Rehin alınan pilotlarımız, tek başına rehin alınma olayını protesto eden pilotumuz ve Hava-İş  başkanlar kurulunun THY yönetimine hitaben yazdığı yazı nedeniyle, bu haftanın yazısını bu konulara ayırmaya karar verdim. 
Yine sizlerin değerli yorumlarınızla bu konuları birlikte tartışacağız.
Arap saçına dönmüş, kan ve kumla karılmış Ortadoğu, her zamankinden daha çok kaygan vaziyettedir. Senelerdir Ortadoğu politikalarına karışmayan ve taraf olmaktan çekinen ülke siyasetimiz, son yıllarda iktidar partisinin; AB ve ABD’nin bu coğrafyaya yönelik BOP politikasının eş başkanı olması nedeniyle kendisini bir anda bu çamurlu kaygan zeminde buluverdi. Aslına bakacak olursanız, bizler her ne kadar fiziki olarak Ortadoğu ülkesi olarak bilinsek te, uygarlık, zihniyet ve demokrasi olarak Avrupa’ya daha yakın bir milletizdir. 

Ortadoğu’daki bu kaygan zemin nedeniyle oluşan politik durum, suçsuz ve günahsız iki pilotumuzu içine çekiverdi.  Bu iki pilotumuzun, Türkiye’mizin mevcut iktidarının Ortadoğu’daki bu bence yanlış siyaset anlayışı nedenli tutsak edildiklerine sanırım kimse itiraz edemez.
Geçen haftaki köşe yazımda, kaçırılan ve rehin alınan bu iki pilotumuza yönelik duygu ve düşüncelerimi anlatmış ve bu kaçırılma eylemine yönelik kişisel protestosunu yapan bir THY pilotunun örnek davranışını kutlamıştım.  Bununla da yetinmeyip tüm pilotların, ilgili dernek ve sendikanın bu olayı uluslararası platformda ses getirecek tarzda protesto etme eylemleri yapmalarını salık vermiştim.
Bunlar şüphesiz olması gereken uygulamalar. Çünkü bu olay, şu anda her pilotun veya kabin memurunun başına hala gelebilir.
Geçen hafta bazı pilotlarımız yakalarına siyah kurdele takarak sembolik de olsa bu olayı kınamışlar ve bu pilot arkadaşlar, meslektaşlarının bir an önce evlerine dönmeleri için siyasi iktidarı ve uluslararası camiayı harekete geçirmek için bu eylemi her geçen gün yaygınlaştıracaklarını söylemiş olmalarına rağmen, ben bu konuda da maalesef umutsuzum.
Bizim toplumumuz artık çok değişti. İnsani değerler yerini maddi değerlere terk etti.
Her zaman yazdığım gibi; “Vicdan ile Cüzdan” arasında kalan kişiler, yine cüzdanı seçiverdi. Bu gidişle,  “Vicdan” bundan böyle, bir bayan adı olmaktan öte bir anlam taşımayacak…
Günümüzde, insan yapısı da şekil değiştirdi. Herkes bir robot gibi; işine gidiyor, çalışıyor ve tekrar evlerine dönüyorlar. Arkadaşlık duygusu kaybolmuş. İnsanlar kendi ürettikleri paranın esiri olmuş. Para araç olmaktan çıkmış adeta amaç haline gelmiş.
Bu duruma bir Kızılderili atasözü ile atıfta bulunmak ve kıssadan hisse vermek gerekirse;
“Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde, Beyaz adam; paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Bu kaçırılma olayının ardından bir pilotumuzun, bu kaçırılma olayına yönelik ses getirip, komutla hareket eder hale gelen medyamızı daha etkin haber yaparak kamuoyunun dikkatini bu kaçırılma olayına daha çok yer vermesi adına olduğunu düşündüğüm bir eylemi olduydu. Bu eylemin muhatabı THY olamayacağını ayrıca belirtmiştim. Hal böyleyken hatırlayacağınız üzere THY bu pilotun uçuşlarını kesmekle kalmayıp birde disiplin kuruluna verdi.
Disiplin kurulları veya savunma istemeler, THY’de rutin uygulamalar olup sonucu her zaman bellidir. Formalite yerine gelsin diye toplanılır ve THY yönetimi ne derse sonuçta o olur.
Benim kafama takılan asıl konu, bu pilotumuzun eylemi haberlerine atılan, “Yazık ettin kendine” ,”Sen Don Kişot musun be kardeşim?”, “sana mı kalmış bu işin protestosu” diye yazılan yorumlar oldu. Bu yorumlara son derece üzüldüm. İnsan bir makine değildir. Duyguları da vardır. (Normal insandan bahsediyorum…)
Bir an düşündüm de, tek başına eylem başlatan, kelle koltukta ölüm fermanı boynunda dolaşan M. KEMAL ATATÜRK’ü de o yıllarda Don Kişot olarak görenler çoktu. Bazan yapılacak eylem ve mücadele sadece kendi menfaatimiz için değildir, arkadaşlarımız hatta tüm toplum için olabilir. Bu uğurda her şeyi göze alana da KAHRAMAN denir.
Bizim insanımız lider odaklıdır. İçlerinden biri çıkar fitili yakar ve gerisi kendiliğinden gelir.  Toplum bireylerden oluşur. Bir toplumda çok sesliliğin olması, o toplumu sürüden ayıran en büyük farklılıktır.Düşüncesi ne olursa olsun, ben her zaman bu tür bireysel çıkış yapabilen insanlara karşı saygı duymuşumdur. Çünkü onlar, insan olmanın verdiği en önemli vasıflardan olan düşünce özgürlüğü ve duygularını her platformda seslendirmekten kaçınmazlar. Kısaca VİCDAN sahibidirler.
