Hava o kadar sıcak ki kabinin havalandırması yetersiz kalıyor. Alnımın kenarından makyajımı bozmadan usulca süzülen damlaları sayabiliyorum. Sıcak yemeklerin fırından taşan ısısı da yayılıyor üstüne. Çaktırmıyorum ama şu an eriyorum. Ah şu Balkanlar’dan gelen serin havalar, kıymetinizi bilememişim hiç… Şimdi ne iyi olurdu şöyle fönü bozulmuş saçlarımı havalandırsa bir esinti. Kendimi şu an tropik bir adada düşünüyorum. Boynumda çiçeklerle aloha demek ne kadar güzel olurdu. Ne güzel olurdu şöyle üstü açılabilen uçaklar üretilse. Sıcaklar bastırınca açık havada uçağa yolcu alabilsek, yağmurlu havalarda tavan camına düşen yağmur damlalarının çıkardığı sesi dinleyebilsek boarding müziği niyetine. Arka fonda şimşek orkestrası. Sanırım çok romantik oldu. En iyisi ben bunu Boeing ile bir konuşayım.
Aklımın, iklim koşullarını tahlil etmekle meşgul olduğu birkaç saniyelik zaman dilimi içinde, uçağın kapısından koridora ulaşan yolda trafik yoğunlaştı. Şu an koridordaki yolcularla iletişimi, anons yaparak sağlıyorum. Trafik polisi gibi olmak lazım bu anlarda. El, kol hareketleriyle yön ve koltuk gösterme, anonsla şerit akışını sağlama,’’ Siz şurada bekleyin, siz arka tarafa devam edin…’’ Bir de megafonu mu alsam elime? Koridorun açılması ile birlikte bir an da tropik hava hayalim gerçekleşmeye başladı sanki. Bir hava akışı, bir esinti geliyor bana doğru. Anlam veremiyorum nasıl olduğuna. Gözlerim kabini tarıyor hızla, evet biraz ileride kanat üstü çıkışlarının olduğu yerde. Gördüklerim bir serap olmalı, gerçek olamayacak kadar imkansız ya da şu ana kadar öyleydi. Bir hışımla kabinde ilerlerken, kanat üstü çıkışların penceresini yerinden çıkartıp elinde tutan, evirip çevirip mühendis edasıyla ”Acaba bununla ne yapsam?” diyen bakışları inceliyordum hayretler içinde. İnanamıyordum gördüklerime.
”Siz ne yapıyorsunuz böyle ?” ”Hiçbir şey yapmıyorum.”
‘’Neden açtınız çıkışı?’ ‘’ Eee, çek yazıyordu, ben de çektim.’’ Aferin sana. Bu kadar basit işte, ben soruyla zorlaştırıyorum durumu. Bir mühendise sorulacak soru mu bu? ‘’Acil durumda çekilecek’’ diye bir şey duymadın demek…
O ağırlığı, biraz da sinirle bir hamlede nasıl yerine taktığımı bilemiyorum.
Sanırım kabin memuru sabrı, kuvveti geldi üzerime…