BEN DEMİYORUM DEVLET DİYOR..

Bu haftaki yazımda; en son 2005 yılında yapılan 9.Devlet Planlama Teşkilatı (TIKLAYIN) raporunda bulunan “Hava Taşımacılığı Özel İhtisas Komisyonu” raporundaki eksikliklerin bir özetini sizlere sunup, 2005’den sonra geçen 6 senede sivil havacılıkta ne kadar yol alındığını sizin değerlendirmenize bırakmayı uygun gördüm.
Bildiğiniz gibi; Başbakanlığa bağlı Devlet Planlama Teşkilatı; ülkenin doğal, insani ve iktisadi her türlü kaynak ve olanaklarını saptayarak, izlenecek iktisadi, sosyal ve kültürel politika ve hedeflerin belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmaktadır.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın bu görevi yaparken, hükümetlere; gelecekte yapılması gerekenler hakkında planlar sunduğunu unutmayalım. Yukarıda linkini verdiğim hava taşımacılığı sorumluluğundaki 44 sektör temsilcisinin hazırladığı özel uzmanlık komisyonu raporunun özetine baktığınızda; geçen 6 seneyi nasıl boş geçirdiğimiz görülecektir. Bu rapor, “laf olsun torba dolsun” örneği, yazdıklarımı eleştirenlere kapak konusu olsun. Okusunlar ve bu rapordakilerle şimdiye kadar SHGM’ye yönelik eleştiri yapanların yazdıklarını karşılaştırsınlar. Sivil havacılığımızın 2005’deki eksikliklerinin hala aynı olduğunu ve bir arpa boyu ilerleyemediğimizi gözlemlesinler, hatta belleklerine kazısınlar.
Medyamızın yere göğe sığdıramadığı, hemen hemen her gün övgüler düzdüğü ve sivil havacılığımızda çağ atlandığını iddia edenlere; DPT’den tokat gibi gelen yanıtı kendileri okusunlar. Yalakalığı bırakıp, yazılan eksikliklerin neden giderilemediğini sorgulayarak, gerçek gazeteciliğe dönsünler.
Geçen haftaki yazımı kaleme alırken, her zamanki gibi, serzenişlerimi sıralayıp son cümlemi; otoritemiz olan kurumumuz SHGM’ye yönelik olarak; “Vurun bir yerlere neşteri artık!” diyerek bitirmiştim.
Bu yazım güncelliğini korurken, bir anda, Başbakanımızın Amerika’da var olan NTSB (National Transportation Safety Board) sisteminin aynısının ülkemizde de oluşturulması için talimat verdiğini ben de sizler gibi okudum ve büyük mutluluk duydum. Yukarıda verdiğim linkteki bilgileri okuduğunuzda, Başbakanımızın verdiği bu müjdenin 2005 yılındaki DPT raporunda da hükümete önerildiğini göreceksiniz. Bu ilk gelişmenin başka gelişmeleri de tetiklemesi ve Türk sivil havacılığının gelmesi gereken yere 6 sene rötarlı da olsa gelebilmesi, sanırım her Türk vatandaşının arzusudur. Bu ilk ve çok önemli kaza araştırma kurulunun, NTSB örneği ile hava-deniz-demiryolu gibi alanlarda uzmanlaşmış kadrolarla denetlenmesi, ülkemizdeki kazaların minimize edilebilmeleri için büyük bir şanstır. Kısaca; kaza ve kırımların gerçek nedenleri artık halı altına süpürülmeyecek ve gözler önüne serilebilecek(mi)?Bekleyip göreceğiz.
Kurulması planlanan NTSB ( National Transportation Safety Board) bir Amerikan sistemidir. Bünyesinde, Hava-Deniz-Karayolları-Demiryolları ve hatta boru hatlarına kadar etkinlik alanları olan bir kuruluştur. Bizde kurulması düşünülen NTSB’nin yerli sürümünün şimdilik bu kadar geniş bir yelpazede görev yapacağını sanmamakla birlikte en azından hava ve demiryolları kapsamında görev yapabileceğini düşünüyorum.
Bu kuruluşun nasıl çalıştığına bir bakalım;
Bu kurul, taşımacılık alanındaki tüm kazaları araştırır, bulgularını yayınlar ve bu tür kazaların bir daha olmaması için önerilerde bulunmasının yanı sıra, raporunu kendi başkanlığı tarafından doğrudan devletin en üst makamı olan başkana iletir.
Kendi bünyesinde yüzlerce uzman bulunduran bu kurum, gerekli gördüğü kurum, kuruluş ve uzman kişilerden de yararlanır, onların tüm araç-gereçlerini (Devlete ait tüm uçak ve helikopterler dâhil) kullanır. Uzmanlar; kazanın hava-kara-denizde olmasına göre, farklı dallarda çok özel eğitimli kişilerden oluşur. Bu kişileri doğrudan başkan atayıp, senatonun onayına sunar. Kısaca, bu kurul, devletin en üst makamına karşı sorumlu olarak çalışmaktadır.
