29 Mayıs 2012 tarihinde THY’da 305 Eylemi olarak tarih sayfalarında yerini alan eylemin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra, 15 Mayıs 2013 tarihinde Hava-İş ikinci defa yasal bir greve çıkıyordu. İşveren ise lokavt ilan etmeyerek kapıları açacağını ve herkesin gelip çalışabileceğini açıklıyordu.
14 Mayıs 2013, Pazartesi günü iş yerine geldiğimde herkes birbirine ‘’Greve çıkacak mısın?’’ sorusunu soruyordu. Aslında bu çok anlamsız ve de can acıtıcı bir soruydu. Sendika toplu iş sözleşmesi sürecinde işveren ile anlaşamamış, yasal prosedür süreleri tüketilmiş ve grev günü gelip çatmıştı. Çalışanların böyle bir soruyu birbirlerine sormaları aslında grevin nasıl başlayacağının, daha doğrusu başlayamayacağının göstergesiydi. Yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
O dönem yürüttüğümüz sendikal çalışma içerisindeki arkadaşlarımızla bir gün önce bir araya gelmiş, Ankara, İzmir ve diğer istasyonlar ile irtibat kurulmuştu. Ama tüm birimlerden gelen haberler maalesef hiç iç açıcı değildi. Neredeyse hiçbir istasyonun greve katılmayacağı haberleri kesinleşmiş gibiydi. En önemlisi ise Uçuş İşletme’nin ne yapacağıydı. Oradan gelen bilgiler de farklı değildi.
Emek Meclisi ismini verdiğimiz sendikal mücadele oluşumumuzun toplantısında; Uçuş İşletme ve diğer birimlerde çalışan Emek Meclisi üyesi yaklaşık 30 civarında arkadaşımız da ağırlıklı olarak greve çıkmayacaklarını açıklamışlardı. Toplantıda herkes benim ne diyeceğimi merakla bekliyordu. Çok üzgündüm çünkü sendikal mücadele için yola çıktığım arkadaşlarımın grev gibi bir konuda benden farklı düşünmeleri beni derinden yaralamıştı. Ancak yapacak bir şey yoktu. Sadece titrek bir ses tonu ile dudaklarımdan şu cümleler döküldü:
‘’Bu greve bir tek kişi dahi çıksa o kişi ben olurum’’, dedim ve oturdum.
Toplantıda greve çıkmak ile çıkmamak arasında bocalayan bazı arkadaşlarımın gözlerinin dolduğunu bugün gibi hatırlıyorum. Aslında bize ölümü gösterip sıtmaya razı ettiklerini hepimiz biliyorduk. Demokratik haklar çerçevesinde yasaların işçilere tanıdığı en kutsal ve caydırıcı hak olan yasal grev silahının işçiler tarafından reddedilmesi olacak şey değildi! Nasıl bu noktaya gelmiştik, dönüp geçmişe bir bakmak gerekiyordu. Türkiye işçi sınıfının ve Hava-İş Sendikası’nın 1990 ‘larda başlayan ve bugüne kadar gelen uygulamalarının sonucu değil miydi bugün yaşadıklarımız?
İşçiler yorulmuş, inançlarını kaybetmiş, kızgın ve yılmışlardı. Her direniş ve grev mücadelesinin sonunda hep kaybeden taraf olmuşlardı. Sütten ağzı yanan işçi sınıfının yoğurdu üfleyerek yemesi kadar doğal bir şey yoktu aslında. Bu yüzden de grev silahını kullanmaktan imtina ediyorlardı.
15 Mayıs sabahı greve çıkma kararı vermiş bir işçi olarak işyerinin servisine binmeyi onurlu bulmadığımdan işyeri servisini kullanmadım. Bu nedenle havalimanına gelmek için sabah beşte yola çıktım zira evim ile işyeri arası yaklaşık 70 kilometreydi. Minübüs, otobüs, metrobüs, vapur. Uçak hariç bütün ulaşım araçlarını kullanarak saat 07:45 civarında işyerine geldim.
B Kapısı, Teknik, yemekhane derken Bilgi Teknolojileri Başkanlığına geldiğimde kapıda bulunan güvenlik görevlisi arkadaşlar ile selamlaştım. Kendilerine ilk sorum “Kimse geldi mi?” diye sormak oldu. Güvenlik görevlisi arkadaşlar, müdür ve başkanların erkenden geldiğini bazı teknisyen ve memur arkadaşlarında gelip içeri girdiğini söylediler. Arkasından sendika temsilcilerini sordum ama görmediklerini söylediler. Kapıda beklemeye başladım. Peşpeşe gelen servislerden inen personelin bir çoğu ürkek bir ceylan gibi etrafa hiç bakmadan koşarcasına işyerine gidiyorlardı.
