Bir kez daha gördük ki, ülkemizin huzuruna, milletimizin birliğine, canına kast eden alçaklar hiçbir ahlaki sınır tanımadan saldırılarına devam ediyorlar. Artık sabrımızın sonuna geldik! Bu hain terör saldırısında dört değerli TUSAŞ çalışanımız ve bir vatandaşımız olmak üzere beş canımızı toprağa verdik. Acımız tarifsiz, öfkemiz ise dinmez.
Bu hainler, milletimizin kanını akıtarak amacına ulaşacağını sanan zavallılardır. Onlar bilmelidir ki; bu halk bu kirli oyunlara, alçak pusulara, karanlık saldırılara asla boyun eğmez! Evet, 22 vatandaşımız ve TUSAŞ çalışanımız yaralandı. Dualarımız, yaralılarımızın bir an önce iyileşmesi, güçlenmesi, dimdik ayakta durması için. Şehitlerimizin mekanı cennet olsun. Ailelerine, milletimize sabırlar diliyorum; ancak bilinsin ki, milletimiz bu acıları unutmaz, affetmez.
HEAŞ, Türkiye’nin stratejik kurumlarından biri olarak öne çıkıyor; ancak son dönemde bazı yöneticilerin göreve gelme şekilleri ve aldıkları tartışmalı kararlarla ilgili dikkat çekici iddialar ortalıkta cirit atıyor. Çalışanların, yöneticilerin ve dış gözlemcilerin aklında beliren sorular ise bir türlü yanıt bulamıyor.
Özellikle son bir yılda gerçekleştirilen ihale süreçleri üzerindeki kara bulutlar, bu kurumun yönetiminde ciddi bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. HEAŞ’taki bazı yöneticilerin geçmişleri ve göreve geliş şekilleri oldukça manidar. Örneğin, şef ve müdürler gibi… belediyede yaşadıkları sıkıntılardan sonra nasıl oluyor da HEAŞ’ın kritik pozisyonlarına atandıkları tam bir muamma. Bu görevlere gelişlerinde hangi kriterler belirleyici oldu? Daha da önemlisi, göreve başladıktan sonra gerçekleştirilen ihalelerde hangi süreçler işletildi?
Hurda İhaleleri: Şeffaflık Nerede?
Son dönemde gerçekleşen hurda ihalelerinin süreçleri oldukça tartışmalı bir hal almış durumda. İhaleye kaç firma katıldı? Kaç firma teklif sundu? Bu soruların yanıtları kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmalı. Ancak iddialara göre bazı ihalelere tek bir katılımcı bile olmadan, belirli kişilere ya da firmalara adeta “paslanmış.” Alım-satım süreçleri de benzer şekilde sorgulanmaya devam ediyor. Şirket için alınan araçların ihaleleri ya da mevcut araçların satış süreçleri tek tek incelenmeli, şeffaflık ve rekabet ilkeleriyle ilgili kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmalı.
Genel Müdüre Ulaşmak Neden Bu Kadar Zor?
Bir başka ilginç durum ise HEAŞ Genel Müdürü’nün çalışanlarla arasına koyduğu mesafe. Çalışanların direkt olarak görüşme imkanlarının kısıtlanması, bürokrasinin ve kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin önünü açıyor. Eskiden genel müdürler, çalışanların her türlü sorununu rahatça ifade edebildiği bir yönetim tarzını benimsiyorken, artık genel müdüre ulaşmak neredeyse imkansız hale gelmiş durumda.
Öte yandan, özel kalem müdürünün çalışanlar üzerindeki engelleri, çalışanların genel müdüre ulaşmasını neredeyse imkansız kılıyor. Sektörün en önemli kurumlarından biri olan HEAŞ’ta, bu tür bir kopuk iletişim ortamının yaratılması, çalışan memnuniyetsizliğini artırmakta ve kuruma olan güveni sarsmaktadır.
Yönetim Kurulu’nun Durumu: Belirsizlik İçinde Belirsizlik!
Yaklaşık 1,5 aydır HEAŞ Yönetim Kurulu’nda bir boşluk olduğu ve genel müdürün bu boşluğu doldurmak adına Ankara’da temaslarda bulunduğu biliniyor. Yönetim Kurulu Başkanlığı pozisyonuna kimin getirileceği konusunda belirsizlik hakimken, genel müdürün bu görevi kendisinin üstlenmek istediğine dair dedikodular da dolaşıyor.
Sektörün köklü ve stratejik öneme sahip bu kurumu için şeffaflık, liyakat ve hesap verebilirlik ilkeleri her zamankinden daha büyük bir önem taşımaktadır. Yönetim değişse de bu iddiaların aydınlatılması ve güvenin yeniden tesis edilmesi, kurumun geleceği ve sektörün bütünlüğü açısından kritik bir adım olacaktır.
