Sanayi devrimi ve kapitalizm ile birlikte ortaya çıkan sendikacılık süreci özellikle ikinci dünya savaşından sonra hız ve ivme kazandı ve etki alanını genişletti. Küreselleşmenin getirdiği uluslararası rekabet ve neoliberal politikalar, ucuz ve güvencesiz işgücü talebini artırdı. Süreç içinde işverenlerin oluşturduğu ve desteklediği sarı sendikalar, işçilerin haklarını birleşerek aramaları yerine, devletin ve işverenin verdikleri ile yetinmeleri için yönlendirmişlerdir.
Sarı sendikalar, İşçi ve emekçilerin haklarını mücadele ederek kazanmak, korumak ve geliştirmek yerine, hükümet ya da işverenlerle kapalı kapılar ardında uzlaşan, üyelerinin çıkarını geri plana iten, işverenin çıkarlarını daha çok önemseyen ama bunu yaparken de sureta haktan yana görünen yapılardır.
SARI SENDİKA TANIMI NEREDEN GELİYOR?
Peki, sarı sendika tanımı nereden gelmektedir?
1899 yılında Fransa’da bulunan bir fabrikada işçiler greve çıkmış, İşveren de grevi kırmak amacıyla kendi kontrolü altındaki başka bir sendikayı desteklemişti. İşverenin besleyip büyüttüğü, ekonomik yönden de palazlandırdığı sendika, sarı boyalı bir binada faaliyet göstermekteydi. İşçiler, grevi yürüten sendikayla, işverenin emri ile grevi kırmaya çalışan sendikayı ayırmak için, sarı renkli binadan yola çıkarak diğer sendikaya “sarı sendika” demeye başladılar. İşverenin sendikası da bu terimi kabul etti, Bu tanımlama daha sonra tüm dünyaya yayıldı.
İşçi haklarını budayan, bir lokma, bir hırkaya ikna ve razı etmeye çalışan Sarı Sendikaların varlığı ve etkinliği yıllar içinde, özelleştirme, esnek çalışma, güvencesiz iş ilişkilerinde kendini gösterdi.
Gerek uluslararası gerekse ülke düzeyinde sendika özgürlüğünün güvencesine ilişkin düzenlemelerde yer alan yaptırımlara maruz kalmamak için işverenler sendika özgürlüğüne örtülü müdahalelerde bulunmaya başladılar. Bu çerçevede, özellikle emekçilerin işverenlerin desteklediği sendikalara üyelikleri açık veya örtülü tehditlerle sağlanmaya çalışıldı.
KOYUN İÇKİYİ FAZLA KAÇIRINCA KURDUN EVİNİ SORARMIŞ !
Sarı sendikacı olmak zor iştir. Öncelikle ar damarının çatlamış olması gerekir. Kolay yalan söylemeyi becermeyi, sonra ustalıkla kıvırmayı gerektirir. Ama en önemli niteliği gaz almaktır. İşçinin kabaran öfkesini yatıştırmak, imzaladığı toplu sözleşmeyi başarı olarak kabul ettirmek özel yetenek işidir. Gerektiğinde de gaz vermeyi iyi bilir sarı sendikacı. İçkiyi fazla kaçıran koyunun kurdun evini sorması gibi, öyle bir babalanır ki, üyesinde “biz bu adamları yanlış tanımışız yahu, baksana ortalığı yakıp yıkmaktan bahsediyor, bravo vallahi..” izlenimi uyandırır.
Hızını alamaz “ Sizin hakkınızı yemeye doymayan o patronlara dünyayı dar edeceğiz” der alkış bekler, “O Genel Müdür buraya gelecek, paşa paşa sözleşmeyi imzalayıp istediklerimizi verecek” der, imaj düzeltmeye çalışır.
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ DEĞİL TOPLU SATIŞ SÖZLEŞMESİ !
