaki Hava-İş sendikası henüz yeni bir toplu sözleşme imzalamıştı. Tabii ki bu sözleşmede şimdiki gibi iki sendika yoktu. Hava-İş hem uçuş işletme hem de Teknik ve THY’nın diğer tüm departmanları adına TİS çalışması yürüten tek yetkili sendikamızdı.

Her zamanki gibi o dönemde imzalanan toplu iş sözleşmesinden hiç kimse memnun kalmamıştı. O tarihlerde birçok yeni özel havayolu kuruluyordu. Sektörün tek nitelikli teknisyen elaman yetiştiği personel kaynağı THY olduğu için THY’den birçok teknisyen arkadaşımız da aldıkları özel yüksek ücretli tekliflerle bir bir istifa edip özel havayollarına geçiyorlardı.

 Üyelerimiz olan teknik camia beni bu sorun üzerine sıkıştırmaya başladı. THY’nin nitelikli teknik elemanlarını kaybetmemesinin yanı sıra haklarımızın iyileştirilebilmesi için derin bir arayış içindeydik.

Toplu Sözleşme imzalanmışken ben nasıl iyileştirme yaptırabilirim ki diye düşünürken, bir arkadaşımız bana gelip, “ Turgut Özal’ın uçuşunda görevlendirildim” dedi.  Arkadaşım, uçuş görevine benim yerime sen git, Özal’a sorunlarımızı anlat demez mi? Neyse sonuç olarak, o zaman Başbakan olan Merhum Turgut ÖZAL ‘ın seyahatindeki görevli ben oldum. Neyse uzun uzun anlatmayayım. Uçuş başladı ve ben bir fırsatını bulup, tek başına oturan rahmetli Özal’ın yanına oturuverdim.

Resmi elbiseli olduğumdan Turgut Özal bana “hayırdır kokpitte değilsiniz” deyince kendimi takdim edip uçakta neden bulunduğumu anlattım. Tonton bir kişiydi. Çok samimi yaklaştı ve benden detaylı bilgi almaya başladı. Ben de sorunlarımızın hepsini makineli tüfek gibi anlattım. Toplu iş sözleşmesinden memnun kalmadığımızı ve istifalar ile resmen THY tekniğin içi boşaldı deyiverdim.

Ücretlerin düşüklüğünü ve kalifiyeli teknisyenlerin özel şirketlere kaçtığını, ciddi bir tecrübe ve iş gücü kaybı yaşandığını,  bunun da uçuş güvenliğini çok olumsuz etkileyeceğini anlattım.  Bir saati aşkın o tonton adamla muhabbet ettik. O sordu ben cevapladım. Bir ara arka sıraya döndü ve” Veysel gel buraya bak Sefa Bey neler anlatıyor” diye Ulaştırma bakanı Veysel Atasoy’u yanımıza çağırdı. (o zamanlar da THY henüz özel şirket hüviyetinde değildi)

Merhum Özal; “Veysel, sen Sefa beyle sorunlar hakkında görüşmeye devam et ve hepsini not al Ankara’ya dönüşümüzde birlikte çözüm üretelim” dedi. Bu sefer Ulaştırma Bakanı Merhum Veysel Atasoy’la çok daha detaylı görüşmelerimiz başladı. Veysel Bey devamlı not alıyordu.

Neyse sonuç olarak geziye birlikte gittik ve yine birlikte döndük. Aradan birkaç gün geçmişti ki, telefonla arandım. Arayan kişi THY İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kutlu idi. “Sefa bey acil buraya gel” dedi. Hemen Yusuf Bolayırlı’yı ( o zaman uçak bakım başkanımız idi) aradım ve Cumhuriyet caddesindeki THY Genel Müdürlüğüne gitmek için araç istedim. (Taksim, den Nişantaşı’na giden cadde)

Aklıma neler gelmiyordu ki… Turgut Özal ve Veysel Atasoy’la oturup sohbet ettiğim için işten mi atacaklardı diye düşünmedim de değil hani. Atatürk Havalimanı-THY Genel Müdürlüğü arasındaki mesafe bana çok uzun geldi. Oldukça heyecanlanmıştım. Sekreteri hemen beni içeri aldı.

