THY’de mevcut personel ve sendika yönetimi arasında 1980’deki 86 günlük ve 1991 yılındaki 36 günlük grevleri yaşamış olduğumdan, THY-Hava-İş Sendikası arasında, 15 Mayıs saat 03’den itibaren yapılacağı deklere edilen olası grevi (hala inanamıyorum), izninizle kendi bakış açımdan (olabildiğince objektif olmaya çalışarak) değerlendirmek istiyorum. Umarım bu olasılık, 14 Mayıs mesai saati sonuna doğru taraflarca anlaşma sağlanarak ortadan kalkar.
Aslına bakacak olursanız, grevlerin tadı, tuzu da kalmadı. 1980 ve öncelerinde yapılan grevlerde, çadırlar kurulur, mevsim kışsa açık havada üşümeyelim diye lastikler ateşe verilir ve yanan lastiğin alevlerinin karşısında suratlarımız kapkara olmuş vaziyette, davullu, zurnalı halaylar çekilir, kapılarda nöbet tutulurdu.
Hatta o zamanlarda <hak grevi> diye bir avantajımız bile vardı. Örneğin; Pilotların SHT 6A Yönetmeliği sorunları için, işverenle konuşulur, anlaşılamaz ve tutanak tutulursa, her an grev yapılabilmesi olanağı vardı. Şimdilerde ise, bu tür grevler maalesef yasal olmayan grev kapsamında değerlendiriliyor. Bugünkü ileri demokrasi(!) ürünü yasalarımıza rağmen, yine de grev yapabilmek ve işverene karşı başarı sağlayabilmek olanaklı.
Tabii ki, hep birlikte veya olası firenin en azda kalması şartıyla.
Ancak, bugünkü koşullarda buna da müdahale edilebiliyor ve Bakanlar Kurulu bir şekilde grevi erteleyebiliyor. Kısaca, sendikalardan; yapılan her türlü haksızlıklara sessiz kalınması isteniyor. Sendikalar, elleri kolları bağlanmış vaziyette mücadele ederken, ister istemez çalışanları, yani üyelerini, işverenle karşı karşıya bırakıyorlar. Buna da,” her türlü mücadelenin karşılığında bir diyet ödemek gerekir” diyorlar. Bu diyeti işveren ve sendika ödemezken, üyeleri ödüyor.
Bu nedenle, beni ilgilendiren; THY ve Sendika değil, çalışanlar oluyor. Çünkü “Filler tepişir çimenler ezilir “sözünün gerçekleştiğini, geçmişte ve bugün bile görmek mümkün. Bu nedenle, benim tarafımın, öncelikle çimenler yani çalışanlar olacağından şüphe bile duymayın.
Grev neticesinde; ne sonuç alınırsa alınsın, THY ve Hava-İş in kurumsal kimliklerine zarar gelemez.
Yaşanan bu süreçte çalışanların haleti ruhiye sini çok iyi anlıyor ve bu süreçte ki çalışanların “Aşağı tükürsen bıyık, yukarı tükürsem sakal” örneği, arada kaldığını çok iyi gözlemliyorum. Bir tarafta işveren, diğer tarafta sendika; keçi inadı örneğinde olduğu gibi, bir türlü ortak noktada buluşamadıklarından, bu günlere gelindi. Bu süreçte her iki tarafın stratejik bir çok hatası vardı. Ancak, gelinen bu noktada; geçmişe bakmak yerine, bundan sonra olacaklara yoğunlaşmak gerekiyor. THY’de toplumculuğa Atilay Ayçin’den bile daha önce başlayan biri olarak; geçmişte yaşananlara kısaca bir göz atıp, bugünkü anti demokratik yasalarla bu olası grevin nasıl sürdürülebileceğine irdeleyeceğim.
THY, Bölge Çalışma ’ya başvurarak, Grev de çalışacak olan kişileri çoktan belirledi. Bu belirlenen kişiler, uçakları sefere vermek için kullanılamaz. Örneğin; greve katılmaması belirlenen teknisyenler, sadece aprondaki uçakların bakımını ve emniyetini sağlamak için görevlendirilebilirler. Greve katılmayıp, işbaşı yapan çalışanlara yardım bile edemezler. THY hat bakım, Teknik A.Ş ayrı bir şirket olup grev aşamasına gelmediğinden, THY, Teknik A.Ş den uçakları sefere verebilmek için yardım bile isteyemez.
Çalışanlar grev kararına uymak zorunda mı?
Hiçbir çalışan, sendikaya üye olup-olmamaya zorlanamayacağı gibi, grev aşamasında d; greve katılıp- katılmama zorlamasıyla karşılaşamaz. Bu durum, Anayasa’nın güvencesi altındadır. Kişisel düşüncem olarak, grev aşamasına sendikanın uyuşmazlık maddelerini iyice inceleyip, duygularınızla değil mantığınızla karar vermenizi tavsiye etsem de; THY’nin şimdiki yönetiminin yaptığı birçok yanlışa dur diyebilmek içinde bu grev aşamasının zamanlama olarak uygun olacağını düşünüyorum.
