Değerli okurlar, coronavirüs sıkıntısı devam ediyor. Sayıları ancak 7.000’lere çekebildik. Kasım ayında 4500 vaka varken sıkı tedbirlere başvuran ülkemiz şimdi yeniden açılıyor…Peki bizim bu kağıt üzerindeki rakamlarımıza diğer ülkeler inanıyor mu? Almanya aldığı yeni bir kararla Türkiye’ye gidilmemesi çağrısını yeniledi. Ruslar Mısır’a, Yunanistan’a, İspanya’ya gidiyor. 1 yıldır hasretle beklediğimiz yaz başladı, turizmde sadece yaprak kıpırdıyor !
Vaka sayıları zorlanarak da olsa 7000’e düştü. İyi de, karantina süresi niye 10 günden 14 güne çıkarıldı. Hatta testi negatif çıkanlar bile bir hafta daha izolasyona tabi olacak. Onu da geçtim, çift doz aşısını olanların bile testleri pozitif çıktığında 14 gün karantinaya alınacağı açıklandı. Vallahi anlamadım. Hem vaka sayısı düşüyor hem de önlemler sertleşiyor ! Bu nasıl iştir? Yine bizden birşeyler mi saklanıyor acaba?
ZAYIF HALKAMIZ ONUR…
Bu hafta ne yazalım diye düşünürken gündeme HAVASEN’in bildirisi düştü. 1 ay sonra gelecek olan tehlikeye dikkat çekmiş sendika. Gerçekten de “tekrar uzatılmazsa” işten çıkartma yasağı 30 Haziran’da sona erecek. Zaten “açılma” operasyonunu da bu yasak ile birlikte okumakta yarar var. “Her yeri açtık, çalışın, paranızı kazanın. Artık ücretsiz izin parası yok. Patronlar, siz de yük olan işçileriniz varsa atabilirsiniz.” anlamına gelen bu yaklaşım iş barışını bozan, işçiyi çaresizce patronun iki dudağının arasına bırakan bir anlayışın yansıması. Havacılık sektöründe şu anda bu anlayışa en yakın şirket Onur Air. Havacılığımızın en zayıf halkası. Tam 1 yıldır kısa çalışma ödeneğine yüklenilerek “yüzdürülen” şirket bakalım 1 Temmuz sabahı ne yapacak? Bu yıl hac ibadeti yapılacak mı, kotalar azaltılacak mı, belli değil. Daha önemlisi, Suudi Arabistan’ın ülkemize uyguladığı ambargo. Demem o ki, her sene Onur’u kurtaran Suudi operasyonları olmazsa işler sarpa saracak gibi görünüyor. Onur yönetimi, işi o kadar boşlamış ki, pilotların simülatör eğitimleri bile yapılamadı.
KURUMSALLIK YERLERDE !
Evet 1 Temmuz, işverenler ve çalışanlar için bir milad olacak. İşten çıkartma yasağı bittiğinde “çalışır gibi” görünen yüzbinlerce insan büyük ihtimalle kapıya konacak. Bu fırtınada, özel havayollarında çalışanlar en ağır hasarı görecek.. THY ise personel giderlerinin önemli bölümünü oluşturan pilot grubunu gözüne kestirmiş durumda. Tam 5000 pilot var THY’de… Ardından, hep yük görülen kabin memurları geliyor. Ama her ay çuvalla para alan Müdürler, Başkanlar konuşulmuyor bile. Herkes kaderine razı bekliyor. İşletme Yönetimine yakın olan pilotlar “gemisini kurtaran kaptan” ve “her koyun kendi bacağından asılır” düsturu ile bu kıyametten yırtmanın hesapları içinde. Eski Uçuş İşletmeden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Aykut Alpa’nın döneminde neler olduğunu hep birlikte yaşadık. Geçen yıl başı kesik tavuk gibi sağa sola koşuşturan pilotları Aykut Alpa ve yönetimi de bizim gibi seyretmekle yetindi. Kendi sorunlarını çözmek için organize olmaya çabalayan, hak arayan, sorularına cevap bulmaya çalışan, son bir umutla sendikaya koşan pilotların başına gelenleri gördük. Sivil toplum kuruluşları da seyrettiler süreci. Hava İş desen, İlker Aycı’nın ağzına bakıyor, çalışanlara jest yapacağına olan umudunu duyuru haline getirip yayınlıyor. Kurumsallık yerlerde. Şirket aklı firar etmiş. İlker beye ve Yönetim veya icra Komitesindeki etkili isimlere ulaşanlar veya geçmişten dostlukları bulunanlar derin bir “ohhh” çekiyor.
