Airbus ve Boeing’in Bilinmeyen Hikayeleri Bölüm – 6

Göstermelik anlaşma
1992 yılına gelindiğinde gerek ABD’li Boeing ve McDonell Douglas gerekse Avrupa’lı Airbus birbirlerini, ülkelerinin maddi desteğini almakla suçlamalarına bir son verebilmek için anlaşma yoluna gitmeyi tercih etmişlerdi. Aslında 1979 yılında böyle bir anlaşma yapmışlardı fakat uygulamaları pek mümkün olmamıştı. Bunun üzerine 1992’de yenilenen anlaşmanın maddeleri şöyle idi;
– Ülkelerin maddi destekleri üreticilerinin sadece Ar-Ge ‘si için söz konusu olabilecekti fakat üretime katkı yasaktı. (Bu madde en çok Airbus’ı etkileyecekti, çünki Airbus o yıllarda özellikle Almanya’nın üretim için kuvvetli maddi desteğini almıştı)
– Ar-Ge için yapılacak olan yardımlar toplam Ar-Ge masraflarının %35’ini geçmeyecekti. ( Boeing bu maddeyi %20 ile sınırlamak istesede yer yer %100 destek almak zorunda kalmış Airbus, %35’i kabul ettirebilmişti.)
– Alınan kredilerin geri ödenmesi için kanunlar konulması ön görüldü. Alınan kredilerin en geç 17 yıl içerisinde üstelik faizi ile ödenmesine karar verildi. ( Bu maddeyi en çok ABD’li üreticiler istemişti, çünki Airbus’ın Almanya ve Fransa’dan aldığı kredilerin hükümetler tarafından geri ödenmesini istemedikleri olmuştu.)
– Doğrudan yapılmayan yardımlara %4 sınırı getirilmişti. Örneğin Boeing’in askeri uçakların Ar-Ge’si için aldığı hükümet yardımlarının en fazla %4’ü ne denk gelecek şekilde sivil havacılığa uyarlamasına izin vardı. (Bu madde ne Airbus’ı ne de Boeing’i pek zora sokmuyordu, her ne kadarda Boeing’in askeri kanadının sivil havacılık kısmına yardımları bilinsede, şirket içinde yapılan uyarlamaları ispat etmek zordu. )
– Hiç bir üretici politikaya alet edilmeyecekti. (Bu maddenin ise hiç bir zaman uygulanamayacağını tüm üreticiler biliyorlardı, çünki uçak üretimi ülkelerin güç gösterisi haline dönüşmüştü.)
– Ülkelerden birinde sivil uçak üretimi tehlikeye girmesi halinde, yukarıdaki tüm maddelere uymama hakkı olacaktı.
– İki tarafta kanunlara uyup uyulmadığını karşılıklı komünikasyon çerçevesinde kontrol edebilecekti, isteyen taraf bir yıl içerisinde tek taraflı olarak anlaşmayı fes edebilecekti.
Her ne kadarda böyle bir anlaşma yapılmış olsada iki tarafta bu anlaşmayı anlık bir durum olarak görüyor, uzun vade de uymayacaklarını biliyorlardı.
Devlet büyüklerinin uçak pazarlamacılığı devam ediyordu.
17 Ağustos 1993 günü Beyaz Saray’ın telefonu çalmış, Bill Clinton telefona çıkmıştı. Karşı tarafta ise Suudi Arabistan kralı Fahd vardı. Konuştukları konu ise, Saudia için, altı milyar US-Dollar tutarındaki 30 adet uçak alımı idi. Clinton Fahd’ı bu alım için Boeing ve McDonell Douglas’a ikna etmeye çalışmış ve telefonları kapatmışlardı. Olayı ABD açısından bir zafer olarak gören Clinton, iki gün sonra sözcüsü aracılığı ile durumu basına müjdelemişti. Durumu garantilemek isteyen ABD’nin ticaret bakanı Frederico Pena, soluğu Suudi Arabistan’da almıştı ve gider gitmez Saudia’nın ABD’de daha fazla noktaya uçuşuna izin veren bir antlaşma yapmıştı. Siparişlere kesin gözüyle bakan Pena, Kral Fahd ile yaptığı bir görüşmeden sonra ”Görüşmemiz üretken ve çok hoşdu. Uçak alımı konusunda Kral’ın resmi bir açıklama yapmasını bekliyoruz” şeklinde bir açıklama da bulunmuştu. Fakat Amerika’lı ların, durumu oldu bittiye getirmeye çalışmasından Kral Fahd rahatsız olmuştu. Üstelik o kendince hiç bir zaman Boeing yada McDonell Douglas’dan kesin uçak alacağını söylememiş, son kararı Saudia Havayollarının hür bir şekilde vereceğini vurguladığına ve bununda anlaşıldığına inanıyordu. Saudia ise tüm opsiyonları gözden geçirmeden karar vermek istemiyordu.
