İstanbul’a yeni bir havalimanı yapmayı kafasına koyan idare, milyonlarca lira harcayıp kilometrelerce oto yol yapmayı hiç ihmal etmedi.
Bundan 10 yıl kadar önce, tıkır tıkır işleyen Atatürk Havalimanı’nın ‘katline ferman’ verildiğinde, yeni bir havalimanı yapmaya karar verenler, şehrin 50 km. uzağında yer seçip ilk yanlışı yapmıştı.
İstanbul’a yeni bir havalimanı yapmayı kafasına koyan idare, milyonlarca lira harcayıp kilometrelerce oto yol yapmayı hiç ihmal etmedi. Bu yollar havalimanı açılana kadar sinek avladı. Aradan yıllar geçip de havalimanı inşaatı başlayınca bu otoyollar hafriyat taşıyan kamyonlara yaradı. Havalimanının, erken açılması için 42 ay gibi kısa bir sürede bitirildiğini ancak, açılışın resmen 29 Ekim 2018’de, fiilen ise 6 Nisan 2019’da yapıldığını da biliyoruz. O gün geldiğinde havalimanına sadece özel arabası olanlar ve otobüsler gidebiliyor, metronun adı geçmiyordu. Çünkü, havalimanının yapım hızı, metro yapım hızını çok geride bırakmıştı. Yani, evdeki hesap çarşıya hiç uymamıştı.
Bir havalimanının olmazsa olmazı olan metronun olmayışı, önemli eksik olarak kayıtlara geçti. Bu eksikliğin imdadına Covid-19 pandemisi yetişti dersek yanlış olmaz. Seferler azaldı, metro konusu da gündeme gelmedi. Ne zamanki, Covid 19 etkisini yitirip de seferler artınca metro ihtiyacı kendini iyiden iyiye hissettirdi.
Kamuoyunun “metrosuz havalimanı” eleştiriler ayyuka çıkınca çalışmalar hızlandırıldı. Günde 800 bin yolcu taşıyacak olan 34 km. uzunluğundaki metro inşaatında 24 bin kişi çalıştırıldı. Günde 65 metre kazı yapılan ve 120 km. hız yapacak metro bu rekorları da kırdı.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı, Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü, metronun 22 Ocak 2023’te hizmete açılacağı duyuruldu. Yapılan hizmet için teşekkür edip, ayrıntılara da bakalım.
Beklenen gün geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan görkemli bir törenle metroyu hizmete açtı. Açtı ama rekorlara imza atan metro iki ucu eksik bir halde yarım olarak hizmete sokuldu ve bu durum bahsedilen rekorlara gölge düşürdü.
Öteden beri kulağımıza gelen yanlışlık söylentilerinin gerçek olduğunu açılıştan üç gün önce yerinde gördüm. Bu metro bütün dünyada, Atatürk ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nda olduğu gibi havalimanı terminal binalarının altında kadar gelmesi gerekirken, ne yazık ki 300 metre kadar uzağa gelebilmişti.
Bakan Adil Karaismailoğlu bu mesafenin 278 m. olduğunu ve 1,5 dakikada (Birileri 7 dk, birileri de 3.5 dk. olduğunu yazdı) yürünebileceğini söylerken, yaşlı, hasta, çoluk çocuk ve bavullarıyla gelip giden yolcuları hiç hesaba katmıyor olmalıydı.
Sayın Bakan eline bir bavul alarak bunu bize uygulamalı olarak gösterebilirse iyi olur. Kaldı ki, havalimanı terminalindeki uzun mesafeleri de hesaba katarsak çok zorlu bir fiziksel efor sarf edilecektir.
Her ne kadar Bakanlık “Hayat ulaşınca başlar” diye sloganları duvarlara yazıp, simgesi 100 yıldır M harfi olan metroyu ulaştırma veya ulaşımın U harfiyle bize anlatmak istese de, metroya ulaşmak da çok kolay olmuyor. İstanbul’un herhangi bir semtinden İstanbul Havalimanı metrosuna binebilmek için Kağıthane’ye gitmek zorundasınız. Çünkü, havalimanı metrosunun başlama noktası burada.
