THY-Hava-İş toplu iş görüşmeleri sürecinde, olası sonuçlar hakkındaki değerlendirme yazımı okuyanlar; 5.paragraftaki “Bu nedenle, çalışanlar olarak, kimsenin dolduruşuna gelmeden, aklıseliminizle gelişmeleri izlemelisiniz. Şeklindeki cümlemi anımsarlar. Bu cümleyi kurarken; şimdiye kadar yaşadığım 3 eylem ve 2 büyük grevin, biz çalışanlara ne getirip götürdüğünü bildiğimden, kendimce okurlarımın çoğunu oluşturan THY çalışanlarına bir mesaj vermek istemiştim.
Her zaman inandığım ve rahmetli babamın bana küçükken söylediği, “Dayak yemeden, dayak atmayı öğrenemezsin!” sözündeki anlamı sorguladığımda; dayağın bu söylemdeki anlamının deneyimi kastettiğini, uzun yıllar sonra, dayak yediğim zamanlarda anlamıştım. Evet, THY de; işveren-sendika ilişkilerinde çok dayak yedik. Bu dayak; bazılarımızın işini kaybetmesine, bazılarımızın iş hayatında ilerleyemeyişine yol açtı. Yani, geçen hafta yaşanan filmin aynısı, geçmişte de yine THY sinemasında oynamıştı.
Yıllar sonra bugünlerde, THY sinemasında yeniden gösterime giren aynı filmde; senaryosunun aynı olmasına karşın, bu kez aktörlerin daha acımasız tiplerden seçildiğini gözlemledim. Ne yazık ki, acımasız düzenin dayatmaları, insanlara, “Önce can, sonra cihan” dedirtecek şekilde gelişiyor. Global yeni düzenin insanları, önce kendilerini düşünür oldular! Bu nedenle, artık idealist, toplumcu düşünce ve insanlar çok azınlıkta kaldılar.
Geçen hafta THY’de yaşanan EYLEMİN’in, gerek basın kuruluşlarınca, gerekse çalışanlar tarafından GREV veya İş yavaşlatma olarak adlandırılması, sendikal konulara ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesi oldu.
Çalışanların iş yaşamını riske etmeden gerçekleştirilecek en güzel eylem çeşidi; “SlowDown” dediğimiz iş yavaşlatmaktır. Her çalışan bu eylemi eksiksiz uygulasa, işler durma noktasına zaten gelir. Özveriyi kaldırmak ve bunu belli etmeden uygulamak için, önce sendika yönetimine güveneceksin. Bu güveni tam olarak oluşturamadığın takdirde her türlü eylemde mahcup olur birçok çalışanı yakarsın.
Sakın, kabin memuru arkadaşlarım bana darılmasın. Ben bir eylem yapacak olsam veya bana bir kişi, kurum veya kuruluş THY eylemini hangi bölümde başlatmalıyız diye soru sorsa, ben, en son kabinden başlayın derim. Pilotu, teknisyeni arkana tam alamıyorsan; THY’de ne grev nede eylem yapamazsın. Çünkü bu iki meslek grubu lisanslı yetkin imzalardır.
Bu iki kere iki dört kadar gerçek iken, neden kabin çalışanları kurban edildi dersiniz?
Şeytanın avukatlığına soyunsam derim ki; THY Part time kabin memuru alıyor. Belki de THY ile anlaşıp eylemi kasıtlı kabinden başlattı ki yüzlerce hostes işinden olsun… Bu olasılık tabii ki çok zayıf ama şeytan bu işte insanın aklına getiriyor işte. Çünkü hala eylemin neden kabinden başlatıldığına mantıklı bir kılıf bulamadım.
Çünkü belleğim beni yanıltmıyorsa,7 Mayıs 1990 yılında, yine bugünkü sendika yönetimi geçen hafta yaşanan eylemin aynısını,THY Teknikte yapmış ve uçaklara bir gün teknik hizmet vermemiştik. O zamanki THY yönetimi, hangara hemen noter getirmiş ve işi tebliğ edip,uçağa (işe)gitmeyenlerin isimlerini kayda almıştı. Uçağa gitmeyen arkadaşların hepsi işten atılma riski ile baş başa kalmış ve haklarında mahkemeler açılmıştı. Söylediğim gibi, o zamanki filmin aktörleri daha anlayışlı olduğundan, işten çıkarma olmadı ama yönetim bu kişileri fişledi ve yavaş, yavaş işten çıkardı. Daha da kötüsü; eyleme katılanlar hakkında açılan mahkemeler; kişilere kamu davası açarak, çalışanların sicilini sabıkalı olarak kayıtlandırdı ve birçok yurttaşlık haklarından yoksun kalmalarına neden oldular. Pasaport –Ehliyet almalarda, yurt dışına çıkmalarda sorunlar yaşandı. Sabıka kaydı alanlar, bir anda kendilerinin sabıkalı olduğunu öğrenip şoke oldular. Bunun yanı sıra kişilere para cezaları da geldi.
