Bayramda Evde Yokuz
Alman’a Almanyalı, Fransız’a Fransalı, İtalyan’a İtalyalı diyemezsiniz. Türk’e Türkiyeli diyemediğiniz gibi, neden?
Kendilerine has dili olanlara millet denir. Sonu; li-lı ile bitenlerin soyu belirsizdir.
Hatırladınız mı, kime ait bu cümleler? İlber Ortaylı.
Ortaylı, *Bregenz’de doğan, Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu. Ufacıkken Türkiye’ye göç etmişler. Birkaç üniversite, birkaç lisans ve doktora çalışmaları var. Ders vermediği yer yok gibi. Kimse yukarıdaki tesbitin yanlış olduğunu iddia edemez.
Bizim Türkiyeliler pardon Türkler, pek çok konuda Amerikalılar ile aşık atmaya bayılırlar. İlk görev; çocuğa Amerikan pasaportu kazandırmak için doğumu orada yapmakla başlar. Bu hayranlık, pembe Amerikan yaşamını yansıtan flimlerle başlamış olmalı, 50’li ya da 60’lı yıllarda filan.
***
Connecticut eyaleti ve Kongre Kütüphanesi kayıtlarına göre hamburgerin mucidi, Louis Lunch adlı restoranın sahibi Lassen. Kendi icadı olarak lanse etmiş olsa da inanmayın okuduğunuza. Orta Asya’da, Tatarlar bulmuş ekmek arası bifteği. Yöreye giden tüccar, Tatar bifteğini Hamburg’a dönüşte “Hamburger” olarak tanıtmış, hepsi bu. Amerikalı Mcdonalds, ekmek arası köfteyi fast food ürün haline getirmekle kalmamış. Dünyaya yayılan bir çılgınlığa çevirmiş.
Reklamlar, flimler derken Amerikalı gibi beslenmek, flimlerde izlenenleri yemek-içmek vatan topraklarına batıdan girmiş. Önce İstanbul sonra Ankara. Sosisli sandviç ve hamburger yapımı ve tüketimi son hız. Ankara’da Piknik, Beyoğlu’nda Yeni Melek sinemasının sokağında Pasifik Büfe, Emek sineması sokağında Bab Kafeterya, karşı tarafında Atlantik Büfe, Bahçelievler’de Ömür sosisli ve hamburger imalatına geçtiler. Özellikle Atlantik Büfe’de frankfurter ve patates yanında makineden basılan hardal-ketçap talep patlaması yaptı.
***
Coke dedikleri kafeinli içeceği bir Atlanta’lı yaratmiş. Türkiye’ye hemen gelmedi, giremedi ama benzeri yapıldı. 1964’de Has’lar, Bakırköy’ün İncirli semtinde bir fabrika kurdular. Üretimde kullanılacak konsantreler Amerika’dan ithal edildi. Bugün, kola tüketimi hala çılgınca devam ediyor, tüm zaralarının bilinmesine rağmen.
***
İlk naylon ipliği Amerika’lı DuPont’un kimyageri tesadüfen bulmuş. Seksi görünümlü jartiyerli çoraplar arkasından kilotlu olanlar ve iç çamaşırları Amerika’dan hemen sonra bizdeydi. Piyasada serbestçe satılmıyordu ama, Amerikalıların alışveriş merkezleri PX’lerden kaçak çıkarılıyor ve el değiştiriyordu. Memleket PX cennetiydi. Nylondan sonra akrlik, lateks, nylon, polyester geldi ve mayolar tabii. Beyoğlu Fitaş sinemasının altı, Şişli’de Pilavcı pasajı ve Tophanedeki dükkanlarda artık her şey iğneden ipliğe Amerikan malıydı. İçimiz…dışımız
Türkiye içe dönük bir ülke olmasına rağmen, yeniliklere uyum gösteriyor, Amerika’ya ve yaşamlarına adeta tapıyordu. Şimdi copy-paste dediğimiz uygulama, saydıklarımla sınırlı kalmadı. Yiyecekten giyime, alışanlıklardan yeni adetlere, aklınıza gelebilecek her sahada insanlarımızı esir aldı. Bittiği, biteceği de yok!
Varlıklı kesim için ulaşım; Swissair, British, Alitalia en önemlisi PanAm demekti.
Pek çok yolcu gideceği yerle değil, uçuşun kendisiyle ilgilenir. Havayolu, yolcuları kendi dünyalarından uzaklaştırır, çevre ile bağlantı kurar, görme ve seyretme ayrıcalığı verir. Güzel tadımlar sunar. PanAm yolcuları da diğerleri de ballandıra ballandıra anlatırlardı uçuşlarını.
***
Beyti’nin şimdiki yerini İstanbullular bilir. Bu müstesna et lokantasının sahibi Beyti Güler, 50’li yıllarda Küçükçekmece’de küçük, mütevazi bir dükkanda ağırlıyordu et severleri. Öyle bir üne kavuştu ki; Türkiye’ye sefer yapan PanAm uçaklarının Beyti ile iş birliğine gittiği ve öğlen kalkan uçağa döner-pilav servisi verildiği haberi bomba gibi patladı.
Nasıl yani? Uçakta döner mi olurmuş?
Biz, THY olarak böyle bir ikram yapamazdık. İkramlarımız soğuktu önceleri. Daha sonraki yıllarda gelen uçakların fırınları da, sıcak yüklenen yemekleri ılık muhafaza edebiliyordu. McDonnell Douglas DC-10 gelinceye kadar dondurulmuş yemeklerin fırınlarda nasıl pişirileceği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu.