Çok değil birkaç gün sonra bir de bakmışsınız işveren temsilcileri ile sarmaş dolaş Toplu Sözleşme imzalarken kameralara pişkin pişkin sırıtmış. Aslında imzalanan Toplu iş Sözleşmesi değil Toplu Satış Sözleşmesidir. Her sözleşmede, işçilerin hakları birer birer yok edilir. Yok edilen her hak işverenin kar hanesine yazılır. Dedik ya, pişkindir sarı sendikacı. Utanmadan çıkıp “kurtardığı ve koruduğu hakları” sıralar ve “işverene karşı aslanlar gibi direndik, şu haklarımızı koruduk. “ demeyi ihmal etmez. Her sözleşmede SATIŞA gelen üye ise, çaresizce olan biteni seyretmek ve aidatları tıkır tıkır ödemekle yetinir. Üyelerin önemli bir bölümü, gelecek kaygısı, işverenin baskı ve tehditleri ile sessiz ve hareketsiz kalırken küçük bir bölümü ise çıkar, tayin, terfi, ballı görevlere atanma beklentisi ile sarı sendikanın yanında saf tutarlar. En tehlikeli grup da budur. Sarı sendikadan nemalanan veya nemalanmayı bekleyen işbirlikçi yandaşlar bu grubu oluşturur.
BİR MESLEK OLARAK SARI SENDİKACILIK …
Sarı sendikacı en bilinen tanımıyla; temsil ettiği üyelerinin hak ve çıkarlarını işverenler karşısında savunmak yerine imzaladığı satış sözleşmeleriyle ve bu sözleşmelerin uygulanması sürecinde işverenlere ve patronlara hizmet eden sendikacı tipidir. Meslek edindikleri sendikacılıktan haksız kazançlar elde ederler. Üyeleri açlık sınırında sefalet ücreti düzeyinde maaş alan sarı sendikacılar, kendileri sendikadan aldıkları ballı maaşların yanında, yaptıkları her toplantı karşılığında huzur hakkı ve harcırah gibi yan gelirleri de ceplerine atarlar. Altlarındaki şoförlü lüks araçları işçinin alınteri ile çalışır. Bazı özel faturalarını bile sendikaya yıkarlar. Kimse “nereye gidiyor bu aidatlarımız?” diye soramaz.
Sarı sendikal anlayış sendikal özgürlüğün karşısında açık olarak bir engel olarak durmaktadır. Covid-19 gibi tüm dünyayı etkileyen bir salgında dahi, sarı sendikalar üyelerinin çıkarlarını ve sağlıklarını korumak yerine, Türkiye’de koruyucu ekipman eksikliğine, artan iş yükü nedeniyle çalışma koşullarının zorluğuna ses çıkartmayarak, adeta patronların sesi olmuşlardır. Ülkenin birçok değerleri haraç mezat satılırken özelleştirme adı altındaki bu satışlara hiç ses çıkartmamışlar hatta eylem ve grev kırıcılığı yaparak mücadeleye sekteye uğratmışlardır.
İŞÇİNİN KADERİ KENDİ ELİNDE…
Aslında Sarı sendikaların bu işte suçu yok. Onlar kişisel çıkarları ve ikbal ve istikballeri için kendilerine verilen görevi yapıyorlar. İşverenlerle yaptıkları ahlaksız bir anlaşmanın gereğini yerine getiriyorlar. Bu rezalete son vermek işçinin, emekçinin elinde…. Unutmayın, ölümden öte köy yok. İşçi üyeliğini devam ettirdikçe düzen böyle gidecek, devran böyle dönecek.
Kuzuyu yemek için, tilki ile beraber plan yapan, kurtla beraber parçalayan, çobanla beraber yiyen ve sahibi ile oturup yas tutan yapılardır sarı sendikalar…
**********************************************
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyor, Büyük Millet Meclisini açarak Cumhuriyetin taşlarını döşeyen Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyorum