Sosyal medyada takipçisi olduğum ve paylaştıklarını hep ilgiyle izlediğim Airbus Türkiye Başkanı Simon Ward, Türk Hava Kuvvetleri filosundaki dev nakliye uçağı A400M’ın Erciyes Dağı semalarındaki bir fotoğrafını koyarak altına da “Enfes bir uçağın, enfes fotoğrafları. Teşekkürler ASFAT” diye yazdı. Kimdi, neydi bu ASFAT?
Silahlı kuvvetlerinin personel ve malzeme nakletme ihtiyacı için 1997 yılında NATO üyesi sekiz Avrupa ülkesinin OCCAR (Ortak Silahlanma İşbirliği Örgütü) ortak düşünülen bir proje için gelen teklifler içinde Airbus’ın sunduğu A400M modeli kabul görür ve hayata geçirilir.
Üye ülkelerden Almanya’nın 53, Fransa’nın 50, İspanya’nın 27, İngiltere’nin 22 ve Türkiye’nın de 10 uçak sipariş ettiği bu proje toplam 170 adet uçağın üretilmesini öngördü ve şimdiye kadar 151’ı teslim edildi.
Orijinal adı Atlas (Yunan mitolojisinde gök kubbeyi taşımakla cezalandırılan kişilik) olan bu uçaklar askeri alanda helikopter, zırhlı araç ve her türlü malzemenin yanı sıra yolcu ve hasta taşıyabildiği için afetlerde de önemli görevler üstlenmektedir. 37 tonluk bir kapasiteye sahip bu uçakların seyir hızı 780 km. olup, dolu olarak 3300 km., boş olarak 9 bin km’lik menzile uçabilme kabiliyetine sahipler.
Bizim, cüssesi ve kabiliyeti nedeniyle Koca Yusuf (1.88 boyunda 138 kilo ağırlığındaki dünya şampiyonu ünlü güreşçimiz) adını verdiğimiz bu dev uçaklarla ilgili önemli başarımız var. Her alanda işe yarayan A400M tipi bu uçakların, dünyada Airbus tesislerinin dışında bakım, onarım ve yenileme işlemlerinin yapıldığı ilk ve tek yer
Askeri Fabrika ve Tersane İşletme Anonim Şirketi’ne ait (ASFAT A.Ş.) Kayseri’deki 2’nci Hava Bakım Fabrika Müdürlüğü’ne ait tesislerdir.
İşte, Airbus’ın yöneticisi Simon Ward bu tesise teşekkür ediyordu. Neden?
Çünkü, ASFAT tesislerinde A400M uçaklarının retrotifi (Güçlendirme, modifiye etmek, üretim esnasında konulmayan aksamların eklenmesi) gibi önemli düzenlemeler yapılıyor.
ASFAT’ın kabiliyetleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kara, hava ve deniz kuvvetlerinin bakım onarım, modernizasyon, iyileştirme ve yenileme gibi konuları da bulunuyor.
Bünyesinde 27 askeri fabrika ile 9 tersane bulunan, 50 milyar TL’lik sermayesi Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından sağlanan ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bu şirket “Devletten – Devlete” anlaşma yapma yetkisine de sahip.
ASFAT, bir ülkenin olmazsa olmazı olan savunma endüstrisindeki diğer kamu şirketlerinin ihracatla ilgili sorunlarını çözmede etkin bir rol üstlenmekte, askeri fabrika ve tersanelerin imkân ve kabiliyetlerini geliştirmekte; bakım ve onarım tesislerinin modernizasyonu, üretim tesislerinin maksimum seviyeye çıkarılmasını ve kapasitelerinin geliştirilmesini de sağlamaktadır.
Kamu-özel sektör iş birliğinin sağladığı sinerjiyle, tasarım, üretim, eğitim, bakım-idame süreçlerinde müttefik dost ülkelere çözümler sunmaktadır.
Düşük maliyetle en kısa zamanda, en yüksek kalitedeki çözümleri paydaşlarına sunan ASFAT’ın sağladığı en büyük kâr ise zamandan tasarruf. ASFAT’ın en önemli sermayesi nitelikli insan kaynağı olup bundan aldığı güçle, kazancını askeri fabrika ve tersanelere aktararak daha etkin, modern, üretken ve teknolojik bir ekosistem oluşturmaktadır.
Milli savunma gibi hayati bir konu da böyle bir tesise sahip olduğumuz için ne kadar gurur duysak az gelir.
Kamuya ait MKE, STM, TOMTAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN ve TUSAŞ’ın yanı sıra FNNS, KALE, NUROL ve ALP gibi övünülecek işlere imza atan özel şirketlerimiz de var.