Beni görmezlikten gelip acele ile içeri girenlerin yanında bazıları da yanıma gelerek greve çıkmak istediğini ancak bu şartlar altında greve çıkamayacaklarını açıklamaya çalıştılar. Yüzlerinde korku ve utanca ilave olarak tanımlayamadığım başka bir ruh hali daha hakimdi.
İşlenen bir günah vardı ancak kimse bunu üstüne almak istemiyordu. Ben onların gözünde bunu üstlenmiştim ve onların vicdanının ortada duran haliydim. Ancak çalıştığım binadaki hemen herkesin gözlerinde gördüğüm şey benim greve çıkmamın çok doğru bulunduğuydu. Bunu onların gözlerinde okumam belki de benim tek teselli kaynağımdı. Yıllardır verdiğim işçi mücadelesinde işçilerin bana yakıştırdıkları greve çıkmamdı. Buda benim madalyamdı ve grev bayrağını sonuna kadar taşıyacaktım. Ancak gelin görün ki sendika ve sendikacılar böyle düşünmüyordu.
Niye mi, diye soracak olursanız açıklayayım; İşçiler grev sabahı işyerlerine girmeye devam ederken sendika temsilcisi iki arkadaş da geldi. Ben de onları görünce bina girişindeki güvenlik kulubesine gittim. Selam verip hatırlarını sordum. Grev nöbetinin nasıl olacağını, düzenleme yapıp yapmadıklarını sorduktan sonra, sakıncası yok ise ilk grev nöbetini tutmak istediğimi belirttim. Ses tonu sanki sen niye greve çıktın, der gibi olan işyeri sendika baştemsilcisi olan arkadaş, grev nöbetini düzenlediklerini ve ilk nöbeti kendisinin tutacağını belirtti. Ben tekrar söze girerek ve tamam, diyerek onlardan sonra nöbeti benim devralacağımı belirtip kendim için bir grev sözcüsü gömleği talep ettim.
İki temsilci arkadaş önce göz göze gelip sonra biraz sağa sola baktıktan sonra içlerinden biri “Grev gömleği yok. Sadece iki tane var ve onlar da bizim için.” dedi. Ben tekrar son bir hamle ile, “Olur mu öyle şey? Buraya sadece iki grev gömleği yetmez. Ben de istiyorum, lütfen temin edin.” diye ısrar ettim. “Tamam, biz sendikayı arayalım, sana da bilgi veririz.” dediler.
Ancak tavır ve davranışlarından bana grev gömleği vermek niyetinde olmadıkları oldukça aşikardı. Dışarı çıktım kulübeden, öfkelendim üzüldüm ancak belli etmedim tabi. Beklemeye başladım.
Grev gömlegi benim için sadece üstünde grev gözcüsü yazan yazıdan ibaret değildi. Grev gömleği bu ülke işçilerinin alın teriyle yaratılmış kurumlarının üç kuruşa yerli ve yabancı sermaye güçlerine karşı halkın mücadelesi ve sembolüydü Grev gömleği; Zonguldak Madenleri, Şişecam, Petrol Ofisi, Seka, Şeker Fabrikaları demekti.
GREV GÖMLEĞİ 1 MAYIS 1977 TAKSİM DEMEKTİ, KAVEL GREVİ, VE 15-16 HAZİRAN BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞLERİ DEMEKTİ. GREV GÖMLEĞİ, SOMA MADENCİSİ, HAVAŞ GREVİ, PİLOT EYLEMİ, 1991 GREVİNDE ATILAN İŞÇİ ARKADAŞLARIM DEMEKTİ.
GREV GÖMLEĞİ, ALINTERİ, GÖZYAŞI VE ÇOCUKLARIMIZIN BU ÜLKEDEKİ YARINLARI DEMEKTİ. YANİ GREV GÖMLEĞİ ASLINDA SERMAYEYE KARŞI İŞÇİLERİN KURTULUŞ SAVAŞINI TEMSİL EDİYORDU. ONUN İÇİN ÇOK AĞRIMA GİDİYORDU.
Öğleye doğru işyerindeki arkadaşlardan güvenlik kapısına gelip bana çay, yiyecek getirenler olmuş ve bu arkadaşlarla gelişmeler hakkında sohbet etmiştik. Diğer iki arkadaşın grev gömleği giydiğini görenler, benim giymediğimi görünce “Sen neden grev gömleği giymiyorsun?” diye sormuşlar, hatta bazıları “Greve çıkmadın mı?” diye sormadan da kendini alamamıştı.
Ben de sendikanın grev gömleğini eksik gönderdiğini, bana da bilahare göndereceklerini söylüyordum.
Akşama kadar o grev gömleğimin gelmesini bekledim. Sendika temsilcilerine her telefon geldiğinde grev gömleğim ile ilgili bir gelişme olduğu ümidiyle akşamı ettim. Ancak mesai bitiminde personel yavaş yavaş servislere doğru yönelmeye başladıklarında ben hala grev gömleğini üstüme giyememiştim.