Mehmet Kutlu’nun ön bürosuna girdiğimde birde baktım ki, Hava-İş başkanı İbrahim Öztürk de çağrılmış. Ancak Hava-İş Başkanı İbrahim beyi içeri almadılar. Mehmet KUTLU bir tek beni içeri aldırtmıştı. Tabii ki o anda kafamda çılgın sorular…

Mehmet Bey hiç bekletmeden direk konuya girdi. Sayın Başbakanımızı ve Bakanımız Veysel ATASOY’u nereden tanıyorsunuz demez mi? Tanımıyorum dedim.

Peki, uzun uzun sohbet etmişsiniz ve bizi çok zor duruma düşürdünüz. Ayrıca Genel Müdürümüz Yılmaz Oral Paşa da sizi bekliyor demez mi?

Tamam, THY yönetiminden izin almadan başbakan ile konuştuğum için kesin işten atıldım diye düşünürken Mehmet Kutlu önüme 50 santim en ve boyunda bir tablo koydu. “Bak bakalım arzu ettikleriniz yerine getirilmiş mi?” dedi…

Tabloda lisanslı uçak teknisyenlerinin yeni ücret skalası vardı. İlk önce kendi kadro karşılığımdaki rakamlara baktım… Olamazdı bu kadar… Beklentim bu kadar yüksek değildi.  Bu sefer masadaki cetveli alıp kadro, kadro hesaplanıp yapılan skalaya daha dikkatli bakmaya başladım. Tabii ki benim kendi kadroma bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken birde ne göreyim… Ekstradan %148 zam almışım. Tabii ki tüm teknik personel hepsi kendi kadrolarının karsısında aynı oran yani %148 zam var.

Günlerden Nisan 1 olsa kesin bunlar bana şaka yapıyor diye düşünürdüm. (toplu sözleşme yeni bitmiş ve sözleşmede alınan zammın üstüne %148 zam, rüya gibi…) İnanması çok güç…

Koşarcasına kapıdan çıkarken birde baktım ki Hava-İş başkanı İbrahim Öztürk’ün yüzü sapsarı. Sanırım duymuştu. Hemen tekniğe gidip yeni rakamları açıklıyayım diye oradan ayrılmayı düşünürken Mehmet beyin asistanı, “Sefa bey Genel müdürümüz Yılmaz Oral paşa sizi makamında bekliyor” diye hatırlatma yapınca bu sefer de yukarıya çıktım. Genel müdür Yılmaz Oral paşa beni ayakta karşıladı ve makam masasından kalkıp karsıma oturarak samimi bir ortam sağladı.

Yılmaz Oral’ın da ilk sorusu “Başbakanımız Sayın Özal la samimiyetimiz nerden” oldu. Haydaaaa…    Bir saatin üstünde baş başa görüşme yapmışınız. (sanırım pilotlardan aldı bilgiyi) Bizi çok zor duruma soktunuz farkında mısınız dedi. Mehmet Bey size yeni rakamlarınızı gösterdi mi diye sordu. Evet dedim çok beğendim diye devam ettim. İbrahim Öztürk (sendika başkanımız) da şimdi zam istiyor ne yapacağız. Tam karıştırdınız işimizi diye devam etti.

Vallahi ben sadece bize zam yapın, onlara zam yapmayın falan demedim. Mesleki bir Dernek başkanının en önemli görevi üyelerinin mağduriyetini hem sendikaya hem de işverene iletmek olduğunu düşündüğümden, durumumuzu ve sıkıntılarımızı anlattım. Gerisi sizin tasarrufunuza kalmış diye cevapladım.