Buraya ulaşmak da yetmiyor. Geldiğiniz hattan çıkıp havalimanı metrosuna ulaşmak için de yürümek zorundasınız.
Bakan Bey’in, “Mühendisliğimizin eşsiz bir eseri olan, ‘ilk’lerin ve ‘en’lerin projesi olarak tanımladığımız Kağıthane-Eyüp-İstanbul Havalimanı Metromuzu İstanbul’a kazandırıyoruz.” diyordu ama Gayrettepe’den başlayıp Kağıthane üzerinden havalimanına gitmesi gereken metro yarım kalmıştı. Oysa insanlar en yakın durak hangisiyse onu tercih edebilmeliydiler. Şimdilik bu iş hayal.
Burada bir plansızlık, bir hata ve ihmal yok denilse de ortada iki ucu eksik kalan bir metro var ve bunun da ceremesini ne yazık ki İstanbul halkı çekecek.
Yapımı süren Gayrettepe- Kağıthane etabı da bir aksilik olmazsa Nisan’da bitecek ve seçim öncesi yine bir şaşaalı bir törenle açılacak diye düşünüyorum.
İşte o zaman, İstanbul Havalimanı metrosunun ulaşım işini eksiksiz ve tam olarak çözebilen bir tesis olduğunu görerek mutlu olacağız. Bakan Bey’i zamanında yapması gerekeni, birkaç yıl gecikmeyle yaptığı halde, birileri alkış yağmuruna tutup, teşekküre boğacak.
Metro gibi önemli bir eksiğe rağmen İstanbul Havalimanı dünya çapında başarıya imza atıp, Avrupa lideri oldu. İstanbul Havalimanı geç ve de kusurlu açılan metrosu, uzun yürüme yollarıyla yine de konforlu ve de verimli çalışma sergileyerek hem misafirlerinin hayatını kolaylaştıracak, hem de rakiplerine göre daha çok yolcu ağırlayarak başarısını sürdürecek ve iyice pekiştirecektir.
Mutlu yarınlar Türkiye’m.
musaalioglu@gmail.com
Her yıl binlerce kişi bu yolda can veriyor
İnsanlığın bitmeyen büyük dramı; GÖÇ
Zaman zaman medyaya yansıyan bazı haberlerin ne anlama geldiğini ve perde arkasında hangi dramların yattığını hiç düşündük mü? Örneğin, 2022 yılının son ayında İstanbul’a gelmek üzere Fas’ın Kazablanka kentinden 29 yolcusuyla kalkar uçağın kalkışından bir süre sonra hamile bir yolcunun doğum sancısı başlar. Kabin memurları doktor anonsu yapar ve uçak doktorun uyarısıyla Barselona Havalimanı’na iniş yapar. Uçaktaki yolcu ambulansla hastaneye kaldırılırken, 28 yolcunun hepsi uçaktan kaçar. Fas polisi kaçanların 14’ünü yakalarken, diğerleri kayıplara karışır. Başka olayda ise, bu kez İstanbul-Kazablanka seferini yapan bir uçakta yine hamile bir kadının benzer bir yola başvurması sonucu uçak, Roma Havalimanı’na acil iniş yapar. Ancak güvenlik güçleri tüm önlemleri aldığı için bu kez hiçbir yolcu uçaktan kaçamaz.