Bu arada grev başarısız olmuş, uçaklar uçuyor ve hatta havalimanında uçuş rekorları kırılıyordu. Ben bunları düşünmek yerine bir çocuk gibi grev gömleğimin gelmesini bekliyordum. Boşuna bekleyecektim, zira mesai bitip de personel gittikten sonra baş temsilci olan arkadaş da gitti ve ben temsilci olan arkadaşın yanına giderek grev gömleğime ne olduğunu, sendikadan haber gelip gelmediğini sordum. Temsilci olan arkadaş biraz da utanarak alçak bir ses tonu ile Hava-İş Sendikası’nın Teşkilat Sekreteri ile görüştüklerini ve talebimi ilettiklerini ancak benim için grev gömleği göndermeyeceklerini söyledi.
Ben zaten sendikacıların benimle ilgili düşüncelerini biliyordum. Onlara yıllardır muhalefet ettiğim için beni sevmediklerini, yalan yanlış birçok şey söylediklerini ve bana karşı iyi niyetli olmadıklarını da biliyordum. Ancak greve çıkan bir işçiye grev gömleği vermemelerini gerçekten anlayamamıştım.
16 bin civarında üyeye sahip bir sendika greve çıkıyor, bunun 15 bin civarındaki üyesi sendikanın aldığı bu yasal grev kararına uymuyordu. İşverenin gelin çalışın, demesine rıza gösterip işyerine girip çalışıyorlardı. Hal vaziyet böyle iken ben sendikanın kararına uymuş ve greve çıkmıştım.
Anamın ak sütü kadar helal bildiğim emek mücadelesinde onun simgesi grev hakkına saygı göstermeyen işvereni biliyoruz. Türkiye işçi mücadelesi tarihi bu örneklerle dolu. Ancak greve çıkan bir işçiye, onun simgesi olan grev gömleğini hak görmeyen sendikal bir anlayışı ilk defa görüyorduk.
Bunu niye yaptıklarını sonra anladım tabi. Grev başlamış ancak başarısız olmuştu. İçinde bulunduğumuz senenin sonunda da sendika genel kurulu vardı. Sendikacılar hesaplarını buna göre yapmışlardı. Muhalif bir işçi olarak benim grevde olmam onlar için pek muteber değildi.
Onlar istiyorlardı ki ben de diğer işçiler gibi girip içeri çalışayım ve beni grev kırıcı bir işçi olarak kamuoyuna lanse etsinler. Ancak bekledikleri olmayacaktı. Bu grev sonsuza kadar sürse dahi ben, daha önceki gibi bu greve de katılmaya kararlıydım. Onların bilmedikleri de buydu.
İş yerlerinde gezdiğimde arkadaşlarım bana “Ali Bey, sen grevde değilmişsin ve işveren senin paranı ödüyormuş.” anlamında sorular soruyorlardı. Ben de bunun üzerine “Arkadaşlar, SGK sicil numaram şudur. SGK sayfasına girip bu numara ile sorgulayın. Orada greve çıkıp çıkmadığımı görürsünüz.” diyordum. Grevin beşinci ayında internetten aldığım SGK sorgulama sayfasını yanımda taşıyor ve soran arkadaşlara gösteriyordum. Yani beş aydır grevde olduğum halde sendikacıların kara propagandası nedeniyle ben çıktığım bir grevi işçilere kanıtlamaya çalışıyordum. Daha da komik olanı bu soruları greve çıkmayan işçiler soruyordu.
Hatta Ankara Şubesi’nin Genel Kurulunda ön sıraya oturmuş üç tane Hava-İş Genel Merkez yöneticisine tüm Ankara Hava-İş Şube üyelerinin önünde sordum. “Sendikacı arkadaşlar, size soruyorum; Ben grevde miyim, değil miyim?. Salondan çıt çıkmamış ve tekrar sormuştum, Cevap istiyorum! Ben grevde miyim?. Yine cevap çıkmadı, utanma ve sıkılmaları olmayan bu insanlar salondan hiç bir şey diyemeden ayrıldılar. Çünkü onlar da gerçeği biliyorlar ve yalanları yüzlerinden okunuyordu. Ankara Hava- İş Şube Genel Kurul kasetinde bu konuşmalar mevcuttur ve tarihe geçmiştir.
Grev gömleğim geldi mi,diye merak edenlere söyleyeyim. Evet, grev gömleğim geldi. 7-8 Aralık 2013 tarihinde Hava-İş Genel Kurulu’nun olduğu gün bütün bu süreçleri bilen ismi emek mücadelesi kadar güzel bir kadın işçi arkadaşım, bu grev gömleğini Genel Kurul günü getirip bana teslim etti.
