Ahde Vefa

Ağustos ortalarında Eminönü’nde devasa bir çadır kuruldu, içinde haftalarca çalıştılar. Ortaya, Uzakdoğu mimarisine göre yapılmış Kore Kültür Pavyonu çıktı. Güney Kore etkinliklerinin anlatılacağı-sergileneceği Gyeongju (Cinyuncica) Expo 2013 için; müzik,sinema,defile,plastik sanatlar derken, 10 bin kiş gelmiş bile.
İstanbul’a gelmek isteyen Koreliler,Türkiye ziyaretinin çok öncesinde bankada özel hesaplar açmışlar, Koreliler İstanbul yolunda…. toplam 47 bin kişi..
2012 Yılında bir adam çıktı ortaya, kısa boylu, hafiften göbekli. “Oppa…Gangnam style” diye tepinmeye başladı, komik ve ritmik  şekilde. Yıkıldı ortalık, kim bu Kore’li? PSY imiş. Hem söylüyor hem oynuyor. Seul’un Gangnam bölgesindeki zengin ve savurgan yaşam tarzına gönderme yapıyormuş. Güney Kore pop müziği dünyayı turluyor, izleniyor ve beğeniliyor. Ağustos’da Ülker Arena’da düzenlenen gösteriye sadece Türkler değil, Yunanistan, Almanya, Rusya Federasyonu, Suudi Arabistan’dan çok sayıda  izleyici katılmış. Aslında Güney Kore, müziği ile değil mücadeleci ruhu ve tasarımları ile tanınıyor. Aniden parlayan bir yıldız gibi.
*****
Çin ekonomisi her zaman ilgi odağı oldu. Almanları diğer Avrupalı yatırımcılar takibetti. Ucuz maliyet cazip geldi. Sanayileşmeye paralel olarak, Çin daha fazla randıman almak için   makineleşmeyi tercih etti. Makineleşme personel sayısını azalttı. Çin malları hakkında söylenen ”dayanıksız, sağlam değil” sözleri ne derece doğru?  “Ucuz” diye kalitesiz malları taşıyıp getirenler biz Türkler. Batı Avrupa son derece rahatsız ama kim takar? Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Japonya’yı sollayarak öne geçti.
Japonya’ya gelince; 80’li yıllardaki parlak günler yok, büyüme de yok! Tokyo’da otel resepsiyonunda dolar-yen ilişkisine göre harcırah alırdık ve Yen güçlü bir para birimi olmuştu. Şimdi  ihracatları düşüşte olduğundan endişeliler. Japonya çok pahalı bir ülkedir. Yemeden giyinmeye, gezmeye, taksi ücretlerine kadar. Orta gelirli halk ve bizim gibi gezginler indirimleri takibeder. Japon malları pahallıdır ama sağlamdır. Bu ülkede kalite kontrol yönetimi ciddiye alınıyor. Üretimi arttırırken, müşteri memnuniyetini asla göz ardı etmiyorlar. Japonya’nın tarihi kusuru, çok fakir bir ülke olan Kore’yi yıllarca sömürmesi. Ayrıca, Güney Kore’nin kuzey ile arasındaki savaş, ülkeyi tükenme noktasına getirdi ama beklenen olmadı, ülke direndi ve başardı.
*****
1900’lü Yıllarda kolera salgını ile savaşan Kore, kayıpları yetmezmiş gibi Japon istilasına uğrar. 2.Dünya savaşından yenik çıkan Japonlar çekilirler. Kuzey Kore Sovyetlerin, güney ise Amerikan birliklerinin yönetimine girer. Bir süre sonra kuzeydeki yerel yönetim, Rusya’nın desteğini alarak güneye saldırır ve Seul’e girer. Amerika’nın başında Truman,  50’li yıllar…. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, kuzeyin saldırgan davrandığını, Kore’ye müdahale gerekliliğini açıklar ve bir çağrıda bulunur. Bildiğiniz gibi; Türkiye de dahil onaltı ülke çağırıyı kabul eder. Askerlerini Amerikan ordusunun emrine vermeyi taahhüt eden tek ülke Türkiye. Komünizm rejimindeki Bulgaristan hiç vakit kaybetmez, Bulgaristan Türklerini göçe zorlar. Binlerce insan evini-malını-mülkünü bırakıp sınırdan giriş yapar. İşte   zurnanın zırt dediği yer!
General Tahsin Yazıcı, Albay Celal Dora, diğer komutanlar ve çoğunlukla Anadolu’nun yoksul köylü çocukları trenlerle İskenderun’a getirilir. İskenderun limanından Amerikan gemileriyle istikamet Kore. Bizimkiler de tabii…. Bursalılardan bahsediyorum, ailemden.