***
Türk insanı misafirperverdir, ikramı sever. Kimse de aksini iddia edemez. Yolcusuna döner çıkaramayan ikram ünitesi görevlileri başka bir yeniliği sunmaya karar verdiler, ayran.
Ayran, “jug” tabir edilen likit konteyner (container) içine yüklendi, kısa bir süre için. İkramcı, aval aval güzel kabin memuruna bakarken, jug’ın altındaki emniyet pimi’ni dikey pozisyona getirmedi. Jug, inişe geçen uçakta galley’deki yerinden fırlayıp kokpit duvarına çarptı. Hızını alamadı, kapağı açıldı. Eriyen buzlarla iyice sulanmış, vıcık beyaz sıvı pilotun uçuş çantasından içeriye doluverdi.
***
İkram henüz özelleşmemiş;THY kendi ahçı ve yamakları ile kendi menülerini hazırlıyor. Esenboğa çıkışlı uçuşlarda, fırında ısıtılan Orman Kebabı’nın kekikli kokusu müthişti. Belki dönerden daha yoğun, daha cazip. İstek, talep bitmez. Yolcu üşenmemiş, şikayet formuna yazmış. Neden ulusal yemeğimiz olan pastırmalı kuru fasulye ikram edilmiyormuş?
Uçak ikramında ana kriter şudur; farklı yolcu profiline hizmet edebilmek, değişik damak tatlarına hitap edebilecek menüler seçip, asgari müşterekte buluşmak. Kısacası, bol pastırma kokulu kuru, kapuska, soğanlı yahni, ekşili köfte rağbet görmez. Uçuş emniyeti ile bağdaşmaz.
Derken Usaş devreye girdi. Türkiye çıkışlı yerli ve yabancı uçaklara yemek servisi veren Usaş/Uçak Servisi A.Ş.1989’da özelleşti. Büyük pay *SAS’a aitti. SAS batınca Swissair’in mutfağı Gate Gourmet devreye girdi. Orman Kebabını unutun!
Ödenen her kuruş, her cent mercek altındaydı artık ve teftişin biri bitiyor diğeri başlıyordu. Business Class ve First Class menüleri mükemmeldi ama Ekonomi yolcu sınıfı sıcak menüleri her zaman vasat kaldı bence. Aslında dünyanın her yerinde bu gerçek değişmez. Meşhur Arnavut köfteci ne demiş; ne ka küfte o ka ekmek.
***
Amerika Birleşik Devletleri; 50 eyaletten oluşmuş federal bir birlik. Mozaik gibi; dünyanın her ulusundan insanlar, bu topraklara yerleşip, dili benimseyerek “Amerikalıyım” diyerek övünçle yaşarlar. Çoğunluğu Hristiyan olan toplumda Müslümanlar, Museviler ve diğer inanç sahipleri örf ve adetlere uyar, saygı gösterirler. O kadar ki; bütün eyaletler tarafından yılbaşı, bağımsızlık günü, şükran günü, noel tatili coşku ile kutlanır. Aile ve yakınlar bir araya gelirler.
Bir başka mozaik Türkiye’dir. Trakyalısı, Karadenizlisi, Egelisi, doğulusu ve güneylisi ile çoğunluğu Müslüman olan toplumda Musevi ve Hristiyan çoktur.
Her konuda yıllar boyu Amerikan yaşamını ve alışkanlıklarını takip ve taklit eden insanlarımız, bayramlarda kendi egosuna göre hareket eder. Amerikan, Fransız, İtalyan ailelerinin toplu yemek adetlerinden, masa başı sohbetlerinden kaçar.
Yaşlılar, hısım-akraba hatta yoksul ve kimsesizler unutulur. Mezarlıklar ziyaret edilmez. Parola hep aynıdır:
-Bu bayram evde yokuz!
Hayat devam ediyor etmesine ama hani görevlerin, sorumlulukların, örf ve adetlerin, sevgin-şefkatin?
Hep böyle mi kalacaksın? Döndüğünde bulacak mısın?
***
Havacıların; kokpit ve kabin ekiplerinin bayram, yılbaşı gibi lüksleri yoktur. Hafta sonu tatilleri olmadığı gibi. Sabaha karşı yola çıkarlar veya gün ağarırken dönerler. Kaç saat, kaç gün uzakta olacakları ellerindeki programlarla belirlenmiştir. Aileden, sevenlerden uzakta başka bir periyotta yaşarlar. Garip ama gerçektir, yolcu ile bağlantı kurarlar. Her biri, her uçuşta başka bir dünyadadır.
***
Turlar şimdiden yükünü aldı, rezervasyonlar doldu bile. 13 Milyon kişi yollara dökülüyor. Bayram tatili demek; at kendini serin sulara, gömül açık büfedeki tabaklara, akşam avaz avaz çıldırmış gibi çalan müzikle çalkala bedenini, sabaha karşı “haydi eller havaya”, dağıt iyice …yat sabaha karşı…ahh, ne eğlendik, ne eğlendik!
Bayramınız kutlu, arayanlarınız çok olsun!
Meral Döşemeciler
*Avusturya’nın en batısındaki şehir
*Scandinavian Airlines System
Kaynak:İcatlar buluşlar.com