Değerli Okurlar,
Bayramlar tüm küslüklerin sona erdiği, barışın kardeşliğin ve hoşgörünün insanları sarmaladığı günlerdir… Bugünlerde memleketimin sokaklarına, meydanlarına ve adalet saraylarına bakınca içime garip bir huzursuzluk ve umutsuzluk çöküyor. Sanki ne yaparsak yapalım ne kadar mücadele edersek edelim kötülüğü yenemeyecekmişiz gibi hissediyorum. Eğer içinde bulunduğunuz atmosfer size güvende hissettirmiyorsa ve adalete olan güveniniz giderek kırılıyorsa, üstünlerin hukukunun, hukukun üstünlüğünde olduğunu inandırıyorsa, nasıl mutlu olabilirsiniz ki…
Dün başınıza gelenlerden ders almadınız mı? Dün size yapılanları yaparsınız, yapılanlar başa geleceklerin teminatı olmaz mı? Bayramı bayram olmaktan çıkarmaya, sokakları karıştırıp milyonları karşı karşıya getirmeye hakkınız yok. Yaptığınızın doğru olmadığını en çok da kendiniz biliyorsunuz. Bunların gerçekten adalet, yolsuzluk ve kamu kaynaklarının kötüye kullanılma davası olduğuna toplum vicdanını ikna edebildiniz mi? Varlığınızı sürdürebilmek için gözünüzü kan ve hırs bürürse, sizden olmayan her sese kin ve nefret duyup, baskıyı reva görürseniz sizden olan vicdanları da korkutmaz mı bu cüret?
Ülkemize bu kadar zarar vermeye hiç kimsenin hakkı yok! Adalet hepimizin sığınacağı en son kapı. Umarım en kısa sürede sükunettin ve adaletin sağlandığı bayramlar gelir… çünkü yoksullaştırdıkça, mutsuzlaştıran, sesimizi edemeyelim diye de” en iyi savunma, en sert saldırıdır” deyip bizi coplayan bu düzen patlarsa hepimiz patlarız. Gemi rotadan çıktıysa, kaptan çıldırdıysa varın içindekilerin akıbetini siz düşünün. Ne zaman kendi içimizde bir öz eleştiri, bir istişare iklimi oluşsa bundan rahatsızlık duyulduğu için bir gündem sapkınlığı yaşadık… adım adım acımasızlığa, vicdansız bir ruh hali ile kural tanımazlığa doğru ilerliyoruz. En çok da olanlara inanmadığı halde inanırmışçasına, kendi de inandırmaya ve inanmış gibi görünmeye çalışarak kendini koruduğunu sananlara üzülüyorum…
Susarak, içimize atarak sadece daha da çabuk dağılıyoruz. Her gün adaletten hukuktan daha da çok uzaklaşarak her şeyin çok daha da geriye giderek bu yönetim anlayışının bir kâbus gibi üzerimize çökmesine ve başka filizler ile fidanlarla yeşermesine ihtimal dahi vermek istemiyorum. Ben çocukların sokaklarında özgürce güvende şeker topladığı bayramlarımı istiyorum…
Eskiden bayram sofraları bolluk demekti. Şimdi mi? Ev hanımları, market rafları önünde derin bir iç çekerek hesap yapıyor. ‘Bu bayram tatlı yapabilecek miyiz? Şeker alabilir miyiz?’ diye soran bir anne, yanındaki çocuğuna belli etmemeye çalışarak gözlerini kaçırıyor. Çocuklar eskisi gibi kapı kapı dolaşıp şeker toplayamıyor çünkü artık kimse fazla şekeri alacak durumda değil. Bayramın tadı, şekerin fiyatından bile acı oldu.
Bayramda ailesini görmek için uçak bileti veya otobüs bileti alamayanlar, bayram sabahına mesaiyle başlayanlar? Bayram artık herkese bayram değil. Birileri tatil yaparken, birileri ekmek peşinde… Bu nasıl bir adalet?
Eskiden bayram, çocukların şeker topladığı, büyüklerin huzur bulduğu, paylaşmanın, birlik olmanın bayramıydı. Şimdi harçlık verecek durumu olmayan dedeler, gözlerini kaçırarak torunlarının başını okşuyor. Çocuklar, şeker yerine burukluk topluyor. Bayram neydi? Küçüklerin sevinci, büyüklerin huzuru… Peki, şimdi elimizde ne kaldı?
Ama yine de umutsuz olmamak gerek. Çünkü bu ülkenin ruhunda küllerinden doğmak var. Ekonomik sıkıntılar, hayat pahalılığı, sosyal adaletsizlik… Bunlar aşılabilir mi? Elbette! Tarihimiz, imkânsızı başarmanın hikâyeleriyle dolu.
TOMTAŞ: Göklerdeki Hayalden Gerçeğe
Kayseri’nin sessiz ama gururlu bir mirası vardı: TOMTAŞ. 1926’da Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük bir heyecanla kurulan bu fabrika, aslında sadece bir sanayi tesisi değil, bir vizyonun temsiliydi. Göklerde söz sahibi olma, kendi uçağını üretme cesaretiydi. Fakat bu heyecan, sadece iki yıl içinde söndü. 1928’de kapanan fabrika, 1931’de yeniden açılsa da 1950’lerden sonra sessizliğe gömüldü. Oysa o duvarlar, 1935’ten itibaren 500-600 kişiye istihdam sağlamış, 1948’de tam 888 kişi o makinaların başında emek vermişti.
Cumhuriyet’in sanayileşme ve savunma sanayindeki iddiasının bir simgesiydi TOMTAŞ. Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” sözü, içi boş bir söylem değil, somut adımlarla desteklenen bir gerçeklikti. Ancak tarih, her zaman istendiği gibi ilerlemiyor. Almanya ile yapılan iş birliği, zamanın ekonomik ve siyasi dalgalanmalarına yenik düştü. TOMTAŞ kapandı ama hafızalarımızdan silinmedi.
Ve işte tam 100 yıl sonra, bu hayal yeniden gerçeğe dönüşüyor! Kayseri’de kurulan yeni TOMTAŞ Havacılık ve Teknoloji A. Ş., HÜRJET jet eğitim ve hafif taarruz uçağının üretimine katkı sağlamak için gümbür gümbür geliyor. 9,5 milyar liralık yatırımla yüzlerce kişiye istihdam sağlayacak, Kayseri’yi tekrar havacılık sanayisinin merkezine oturtacak. Yılda 12 uçak üretmeyi planlayan tesis, gelecekte bu sayıyı 48’e kadar çıkarabilir.
Geçmişte başarısızlığa uğrayan bu büyük vizyon, bugün artık daha sağlam adımlarla ilerliyor. Savunma sanayiinde yerlilik oranının artması, teknolojinin gelişmesi, özel sektör ve devlet ortaklıklarıyla bu kez bu hayalin yarım kalmayacağını gösteriyor.
TOMTAŞ, bu topraklardan doğan büyük bir iddianın adıydı. Bugün o iddia yeniden hayat buluyor. Gökyüzüne bir kez daha imza atma vakti geldi. Bakalım bu kez tarihe nasıl bir iz bırakacağız? Çünkü biliyoruz ki istikbal, gerçekten de göklerdedir!
Hepinize sağlık ve huzur dolu bir bayram diliyorum…
Yayınlamıyorsunuz ama yine de yazalım, ülkemizde yaşanan bahsettiğiniz tüm olumsuzlukların sorumlusu güç zehirlenmesidir. herşey gün gibi ortada. İyi bayramlar…