THY yönetimi, şimdi de bu eylem sonucunda işten attıklarına vicdani olmasa da bu davaları açabilir.
Daha sonra, ikinci dayağı 1994 yılında TALPA başkanı Erkan Potükönen zamanında yedik. Erkan Potukönen kaptanın organizasyonunda ve tüm THY pilotlarının katılımı ile yaptığı EYLEM hatırladığım kadarı ile net 2-3 gün sürmüş ve tek uçak havalanamamıştı. Bu eylem geçen haftaki korkunç organizasyon eksikliği görülen eyleme hiç benzemiyordu. Bu başarılı EYLEM sonrasında, katılım tam olduğundan ve bu eyleme sadece pilotlar katıldığından, işten atmalar sadece TALPA başkanı ve birkaç yönetici olarak yapıldı. Diğer eylemci pilotlara bir zarar gelmedi.
Değerli okurlarım; bu tür olaylarda mahalle baskısı çok olur. İki arada bir derede kalırsınız. Niyetiniz eylem olmasa bile, yanınızdaki arkadaşı kıramayıp katılım sağlarsınız. Kimseyi bu konuda kınayamıyorum. Dayak yemeyen insana, dayağın acısını anlatmak çok zordur. Bu nedenle eski dayak yiyenler dışında kalanlar, ilk dayaklarını yediler ve bir daha asla yemeyeceklerdir. Ancak bu dayak yiyen arkadaşlar emekli oldukça, yerlerine yenileri gelecek ve bu işçiyi ortaya sürerek yanlış sendikacılık anlayışı yeni katılımlarla sürüp gidecektir.
Sendika, bu acemiliğin sonucunun işveren kıyımı olacağını bilmiyor muydu? Yukarıda anlattığım olaylar daha önce de yaşandığından, bence, kesinlikle biliniyordu. Çünkü eski yenilen dayakların girişimcisi, projelendiricisi de onlardı. Peki; bu eylemi neden tam organize olmadan, apar-topar yapmak zorunda kaldılar? Çünkü, hemen ertesi gün grev yasağı TBMM’den geçecekti. O anda grev kararı alabilmeleri hukuken olanaksız olduğundan, yine üyeleri riske atıp, yani, üyeleri maşa olarak kullanıp, kararın geçmesini önlemeye çalıştılar. Bu eylemde sendikanın bir riski var mıydı? Hiç yoktu.
“Kendimi iyi hissetmiyorum kuralı bireysel bir haktır” Bu hakkı siz toplumsal olarak yaparsanız ve bunun sendika tarafından desteklendiği de aşikâr olursa bu yöntemin tutması düşünülemez. Zaten tutmadı ve anında THY yönetimi bunun kanunsuz olduğunu ve yaptırım uygulayacaklarını ilettiler.
Artık ok yaydan çıkmıştı. Sendika tarafından; “ korkmayın hiçbir şey yapamazlar” yalanları, üçe beş katıp farklı yerlere çekmeler gırla gitti. Eyleme katılanlar ile katılmak istemeyenler arasında müthiş bir mahalle kavgası başladı. Hatta daha dün birlikte uçuşa gidip kader birliği yaptığı mesai arkadaşını yuhalama çirkinliği bile sıklıkla yaşandı. Oysa ki bu bir eylemdi ve kimse koyun sürüsü değildi.
Mademki hukuki yönden sakıncalı bir eylem yapılıyor bırakın kişiler kendi kararlarını kendileri verebilsinler. Çünkü bu grev değildi ki grev kırıcılığı denebilsin.
O an düşündüm de, TALPA başkanı rahmetli Erkan Potukönen zamanında tüm pilotlar aslanlar gibi 2 gün uçağa değil binmek, yanına bile yanaşmazken, şimdi neden bu eyleme destek vermediler? O zaman cesurlardı da, şimdiki korkak mı oldular? HAYIR… Bu korkaklık değil, bu içlerinden bazılarının veya devrelerin zamanında yediği dayağı onlara anlatmalarından kaynaklanmıştı. Bir eylem yapabilmek için, çok iyi örgütlenme ve genel uzlaşma şarttır. Bu uzlaşma sağlanmadan, apar- topar yapılan bu tür acemice eylemler başarırız olur. Bu eylemin suçlusu; çalışanı maşa gibi kullanıp işverenin kucağına iten ve “Önce can sonra Cihan” diyerek kendi yönetimlerini kurtarmak istemekten başka hiçbir gaye taşımayan Hava-İş in acemi değil acımasız yönetimidir…
Peki; kimsenin geçen hafta bahsetmediği THY’nin grev aşamasındaki Toplu İş Sözleşmesi şimdi ne olacak?
