BASINA NE GEREK VARKİ..

20 Ağustos 2007 günü ivedi olarak alınan bir karar üzerine, tüm basın mensubu muhabirlerin aprona çıkışları, yazılı izine bağlandı. 
Bu yasaklama uygulaması ile; Atlas Jet için uçmakta olan WORLD FOCUS uçağının kaçırılması olayı bahane edilerek ve bu olayla ilişkilendirilerek,kamuoyunun, olayları ve nedenlerini özgürce öğrenme haklarını sağlayan basın mensuplarının demokratik haklarına darbe vurulmuştur. Ve bu uygulama ile çağdaş demokrasi yolunda ne kadar yol aldığımız bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
THY’nin, ünlü “deve olayı”ndan sonra World Focus uçağının kaçırılması olayında da sergilenen yazılı ve görsel basının objektifliği ve saydamlığı, “bazı çevreleri rahatsız etmiş olsa gerek” diye düşünüyorum.
Şimdilik, havalimanlarında uygulanan, daha sonra yaşamın birçok alanına da sıçrayacak gibi görünen bu anti-demokratik uygulamaların; Hürriyet Gazetesi’nin değerli yazarı Emin Çölaşan’ın, gazetesinden -siyasi bir karar olduğu şüphe götürmez bir şekilde- atılmasının ardından seyretmesi, iktidarın basına tahammülsüzlük eğiliminin habercisi olması bakımından düşündürücüdür.
Basınımızın tekelleşmesinin ve çıkar çevrelerinin eline geçmesinin çok yanlış olacağı, halka hizmet değil, çıkar çevrelerinin inisiyatifi doğrultusunda hükümetlerin emrinde yer alarak, dar siyasi çıkarlara alet olabiliceğini göstermesi bakımından da, bu yönde dile getirilen kuşkuların haklılığını ortaya koymuştur.
Bu, basını ve kamuoyunun haber alma özgürlüğünü kısıtlayan anti-demokratik bir uygulamadır. Kabul edilmesi düşünülemez.
Politikayı şeffaf yapacağım, herkesi kucaklayacağım diyerek daha dün meydanlarda demokrasi şampiyonluğu yaparak halktan oy alanlar, bu yasaklamaları nasıl açıklayacaklar ve bu tutumlarını ne kadar sürdürebilecekler? Merak konusudur. Ardından daha hangi kısıtlamaları planladıklarını hep beraber göreceğiz.
Toplumun bu günlük tepkisizliğinden cesaret alarak, toplumun her alanını kendi anlayışları doğrultusunda kontrol altında tuttuklarını sananlar, dün bir valiyi keyfi tutumla açığa alanlar, uçak kaçırılması olayını bahane ederek basına sansür uygulaması koydurtan Ulaştırma Bakanlığı Müfettişleri, basından nasıl bir yanıt bekliyorlar acaba..?
Bugün parababalarının eline geçirdiği bu basın yayın organlarının emekçilerinin büyük bir çoğunluğu, aydınlık Türkiye’nin yetiştirdiği, demokrasiye ve insan haklarına bağlı, özgürlükçü, laik demokratik bir mayanın hamurundan yoğurulmuşlardır. Demokratik tepkilerini; siyasilere ve patronlarına da günü gelince mutlaka göstereceklerdir.
Yasakçılık, hiç bir zaman hiç bir iktidara yararlı olmamıştır, bunu sizler de biliyor olmalısınız…
Taraflı bir Basın veya olayları arka plandan yetkililerin ağzından yazma durumunda kalan bir yayın organı bu kaçırılma olayının nasıl yorumlayacağına bir bakalım.
“Bir facia ilgililerin soğukkanlığı ile atlatıldı “başlığı atılarak;
 
Kaçırılan uçak olayında; pilotlarımız ve kabin ekibi büyük bir başarı sağlamıştır. Hava korsanlarıyla dialog içine girilmiş ve cep telefonlarıyla bağlı oldukları şirket, konuyla ilgili herkes aranmış, bilgilendirilmiş, alınan talimatlar doğrultusunda davranılmıştır. Pilotlarımız, var güçleriyle kokpit kapısına yüklenen korsanlara karşı kahramanca direnmişler, korsanların kokpite girme emellerine ulaşmalarını engelleyerek Antalya gibi inişi zor bir meydana sadece bir kere pass geçerek stresli oldukları halde inmeyi başarmışlardır.
Uçak yere iner inmez; korsanların havasızlıktan bunalıp kapıları açmalarını sağlamak amacıyla, Motor ve APU yu durdurmuş, elektrik ve  havalandırmayı keserek uçağın içini fin hamamına çevirip, korsanların takattan düşmesini ve yapılması planlanan bir operasyona karşın dayanıksız hale gelmelerini sağlamışlardır.
 
Bu arada yolcuların içerde olduğu her ne kadar unutulduysa da kurunun yanında yaşında yanacağı ve bu tür operasyonlarda bazı kayıplar verilebileceğinin normal olduğu unutulmamalıdır.
Pilotlarımız operasyon sırasında, verilen talimatlar doğrultusunda hareket etmişlerdir ve yaşamsal riski gözönüne alarak, öncelikle” önce can, sonra canan” diyerek olası bir operasyon için kriz masasında yer almak üzere kokpitte bulunan ip le ayakları kırılma riskine karşın atlıyarak büyük bir kahramanlık sergilemişlerdir.
 
Kötü basının olayı resmetme olanağına karşın iki pilotunda sol pencereden görünmeden atlaması sağlanmış daha sonra tekrar uçağa gelerek, kabin ekibinin de korsanların elinden alınacağı kabin ekibine gizlice bildirilmiştir. Bu arada yolcular maalesef biraz sabırsız davranmış, operasyonu tehlikeye atacak şekilde kapılardan aşağıya atlayarak kaçma yanlışına düşmüşlerdir. Ayrıca, korsanlarında korsanlığı beceremediği,karşılarında gördüğü bilgili,soğukkanlı ve akıllı kriz masası mensupları ve kahraman pilotlar yüzünden yanlışa düşmüşlerdir.
Uçağın ve yolcuların sigortalı olduğu bilindiğinden, her hangi kötü bir durum karşısında, yolculara bir şey olsa bile, yakınlarının en azından ırakta düşen uçaktakiler kadarda olsa tazminat alabilecekleri unutulmamalıdır(!).
Bu olayı büyüten ve her zaman olabilecek bu tür olaylarda can kaybı olmadığına şükredilmesigerekirken, bu tür ülkemizde sıklıkla rastladığımız ufak tefek kaçırılma olaylarına, bazı taraflı ve küçük basın kuruluşlarının “ya ölümler olsaydı” şeklinde olayı gereksiz yere büyüterek serzenişte bulunmasına bir anlam veremiyoruz.
Ulaştırma bakanlığı ve SHGM’ YE bu olaydaki soğukkanlı davranışları dolayısıyla Türk halkı olarak teşekkür ederiz. Diye yazılabilir ve o zaman havalimanı gazetecileri aprona çıkabilirlerdi.
Sonuç olarak; Böylesi bir olayı bahane ederek yasakçı tutumlara girilmesini, bir basın kuruluşu mensubu olarak şiddetle kınıyor, anti-demokratik kısıtlamalara derhal son verilmesini, tüm basın kuruluşlarının ve havalimanı muhabirleri derneğinin bu yasakçı tutumları protesto etmesini diliyor ve bekliyorum.
Saygılarımla

Exit mobile version