BİR TETİKÇİYİ VEYA ŞANTAJCIYI NASIL TANIRSINIZ?

BİR-TETİKÇİYİ-VEYA-ŞANTAJCIYI-NASIL-TANIRSINIZ

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki bazı internet sitelerinin yabancı vakıflarca fonlandığı ortaya çıkmıştı. Bence etik değil. Bu hafta buradan hareketle bizdeki bazı sitelerin “kendi fonlarını nasıl yarattığını” anlatayım size.

Sevgili okurlar, yayıncılık zor bir iştir. Sabahın erken saatlerinde başlıyoruz gece geç saatlere kadar haberleri, gelişmeleri izliyoruz. Gece ani bir gelişme olursa gece editörümüz haber atlamadan yayına koyuyor. Sizin anlayacağınız zor, sorumluluk gerektiren bir iş yapıyoruz. İşin mali boyutu da cabası.
Bizim gibi sitelerde siz sadece vitrinde olan köşe yazarlarımızı görüyorsunuz. Oysa perde gerisinde ciddi bir ekip görev yapıyor. Teknik giderlerimizi de ekleyince ortaya hatırı sayılır bir gider bütçesi çıkıyor. İster TV olsun, ister gazete, ister internet sitesi hepsi bu giderlerini reklamlarla karşılıyor. Aslında giderleri karşılamanın birkaç yolu var. Ya giderlerini kendiniz finanse edersiniz, kimseye reklam için yalvarmazsanız. Ya sitenizi çok okunur hale getirir, reklam verenleri sitenize reklam vermeleri konusunda cazip hale getirirsiniz. Ya da tetikçilik yaparsınız.

Benim uyguladığım yöntem ilk ikisi. Tüm masrafları cebimden karşılıyorum. Ama sitemiz de havacılık alanında çok takip edilen site haline geldiği için sektördeki firmalar bize reklam vermeyi menfaatlerine uygun buluyor.

Gelelim üçüncü ve ahlaksız yönteme, yani tetikçiliğe…

Bu tetikçi site sahipleri iki yöntem uyguluyorlar. Önce gözlerine kestirdikleri firmaya birkaç güzel haber ve köşe yazısı ile “gül” atar ve beklemeye geçerler. Baktılar ki şirket oralı değil, bu güzel hizmetin karşılığını vermeye yani reklam yayınlatmaya niyeti yok. Bir süre bekleyip verdikleri gülün dikenini batırmaya başlarlar.

Aslına bakacak olursanız, yazdıklarının ipe sapa gelir yanı yoktur, çoğu dedikodu ve iftiradır. Ancak yine de netice alırlar. Şirketin imajına zarar veren bu abuk subuk yayınların ve çirkefliğin kesilmesi için “Lanet olsun” diyerek reklam vermeye başlar şirket. Ondan sonrası tam komedi. Düne kadar yerden yere vurdukları şirketi birdenbire parlatmaya başlar tetikçi yayıncılar.

Bu tetikçi yayıncılar için, şirket olmuş, Sivil Toplum Kuruluşu olmuş, sendika olmuş, hiç fark etmez. Yeter ki paranın kokusunu almasınlar.

Bundan birkaç sene öncesini hatırlayın lütfen. Bu tetikçilerden biri sektörün en büyük sendikasına kafayı takmıştı. Sendika Başkanının def-i hacet ederken otelin tuvaletine kimseyi aldırmadığından tutun da silahlı korumalarına kadar bir dizi yayına başlamıştı. Hatta karşılıklı mahkemelik olmuş, birbirleri hakkında savcılıklara suç duyurularında bulunmuşlardı.

Aradan bir süre geçti, bir de baktık ki, tetikçi site sendikaya güzellemelere başlamış. Hatta rakip diğer sendikaya inanılmaz iftiralarla saldırıya geçmiş. Artık nasıl bir ilişki(!) oluştu ise aralarında, rakip sendika başkanının kişiye özgü mahkeme belgelerini bile yayınladılar.

Mahkeme dediysek, hırsızlık, yolsuzluk, adam yaralama falan değil, site yönetimindeki anlaşmazlıkla ilgiliydi belgeler. Düne kadar saldırdığı sendikayı aslanlar gibi savunmanın “itici gücü” neydi acaba? Nasıl olsa bir gün ortaya çıkar. Tetikçinin sırf üç beş kuruş reklam almak için yöneticilerin, patronların ailelerine eşlerine saldırmasına ne demeli? Ahlaklı bir insan bu kadar küçülebilir mi?