Sevdiğine kavuşur gibi kavuştum grev gömleğime. Kokladım, sarmaladım ve çantama koydum. Akşam eve gittim, eşime ve çocuklarıma o ana kadar anlatmadığım grev gömleğimin hikayesini anlattım.
Bana grev gömleğini vermeyen o iki temsilci arkadaşım, ben THY’den atıldıktan sonra da çalışmaya devam ettiler. Grev gömleğimi vermeyen Hava-İş eski yönetimi de bugün ne yapıyor, bilmiyorum? Hepsine selam ve sevgilerimi iletiyorum. İş ve aile hayatlarında mutluluklar diliyorum. Olur da bir daha sendika temsilcisi olurlarsa ve sendikaları greve çıkarsa muhalif işçilere grev gömleği vermemek gibi bir hataya düşmesinler.
İşçi sınıfı tarihi bunu affetmez. Bugün dolabımın en güzel yerinde sakladığım, 15 Mayıs 2013’te bana verilmeyen ve bir kadın işçi arkadaşımın bana armağan ettiği grev gömleğim; Hava-İş tarihindeki işçi mücadelesinde greve çıkan ve sendikası tarafından grev gömleği verilmeyen bir işçiyi temsil ettiği için tarihe gülümseyerek bakıyor.
Saygılarımla..
30 Yorum
- Yorumların Sıralanışı
- Yeniden Eskiye
- Eskiden Yeniye
Kargosu, sen neyin kafasını yaşıyon, hiç takip ettinmi yazdıklarımı? Ben çalışmıyom artık şirkette,birdaha yazıveremde sen de anlayıver artık. Benim sorduğum soruya senin verdiğin örnekte pek bi komik olmuş. Senin dediğin kişiyi tanımamda yorum da yapmam. Amma tanıdığım kişi hakkında konuştum,halen iddiamda kararlıyım, senin kadarda saçma savunmalar içinde değilim, senin dediğin şekliyle Yanlıbal ın yanında duran Ali Bey in yol arkadaşlarını sorguluyorum…
Hala temsilciysen Ali Kemal Yanlıbal’ın adamısın demek ki. Bu da Ali Gülçiçek’e neden bu kadar desteksizce saldırdığını ve yüz yüze gelmekten kaçtığını zaten yeterince açıklıyor. Yok, 2013’te temsilci idiysen o zaman da Ayçin’e muhalifti diye saldırıyorsun. Kalkmışsın yok Recep onun arkadaşıydı, emekliliğini 6 sene uzattı falan filan yazıyorsun. Uçuş İşletme’de herkesin tanıdığı lise mez unu ve yabancı dil bilmeyen bir muhasebe şefi bir hanımefendi vardı. Tam 7 defa uzattılar emekliliğini. O da mı Ali Gülçiçek’in arkadaşıydı? Saçma sapan şeylere inanıp yazacağına yüzüne karşı konuş ve öğren gerçekleri. Tabi işine gelirse.
Beni tanıyan tanır zati arkadaşım, isim yazmama da gerekyok, biçok işçi kılıklı gibi lakapda kullanmam. Yüreğin yetiyosa sen yaz ismini, hergun farklı isimnen yazıp duruyon…Yazdıklarım acıttı bayağı belli…Ali bey den şunu öğrenmek istiyorum. 27 yıl Thy de çalıştım diyorya, emekliliği hangi yıl hakettiydi acep? thy deki 27.yılındamı yoksam 24 yada 25.senesindemi? Ben, kankası ve dava arkadaşı recep i biliyom, emekliliğini hakettikten enaz 6 sene sonra emekli olması için kulağına üflendi. onun işlerini yerine yapabilecek adam bulamadılar mı yıllarca nedir? Yoksa, maaşını hak etmesi için yaptığı işlerin mevsimimi anca bitti?
Ali bey işten atılırken,Sen bir yerlerinden ter akıtarak çalışmaya devam et sevdiğinin temsilcisi.Yüreğin varsa adını yaz endamını görelim….