Sonuç olarak; Yılmaz Oral Paşa ile el sıkışıp müsaadesini istedim. Eli omuzuma koydu ve… Gülümseyerek, Bakın Sefa Bey girişkenliğinizi çok beğendim. Ancak bu yapınızı ileride sizin başınıza çok işler acar bilesiniz dedi. (Maalesef Yılmaz Oral haklı çıktı ve ileride anlatacağım gibi başıma çok işler açıldı. Ancak hiçbir girişimimden üzüntü duymadım ve şimdi de duymuyorum…)

Neyse uzatmayayım;

Genel müdürlükten çıktım ve Atatürk havalimanındaki hangara doğru yola koyulduk. Yüzlerce teknisyen arkadaşım benim genel müdürlüğe gittiğimi duyduğundan hepsi merakla kapıda beni bekliyordu. Neyse arabadan indim ve zam oranlarını açıkladığımda bir anda kendimi havalarda buldum. Sonuç olarak teknisyenlerin özel havayollarına kaçışı durmuş trafik terse dönmüştü.

Neticede Hava-İş Genel Başkanı İbrahim ÖZTÜRK’ de sözleşmenin kısa bir süre ardından bizim sayemizde diğer iş gruplarına ’da ekstradan iş tazminatlarına %25 zam almıştı…

Sayın okurlarım; İnsanlar çok ilginç. İmzalanan toplu iş sözleşmesinin ardından biz %148 zam alırken onlar %25 i benim sayemde almış olmalarına rağmen bir dolu düşman edindim. Ben rakam telaffuz etmedim ki. Ben bizden başkasına sakın iyileştirme yapmayın diyemem ki. Nedir bu düşmanlık anlayamamıştım. İlla ki birilerine kızacaklarsa, bu en son ben olmalıydım. Pilotu, Kabin memuru, işçisi, büro personeli vb… Hepsi ekstradan %25 iyileştirme almalarına rağmen…

Sanki ben Hava-İş sendikasının başkanıydım da tek taraflı teknisyenlere iyileştirme yaptırmışım gibi surat asmalar başlamıştı. Neymiş efendim; Diğer meslek gruplarından daha çok maaş almaya başlamışız. Neymiş efendim, onlara da aynı rakamı istemeliymişim. (sanki ben sendikayım) Yahu ben sadece UTED in başkanıyım ve sadece kendi üyelerimin sorunlarını bilir ve iletirim. Rakamı ben belirlemedim ki, onlar belirlemiş. Kızacaksanız THY yönetimine ve Hava-İş Başkanına kızın. Bana değil…(sendika imzalamasa idi o ekstrayı alamazdık)

Ben o dönemin UTED Başkanı olarak kendi misyon ve sorumluluğum çerçevesinde aidat alarak temsil ettiğimiz insanlara hizmet etmeye çalıştım. Görevimi yaptım.

Ama bizim gibi ülkelerde hiçbir başarı cezasız kalmaz. O zamanlarda teknisyenlerden daha az zam aldığı için sendika yönetimi dâhil husumet besleyenler, dedikodularla hakaret edenler mi dersiniz neler yaşadım neler…

Yahu kardeşim sizin aidat ödediğiniz sendikanız beceriksizse bunun sorumlusu ben miyim?  Ben teknisyenleri temsil ediyorum, onların sorun ve taleplerinden mesulüm. Kaldı ki TİS’in üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen geriye kalan herkesin de ekstradan %25 zam alınmasına vesile olmuşum. Teşekkür edileceğinize eleştirmeniz haksızlık değil mi? Ayrıca bugün THY’deki her iş grubu o iyileştirmelerdeki rakamların üstüne alınan zamlarla toplu sözleşme imzalamıyor mu?

Sevgili okurlarım;

Buna benzer birçok konuyu aynı yazı altında toplamak isterdim ama inanılmaz uzun olurdu. Bu nedenle, UTED Başkanıyken elde edilen, şimdikilerin şaşıracağı çok büyük başarıların devamını sizlere adeta o günleri yeniden yaşıyor gibi anlatmaya çalışacağım.

Bu yazılardan sonra dernekler ve sendikaların ne kadar başarılı veya başarısız olup olmadıklarına siz karar verirsiniz.

Exit mobile version