İstanbul’da yerli insansız hava araçlarının üretildiği merkeze girdik. 30 bin metrekarelik bu dev alanda yazılımından elektroniğine, mekaniğinden tasarımına kadar tüm süreçleri yerinde izledik. Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar Türkiye’nin bu milli teknolojisini heyecanla anlatırken “Bir ülkenin, teknolojik açıdan kendine yeterliliğinin en temel unsuru yetişmiş insan kapasitesi oluşturmak” dedi
Son dönemde İnsansız Hava Araçları (İHA) alanında büyük başarılara imza attık. Şu ana kadar TSK’da 32, EGM’de 6 İHA’mız var ve 30 bin saatin üstünde uçuş yaptı. Üstelik ilk milli İHA’mızı ihraç bile ettik. Son olarak yaptığımız yerli Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) ile de teknolojide geleceğin söz sahibi ülkeleri arasında olacağımızı ispatladık.
Bu milli gururla gittiğim Baykar İHA Proje Şantiyesi’ne, Baykar Teknik Müdürü ve Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar karşıladı beni. Yerli İHA’larımızın üretildiği 30 bin metrekarelik bu teknoloji üssü büyük bir hangarı andırıyor.
Bayraktar ile tüm üretim birimlerini gezmeye başladık. İHAların tasarımından beynine, boyanmasında kullanılan tek bir iplik tanesine kadar her şeyi büyük bir heyecanla anlattı. Bu projeye hayatını adadığını fark etmemek mümkün değildi. “İHA’lar gibi başarıların yüzlercesi olsun Türkiye’de, dip dalgası gibi toplumun içinden bir teknoloji seferberliği çıksın istiyorum. Ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine hatta ötesine hep birlikte çıkaracağız. Asıl gayemiz bu” diyerek başladı söze. TAMAMEN MİLLİ TEKNOLOJİ
Yerli bir İHA tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Heyecanla sordum: ‘Şimdi bu İHA’nın her bir parçasını biz mi üretiyoruz? Bu teknolojiye sahip miyiz artık?’
‘Evet’ dedi ve devam etti: ‘Tüm yazılımlarını, elektroniklerini hatta ayrodinamiğini kendimiz tasarlayıp üretiyoruz. Şu ana kadar TSK’da 32, EGM’de 6 İHA 30 bin saatin üstünde uçtu. Türkiye’nin yurt dışına ihraç ettiği ilk uçağı da yapmak bize nasip oldu. Tamamen yerli teknoloji.’
Bu başarı birden bire oluşmuş olamazdı. Yüzlerce yetişmiş beynin bilgi ve tecrübenin eseri olmalıydı. Peki, hangi arada oldu tüm bunlar, şu aşamaya gelene kadar neden duymadık?
Anlattı Bayraktar: “İHA’lar yıllar önce dünyadaki birkaç gelişmiş ülkede konuşulurken, biz gelecekte bu teknolojiye sahip olmanın bizi öne geçireceğinin farkındaydık.” ASKERLE SAHAYA İNDİK
Şimdi bu uçakları başka ülkelerden de satın alıyor olabilirdik ama ‘bizim başkalarının uçağıyla işimiz yok’ dedik. Askerle birlikte sahaya indik, cephede kaldık. Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Erzincan’da çadırda kaldık aylarca.
Teknolojimizin eksiklerini askeri şartlar altında görmüş ve belirlemiş olduk. Her şeyin bizim ihtiyaçlarımızı karşılaması ve tamamen özgün olabilmesi için altı ay Batman’da hangarda yattık. Bu çalışmalar sonucunda Türkiye, SİHA’lara sahip oldu. Üstelik mühimmatıyla birlikte. İçinde 40 farklı bilgisayar var. Her şeyini biz yapıyoruz. Lazer tutuyor ve lazer tuttuğu yere mühimmat gidiyor.”
