Değerli okurlarımız;
Uzun süredir sizlere Atlas ve Onur Air hakkında kimsenin yaz(a)madığı bilgileri aktarmaya çalışıyorum. Aslına bakacak olursanız, bazı haber site veya sitelerinin Onur ve Atlas ile ilgili olumsuz gidişatı yazamamasının nedenini sizler gibi bende anlayabiliyorum. Sektörün zayıf halkaları olan havacılık ile iştigal eden şirketlere veya sendikalara gebe kaldığınızda objektif habercilik yapamazsınız.
Aylardır Atlas ve Onur Air deki olumsuz gelişmeleri sizlere aynen aktarıyorum. Havacılık sektörümüzün bu iki şirketini yazmayıp neyi yazacaksınız ki… Yazmayanların vardır bir bildiği(!)…
Atlas Global’in, korona virüsü henüz bizim ülkemize gelmeden iflas isteminde bulunmasını son derece manidar bulmuştum. Evet, Atlas Global bir anda aldığı kararla iflasını isteyiverdi. Kısaca bu virüs salgınının ülkemize de gelebileceğini ve havacılığımızda zor günlerin başlayacağı, ya bir şekilde öğrenildi ya da tamamen tesadüf olarak alınan bir karardı. Kısaca İflas istendi ve binlerce mağdur hala mahkeme kapılarında sürünüyor.
Aslına bakacak olursanız, Atlaszedeler olarak anılan grubun mücadelesi hala devam etmekte olup mahkemelerin vereceği karar bekleniyor. Ancak gelinen son noktada, yüzüne tükürsen yarabbi şükür diyecek bir işverenin yanı sıra kanunlarımızdan kaynaklı yetersizliğinin yanı sıra mahkemelerimizde işlemlerin hızlı ilerleyememesi de işverenlerin lehine olmakta.
Atlas Global’ın çalışanlarına hak ettiklerini ödememesi nedeniyle birçok mağdur oluştu. Tabii ki bu mağduriyet, çalışanların yanı sıra ailelerinin tüm bireylerini de menfi olarak etkiledi. Ancak hâl bu kadar ciddi iken suçlu, elini kolunu sallayarak başka işlerle iştigal edebiliyor.
Birde bordro konusu var. Onur Air çalışanlarından aldığım bilgi, Onur Air in maaş aylarında bordroları vermediği seklinde. İlginç buldum. Bir şirket maaşları yatırdığı gün bordroları da dağıtmalı. THY’ çalışırken aynı gün hem bordromu alabilirdim. Bordrosunu isteyenlerden bize yazılı olarak başvurun yollayalım denmekteymiş. (Vardır bir bildikleri(!)
Bu umursamazlık ve aymazlığın, başka şirketlere de sirayet edeceğini düşünürken, sektörün zayıf halkası Onur Air de aynı duruma gelmek üzere… Uçaklarını yurt dışında kurduğu başka firmalara yollamak, İstanbul’da açtığı bir şirket aracılığı ile şirketin elindeki uçak yedek parçalarını satmak, normal bir havayolunun iştigal konusu olmamalı. Bu işlerden çalışanların değil, sadece bazı kişilerin nemalandığı anlaşılıyor.
Bilirsiniz yazılarımda sıklıkla bazı atasözlerimize yer veririm. İşte yine bir atasözümüz ve yorumum…”Üzüm üzüme baka baka kararır” derler ya işte Onur Air’in gidişatındaki gelişmelere CUK diye oturuyor.
Onur Air senelerdir bocalıyor. Gün geçmiyordu ki Onur ile ilgili olumsuz haberler çıkmasın. Atlas’dan sonraki çürük halka Onur Air günü kurtarmaya ve Atlas Global gibi arkasında bir dolu mağdur bırakarak dükkânını kapatmaya veya başka bir yere taşımaya çalışıyor gibi. Yarın öbür gün bu kötü örnekler diğer şirketlerimize de yansır mı bilemiyorum. İnşallah korktuğum olmaz…
Onur Air ile o kadar çok yazı yazmışım ki, bir kaçını mutlaka okumuş olmalısınız. Okumadıysanız, Airlinehaberin arama butonuna ONUR AIR yazın yeterli. Bakın bakalım, “Perşembenin gelişi Çarşamba bellidir” sözünü gününde söylememiş miyim?
Sayın okurlarım;
Şimdi birazda çalışanlara tavsiyelerde bulunayım. Aslına bakacak olursanız yukarıda yazdıklarımı çalışanların hepsi benden çok daha iyi biliyor. Çünkü gelişmelere ben uzaktan onlar yakından bakmakta. SES YOK… Yönetici kadro ortalarda yok. Maaşlar verilmiyor. Kısa çalışma ödeneği bitti, anında ücretsiz izin uygulaması başlatılıyor. Bunlar artık sona gelindiğini gösteren bulgular.