Aynı şekilde 2021 yılında Kazablanka İstanbul seferini yapan başka bir uçakta yolculardan birinin şeker komasına girmesi üzerine, Balear Adaları’ndaki Palma de Mallorca Havaalanı’na acil iniş yapar. Uçaktaki yolculardan 20’si yine aynı şekilde uçaktan inerek, kaçmaya çalışır. İltica konuda bir başka haber bizi daha çok ilgilendiriyor. Amerika’nın Sesi’nde yayınlanan haberde Meksika Sınırı’ndan ABD’ye geçen sığınmacı sayısında rekor kırılmış. Bu rekorun kırılmasında ilginç olan taraf bu işte Türkler’in de önemli bir paya sahip olmasıydı. ABD Gümrük ve Sınır Koruma Dairesi’nin açıklamasına göre, Türkiye’den Meksika’ya gelerek ABD’ye kaçan Türklerin sayısı tam 31 bin 485 kişiye ulaşmış. Bu sayı, her biri 300 kişilik 100 uçak dolusu insan demektir.
2020 yılında bin 944, 2021 yılında 4 bin 989, 2022 yılında ise 24 bin 362 Türk Meksika sınırından ABD’ye sığınmacı olarak gitmiş. Son üç yılda, Türkiye’den 253 çocuk ailesiyle birlikte, 23 çocuk da tek başına Meksika’dan ABD’ye geçmiş.
Aynı şekilde Avrupa Birliği ülkelerine en çok iltica başvurusu 18 bin 420 kişiyle Suriyeliler tarafından yapılırken, bunu 13 bin 695 başvuruyla Afganistan vatandaşları ve üçüncü sırayı da 6 bin 770 başvuruyla bizim Türkler alıyormuş.
Türkler, Amerika’ya ve Avrupa ülkelerine bir şekilde “kapağı atmak” isterken birçok ülkeden yüz binlerce insan da bize Türkiye’ye gelmek için can atıyor, daha doğrusu bu uğurda can veriyor.
Her yıl, başta Afganistan, İran, Irak ve Suriye olmak üzere 190 ayrı milliyetten binlerce insan ülkelerinden ayrılarak Türkiye’ye gelip, buradan da Avrupa’ya gitmek için ölümcül bir yolculuğa çıkıyor.
Burada sorulması gereken önemli soru, insanların doğup büyüdükleri evi, yerleri veya vatanlarını neden terk ettiğidir.
Konunun resmi muhataplarından olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu bu insanlık dramını şöyle açıklıyor.
“Tarih boyunca kişiler ve aile fertleri soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaşlar, istikrarsızlık, ekonomik krizler, mübadeleler, doğal afetler gibi nedenlerin yanı sıra maddi ve sosyal koşullarını iyileştirmek, kendileri ve ailelerine ilişkin beklentilerini geliştirmek amacıyla başka bir ülkeye veya bölgeye göç etmiştir. Bu bağlamda göçmen, sebepleri, gönüllü olup olmaması, göç yolları, düzenli veya düzensiz olması fark etmeksizin yabancı bir ülkede bir yıldan fazla ikamet eden bir birey olarak tanımlanmaktadır.
Sebepler farklı olsa da göç etmenin yegâne amacı umut olagelmiştir. Bu umut, daha iyi bir yaşam, güvenli bir toplum, düzenli bir iş, kaliteli bir eğitim, çocuklara daha iyi bir gelecek sunma gibi saiklerle cereyan edebilmektedir. Bu amaçla hareket eden göçmenler aslında riskli bir yolculuğu da kabullenmiş olmaktadırlar. Zaman zaman aşılmak zorunda olan denizlerde facialar yaşanabilmekte; insan kaçakçıları, organ mafyası gibi aktörler devreye girerek insan hakları ihlalleri yaşanabilmektedir. Bu ihlaller çoğu zaman yolculukla sınırlı kalmamakta göç edilen ülkelerde karşılaşılan dışlanma, ötekileştirme, ayrımcılık, iş vermeme gibi pek çok sosyal ve ekonomik sorunlarla devam edebilmektedir.”
İnsanlığın yüzyıllardır bitmeyen, son yıllarda fazlasıyla artan ve kanayan bir yaraya dönüşen göç sorunu, binlerce mülteci ve sığınmacının bu uğurda can vermesine neden olan bir dramdır. Duyarlı insanlar ve kuruluşlar hariç tüm dünyada milyonlarca insan bunu seyirci olarak takipten başka bir şey yapmıyor.