THY ve Hava-İş yönetimi arasında imzalanması şart olan bu sözleşmeyi, GREV yasağının şokunu atlatamamış ve THY yönetimine doğal olarak kin tutan Sendika yönetimi imzalamayabilir? Bence önemli olan çalışanların hakları denilerek, tekrar görüşmelere devam etmek isteğinde olunmalı ve kendileri değil, bu sefer öncelikle çalışan THY personeli düşünülmelidir. Masaya çağrıyı Hava-İş yapmalı ve ilk şart olarak işten çıkartılan eylemcilerin kendi dolduruşları tarafından eyleme başlatıldığını söyleyerek bunların işe iadelerinin sağlanması koşulu getirilmelidir. Her toplu iş sözleşmesinde verilen rakamın üstüne mutlaka bir zor payı konmuştur. Özellikle;son eylemden sonra bozulan iş barışının tekrar sağlanabilmesi, THY’nin de işine gelir. Sonuçta insanlar kolay yetişmiyor…
Hava-İş yönetimi imza atmam derse ne olur?
Toplu iş sözleşmesi ikili akittir. İşveren ve sendika birlikte imzalamalıdır. Grev yasağı yasasını Cumhurbaşkanı imzalayıp resmi gazetede yayınladığına göre THY bu sözleşmeyi, YHK ( Yüksek Hakem Kurulu’na)hemen tek başına yollayabilir. Yüksek Hakem Kurulu, THY’nin verdiğinden fazlada verebilir veya bu rakamı daha da indirebilmeye veya yükseltmeye yetkilidir. Teamüllere aykırı olsa da Kazanılmış haklara bile dokunabilir.( Benim çalışanlar adına korkum bu)
Çünkü; YHK, Yetkili son merci olup aldığı karar toplu iş sözleşmesi hükmündedir.
Bu nedenle THY topluluğunun, Hava-İş yönetimini THY işvereni ile masaya oturtmaları için baskı yapmaları gerekir.
Bazı yazarlar grev yasağına ne gerek vardı, zaten Bakanlar Kurulu grevi 60 gün erteleyebiliyor ve sonunda YHK(Yüksek Hakem Kurulu)’na götürüyordu, diyorlar. Sevgili yazarların ( Sevilay Yükselir hanım) okumadığı veya anlayamadığı bir nokta var.
Grevi, bakanlar kurulunca ertelediğinizde, sendikanın Danıştay’a itiraz hakkı vardı. Genel sağlık ve güvenlik sorununun bulunmaması ve THY’den başka şirketlerinde faal olarak çalışıyor olması, Danıştay nezdinde incelenecek ve bakanlar kurulunun bu kararı iptal edilebilecekti. Ancak, şu anda bu yasayla bu risk de kalkmış oluyor.
Bugün itibari ile Anayasa Mahkemesine bu yasayı sadece Cumhurbaşkanı veya CHP götürebiliyor. ( Yeni yasada ferdi müracaatlara bile izin varken henüz bu madde tatbikatta henüz işlemiyor ) Cumhurbaşkanımızın bu işe kalkışmayacağı yasayı onaylamasından bellidir. CHP’nin ikide bir Anayasa Mahkemesine başvurduğunu bilindiğinden, bu kredisini bu iş için kullanır mı bilinmez. Götürse bile, Anayasa Mahkemesinin üst düzey üyeleri ne karar verir sizce???? Kimse kimseyi kandırmasın. Hepimiz Türkiye’de yaşıyoruz ve neyin ne olduğunu biliyoruz.
“Minareyi çalan kılıfını hazırlar” diye bir Atasözümü hatorlatmakta fayda var. Bu grev yasağından sonra bile hala o makamda kalmaya direnen ve yok Anayasa mahkemesi yok İnsan hakları mahkemeleri diye zaman kazanmaya çalışan Bay Atilla nın önce Toplu iş sözleşmesini imzalaması ve daha sonra istifası gerekir.
Bu nedenle HAVA-İŞ’eönerim; bu aşamadan sonra THY işvereni ile mutlaka görüşüp, konunun YHK’ye gitmeden bağlanma yoluna gidilmesidir. 3+3 sıkı bir pazarlıkla belki 5+5 de olabilir. İşten atılanlar geriye de iade edilebilir. Bu konuda kişisel kapris yapılamaz. Toplumun çıkarları hemen ön plana çıkmalıdır.SAKIN KAPRİS YAPMAYIN…
GREV YASAĞI…
Geçen hafta da yazdığım gibi,havacılık işkoluna getirilen grev yasağı son derece anti-demokratik bir uygulamadır ve sonuna kadar karşıyım. Bu uygulamadan sonra, yine bazı medya mensupları ve çalışanlar AKP milletvekili Külünk’e verdi veriştirdi. Hatta gidip söyleşi bile yaptılar. Sanki Külünk; “ peki, haklısınız ben hata yaptım” diyecek.