Ali Bey, sizin dürüstce ve sadece doğruları yazabileceğinzi hic dusunmuyorum. O sebeple samimiyetinize de inanmıyorum.Bakın bu yazınızda bile verdiğiniz saat bildirgesinden anlattığıınız olaylara kadar kendinizle celişiyorsunuz ve hiç kimsenin şahsi malı olmayıp her mucadeleci iscinin en fazla 24 saat aralıksız uzerinden cıkarmadığı bir grev önlügünü size vermediklerini iddia edip dram cıkarıyorsunuz. Sonrada arayın konuşalım,samimi olalım. Yok arkadaş, hiç gerek yok. Benim mucadelemi baltalayan ve işverenin adamlarını işçilerden daha çok kendine yakın hisseden ve diyaloğunu bu yonde geliştiren biriyle hiçde samimi olmam, yaşananlar üzerine fikirlerimide paylaşmam. Ayrıca, birşeyide ekleyeyim. Bu siteyide sizin yazılarınızıda takip eden biri degilim. Halen işyerinde calışan arkadaşlarım aradılar,sizin grev için yazdığınızı soyledilerde oyle okudum.bir iki yazınızı daha okudum.Hepsinde de, ben cok haklıydım-hep haklıydım, atilay hata yaptı, ben sutten cıkmış ak kaşığım diyonuz. Bi kendinize de bakacakmısınız, geçmişe gidip kimlerle kolkola girdiğinizi ne hatalar yaptığınızı,açıkca yazacakmısınız, çok merak ediyorum.
Emekci bayan, hiç bir amatör yönetici greve çıkıpta üçgün sonra işine dönmedi,yanlış bilgi vermişler size. O dönemki amatör yöneticilerimizin üçüde 2012 senesinde birer birer işten atıldılar.Vallahi bt i bilmem ama bizim birimde greve çıkmayan arkadaşların standart gerekceleri, evimin taksidi var,arabamın taksidi var,çocukların özel okul taksidi var, bizim oğlanda Teknikde onu işten atarlar, bizim hanım hamile ,ailem izin vermiyor, ben yeni evlendim borcum çok…Grevdeyken, benim bildiğim 3-4 arkadaş nişanlandı, iki arkadaşımda evlendi. Çocuğu doğan arkadaşımızda oldu, ameliyat olanda, kalp krizi geçirende. Hepsinde de birlikte omuz omuza kaldık…Herşey o kadar insanların gözünün önünde yaşanırken, herkesde herşeyi biliyorken, hep birilerinin sırtından geçinmeye alışmış Emekcinin greve çıkması yürek işidir yürek. O yürekte herkeste yokmuş besbelli, biz de geç anladık…Boşversenize.
Kargocu, baştan sona yanlış tahlil yapıyon emekci. Ali Bey Hamdinin has adamıydı :)
Kavgaya gürültüye ispata gerek yok herkes bizzat yaşadı o günleri biliyor. Temsilci sendikasının eli ayağı ve yüzüdür. Eğer sendikan bir karar alıyor ve sen onun arkasında duramıyorsan zaten temsilci sıfatını da olduğu yerde bırakacaksın. Ama en önemlisi sendikanın işçilerle arasındaki köprü vazifesini doğru yapamıyorsan ve sendika yöneticilerini yanlış bilgilerle besliyor yönlendiriyorsan aldıkları her kararda en az onlar kadar da sorumlusun temsilci kardeşim. Maalesef Ayçin yönetimi’nin çöküşünün temelinde de bu vardır temsilci mekanizmasının doğru işlemeyişi son dönemlerinde. E şimdikilere değinmiyorum bile malumun ispatı. Greve giderken o yolculuk boyunca diğer departmanları bilmem ama bt temsilcileri neredeymiş?bölümleri gezmiş mi?toplantılar düzenlemiş mi bt de? işçileri bilgilendirmiş mi ya da aynı işçilerin sorunlarına ikazlarına çığlıklarına cevap vermiş mi?
Ben grevin 3.günü grevden dönen amatör yönetici de gördüm hiç çıkmayan temsilci de onları ne yapacağız peki??
Özetle işin ekmeğin dini imanı ırkı olmaz.Ben bunu SEKA satıldığı’nda direnen işçilerin pişmanlığında öğrendim gözlemledim.
BİR OLDUK U Kİ İŞYERLERİNDE GREV DE TAM OLACAKTIK??
Grev önlüğü nöbetleşe takılır doğru . Ama Ali Bey’e ne kimse nöbet devretti ne önlük verdi yokmuş kabul ettiler kendisini bu doğru muydu peki??
Ya daha temsilci kişilik işçİ içinde ayrım yapıyor bu benden bu benden değil diyorsa e o zamn hadi hep beraber YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ YAŞASIN ÖRGÜTLÜ DAYANIŞMAMIZ eller havaya … Boşversenize
Arkadaşım, 29 Mayıs 2012’de altyapısı sağlam olmayan bir eyleme seni sürükleyen kim? O zamanki sendika yöenticleri. Yani Atilay Ayçin ve ekibi. İşten çıkartan ve devletin polisini üzerinize süren kim? Hamdi Topçu ve ekibi. İşbu haldeyken sen neden tüm kinini greve çıkan ve her iki yönetici grubuna da muhalefet eden bir işçi olan Ali Gülçiçek’e kusuyorsun?! Daha mı kolayına geliyor? Sendikanın Taksim Satış Ofisi önündeki eylemine destek için gittiğinde o zamanki sendika yöneticilerinin ve yanlarındaki bazı tetikçi işçilerin tek yakaladıkları Ali Gülçiçek’e nasıl saldırdıklarını ve karakolluk olduklarını biliyor musun? Buna rağmen dış hatlara gelip tekrar bir olaya mahal vermemek ve orada çıkacak bir olayın oradaki varlık sebebinizin önüne geçmemesi için oraya gelmediğini hiç düşündün mü?