Birlik ve beraberliğin olmadığı, herkesin sadece kendi menfaati doğrultusunda hareket ettiği bir sistemde çalışma hayatını sürdürmek çok zordur.
Bu çalışanların hepsi birden işi bıraksa çözüm anında gelir ama o yürek genelde çalışan kesimlerde
Maalesef yok.
Çıkmayan candan umut kesilmez diye düşünüyor olabilirler. Ancak ONUR AIR çoktandır suni teneffüs ile yaşamaya çalışıyor. Şirketin genel müdür koltuğunda her gittiği şirketi iflas ettiren meşhur Bay Tosun oturuyor. Bu kişi birçok şirketi kapattırmasına rağmen her nedense(!) patronların işine geliyor olmalı.
Sicilini bile bile ona genel müdür koltuğunu bırakmanın, bizim bilemediğimiz bir başka mantıklı sebebi olmalı… diye düşünüyorum.
Aslına bakacak olursak, Onur Air iflas ettiğinde ortada kalacağını bilen bir dolu çalışanın birlikte dayanışma içinde olamaması da ilginç. Koca koca kaptanları, FO ları, Teknisyenleri ve memurları nasıl kandırıyorlar acaba? Gerçekten ilginç…
Bazıları para almadan koşa koşa uçuyor. Hatta acil uçuş var acele bir taksiye atla havalimanına gel denen bir pilotumuz değil uçuş parasını alabilmek, cebinden ödediği taksi parasını bile alamamaktan şikâyetçiydi.
Bu tür sorunların yaşandığı şirketlerde, anında yalakalıklar başlar. Birbirlerini yukarıya şikâyet ederek Prim yapmak isteyenler artar. Kısaca dürüstler kaybederken sahtekâr yalakalar kazanıyor.
Toplum birlik olamayınca mücadele de yapılamaz. Herkes, “Benden sonra Tufan”’ı oynamaya başlar. Kısaca Atlas Global örneği Onur Air’de de tatbik edilmeye çalışılacak gibi görünüyor. Cankut Bagana Bey artık şirketi değil, doğal olarak kendini kurtarmaya çalışacaktır. Bu nedenle Atlaszedelerin yanına şimdi de Onurzedeler her an katılabilir.
Aslında bunların hepsi, toplumsal yardımlaşmanın ve birlikte hareket edememenin, işverene sağladığı avantajlar. İşverenlerde kimsenin birlikte olamayacağını çok iyi biliyorlar. İşverenler biliyor da bu gerçeği sendikalar ve dernekler bilmiyor mu? Tabii ki biliyor ve işverenin yanında yer alıyorlar.
Örneğin; Teknik AŞ çalışanlarının kendi aralarında örgütlenmeye çalıştığı ( ve benim karsı çıkarak,“bizim site üzerinde yazışın” tavsiyeme rağmen) Telegram grubundan birkaç kişi işten atıldı ve mücadele anında bitti. Bu canlı örneğin yaşandığı işyerlerinde nasıl başarılı bir sendika veya dernekçilik yapılabilir ki?…
İşverenler birkaç kişiyi attıklarında sorunun çözüldüğünü gördüklerinde, her eylem başlangıcında aynı taktiği uygularlar. Sendikalara bağırıp çağırıyoruz. İşverenden al bize ver diyoruz. Peki, sendika “hadi arkadaşlar ilgili şirketin önüne gidip birlikte bağırıp çağırıp protesto edeceğiz” der ise (ki bu yürek Sendikacılarda da yoktur) hep birlikte giderek protesto edeceğinizi mi sanıyorsunuz?
Hele hele sendikaları iktidar partisinin, temsilcileri ise işverenlerin seçtiği sapsarı sendikalar ile sorunlar çözülemez ki… Günümüzde sendikalar ile işverenler her ne kadar birbirleri ile dalaşır gibi görünse de aslında birliktedirler. Ben nelere şahit olmadım ki… İşverenle sendika karşılıklı konuşuyor ve işveren ne derse sendika onu kabul etmek durumunda kalıyor.
Bu sistem nasıl çalışıyor;
İşveren verebileceği en yüksek ücreti önce sendikaya söyler. Sendika yönetimi ise işverene, o rakamı siz hiç telaffuz etmeyin der. Siz, bize teklif ettiğiniz rakamı çalışanlara daha az söyleyin ki bizimde bu çorbada tuzumuz olsun. Siz işveren olarak %10 dan fazla vermem diyorsanız, çalışanlara %7 deyin ki 3 puanı da biz aldık diyebilelim… Bu tür oyunlar eskidi aslında…
Bu oyunun yerine yeni bir oyun daha çıktı. Bu oyunda kazanan baştan belli oluyor.