THY yönetimi, bu pilot arkadaşın yaptığı eylemin, diğer pilotlara sıçrama olanağını kesme adına mı, acilen uçuştan el çektirip, disiplin kuruluna sevk etmiştir?
Bu pilot arkadaşımızın bu eylemine sıcak bakan ama iş fiiliyata gelince kurdele bile takmaktan çekinen uçuş ekipleri aynaya nasıl bakacaklardır?
Toplu iş sözleşmesi grev aşamasına geldiğinde, bir bildiri ile bu grevi uygun görmediğini deklere eden TALPA’nın bu sessizliği nedendir? Talpa’dan beklentimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. İFALPA yani tüm dünya pilotlar derneklerini harekete geçirerek BEYRUT’a pilotların sefer yapmasını engelleme yolunda mücadele etmeliydi. Beyrut’a hiç bir hava yolu pilotu uçmuyor. Eylemin sonucunu bir düşünün.
Eylemci pilotumuzun haberi medyaya düşer düşmez başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın medyaya verdiği“güvenli bir şekilde arkadaşlarımıza ulaştık ve Türk pilotlara en yakın zamanda kavuşacağız”mesajının aynı güne denk gelmesi bu eylemin pilotlar arasındaki infiali önlemeye yönelikmiydi? Olay soğusun ve zamana yayılıp unutulmaya yüztutsun taktiği miydi? Diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bu pilotumuzun yaptırdığı iddia edilen yarım saatlik rötar, kaçırılan iki pilotun adına yapıldığına göre, THY’nin;“Bu arkadaşımızın ruh halini anlıyoruz ve bizler   de yönetim olarak üzülüyor ve bu pilotlarımızı kurtarmak için canla başla çalışıyoruz” diyerek, bu eylemin hissi bir eylem olduğunu ve mesajın alındığını, tekrar etmenin şirkete zarar vereceğini söylese idi ne kaybeder ne kazanırdı.
***********
Şimdi de gelelim, adeta Yılan hikâyesine dönen THY-Hava-İş Toplu iş sözleşmesi sorununa:
Geçen hafta; Hava-İş yönetimi, başkanlar kurulu olarak bir sonuç bildirgesi yayınladı. Bu bildiride satır arasında; “Madem sözlü garanti veriyorsunuz, 23. dönem sözleşmenin atıf yaptığı geçerli prosedür olan, PR.01.70.07 no.lu prosedürünün, eski şekliyle (yani, içinde 36 saatlik ER dinlenme hakkı da bulunan) 24. dönemde de geçerli olduğunu beyan eden protokolü yapalım, toplu iş sözleşmesini bugün imzalayalım” beyanını okumak beni şaşırtmadı desem yalan olur.
Bu zarf atma olayının altında çok şeyler yatıyor.
Birincisi;  normal koşullarda THY yönetiminin, bu beyanı okuyup, “gelin imzalayalım” demesi gerekir. Çünkü,; eskiden 36 saat olan ER dinlenme süreleri,  SHGM’nin mevzuat değişikliği nedeniyle 24 saate indirilmişti. Hâlbuki karşılıklı yapılan akitler( toplu iş sözleşmesi) her türlü yönetmelikten daha geçerlidir. THY yönetimi, SHGM’nin ER dinlenme süresini 24 saate indirmiş olması, karşılıklı yapılan akit nedeniyle uygulanmamalıydı.
Hava-İş yönetimi, yukarıdaki bu sürpriz istekle yine eskiden olduğu gibi, “dinlenme süresini 36 saate çekersen imzalarız” demesi THY’yi düşündürecektir. (Aslında bu çok maliyetli bir istek değildir)
Peki; Hava-İş bu maddede neden ısrarcı? Hava-İş sendikasının yaklaşan genel kurulunda pilot ve kabin memurlarından oy alması gerekiyor. Hava-İş bu maddeyi geçirterek Toplu İş sözleşmesini imzalayabilse, Uçuş İşletme’den oy alabileceğini düşünüyor. Ayrıca, THY bu maddeyi kabul ederse, grev süreci başlayacak hale gelen Teknik A.Ş toplu iş sözleşmesinde de sendika imzayı atabilir diye düşünüyorum.
THY yönetimi ise;  Toplu İş sözleşmesinin imzalanabilmesine hiç bu kadar yaklaşılmamışken, Atilay Ayçin prim yapmasın diye bu toplu sözleşmeyi imzalamayabilir. Sonuçta her iki kurumda konuya profesyonel yaklaşabilir.
Böyle bir durum oluşursa ve Atilay Ayçin uçuş işletmenin delegelerini alabilirse sendika seçiminde bir adım öne geçer.  Her ne kadar bizler THY atilay Ayçin in gitmesini istiyor ona prim verdirtmez dese de OLURMU-OLUR.
THY’nin Hava-İş in uçuş ekiplerinin 23.dönemde uygulanan PR.01.70.07 no’lu prosedürünün 24.dönemde de aynen geçerli olacağını kabul etmesi, hem THY hem de Teknik A.Ş sözleşmelerini bitirebilir.
Bekleyip görelim bakalım. Bu köprünün altından daha çok sular geçecek.
Exit mobile version