Durun daha bitmedi…

Tetikçinin diğer yöntemi ise doğrudan saldırmak. Tetikçi önceden doğrudan veya dolayı reklam istediği firmadan istediğini alamayınca, başlıyor vurmaya. Bunu geçmişte bir Uçuş Okuluna karşı denediler. Okul yöneticisi sağlam durdu. Şantaja boyun eğmedi. Zırnık da koklatmadı tetikçiye. Benzerini bir de komponent tamiri yapan bir  şirkette denedi tetikçimiz. Oradan da boyunun ölçüsünü aldı. Ne demişler, her kuşun eti yenmez.

Tetikçinin son bir icraatı var ki, “oha” demekten kendimi alamadım. Daha bir ay önce bir üniversiteyi yerden yere vuran ve havacı değil kasiyer yetiştiriyorsunuz diyerek manşet atan bu tetikçi sitede bir de baktım o üniversitenin reklamı yayınlanmaya başlamış. Hala sitelerinde o yayın duruyor, isteyen girip bakabilir. Tabii reklam alınca karşılığını vereceksin, değil mi?

Bir hafta kadar önce de birde baktık ki bu oltaya düşürülen üniversiteyi parlatan bir haberle paralel evrene geçiş yapıldı. Ben bu tetikçilere, avantacılara, şantajcılara kızmıyorum aslında, onlar karakterlerinin gereğini yapıyorlar. Asıl kızdığım bu şantaja, ahlaksızlığa boyun eğen şirketlere, reklam verenlere. Bu noktada İlker Aycı beyin de hakkını teslim edeyim. Bay Hamdi zamanında THY’yi çiftliğine çeviren bu tetikçinin gerçek yüzünü gördü, mamasını bir günde kesti.

Tam burada Pegasus’un eski genel müdürü Sertaç Haybat’ı anmadan geçmek olmaz. Yıl 2008. Airport TV’yi kurmuşuz, ben de Yönetim Kurulu Başkanı olarak atanmışım. Aynı zamanda program da yapıyorum.

TV yayıncılığı çok pahalı bir iş. Uydu ve platform kiraları, ehliyetli teknik personel, say sayabildiğin kadar. Baktım olacak gibi değil, ben de reklam için koşturmaya başladım. İlk gittiğim kişi de, dönemin Pegasus Genel Müdürü Sertaç bey idi. Eski dostluğumuz hatırına reklam istedim. Bana verdiği cevap karşısında şok oldum. “Beş kuruş vermem Sefa” dedi. Bozulduğumu belli etmeden neden diye sordum. “Bak Sefa” dedi, “senin yanında o şantajcı ve tetikçi olduğu müddetçe benden reklam bekleme.” Tecrübe başka şey, aradan birkaç yıl geçti, gördüklerim ve duyduklarımdan sonra Sertaç beye hak verdim.

En yakın örneklerini de Atlas ve Onur havayollarında yaşamadık mı? Biz mağdurların sesini duyurmak için sayfalarımızı çalışanlara açarken tetikçi ne yaptı? Atlas battı batacak adam “Yeni uçaklar geliyor, Atlas büyüyecek” diye manşet attı. Batık patronlara “İyi tanırım, çalışanların beş kuruşu kalmayacak, hepsini ödeyecekler” diye kefil oldu. İnsanda utanma, arlanma, olmayınca normal karşılamak lazım.

Size arkanızdan veya yüzünüze karşı “Şantajcı” denildi mi hiç? Adama alenen “şantajcııı” diye bağırıyorlar “Yarabbi şükür” diyor.

Bu para hırsı nedir yahu. Vergi kaçırırsın, pilot adayı garibanların sırtından komisyon alırsın, avanta-lavanta işleri hep sende. Hep ağlarsın ama milyonluk rezidanslarda oturursun, üyesi olduğun partinin adını iş bağlamak için kullanırsın. Bu tipler her yerde var aslında onlara tetikçi demek yetmez “tetikçi kene” demek daha doğru bence.

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ…

Exit mobile version