THY yönetimi, başta Hamdi Topçu olmak üzere, gerçekten çok şımardılar. Adeta köpeksiz köyde değneksiz geziyorlar.
Bu olası grev başlar ve başarılı olamazsa, bunda suç çalışanlarda değil, körü körüne olmazsa olmaz maddeler (işten atılan 305 işçi sorunu gibi) öne süren ve bir çok kere toplu iş sözleşmesi ile “bu 305 sorununu ayrı değerlendirin” uyarılarıma rağmen, bana göre bu yanlışlarına devam eden sendikanın olacaktır.
Kişilerin grev yapıp yapmayacağı, grev oylaması veya anketler vasıtasıyla belli olamaz. İnsanların masa başında düşündükleri ile işyeri kapısında, içeri girip girmemeye karar verme de bile anında farklı şekillenebiliyor. Bu nedenle, kimsenin etkisi altında kalmadan, anket veya çevre baskılarından arınmış olarak kendi mantığınızla karar vermeniz, işin doğru yanı olacaktır.
Geçen hafta, en çok sorulan soru: Greve katılmayanların Toplu İş Sözleşmesi imzalandığında haklarını (!) alıp alamayacakları sorusu idi.
1991 senesindeki grev de THY kaptanlarının çoğu sendikalı olmamışlardı. O zamanki toplu iş sözleşmesi neticesinde alınan haklar sendikalı olmayan kişilere (Kaptanlara ), aynen verilmişti. Hal böyleyken, olası bir grev ve olası bir greve uymama durumunda, hiçbir sendika yönetiminin, bir şekilde toplu iş sözleşmesi imzalandığında, greve katılmayanlara yönelik alınan hakları vermeyin diyeceğini sanmıyorum.Dediğini düşündüğümüzde ise sendika yoğun bir şekilde üye kaybedeceğinden, kendi bindiği dalı kesmiş olur.
Ama işin bir de tabii öteki yüzü var. Greve katılmak, işverene karşı bir savaşım vermektir. Hakkınızı teslim etmeyen patrona karşı hakkını alma savaşımında işçilerin birlikte davranması ve birlikte savaşım vermesi daha anlamlı olur… Öteki türlü davranış, grev kırıcılığı olur ve çalışanların gücünü zayıflatır.
Ne işverenin ne de sendikanın; bu hakkı verdirtmem veya greve katılanı asarım keserim gibi tehditkâr söylemlerine kulak asmamalısınız. Bu söylemleri, yakışıksız ve etik olmayan beyanlar olarak görmekteyim.
15 Mayıs 2013 tarihinden sonra greve katılanlar az sayıda kalırsa Çaykur’da olduğu gibi sendika grevi sonlandırabilir.
Olası görmememe rağmen Bakanlar Kurulu’nun grev ertelemesi her zaman mümkündür. (Görüldüğü gibi; patron-devlet ittifakına karşı savaşım vereceksiniz!) Bu durumda Toplu İş Sözleşmesi YHK(Yüksek Hakem Kurulu’ na gideceğinden, 305’ in geri alınması tamamen hayal olur. Çünkü YHK (Yüksek Hakem Kurulu) 305 için olumlu veya olumsuz karar veremez.
Geçen hafta işveren ve sendika tarafından bildiri yağmuru yaşandı. Sendika bir bildiri yayınlıyor, işveren hemen cevap veriyor. Bu bir iki değil birkaç kere yayınlanınca, 23 Nisan 2013 günü yazdığım ve sendikal mücadelede Tezcan Yaramancı nın nasıl davrandığını ve bildiri savaşını ilk başlatan olduğunu örneklediğim yazımı (Tıklayın)okuduğunuzda Hamdi Topçu’nun aynı Tezcan Yaramancı sistemini kopyaladığını göreceksiniz.
Bildiriye karşı bildiri sunma taktiğinde; Tezcan Yaramancı ve Hamdi Topçu arasındaki tek fark; o zamanlar internet olmadığından, yazılı bildiriler havada uçuşurken, şimdi bu bildiri savaşı internet haber portalları vasıtasıyla yapılıyor olmasıdır.
Sonuç olarak;
Hava-İş Sendikası, kamuoyunun ve medyanın (yandaş) desteğini hala alamamıştır. Kamuoyu hala THY’de yaşanacak olan grevi paraya endeksleme yanlışındadır. Hükümet; THY’nin arkasında yer alacağını resmen açıklayıp, yasal grevi bile siyasileştirmiştir. Bunlara rağmen ve bu yasalarla grevde başarılı olunabilmesi durumunda bile anında Bakanlar Kurulunun grev erteleme hakkı devreye sokulacağından, Toplu İş Sözleşmesi YHK ye gidecektir.
Bu yasalarla, grevden mutlu ayrılmak imkânsız görünüyor.
Ancak tüm çalışanların veya çoğunluğun greve başlayıp ta, grev uygulamasının Bakanlar Kurulu kararı ile ertelenmesi bile başarı olacak ve THY yönetimini mutlaka sarsacak ve belki de yönetim değişikliğine sokacaktır.