Sen ne anlatıyorsun Ali Bey. 15 Mayıs gecesi, atatürk hava alanı dış hatlardan genel müdürlüğün önüne kadar nasıl sürüldük sen biliyormusun? Bir yıldır, işten atıldıkları mesajla kendilerine bildirilen arkadaşlarımızın direndiği yerden bizi atmak isteyen devletin polisinden ne dayak yedik biliyormusun?Bilemezsin, sen hiç bir safhasında yoktun.THY de grev gece 3 te başladı Ali bey sen ne anlatıyorsun.Sabah 5 te yola çıkıp görev yaptığın işyerine gelmeye çalışmışsın, boşuna. Ebi nin yiğit ve onurlu temsilcilerine laf etmeden önce bi düşün ve kendi yaptıklarına bak.. O arkadaşlar gün dönümünden beri bizimle dış hatlarda mücadele etti o gün, devletin polisinden dayak yedik birlikte.Sonra da gece ışımadan iş yerlerimize dağıldık, saat 3 bile değildi…Madem bi işe soyundun ve yazı yazmaya karar verdin burda, bari gerçekleri yaz..Ben artık THY de değilim ama o greve katılan arkadaşlarım şahittir, halen Tk da çalışıyorlar, hiçbiri de inkar edemez, O grevden öğrendiklerini ve hayatlarını nasıl değiştirdiğini. Ve hepsi bilirler Ebi nin o dönemki öncülerini.Vallahi ben de biliyorum onların ne delikanlı olduklarını, hiç eyvallah demediler.
Herşeyden önce hakkını teslim edelim herkesin. Biz,greve çıkmayanlar, çok büyük hata ettik, ömrüm boyunca, bu son dakika hatamı hiç unutmayacağım. Bir de , sabahın altısında sırılsıklam olmuş E. Beyin çatık kaşlı bakışını…O sabah çok ağlamıştım. :(
Seninkisi bir “Gömlek” hikayesi…İlk okul yıllarında sınıf başkanlığına aday olmuşmuydun?Çok merak ediyorum..
Değerli okurlar, öncelikle göstermiş olduğunuz ilgiye ve eleştirilerinize teşekkür ederim. Airline Haber yorumlarınızı aynen yayınlamaktadır. Ancak ben sizleri yakından tanımak isterim. Bana mail veya telefonla ulaşabilirsiniz. Hava-İş sürecini birlikte konuşup yine sansürsüz bir şekilde yayınlayabiliriz. Böylece doğruları herkesin görmesini sağlamış oluruz. Bu şekilde bir iletişimle çoğu şey eksik kalıyor.Tarafların hepsi bir arada olursa daha iyi olur diye düşünüyorum. Meraklısına da son bir not; 1989 yılında Atilay Ayçin’in kazandığı sendika seçimindeki ‘Sosyal Dayanışma Muhalefet ” bildirilerini de THY matbaasında basmıştık. Bu yüzden sanırım geçmişe dair çok az şey biliniyor. Bunları ve başka bilinmeyenleri de birlikte konuşabiliriz. Ben tarihe not düşmekten yanayım. Öfkeli değilim, niyetim kimseden hesap sormak değil. Aramanızı bekliyorum.
Öncelikle eleştirilere karşı gösterdiğiniz demokrat tavrınız için teşekkürler. Kimse kimseye hakaret etmedikçe fikirlerini,düşüncelerini söyleyebilmeli geçmişte şahit olduklarını özgürce yorumlayabilmeli. Bence yorumların hemen hepsinde doğruluk payı var. Karşılıklı görüş alış verişi bence de yerinde olur gerçek havacı ve emekçiler tanışmış olurlar. Ayrıca evet bildirileriniz thy matbaasında basıldı doğru mu bence yanlış ancak ona gelene kadar daha neler var neler. Aklıma geldi, mevcut sendika başkanı geçenlerde bir açıklama yaptı ve dedi ki ‘ geçmişe sünger çektim ‘ neden acaba hiç merak eden oldu mu? Hani sendikada eski parayla 2 trilyonluk yolsuzluk vardı hesap soracaktı ne oldu da birden geçmişe sünger çektim dedi? Kimin parasının hesabı için o lafı ettiğini söylesin de bilelim. Eşinin doğum iznindeyken müfettiş yapılması, feto nedeniyle thy’den atılan adamın sendika’ya yönetici olması,diğer bir yönetici sözde dindar,eski imam’ın otellerde yediği haltlar vs bence bunlar yorumlarda belirtilen matbaa olayından çok daha önemli. Hepsi,herşey medenice tartışılmalı,yazılmalı,yorumlanmalı zira sendika da bizim aidat da şirket de emek de. Saygılar,hürmetler.