Bu araçları başka ülkelerden de alabileceğimizi söyleyenler olduğunu hatırlatıyorum. Yüz ifadesi değişiyor Bayraktar’ın: “Başka ülkelerden alırsak uçakları, içinde milyonlarca yazılım var. Sınır dışına çıktığı anda düşebilir. Tetiğe basarsınız yanlış yere atabilir. Dışardan getirdiğimiz tüm teknolojiler bizi bağımlı hale getirir. Milli ve özgün olmak zorundayız. Türkiye’yi bu anlamda bağımsız kılmak zorundayız. Bu araçlar da kırılma noktamızdır” diyor. HATASIZ ÇALIŞIYORUZ
Uçak hangarında dolaşmaya devam ediyoruz. Diğer yandan bu işte hataya asla yer olmadığını, bu yüzden çok dikkatli ve ince çalışmanın gerektiğini anlatıyor. Eliyle bir bilgisayar ekranını işaret edip ‘Burada üçlü bir sistem var. İkisinin kırmızı dediği bir şeye diğeri yeşil derse eleniyor. İkili bir sistem olsa eleme olamaz, doğruluğundan da emin olamayız. Hataya yer yok bu işte. Araba olsa kenara çekip tamir edersiniz. Ancak gökyüzünde böyle imkânınız yok. Ufak bir hata büyük felaketlere yol açabilir. Bu yüzden hatasız çalışıyoruz’ diye vurguluyor. TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM BAŞLIYOR
Üst kata, mühendislerin olduğu ofise geçiyoruz. Oldukça genç bir ekip var. Çoğu stajyer olarak gelip devam etmiş işe. Onları göstererek ,”ABD tüm dünyadan beyin topluyor. Kendi iç kaynakları yetmiyor çünkü. Biz de beyin toplamak istiyoruz. Teknoloji deyince insanın aklına makine, bilgisayar, yazılım geliyor ama bizim asıl meselemiz insanla ve toplumla. Biz teknoloji üreten bir ülke olacaksak bu ancak toplumsal bir dönüşümle olacak” diyor Bayraktar.
Peki, bu dönüşümü nasıl başlatacağız? “Uzun bir yolumuz var önümüzde” diyorum. Başıyla onaylayarak ‘İşte bunun için Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı’nı kurduk” diyerek yola çıkış hikayelerini anlatıyor:
“Bir toplum ve ülkenin, teknolojik açıdan kendine yeterliliğinin en temel unsuru yetişmiş insan kapasitesi oluşturmak. Türkiye Teknoloji Takımı bu inançla yola çıkarak, Türkiye’nin bu alanda yetişmiş insan kapasitesini artırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor. Vakfımız bu hedef doğrultusunda iki ana alana odaklandı. Eğitim ve girişimcilik.
Eğitim ayağında, DENEYAP atölyeleri en temel organizasyon alanlarımız. Vakıf 2017 yılbaşında faaliyete başladı. Geleceğin teknoloji yıldızları adlı bir program düzenlendik. Yazılı ve proje ödevi şeklinde bir seçme sürecimiz oldu. 16 bin öğrenciden 430 kişiyi seçip 36 aylık ücretsiz eğitim sürecine başlattık.
Proje odaklı bir eğitim, öğrencilerin bir saati bile bir şey üretmeden geçmiyor. Atölyelerinde robotik, kodlama, elektronik, nesnelerin interneti, siber güvenlik, yapay zeka, makine öğrenmesi, imalat teknolojileri ve tasarım, İHA yapımı gibi dersler var ve mutlaka somut projeler üretiyorlar.” Küresel adalet için milli teknoloji hamlesi
Selçuk Bayraktar, Milli Teknoloji Hamlesi’nin fitilini İHA’lar ateşlediklerini ancak ileriye doğru yürürken kendi inançlarımızdan asla ödün vermeyeceğimizi söylüyor: “Bugün kullandığımız tüm teknolojinin kökeninde savunma sanayii vardır. Özellikle ABD’nin hegemonyası ve kendi kurduğu düzeni devam ettirebilmek için bulduğu teknolojidir. Sonrasında sivilleşip dünyaya yayılıyor. Biz hegemonya kurmak için teknoloji üretmek istemiyoruz. Adalet, eşitlik herkese kolaylık getirsin diye istiyoruz. Biz bu değerlerle yola çıkıyoruz. İnancımız gereği etik ve ahlaki olacağız. Bir tane yalan bulaştıracak olsak yani bir halka zayıf olsa o uçak uçmaz. Gökyüzü yalan kabul etmez, hesaba karışmış bir yanlış uçağınızı düşürür ve bedelini en ağır şekilde ödetir. Uçan arabalara bineceğiz
Beni fazlasıyla heyecanlandıran ise vakfın teknoloji alanındaki gelecek planları. Mesela 2030 yılında her yerde otonom araçları görecekmişiz. Bilgisayarın araba olması yani. Bir de uçacaklar. Şu an hayal gibi gelse de buna kesin gözüyle bakılıyor. Vakıf olarak da bu otonom araçlar üzerine çalışılıyor. Katma değer bunlardaymış çünkü. Yani sadece icat eden, üreten olmak yetmiyor. Bunları satabilmek yani girişimcilik de ayrı bir alan. Vakıf girişimciliği de destekliyor. Hedefimiz 20 yıl sonrası
Başarıyı getirecek olanın mevcut teknolojiyi değil 20 yıl sonrasının teknolojisini yakalayabilmek olduğunu söyleyen Selçuk Bayraktar, “16. Yüzyıla kadar teknolojide ilerideyken sonrasında gerilemeye başladık. Bu da nesilden nesile aktardığımız bayrak yarışında hep geride kalmamıza neden oldu. bu yarışta dünyayla aynı hızda koşarsak yine hep geride kalacağız. Önde koşmamız gerekiyor ki, ilerleyebilelim ve daha hızlı koşabilelim. İnsanlı uçak üretimini geçmişte kaçırdık mı, o zaman bunu üretmek için uğraşmayacağız. 20 yıl sonra ne olacak ona odaklanıp geliştirmemiz gerekiyor. Teknolojide kırılma noktalarını görüp onlara odaklanmalıyız. Stratejik alanları belirleyip peşinden gitmeliyiz. Mevcudu değil geleceği yakalayabildiğimizde dünyaya da teknoloji satabileceğiz” diye konuşuyor. Üreten gençlik geliyor
Türkiye’de eğitim sistemi yıllardır tartışılıyor. Bununla ilgili hükümetin girişimleri de var.