Dayım, Albay Osman Bukan ailesi ile Bursa’da dedemlerde kalıyorlardı. Kalabalık dört katlı köşk, Çekirge 1.Murat caddesinde, tam da Adapalas’ın karşısı. Bir zamanlar valiliğin emri ile karargah iken tekrar otel olmuş ünlü yapı Adapalas. Harekata katılanlar listesinde adı yazılı Osman Bukan, haberi eve getirdiğinde; yengem iki gözü iki çeşme, halam şaşkın. Bizim cenah Yeşilköy’de olayları takipte. Kore’ye uğurlamak için tüm Bursalılar seferber oldular, maaile İskenderun’a  yollandılar.
Savaşta olumlu ne var ki? Bir uzvun parçalansa yarım, bir organın yaralansa sakat kalırsın, dibe vurursun. Ya akıl sağlığın ve ruhun? Kolay mı o anları unutmak, cehennemde yaşananları silmek. Savaş; barut kokusu, kan ve kusmuk kokusu demek.
Zafer sonrası dayım hediyelerle dönmüştü. Zafer demeli miyim, biraz şüpheli! O savaşta çok Türk öldü, ne işimiz vardı oralarda, hala acı duyuyorum. Ama, bunun yorumu bana düşmez.
Osman Bukan’ın Seul’den aldığı sıklamen kumaşı annem terzi Eleni’ye diktirdi, çok da yakıştı. O kadar ki, pederin gözleri velfecir okuyordu, hani…var mı sağdan-soldan bakan. Çocuklar her zaman herşeyin farkındadır.  Albaydan  sonra,ailenin ikinci Kore fatihi bendeniz Meral Döşemeciler, nereden nereye?
******
3 Kasım 1986’da Seul, Hamilton Hotel Shopping Center’daki  mağazalardan  alışveriş yapanlar, ellerinde paketlerle yürüyenler siren sesleri ile irkildiler. Sağlı-sollu motosiklerlerden oluşan eskort eşliğinde üç siyah araba art arda geçiyordu caddeden.  Herkes durmuş bakıyor! Köşeyi dönüp “Jindo Fur Salon” adlı kürkçüye geldiklerinde sesler kesildi, arabalardan indiler. Başbakanın eşi, papatyalar ve korumalar…
30 Ekim Perşembe sabahı karga gak demeden, Stad otelden Esenboğa^ya yollanmıştık. VIP uçuşlar öyledir. 11 Gün süren (rahmetli başbakan) Özal’ın gezisinde, dayımın savaşa gittiği topraklara ayak bastım.  Türkiye’ye dönüş parkurunda Hong Kong’dan kalktık. Hong Kong – Seul aras 3 saat ve memleket ile aramızda 7 saatlik bir fark mevcut. Özlem çoktan başlamış, yürekler yanıyor. Uçağın kapısını açtığımda; lokal saat ile 17.30’da buz gibi bir hava iliklerime işledi. Kendimi berbat bir otelin, berbat bir odasında kıpırdayamaz halde buldum. Oda nohut değil mercimek tanesi kadar. Eski Sirkeci otelleri gibi diyeceğim ama bilen kalmadı. Bitli-pireli-karanlık Sirkeci odaları, öyle anlatırlardı. Ama Sirkeci’nin konforlu otelleri de vardı, hakkını yemeyelim, mesela Bursalıların İstanbul’a geldiklerinde kaldıkları Aydın oteli gibi. İstanbul’un ilk kaloriferli yapılarından.
Uykusuz, zor geçen gecenin sabahında giriş katına inmek için yürürken devamlı selamlanıyorum..Asansörde, merdivende, holde. “Turco, Sister” yani Türk,kardeş  lafları  çevremde, çehreler mütebessim. Tamam, Japonlar ve Çinliler de yerlere kadar eğilir ama durum bir garip, vaziyet acayip. Herkes isyanları oynarken, erkenden keşfe çıkan Halkla İlişkiler’de görevli Emre bey ve sorumlu kaptan Erhan Arısal  boş durmamış, Ambasador Otel’de yer ayırtmışlar. Tüm harcamalara ait para rahmetli Arısal kaptan’da, uçağın yakıtı,ikram dahil. Çok sıkıntı çekmiş, yüzü Malezya’ya kadar gülmemişti. Akşam otelin lokantasında, yer masalarına oturup Kore danslarını seyrederek deniz yosunu, tavuk, ahtapot, yengeç  vs. yedik…hayır yiyemedik! Sohbet konusu Korelilere gelince, neden yerlere kadar eğildiklerini dinledim. Türklerin Kore savaşındaki dostluk ve yardımları babadan toruna anlatılmış, hafızalardan silinmemiş, ahde vefa duygusu. Ertesi gün kokpit ekibi ve teknisyenler grubu Türk şehitliğine helikopterlerle taşındı ve bir anma töreni düzenlendi.
Ahde vefa; sözünde durmak; sözünün eri olmaktır. Şerefdir, iyi huydur, borçtur ve sadık kalmak, eskileri hatırlamaktır. İsra suresinde “ahdi yerine getirin, ahdi bozanlar sorumludur.” yazılı. Hukukda da öyle! İç ve dış hukuk, sözleşmelere uyma zorunluluğu getiriyor *(pacta sund servanda).
Üç Yıl süren savaşın ardından, ateşkesin yıldönümü kutlanırken, Güney Koreliler törenlerine Türk gazileri ve gazetecileri davet ediyor, şehitler için saygı duruşunda bulunuyorlar. Türkiye ve Türk sevgisi devam ediyor. Günümüz Y kuşağı ile  Koreli gençler arasında bir yakınlaşma var. Türk dizilerini takip ediyorlar mesela. 80 Yaşındaki Cuma, o da bir başka türlüsü. 63 Yıl önce savaşta iken, yaralı sivilleri sırtında taşımış. Sabah gazetesindeki habere göre; onlara olan sevgisinin yüceliğinden soyadını “Koreli” olarak değiştirmiş
********
Acı geçmişini geride bırakan Güney Kore dinamik bir ülke. Mucizenin sırrı; hayallerin gerçekleşmesi. Zihin önce hayal eder, sonra tasavvur gelir, yani hayal bir vizyona girer. Tahayyül-tasavvur, biz buna bugün “tasarlama” diyoruz. Bu yarımadanın insanları bilgileri depoluyorlar, yaratıcılık konseptini kullanarak uygulama aşamasına getiriyorlar. Her yıl binlerce genç Koreli tasarım okullarından diploma alıyor. Yaratıcılığı teknoloji ile üretime çeviriyorlar. Hyundai,  Samsung, LG gibi markaların dünya piyasalarında alıcısı çok. Bugün Güney Kore, Çin ve ,Japonya ile birlikte Asya ekonomisinin bel kemiği. Para birimi Won. Gençler lisan öğrenmeye meraklı, müziğe, resim çekmeye de. Çalışkan ve çok tutumlu insanlar. Bizler gibi internet meraklısı hepsi ama onlarda internet bağlantısı çok yüksek. Gezmeyi, içki içmeyi seviyorlar. Büyüklerine karşı saygılılar. Gürültücü değiller, sokağa çöp atmıyorlar ve trafik kurallarına uyuyorlar.
*******
Albayıma gelince;  Osman Bukan uzun yıllar savaş günlerinin etkisini taşıdı, oldukça sessiz, durgun. Bir süre sonra emekli oldu ve Antalya’ya yerleşti. Neşesiz, sağlıksız, suskun günlerin sonunda kanser teşhisi konuldu.
*******
Eminönü….. eskiden mis gibi deniz kokardı. Şimdi, taşıttan indiğiniz anda yoğun balık kokusu karşılıyor. Temmuz,Ağustos sıcakları boyunca öylesine yoğun ki, nefes almakta zorlanırsınız. Üsküdar-Kadıköy-Boğaziçi seferlerini yapan gemilerin ve deniz otobüsünün yanı sıra balıkçı tekneleri oynaşır kıyıda. Üzerlerine pike yapan, avaz avaz kahkahalar atan martılar. Yana yana kahverengiye dönmüş ayçiçeği yağında, ithal Norveç uskumrusu kızartırlar. Ekmek arası yeşillik ve soğanla iyi gider. Orta hallinin, fakir fukaranın ve benim gibi meraklısının gırtlağından protein geçer mideye, iyi de, kimse çıkıp “bu koku ne, olmaz böyle şey” demez. Yeni Cami önünde kumrular, yemciler, cami karşısında çiçek pazarı ve Mısır Çarşısı girişi, az ötede banklar, banklarda oturup bu coğrafyayı seyredenler. Kapkara çarşaflı kadınların eteklerine 3-4 çocuk dolanmış, beyaz entarili adam önden yürüyor, bunlar Arap. Şortlu Alman kadının yanında kocaman göbekli kocası, simsiyah poşetlerde Tahtakale’den mal almış, yorulup bir köşeye çökmüş yurdum insanı, minik kahvede simitle çay yudumlayanlar. Yukarıdan bu mozaiği seyreden kebapçı Hamdi’nin terası. Hamdi’nin hemen altında Expo 2013. Kore yarımadasından gelenler şaşkın. Fuarı gezmeye gelen yabancılar da öyle. Anadolu yarımadası ile Trakya yarımadası arasında denizin üstünde bir yerdeler. Hem Asya’da hem Avrupa’da. Gidelim mi diyecektim vazgeçtim, ana baba günü, anlattım işte!
*Latince,Anlaşmalar hukuku kuralı:.Yöneticilerin, devleti yönetenlerin karşılıklı olarak verdikleri söze bağlılık, ahde vefa..

Exit mobile version