*************************************************
Pırıltının Altında Yatan Yorgunluk ve İnsafsız Çalışma Koşulları
Dışarıdan bakıldığında havacılık sektörü, ışıltılı ve cazibeli bir dünya gibi görünebilir. Ancak bu göz alıcı görüntünün arkasında, sektörde çalışan her bireyin -pilotundan teknisyenine- her gün katlanmak zorunda kaldığı yorgunluk, uykusuzluk ve tükenmiş bir motivasyon yatmaktadır. Bu sektörün görünmeyen kahramanları, artık göz ardı edilemez bir sorunla, insanı adeta yok sayan bir yoğunlukla boğuşuyor.
Dünyanın bazı bölgelerinde, özellikle Filipinler ve Endonezya gibi ülkelerde, 24 saat süren uçuş mesaileri sık sık gündeme gelirken, birde 737 filosundaki çalışma şartlarını düzeltmeye odaklanmamız gerekiyor. Çünkü bu filoda çalışan arkadaşlarımız, uykusuz ve yorgun geçen uzun mesailerin artık dayanılmaz hale geldiğini her fırsatta dile getiriyor. Bu çığlığı duymamak, kör ve sağır kalmaktır.
Havayolunda 14 yıldır çalışan bir pilot, çocuğunun büyüyüşüne tanıklık edemediğini, ailesine vakit ayıramadığını, gençliğinin elinden kayıp gittiğini anlatıyor ve “İşimizi seviyoruz, ama dayanacak gücümüz kalmadı,” diyerek tükenişi haykırıyor. Çalışanların istediği, sadece insanca bir düzen. Çünkü ne kadar maaş verilirse verilsin, hiçbir para kaybolan bir çocukluk ya da giden bir gençlik değerinde değil.
Bu yalnızca pilotların değil, kabin ekiplerinden teknisyenlere kadar tüm saha çalışanlarının yaşadığı ortak bir sorun. Kabin ekibinden bir çalışanın sözleriyle, “Aynı yoğun uçuş temposunda çalışıyoruz; uykusuz geçen geceler, mobbing ve bitmek bilmeyen mesailer altında eziliyoruz.” Özellikle yaşı ilerlemiş kabin görevlileri için bu tempo artık kaldırılamaz bir noktaya geldi. Fakat bu konu ne kadar gündeme geliyor? Kimin umurunda?
Teknisyenler ise her geçen gün daha fazla yıpratılıyor. Eskiden bakım işlemleri daha kontrollü bir düzende yürütülürken, bugün bu işler teknisyenlerin sırtına yüklenmiş durumda. Artan iş yüküne rağmen Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu sorunlara sessiz kalıyor. Çalışanlar, yetkililerin bir kez olsun sahaya inip bu yıkıcı koşulları görmesini istiyor.
“Etik Kurul” ve benzeri birimlerin gösterdiği ilgisizlik ise başlı başına bir sorun. Mobbing ve kötü muamele gibi şikayetler “Bu bizim alanımız değil,” denilerek kapatılıyor. Çalışanlar, haklarını talep ettiklerinde karşılarında sadece soğuk bir duvar buluyor. Sendikalar mı? Çözümden uzaklar, çalışanların sorunlarıyla alay edercesine ilgisizler. “Daha fazla sağlığımı bu duyarsız yöneticilere teslim edemem,” diyenler, 40 yaşına gelmeden başka bir meslek seçeneği aramak zorunda kalıyor. Çünkü onların sağlığını önemseyen bir yapı yok!
Ve belki de en acısı, bu sistemin devam etmesinde çalışanların bireysel sorumluluklarının da rol oynaması. Hala sarı sendikaya üye kalan binlerce pilot var. Bir adım atmaktan çekinenlerin, taleplerini duyuracak bir merci bulmaları da mümkün değil. Bu insanlar, bu sektörün bel kemiği; ancak üzerlerine binen yük her geçen gün daha da artarken, tükenişlerinin kimsenin umrunda olmaması hem insani değerlerden, hem de sektörün geleceğinden ödün vermektir.
Havacılık sektörünün geleceği, bu yorgun insanların sesini duymaktan geçiyor. Bu seslere kulak tıkamak yalnızca bireysel refahı değil, sektördeki genel verimliliği de gözden çıkarmaktır. Yöneticiler ve karar vericiler, bu sektörde çalışanların yalnızca iş gücü değil, hayatını bu mesleğe adamış insanlar olduğunu artık kabul etmeli.
Böyle ısmarlama haber yapmanız çok ayıp. Kimseye çamur atacak değilim ama eski yönetimleri de çok iyi biliyorum. Şimdi ki yönetim ilk defa Havacılık bakış açısıyla olaya yaklaşıyor. Bir sürü süreç ortak işliyor. Evet müdürler dediniz! 20 yılı aşkındır görev yapan müdürler dikkatinizi çekti mi hiç? Ne maharetleri var ki emekliliği hala uzarılıyor? Son olarak genel müdürü personel müdürü ile karıştırmayın. Az bişey kurumsal farkındalık size de iyi gelir.