GÜNÜ KURTARIRKEN HAFIZAYI KAYBETMEK…
İşi tamamen bilanço üzerinden gören bir anlayış, geçtiğimiz Temmuz-Eylül döneminde tecrübe, birikim ve kurum kültürünün önemli bir bölümünü kaybetti. “Lanet olsun.” diyerek yıllarını verdiği şirketten ayrılan çok sayıda kıdemli personelle birlikte şirket hafızası biraz daha zayıfladı. Günü kurtarmak, ileride çok pahalıya patlayacak. Yazık oluyor havacılığımıza… İyi kaptan fırtınalı denizde belli olurmuş. “Kaç kaptanı, kaç purseri atarsak ne kadar tasarruf ederiz” diyen bir anlayışla günü kurtarabilir, bilançoyu geçici olarak düzeltebilirsiniz belki ama geleceği kaybedersiniz. Tabii hem kar açıklayıp hem de nasıl işten adam atacaksınız, onu da açıklasanız da bilsek ! Bir de şu 347 makam aracını kaça kiraladığınızı kamuoyu ile paylaşsanız ?
TEK ÇARE BİRLİKTE HAREKET
Evet, “Du bakali n’olcek” diye ve umutla beklenen süreç 1 Temmuz’da yeni bir aşamaya evrilecek. Pandemi ile ağırlaşan koşullar, borçlanarak kredilerle idare edilen süreçteki olumsuzluklara bir de işini kaybetme endişesi eklenecek. Kısaca çalışanlar ağır bir saldırı altında… Cebine, ekmeğine, yaşam standartlarına, çocuklarının geleceğine, sağlığına, şimdi de işine saldırı var. Hani çirkin dikey mimarinin kentlerimizi esir almadığı yıllarda mahallelerdeki boş arsalarda mahalle maçları yapılırdı. Semtin abilerinin takımına karşı nisbeten zayıf, tıfıl, ergenliğe yeni adam atan gençlerin karşı karşıya geldiği maçlar yapılırdı. Abiler rahat, kaç gol atacaklarının mavrasını yaparlardı. Maç neredeyse tek kale oynanırdı. Kazara bir kontratak fırsatı bulan gençler atağa kalkıp gol atma hevesine kapıldığında abiler topu kapar ve cezayı kesmeye gelirlerdi. İşte o zaman, gol atmaya gidip geri gelemeyen arkadaşlarına kaleci ve geride oynayanlar can havliyle bağırırlardı: “Allah’ını seven defansa gelsin !” HAVASEN’in bildirisini okuyunca bu örneği hatırladım. Gerçekten de şu anda elde kalan ne varsa koruma zamanı… Ama en önemlisi işimiz. İşinizi kaybettiğinizde pandemi koşullarında yeni iş bulmak neredeyse imkansız. Evet, bence HAVASEN herkesi defansa çağırıyor… Şimdi birlik olma zamanı. Tek tek hepinizi avlayabilirler. Ama birlik olup bir çatı altında birleşirseniz daha dirençli olursunuz. Latin Amerika’daki toplumsal hareketlilikte dillerden düşmeyen o dizeleri bir kez daha hatırlatalım: “ El Pueble Unido Jamas Sera Vencido” ( Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez)
Diyeceksiniz ki, hep savunmada mı kalacağız? Tabii ki hayır. Yarın şartlar değiştiğinde hep beraber atağa kalkacağız. Ne diyoruz hep? “Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış!”
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Ahmet Arif