ABD ile Suudi Arabistan arasında görüşmeler devam ederken, Avrupa’lı lar da pazarı ABD’ye kaptırmak istememiş, Airbus’ın pazarlama bölümünden bir ekibi Suudi Arabistan’a yollamışlardı. Ayrıca Airbus, ABD’li üreticilerin 1992 anlaşmasına uymayayıp, uçak satışını yine politikaya alet etmesinden şikayetci olmuştu. Bu duruma Avrupa Birliği’n den bir ekip Washington’a giderek itiraz etmişlerdi fakat ABD’li ler suçlamaları herzaman ki gibi kabul etmemişti.
ABD’nin bu tutumunu kabullenmeyen Airbus için de bu sefer Avrupa’lı politikacılar devreye girecekti. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand Suudi Arabistan’da gerekli görüşmeleri yapmış, ülkesine geri döndükten sonra, Almanya başbakanı Helmut Kohl devreye girmiş, Kral Fahd’ı arayarak Suudi kralı Airbus tarafına çekmek için uğraşmıştı. Helmut Kohl ayrıca İngiltere başbakanı ile gizli görüşmeler yapıp, sonunda ortak bir kararla, Prens Charles’ı Kral Fahd ile buluşturmaya karar vermişlerdi. Bu durum ABD tarafında çok rahatsızlık yaratmıştı. Çünki, Kral Fahd kendisi gibi kraliyet ailesinden biriyle buluşmaktan büyük keyif alıyordu. Ayrıca ABD’nin İsrail yanlısı dış politikaları Avrupa’lı ların Suudi Arabistan Kral’ın da sempati toplamasına sebep oluyordu.
Prens Charles yapılan görüşmenin ardından, bir müddet hem ABD’li hemde Avrupa’lı ekipler Suudi Arabistan’a gitmişlerdi. 9 Ocak 1994’de Avrupa’lılar 2 milyar US-Dollar tutarında silah ve savunma malzemeleri siparişini kapmışlardı fakat, sivil uçak siparişi halen gerçekleşmemiş ve açık duruyordu.
Bu durum ABD’ye de bir ders olmuştu, şayet ABD uçak satışı için politik anlamda ağırlığını kullanmaya kalkarsa, Avrupa’da aynısı yapardı ve özellikle Orta Doğu’da İsrail yanlısı politikalarından dolayı yenilgiye uğrayabilirdi. ABD ise o yıllarda yaşanan Yugoslavya savaşına dikkatleri çekip, ABD güçlerinin Müslüman Bosna’lı ları koruduklarını Suudi’lere her defasında hatırlatıyorlardı. Suudi Arabistan’ın çekindiği körfez savaşında ise yine ABD’nin gücü ile Saddam Hüseyin’in kontrol altında tutulduğunu belirterek, Avrupa’lı ların sadece gevezelik yaptıklarını, dünyayı tehlikelerden ABD’nin koruduğu algısını yaymaya çalışıyorlardı. Ayrıca askeri alanda Suudi Arabistan ile dostça ilişkileri olduğunu da dile getiren ABD’de sonunda istediğini almış, Saudia’nın uçak siparişi Boeing ve McDonell Douglas’a verilmişti.
Yıllar sonra Suudi’lerin sivil uçak siparişlerini niçin ABD yanlısı olarak verdikleri ortaya çıkmıştı. Amerikan gizli servis örgütü NSA uzun süre Airbus ile Riyad arasındaki telefon görüşmelerini dinlemiş, uçak alımında Airbus’ın bazı kişi yada kişilere rüşvet teklifini öğrenip olayı Kral Fahd’ın sarayına bildirmişti. Bu da Kral’ın ABD’li üreticilere yönelmesini kolaylaştırmıştı.
Rüşvet uçak satışının bir parçası olmuştu
Airbus’ın Suudi Arabistan’da rüşvet girişiminde bulunması ABD’li NSA’nın iddiası idi. Öte yandan Hindistan’da kurulan bir araştırma komisyonu, Airbus’ın 80’lerde Hindistan’da uçak alımından sorumlu bir kaç kişiye rüşvet vererek, Boeing alımı öngörülürken siparişlerin Airbus’a çevrildiğini iddia etmişti.
ABD’li Lockheed ise 70’lerde 22 milyon US-Dollar’lık bir yatırımı uçak siparişi alabilmek için yaptığını itiraf etmek zorunda kalmıştı. Bu yatırımlar ise belirli kişilere rüşvet vermekten başka bir şey değildi. Bunların arasında Hollanda Prens’i de vardı, daha sonra istifa eden Japonya başbakanı da…
Yine 70’lerde McDonell Douglas’da Pakistan, Zaire, Venezuela gibi ülkelerde ve yine 22 milyon US-Dollar tutarında tartışılır karanlık ödemeler yapmışdı.
Boeing ise sütten çıkmış ak kaşık hiç değildi. Yapılan bir soruşturmada Boeing, 70’lerin sonunda 943 milyon US-Dollar’lık işi alabilmek için, çeşitli yerlere 54 milyon rüşvet ödediklerini itiraf etmiş, yapılan araştırmalar ise 7 milyon US-Dollar fazladan yapılan rüşvet ödemelerini sakladığını ortaya koymuştu.
Devam edecek…

Exit mobile version