Vatanımızın korunması gibi önemli ve hassas bir göreve düşünsel ve fiziki katkı sunan tüm isimsiz kahramanlara minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Mutlu yarınlar Türkiye’m.
Yanan uçaktan 379 insan sağ çıktı
Japon Mucizesi değil, kurallara riayet
Japon halkı yeni yıla alışık oldukları depremle girdi. İlk anda 50 kişinin can verdiği bu depremin korkusunu henüz üzerlerinden atamadan korkunç bir uzak kazasıyla sarsıldılar diyebiliriz.
Ülkenin All Nippon Airways’den (ANA) sonra ikinci büyük havayolu şirketi Japan Airlines (JAL) filosundaki Airbus 350-900 tipi bir uçak 379 kişiden oluşan yolcu ve mürettebatıyla Haneda Havalimanı’na indikten sonra yerdeki bir ilk yardım uçağına çarptı.
Pilot dışında beş kişinin hayatını kaybettiği sahil güvenlik uçağına kalkış izni verilmediği, pist öncesi son bekleme noktasında kalması gerektiği uçağın pilotuna iletildiği belirtiliyor.
Kule ile pilot arasındaki konuşmalara göre, sahil güvenlik uçağının pilotu bu talimatı anladığını ifade ediyor. Fakat buna rağmen çarpışma yaşanıyor.
Bu konuşma kayıtları piste çıkma izni aldığını iddia eden pilotun ifadeleriyle de çelişiyor. BBC’nin haberine göre piste çıkış rotasındaki yönlendirme ışıklandırmalarının bazılarının çalışmadığı, ancak uzmanlara göre ışıklı yönlendirmelerin yanında yer çizgileriyle de uçaklara piste çıkmadan önce beklemeleri gereken noktaların belirtildiğini aktarıyor.
Çarpmadan sonra çıkan yangın dev yolcu uçağının kül olmasına neden oldu, fakat yolcu ve mürettebattan ölen ve yaralanan olmadı. İşte, buna mucize denildi! Acaba öyle mi?
Bu gerçekten bir mucize mıydı? 12’si kabin görevlisi, üçü pilot olan 15 kişilik mürettebat ve 364 yolcu tam bir enkaza dönüşen bu uçaktan nasıl sağ çıkmıştı. Resmi yönergeler böyle bir yangında uçağın 90 saniye gibi kısa sayılacak bir sürede terk edilmesini ön görüyor. Sekiz çıkış kapısı olan ama bunlardan sadece üçünün kullanıldığı tahliye operasyonunda söylendiği gibi 90 saniye şartı ne yazık ki asla mümkün olamazdı. 18 dakika süren bu tahliye operasyonunda birçoğu Japon olan yolcularının ilk anda kabini saran dumanı görüp, kokudan etkilenerek paniklemesi insani bir tepkidir.
Motorların alev alıp yandığını gören ve o anda ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilen kabin memurları inisiyatifi ele alıp, vaziyete hakim olmaları, yolculara sakin olmalarını ve oturmaları gerektiğini anlatmaları bu uçakta hiçkimsenin ölmemesinin en önemli nedenidir. Şayet, ayağa kalkıp çıkış kapılarına yönelseydiler asıl facia o zaman yaşanırdı. Kabin görevlileri anons sisteminin bozulması üzerine her uçakta var olması gereken megafonla anons yaparak görevlerini en iyi şekilde yapmış ve bu kadar insanın hayatını kurtarmıştır. “Yerinizde oturun, bagaj ve el çantanızı almayın, sivri topuklu ayakkabılarınızı çıkarın. Başınızı öne eğin” şeklindeki sözlerle onları slide denen şişme kaydırakların olduğu çıkış kapılarına sırayla yönlendirerek hayati ve çok önemli bir iş yaptılar.
Yani, gökten sihirli bir el gelip uçak yolcularını kurtarsaydı bunun adına mucize diyebilirdik. Böyle bir şey olmadı, sadece kabin memurlarının iş bilinci ve yolcuların itaatkar tavırları tevekkül içinde beklemeleri, panik ve telaşa kapılmamaları, birbirlerini itip kakmamaları, bağırıp çağırarak uçak içinde endişe ortamı yaratmamaları kurtuluşlarının en önemli nedenidir?
Burada alkışlanması gereken görev tanımına uygun hareket eden kabin görevlileri, sevk ve idareyi sağlıklı yürüten pilotlardır diyebiliriz. Fakat, ölüm korkusu yaşamalarına rağmen, her şeyi söylendiği gibi yapan Japon yolcular en büyük alkışı hak ettiler.
Topluluk psikolojisine yenilerek, yanlış hareket yapmamaları ve hayatlarını kurtarmaları artık havacılık tarihine geçen çok önemli bir olaydır diyorum.