Geçen hafta söylediğim gibi “Söyleyene değil söyletene bakacaksın. “ THY’den başka sendikalı çalışanın olmadığı bir sivil havacılık sektörümüzde bu yasa kime yarar dersiniz? Bu yasa teklifini Külünk yapmasa bir başkası yapmayacak mıydı? Külünk’ün gücü, tek başına yasa önerisi hazırlayıp geçirecek kadar var mıdır? Cevabı bulmuşsunuzdur umarım.
Bu grev yasağı; Kaleciyi direğe bağlayıp penaltı atmaya benziyor. Veya“Ahhh, şu hastalarda olmasaydı, ne güzel yapılırdı bu doktorluk” der gibi bir uygulama oldu. Şimdi, “Ben ne dersem o olur” mantığında THY neler yapacak neler. Birlikte izleyeceğiz.
Aynı; “On dönüm bostan yan gel Osman” “Dikensiz gül bahçesi ”Ohhhh bu yasayla burayı idare edemeyen olabilir mi? Bu ne avantaj Allah’ım…
Hatta bu gidişle yakında THY ile ilgili aleyhte yazı yazmak yasak olursa bende yasağa uyar çiçek, böcek gibi bir şeyler yazmanın yanı sıra sık, sık uçan restoranımız THY’nin yeni menüsünde neler var onlardan falan söz eder bir kaç bilet falan alırım.. Aslına bakarsanız, THY ve gerçeklerini tek başıma yazmak beni de sıktı… Belki de her şey normal ben abartıyorum. Siz ne dersiniz?
Sonuç olarak; Eylem son derece bilinçsiz ve sonucu sendikaca bilinerek yapıldı. YANLIŞTI.
Grev yasağını ise zaten savunabilecek bir Allah’ın kulu çıkamaz. Yani, görünen odur ki bu iş bu noktadan sonra artık çok zor. Bu eylem kamuoyundan destek bile görmemiştir. Sendika yönetiminin bu andan itibaren “ben nerede yanlış yaptım” diyerek, yeniden yapılanmaya çalışması bile mümkün değildir.
Bu sendikal yapılanma ile bu iş bu kadar. Bunu ben Ayçin seçildiğinden beri söylüyorum.Dün başka bugün başka söyleyenlerden biri değilim.
Bu kafa yapısıyla ve yapılarıyla bu devirde THY’de sendikacılık yapılamaz.
Sendikacılığı sol görüşle veya sağ görüşle bağdaştırmadığım gibi, bu işi siyasi yelpazeden ayrı tutan bir yapıyı desteklerim. Siyasi hükümet ne olursa olsun, sadece THY işçisinin hakları için mücadele edebilecek yeni bir yapılanma şarttır. Yoksa Türkiye gibi, siyasi hükümetlerin bir sol bir sağ bir orta yol gibi siyasi yapılanma dalgalanmaları içerdiği bir ülkede, sendikanın siyasi yanının olması akla yakın görünmüyor.
Nede olsa oy kaygım yok, beklentim yok. İçimde kalmasın… THY’ye vurduk, Sendikaya vurduk, hükümete de bu antidemokratik uygulaması için vurduk. Buraya kadar tamamda, bu THY çalışanlarının hiç mi suçu yok? Birazda çalışanlara vurayım ki bol, bol aleyhte yorum atsınlar!
Hükümeti tek başına sizler değiştiremezsiniz. Bunu anlarım. THY yönetimini de kovamıyorsunuz… Bunu da anlamak mümkün.
Ancak benim anlayamadığım;, yukarıdaki hataları yapan ve binlerce işçi kıyımına ses çıkaramayan sendika başkanını, neden 23 yıldır baş tacı ettiniz.
Sizin sayenizde şov yapan ve binlerce işçi kıyımına karşın hala elinde megafonla dolaşıp, işçilere eylem yaptırıp işten atılmalarına yol açan bir başka sendika başkanı var mıdır? Yok… Siz, sendikanızı sorgulamayıp ben aidatımı veririm gerisini beni ilgilendirmez diyerek duyarsızlık yaptıkça, bu sistem yaşayacak ve sizlerden sonra çocuklarınıza hatta torunlarınıza kadar bu ağalık sistemi uzayıp gidecektir.
Hala uyuyun siz emi sevgili THY çalışanları! Asıl suç sizde bunu bilesiniz….