Sevgili kardeşim. Airlinehaber deki özel dosya haberlerine bakarsanız mevcut sendika yönetiminin yediği her halt yazılmış. Adamlar birde son bölüme ,itirazı olan yazısını yollasın tekzibe gerek bile yok aynen yayınlarız diye hodri meydan yapmış. Bu son bölümün ardından aylar geçti tık yok. Yani adamlar yazılanları kabul ediyor. Ali bey bu kadara açık ithamlardan sonra aynı konuya neden girsin ki. Safa beyi tanırız elinde belge olmadan mümkün değil suçlama yapmaz. İtiraz etsinler ki belgeleri yayımlasınlar. Benim duyduğum bu belgelerin taaa Cumhurbaşkanlığına kadar yollanması. Bakalım yargı neye karar verecek.
Hayır Ali Bey, benim yaptığım yorumu yayınlanmadı.
Yorumlar her ne kadar Ali Gülçiçek’in yazısına yapılsa da yorum onaylarını kendisi değil, Editör yapıyor.
Bizde grev nöbeti tuttuk, grev gözcüsü yazan yelek giydik. ama kimse bize fazladan grev gözcüsü önlüğü vermedi. Havaişte böyle bi adetmi vardı Ali bey? Yani, greve çıkan üye kadar önlükmü yapılmalıydı? Ben nöbetimi bitirip yeni gelen arkadaşıma önlügüde teslim ederdim… Arkadaşınız çalmış desenize önlüğü.
Çok değil4 yıl önceydi, dün gibi hatırlıyorum. Saat 6 da Bilgi teknoloji binasının önüne kadar servisle getirildik diğer arkadaşlarla birlikte.. Temsilciler ordaydı ve parkartta asılıydı… Utancımdan yüzlerine bakamamıştım.
Grev öncesi sözde toplantınıza ben de katılmıştım, size inanmış bir arkadaşım sayesinde, öyle sayıda 30 değildi hani, mubalaa etmeyin.O size inanmış dava arkadaşlarınız ne demişti, dürüstce diyiverin,hadi!Hepsi, greve çıkmayalım,grev başarısız olsun ki Aycin bitsin demedi mi?Sonuçta, hiç biri greve çıkmadı, beni o toplantıya getiren arkadaşımda. Ama ben çıktım, 7 ay süresincede grevde kaldım, halen de onurlu bir şekilde o günleri anlatıyorum her uçuşumda.Sizin greve çıkışınızda çok göstermelikti. Sahi siz nasıl oluyorduda grevde olmanıza rağmen tüm THY ofislerine girebiliyordunuz?Babamın sağlık sigortası kesilmesin diye genel mudrlukteki sigorta ofisine bile girmeme izin verilmemişti ama siz hemen her gün oraya giriyordunuz sorunsuz bir şekilde. Uçuş işletme delege seçimleri öncesi de tüm broşürlerinizi genel müdürlükteki matbaada bastırdınız, bilmediğimi sanmayın.O çok kıymetli şef dava arkadaşınız benim de eski mesai arkadaşım,itiraf etti bir dost meclisinde.THY yönetimi ve diğer muhaliflerle yaptığınız toplantıları da itiraf etti.Siz de gelmiş , bana grev gözcüsü önlüğü vermediler diyosunuz,bunun adı demagoji yapmaktır.Siz gerçekten greve çıkmadınız ki. Siz, çalışanların haklarını koruması yolunda bilinçlenmesine katkı sağlamadınız ki, sağlamak isteyenlere de köstek olma çabasındaydınız.Siz, size inananları bile kandırdınız. O onurlu grev süresinde ve genel kurul sürecindeki çirkinlikleri hatırlayınca, Ayçin bey ne kıymetli bir şahsiyetmiş demiştim, halen aynı fikirdeyim…Sahi, o ismi emek mücadelesi kadar güzel olan kadın işçi arkadaşınız greve çıkmışmıydı?
thy üst yönetimi ile muhabbeti iyi olan emek meclisinden yakın arkadaşı seçim akşamı sendika binasına gidip tatlibal’ı kutlamıştı ertesi gün de genel müdürlükte ‘bizim çocuklar kazandı’ diye gülerek geziniyordu hiçbir şeyden haberi olmayan millet de şaşkınlıkla bakıyordu. tek başına bu bile neyin ne olduğunun göstergesi aslında. bunu o zaman şirkette olan hemen herkes biliyor ama ne hikmetse grevden,haktan,hukuktan,dürüstlükten bahseden yazar bilmiyor. ne diyebiliriz ki ?