Şimdi bu oyunu işveren ve sendika birlikte oynuyor. Önce, şimdiki gibi mutabık oldukları kendilerine tam biat vaat eden geçici bir şube yönetimi belirleniyor. Sonra bunların güdebileceği temsilciler atanıyor. Sonra apar topar katakulli ile bir delege seçimi ile kendilerini seçecek adamlar belirleniyor. Burada çalışanların sendikaya güvensizliği ve işveren tarafından baskı korkusu kullanılarak muhalif ve alternatif sesler bastırılıyor. Sonrası malum kendini seçecek adamları seçmişlerin, yaptığı temsili bir seçimle aynı düzen devam ediyor.
En azından temsilcileri bari çalışanlar seçse diyebilirsiniz ama en çok bundan korkuluyor. İlla ki temsilciyi de sendika seçince artık “işçi temsilcisi” yerine “sendika temsilcisi” ile iş yürüyor. Kimi kime şikâyet edeceksin ki? İsim sendika temsilcisi olunca haliyle işçinin sesi yukarıya çıkacağına, sendikanın istediklerine ulaklık yapıp sadece işçiye iletiliyor. Kısacası artık işçi temsil edilemiyor.
Bir zamanlar, işyerlerindeki temsilciler kurulan sandıklarla çalışanlar tarafından seçilir ve sendikaya iletilirdi. Kısaca, işçinin gerçek iradesiyle ortaya çıkmış, çok seslilik hâkimdi.
Aslında çok iyi örgütlenmiş çalışanlar isterse bu oyunu bozabilir. Çok Yakında yani birkaç ay içinde şube seçimleri yapılacak. Yaklaşan TİS ve Pandeminin yarattığı huzursuzluk nedeniyle ipleri ellerinden bırakmamak için bu şube seçimlerinde mutlaka sendika-işveren işbirliği ile liste çıkartılacaktır.
Tek liste çıkması halinde işiniz bitik. Önünüze ne konursa onu yersiniz. Tek liste antidemokratik olup siz çalışanlara,3 veya 4 yıl daha kaybettirecektir
Eğer ÖZÇELİK-İŞ yönetimi bu seçimlere müdahil olursa çalışanların vicdanında bir kez daha en ağır biçimde eleştirilecektir. Hâlihazırda sendikaya olan güvensizlik ve öfke daha da perçinlenerek durum daha da vahimleşecektir. Yunus Değirmenci’nin bu hataya düşeceğini sanmıyorum ama yine de uyarmak lazım.
Bu nedenle THY TEKNİK A.Ş gibi büyük ve saygın bir kurumda değer görmek ve güven sağlamak istiyorsanız bunun ilk adımı olarak işçinin iradesine saygı duyup diğer şubelerde ilan ettiğiniz gibi THY Teknik A.Ş seçimlerine de müdahil olmayacağınızı beyan etmeli ve her birimin kendi seçtiği temsilci ve delegasyonla gerçek bir şube seçimine gitmelisiniz.
Teknik A.Ş çalışanları, sızlanıp, şikâyet etmek yerine artık silkelenip bir araya gelmeye çalışmalısınız. Önümüzdeki 3 veya 4 yılda ödediğiniz aidata ve işveren masasındaki iradenize hakkınıza sahip çıkmalısınız. Her birimden inandığınız ve güvendiğiniz isimler belirleyerek toplanmalı, işveren ve sendika işbirliği ile çıkartılacak olan listeye alternatif bir liste çıkartmalısınız. Aksi takdirde önünüze ne koyarlarsa onu alır ve kesinlikle itiraz edemezsiniz.
Bu listenin çalışanların özgür iradesi ile ortaya çıktığını gören ve anlayan çalışanlar rengini belli etmeden işveren listesinin karsısında yer alan kendi listesine oy verdiğinde, seçilen kişi sendikanın değil çalışanların temsilcisi olacaktır. Kısaca, şimdiye kadar hiç beceremediğiniz, birlik ve beraberlik gerekiyor. Delege ve şube seçimlerine gidip oy kullanmaz ve küserek, korkarak her şeyden kaçarsanız kusura bakmayın ama artık hiç kimseden şikâyet etmeye hakkınız olmaz. Sendika bile sizden güç alacağını anladığı an sizin yanınızda yer alacaktır. BU HEM SENDİKANIZIN HEM DE SİZİN SON ŞANSINIZDIR…