Bizde varolan uygulamada, örneğin bir tren kazası oluştuğunda; bu kazayı TCDD veya başkanlığındaki bir kurul inceleyerek rapor tutuyor. Bu kazada kusurlu olan TCDD ise, bunu nasıl raporlayacaktır? Veya sivil havacılığımıza yönelik bir kaza kırım olduğunda, buraya soruşturmaya giden ekibin, her ne kadar Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olduğu söylense de, bu kişiler aslında SHGM’de görev yapmaktalar. Şimdi bu kişiler kendi genel müdürlüklerinin bir yanlışını, nasıl rapora ekleyip bakana sunacaklar?
Yeni oluşturulması düşünülen bu kuruluşta, kadronun mesleki yeterliliği kanıtlanmış profesyonellerden oluşacağı bir gerçek, ama, bu kurulun bağlanması gereken yer hiç bir şekilde bakanlık ve başbakanlık olmamalıdır. NTSB kendi yapılanması içinde Amerika’da başkana bağlı görev yapması, biz de de aynı uygulama olmalı demeyi mantıklı kılmaz.
Bizim ülkemizin gerçekleri doğrultusunda, kamunun işleyiş sistemi farklılıklar içerebilir. Bağımsızlık ilkeleri çerçevesinde çalışması gereken bir kurumun bağlanacağı makam, yine bakanlık veya bakanı o makama atayan başbakanlık olduğunda, konu siyasi yapının etkisinde yorumlayabilecek, yine birileri, bir kaza-kırım durumunda tatmin olmayıp konuyu Cumhurbaşkanı makamına kadar taşıyabilecektir.
Bu konuda en önemli nokta her hangi bir kaza veya kırımın sonucunun gelecek kazaları veya kırımları önleyebilmek asıl amaçtır. Ancak bu asıl amacın dışında kamu vicdanının rahatlaması da son derece önemlidir.
Kurulması planlanan bu yeni oluşumunun, ulaştırmanın hangi kollarını kapsayacağı, kadrosundaki uzmanların kriterleri, ne şekilde seçilecekleri kadar, hangi makama bağlanacağı da çok önemlidir.
Benim kişisel önerim, kaza-kırım soruşturma kurulunun uzmanlarının niteliklerinin ve sektörel deneyimlerinin belirlenmesinden sonra, şirketlerin-üniversitelerin-dernek ve sivil havacılıkla ilgili tüm oluşumların göstereceği adaylar içinden demokratik bir şekilde oylama sonucunda seçilmeleri olacaktır.
Bu kurul üyelerine yasal zeminde güvence sağlanmalı ve görevi suiistimal hariç verdikleri kararlar nedeniyle yargılanmamalıdırlar.
Tabii ki, bunun yanında devletin tüm olanaklarını (uçak-helikopter-araç vb..) rahatlıkla kullanabilmeleri de gerekir.
Bu oluşum hangi makama bağlanacak ?
Bu kurul, bağımsızlık ilkeleri doğrultusunda deneyimli uzman kişilerden oluşacağına göre, bu özel grubun bağlanacağı makam da son derece önemlidir. Bu makam için en az eleştirilecek makam; TBMM olabilir. Ulusun istencinin oluştuğu TBMM’de, birçok komisyon görev yapmaktadır. Bu yeni yapılanma, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin ortak çalıştığı bir komiteye bağlandığında, tüm spekülasyonlar sona erer diye düşünüyorum.
Bu önemli konunun yanında, acilen ele alınması gereken ikinci konu; merhum Muhsin Yazıcıoğlu kazasında sınıfta kalan Arama-Kurtarma yapılanmasıdır. Bu yapılanma, Denizcilik Müsteşarlığına bağlı olarak çalışmakta ve ismi AAKKM (Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi) olarak geçmektedir.
Bu yapılanmanın kara ve adalar üzerindeki hizmetin koordinatörü olarak da SHGM görevlendirilmiş. (Yönetmelik böyle) SHGM kendine ait araç ve gereç eksikliği nedeniyle, bu tür durumlarda TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) dan destek almaktadır.
AAKKM’lerin görev tanımlarının yeniden yapılıp, olası bir kazada daha organize olarak çalışabilmeleri de en az kaza-kırım komisyonunun görevleri kadar önemli. Önce insanları kurtaracaksın, sonra kazaya nelerin sebep olduğunu bulup bir daha bu talihsiz olayların yaşanmamasını sağlayacaksın. Bu iki görev birbiri ile çok bağlantılı.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasının 277 sayfalık TBMM araştırmasının tümünü okudum.
Bu rapor, gerçekten mükemmel hazırlanmış. Her türlü detay dikkatle izlenmiş ve soruşturulmuş. DDK raporundan sonra, TBMM raporunu da çok beğendiğimi belirtmek isterim. Bu olay bir kaza olmanın yanında; arama-kurtarma rezaleti ve kaza-araştırma kurulunun acemiliği bu kazanın sulanıp farklı mecralarda değerlendirilmesine yol açtı diyebilirim. İyi bir arama-kurtarma ekibi ve uzman bir kaza araştırma kurulumuz olsaydı, bu kaza bu kadar sulanmaz, BBP ve kamu vicdanı tam olarak tatmin edilmiş olurdu. (TBMM KAZA RAPORU İÇİN TIKLAYIN)
NOT/ SİVİL HAVACILIK 2005 DPT RAPORUNUN TÜMÜ ( TIKLAYIN)
Exit mobile version