Yazınızda, kendinizle de çeliştiğiniz yanlış bilgiler var Ali Bey. Temsilci arkadaşlarımız , dürüst ve akıllıi,örnek insanlardı, halende calisiyorlar, her konuda da halen onlara görüş sorarız. Cünku işlerini eksiksiz ve en iyi yapan arkadaşlarımızda ondan halen calisiyorlar bence.Şimdilerde kimler temsilcilik yapıyor , biliyorsunuz değilmi…Ama, hayatımız boyunca hiç unutamayacağımız bir ders verdiler,hiç boyun eğmediler.En büyük ayıbı biz yaptık,greve katılmayarak, cocuklarımıza dahi anlatamayacağız o günleri,biliyorum.Sizde biraz dürüst olup doğruları yazsaydınız keşke.
Bi hatalı bilgi veriyorsunuz bu yazınızda, yakıştıramadım size Ali bey. Ben kendim şahidim. O gün, bizler çok erken işe getirildik, servisler daha saat altı olmadan BT nin önündeydi zaten. Bt nin temsilcileri de bizim arkadaşımızda bina önündeydi ve pankartı asmışlardı, siz yoktunuz. Geç kalan siz olmayasınız.
Devrimciler bu ülkeninde Hava iş sendikasınında namusudur.
Mücadele ye devam.Tebrikler bize moral veriyorsunuz.
Kervan yolda giderken düzülür diyor kısaca şimdiki sendika yönetimi ANLAYAN ANLADI
Ali Bey, yazınızı okurken o günleri tekrar yaşadım adeta. 2012 Mayıs’daki 305 Eylemi ve bir sene sonra 2013 Mayıs’da, nedenleri çalışanlara çok da anlatılmadan çıkılan başarısız bir grevden sonra, bir sendika çalışanlarını ancak bu kadar mağdur eder diyorduk ancak şimdiki Hava-İş yönetimi bizleri neredeyse eskiyi bile arar hale getirdi maalesef. İşverenci olmayan, sendikal altyapısı olan ve 22 bin personelin 16 binini oluşturan Uçuş İşletmeyi temsil edebilecek bir muhalif grubun çıkması şart. Yoksa bu yönetim 4 sene daha devam ederse geleceğimiz hiç parlak değil. Bu sene yaptıkları şovlara da kimse prim vermiyor çünkü iki yüzlüler. Seçime kadar ‘tavşan kaç, tazı tut’ ile göz boyamaya çalışıyorlar.
cok güzel yazmıs ve anlatmışsın ali abi emeğine saglık
Grev mücadele yılları ve grev gömleği,kirliliklerden arındırıp õğretici bir hale gelince ne güzel oturuyor dizelere.
Mükemmmel bir yazı Ali bey, kendilerini sendikacı zannedenlere gelsin.
Bu ülkeyi yıllardır yönetenlerin en iyi bildikleri şey , insanımızın, tuttukları takım haricinde hiçbir şey için birlik olamayışı, para ve çıkar için herşeyi yapabilme,her daim güçlünün,iktidarın,zenginin yanında olmayı marifet sanmaları ve işsizlikle tehdidin onları sindirmede çok etkili olduğunu bilmeleridir.
Thy işçilerinin de bu yazılanlardan farklı hiçbir yanı yoktur. Ayrıca çalışan sayısı ve profilinin iktidarla beraber değişmesi,işe torpille alınanların iktidar yanlısı olmaları ve sendika yöneticilerinin de işverenlerden farklarının olmamaları,onların da her daim kişisel çıkar peşinde koşmaları da çıkılan greve katılımın olmamasına sebeplerdendir. Biatçı insanlar hakka,hakkaniyete,hukuka,insanlığa,vicdana vs önem vermezler onlar için önemli olan şey onlara iş ve para imkanı verenlerin sözlerinden çıkmamak ve onların her dediğini sorgulamadan,koşulsuz yapmaktır. İnsanları paraya bu kadar tamah ettiren,sömüren devlet ve işverenlerin, eski,yeni çalışan,solcu,sağcı,ilerici,gerici,senden,benden,zekisi,aptalı,okumuşu,cahili fark etmeden maddiyata,çıkara ve güce tapan, bu uğurda herşeyi yapabileceklerin de bu kadar çok olduğu bir ülkede ne grev olur ne hak arama ve kazanma ne de başka bir şey o yüzden kimse hakkım yeniyor,işsizim,geçinemiyorum vs diye ağlamasın, hakkını aramaktan,birlik olmaktan aciz, ben ortalarda görünmeyeyim de birileri benim hakkımı arasın şark kurnazlığındaki bu millet herşeyi hak ediyor.
Temsilciler kim Ali hocam,nasıl vermezler sana grev gömleğini.Selamlar