Bayraktar’a “DENEYAP atölyeleri bir örnek olabilir mi?” diye soruyorum. “Eğitimle ilgili tartışmaların gündemde olması olumlu bir durum ama biz tartışmaların doğru zeminde gitmediğini görüyoruz. İşin özü sadece seçme sınavının kaç tane olacağı ve kaç soru sorulacağı değil. İşin özü, genç nüfusu sahip bir ülkenin milyonlarca gencinin nasıl yetiştirilip nasıl yönlendirileceği meselesi. Gençlerin yüzde yüzünü nasıl kazanıp, ülkesi için nasıl üretken hale getirebiliriz konusuna kafa yormamız lazım. Bizim gençlerimiz en iyi okullarda bile eğitim görseler 25 yaşına kadar hiçbir şey üretmeden zaman geçiyorlar. 25 yaşından sonra hadi bir şeyler üret diyoruz. Vakfımızın amacı, denemekten yapmaktan çekinmeyen gençler yetiştirmek” diye anlatıyor.
Üretken, meraklı, teknolojiyle barışık nesle yol gösterecek olan kadro da önemli ama bunu oluşturmak da zor. Bu konudaki yaklaşımlarını da şöyle açıklıyor Bayraktar:
“Boğaziçi, İTÜ, YTÜ gibi üniversitelerden öğrenciler ortaokul ve lise öğrencilerine eğitmenlik ve koçluk yapıyorlar. Ortaokul veya lisenin ilk yılında Deneyap programlarına kabul edilen bir öğrenci 36 ay ücretsiz eğitim görüyor. İlk 18 ay derslerin yoğun olduğu, ikinci 18 ay ise ulusal ve uluslararası teknoloji yarışmalarına katıldıkları bir süreç geçiriyorlar.”
Konuştukça desteklenen öğrenciler arasında uluslararası başarılara imza atanlar olduğunu öğreniyorum. Bu yıl, desteklenen 25 takımın 8’i uluslararası yarışmalarda derece almış. Bir üniversite takımımız Japonya’da düzenlenen Dünya Robotik Şampiyona’sında 5 dalda birden birinci olmuş. Bir ortaokul öğrencimiz ise Euroinvent yılın genç muciti ödülü almış. Gurur duymamak mümkün değil.
Teknoloji alanında bu projenin bir fitili ateşleyeceğini söylüyor Selçuk Bayraktar. “Hedefimiz çok yönlü, yenilikçi, üretken, dışa dönük, takım çalışmasına yatkın ve elbette ülkesi ve insanlık için çalışan gençler yetiştirmek” diye de ekliyor.
BAYKAR Genel Müdürü Haluk Bayraktar, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar ve Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Kacır İcat eden çocuklar
T3 Vakfı yakın zamanda pek çok yeni bilim merkezi açacak. Selçuk Bayraktar yakın gelecekteki hedeflerini şöyle anlattı:
* Türkiye’nin en büyük çocuk üniversitesini kuruyoruz. 2018’de açılacak. Astronomi, ekoloji, matematik, fizik, kimya, teknoloji, drama gibi atölyeler, keşif alanları bulunacak. Hafta sonları üstün yetenekli çocuklar, hafta içleri okullardan gelecek tüm çocuklar atölyelerden yararlanacaklar. Çocukların merak duygularını tetiklemeyi, onları başka bir dünya ile tanıştırmayı hedefliyoruz.
* İstanbul’un ilk bilim merkezinin kurulum süreçlerine destek oluyoruz. Üsküdar Bilim Merkezi yılda 500 binden fazla insanı ağırlayacak, Haliç Tersanesi’nde İBB tarafından kurulacak Bilim Merkezi’nin ise yerli ve yabancı bir milyondan fazla ziyaretçisi olacak. Bilim Merkezleri çocuklara bilimi sevdirmek, çok kompleks ürünlerin ardında temel bilim yasalarının bulunduğunu göstermek için muhteşem yerler.