THY yönetimi, Grev de katılımın ne olacağını şimdiden bilmek için THY bence yanlış ve etik olmayan bir sistem çerçevesinde çalışanlara daha grev başlamadan olası grevde çalışıp çalışmayacağını soruyor. Bunu sormasının nedeni katılımın yüksek olması ihtimali varsa henüz vakit varken hükümeti devreye sokmak içindir.
Yani; bir anlamda açıkça grev kırıcılığı yapılmakta, her zaman olduğu gibi yasal olmayan bir haksız davranışla işçilerin Anayasal haklarını kullanması engellenerek, sayın savcı ve hakimlerin gözleri önünde suç işlenmektedir.
Grev, öyle veya böyle mutlaka sonlanacaktır. Çünkü grev amaç değil bir hak alma aracıdır. Ama işveren ve hükümet şimdiden bunu da tahrik edecek, kamuoyunu greve karşı kışkırtacaktır. Bundan en büyük zararı aidiyet duygusu ve iş barışı son derece bozulan ve işlerine kerhen bağlı personelle çalışan THY görecektir.
Grevler, medyanın reyting aracı olmasına ve en azından bana dolu malzeme çıkacağını bilmeme rağmen, çalışanlardan yana olan tarafımla bu grevin olmamasını bir şekilde anlaşma yoluna gidilmesini arzu ediyorum.
Anlaşma olmaz ve grev başlarsa ve hükümet grevi ertelemezse, şüphesiz sendikayı yönetimde kim olursa olsun çalışanlar adına desteklerim.
Hep birlikte olmak kaydı ile en azından %30 katılımlı ( Pilot ve kabin katılımı şart)bir greve THY uzun süre dayanamaz.
BİRAZDA DEDİKODUYA NE DERSİNİZ?
TEMEL KOTİL BENCE GİTTİ….
Neden mi;
Sözcü gazetesi yazarı Necati Doğru 13.05-2013 tarihli köşe yazısında, Üçüncü havalimanı ihalesinin iptal edilmesini istiyor ve bunu Temel Kotil in ihaleden sonra yaptığı hesaba bağlıyor.
Temel Kotil, bu ihaleden sonra yaptığı hesabı anlatıp bir açıklamada bulunuyor.Bu açıklamada,ihaleyi kazanan beşli şirketler grubunun 25 yılda 75 milyar dolar kazanç elde ederken devlete sadece 47 milyar dolar ödeyeceğini iddia ediyor.
Temel Kotil’in bu ihale hesabına göre devlet, 28 milyar dolar kazık yemiş gözüküyor.
Bu varsayımla hareket eden Necati Doğru, “Ya Temel kotil’in hesabı yanlış yada yetimin hakkının bu beşli şirketler grubuna yedireceksiniz diyerek ihalenin iptalini veya bu hesap yanlışsa Temel Kotil’in THY genel müdürlüğünü bırakmasını istiyor” Ve tabiki dananın kuyruğu kopuyor.
İşte Temel Kotil’in izine cıktım,babam hasta diyerek bu grev aşamasında krize yol açmaması bu nedenle olamazmı?. Sizce,Temel Kotil’in sunduğu bu hesap doğrumudur? Yoksa Temel Kotil hesap bilmiyormudur? Hesap doğru ise ihale çok büyük sorunlara gebe görünüyor. Muhalefet bu konuyu çok işleyeceğe benzer.
Temel Kotil bu nedenle görevden alınacak gibi görünüyor.
Temel Kotil görevinden alındığında yerine gelecek olanlardan en şanslı olan Asaf Bora görünüyor. Çünkü THY demek uçuş ekibi demek. Hamdi Topçu nun tek anlamadığı konu bu:) Diğer her türlü icraatı zaten kendi yapıyor.
Ancak, Kaptan Asaf Bora aldığım duyumlara göre son derece sevilmeyen biri imiş.
Hamdi Topçu ne yapacak birlikte göreceğiz.
Bunun yanı sıra;
Zaten THY’de uzun zamandır Yönetim ve İcra Kurulu üyeleri olan Hamdi Topçu- Cemal Şanlı ve Temel Kotil arasında soğuk savaş yaşanıyor. Hamdi Topçu ve Cemal Şanlı, Temel Kotil’in yerine Asaf Bora’yı getirmeyi istedikleri dedikodusu yaygınken birde Temel Kotil’in iyi niyetli hesabının siyaseti altüst etmesi bardağı taşıran son damla oldu sanırım. Başbakan bu nedenle “Sanamı kalmış bu işin hesabı” diyerek Temel beyi orada tutmaz diye düşünüyorum. Temel Kotil’in görevden alınması, THY’nin grev tehditi bitmesinden sonra oluşacak gibi. Sizce yanılıyormuyum?
Hadi bakalım hayırlısı olsun diyelim…
NOT/ Arzu Aydın dan “Boarding Boarding olalı” başlıklı güzel bir anı daha. (Tıklayın)