Öteden beri, siyasilerin en önemli seçim yatırımlarından biri; havalimanı yapma sözü verilmesi idi. Havaalanı sözü verilerek, o kentte yaşayan insanların sempatisini kazanma yoluna giderek oyunu alma politikası dün olduğu gibi bugün de hala sürdürülüyor.
Böylece her ile bir havaalanı yapmak, bir dönemin en popüler seçim yatırımlarından oldu… “Her ile bir havaalanı” sloganıyla 1980’li 1990’lı yıllar, siyasetçilerinin halka umut pompaladığı bir dönemi simgeler. Seçim öncesinde başlatılan göstermelik projeler, seçim sonrasında ya unutulur gider, ya da yarım yamalak ortada bırakılırdı. Bir sonraki dönemde bu kez; inşaatı başlayan ve bitirilmemiş olan havaalanlarını bitirme sözleriyle vatandaştan tekrar oy toplanmaya, bu bitirilememiş projelerin üzerine gidilip bitirileceğine yönelik vaatler, sözler yine kullanılır ve hesapsız, kitapsız, “ar-ge” siz bir dolu proje, bitirilse bile faaliyete geçemezdi. Tabii ki, vatandaşımızın ödediği vergilerle yürütülen bu projeler, sadece kurnaz siyasetçilere ve müteahhitlerine yaradı.
Hatay Havaalanı projesi de, işte o vaat edilmiş projelerden biriydi. Siyasetçiler Hatay’a havaalanı sözü verdi, dönemin bürokratları da kayıtsız koşulsuz siyasilerin rüzgârına kapıldı. Siyasi ok yayından çıkmıştı. Bu aşamadan sonra kimin ne dediği çok önemli değildi. Hangi bürokrat kalkıp, “Sayın Bakanım, burası uygun değil” diyebilirdi ki? Sivil toplum kuruluşlarımızı takan da olmadığına göre, “ben ne dersem o” mantığı çerçevesinde bu işler başlatıldı.
Peki; Hatay Havaalanı neden şimdiki bulunduğu yere yapılamazdı?
Çünkü bunun bilimsel dayanaklı üç nedeni var. Birincisi; burası kuşların göç yolu üzerindeydi. İkincisi; Bu bölgede bir de göl vardı. Üçüncüsü; Bölge deprem fay hattı üzerindeydi.
İşte bu üç neden, o günlerde biliniyordu. Sivil toplum kuruluşları itiraz ediyor, ancak dönemin siyasetçileri bütün uyarıları kulak ardı ediyordu. Çünkü havaalanı demek, siyasi rant demekti!
Hatta öyle ki, ‘Kuşlar uçtuğu zaman, havaalanını kapatırız’ diye olağanüstü zekice bir çözüm önerisi bile ortaya atılmıştı, Hatta daha da komiği; o dönemlerdeki Hatay Valisi Yener Rakıcıoğlu tarafından…Bir de kuş gözleme merkezi kuruldu. Amaç, göç mevsiminde kuşları izlemek ve uçaklarla karşılaşmalarını engellemekti! “Kuşlar geliyor kapatın, kuşlar gitti açın… “Bu komedi uygulamalar maalesef günümüz Türkiye’sinde yaşandı.
Belki de eksik olan, Kuşlar ile bir centilmenlik anlaşması yapılmaması olmuştur :)
Devletin kurumları arasında bile anlaşma yoktu. Orman Bakanlığının hazırladığı raporda, bölgedeki göçmen kuş trafiğinin uçuşları olumsuz etkileyeceği ısrarla vurgulanmasına karşın, siyasileri caydıramadı.
Devreye, Jeoloji Mühendisleri de girdi. Dünya tarihinde meydana gelen 40 büyük depremin üçünün Hatay’da gerçekleştiğini ve Kandilli Rasathanesi deprem raporlarında bölgenin fay hattı üzerinde olduğu ısrarla vurgulanıyordu. Ama bir kere ok yaydan çıkmıştı. Geriye dönerse bumerang örneği, kendileri vurulacaktı. Söz konusu olan; ülkenin zarara uğrayan kaynakları imiş, uçuş emniyeti riskli imiş, olası depremdeki insan ve mal kayıpları imiş, kim takar…
Havaalanı yapılacak (ve oylar alınacak!) o kadar!
TEMA Vakfı, havaalanının ÇED raporunun iptali ve yürütmenin durdurulması için, Adana İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Mahkeme, 07.10.2003 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Aynı yıl (2003 yılında) henüz inşaat devam ederken, endişelerin haklı olduğu acı bir deneyimle kendini gösterdi. Asi nehrinin taşmasıyla Hatay Havaalanı inşaatı iki metreyi bulan suların altında kaldı.
Henüz inşaat aşamasında defalarca sular altında kalan Hatay Havaalanı inşaatının durumuyla ilgili 2005 yılında TBMM Genel Kurulunda yapılan 22. Dönem 3. Yasama Yılı 116. Birleşim toplantısında, dönemin DYP Milletvekili Mehmet Eraslan’ın, “ 2001 yılında yapımına başlanan Hatay Havaalanı, bugün kronik bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Bizim, Amik Ovamız, gerçekten, tarım arazilerinin çok zengin olduğu bir ova ve bu tarım arazileri üzerinde bir havaalanı inşaatı var ve bu havaalanı inşaatı, her kış sezonunda, her kış mevsiminde, maalesef, sel altında, su altında… Taşkın riski altında olan bu havaalanını nasıl kurtarabiliriz? Kuş göç yolları nedeniyle uçuş güvenliğinin hâlâ sorun olarak durduğu, hâlâ bu tehlikenin var olduğu söyleniyor; bu tehlikeyi nasıl aşacağız? ” sözleri havaalanı ısrarında ne denli yanlış davranıldığının kanıtı gibiydi.
Ama yine kimse kulak asmadı!
Sözde bilimsellikten söz edenler, iş öze geldiğinde, kendi beklentileri(çıkarları) doğrultusunda hareket etmekten kaçınmazlar.
Sonuçta; yanlıştan dönülmeyip, bilimsel veriler kulak ardı edilerek; Orman Bakanlığı-Çevre Bakanlığı’nın onay vermeyen raporlarına karşın, kitabına uydurulan ÇED raporu doğrultusunda inşaata devam edildi.
Ancak; kitabına uydurulan ÇED raporu, havaalanı inşaat maliyetini de 4’e 5’e katladı. Amik Ovası’na kurulan havaalanına su basmalarına karşı, yeraltı drenaj kanalları, yerüstü drenaj kanalları, betonarme gibi önlemler sunuldu. Bu kez de maliyet, 200 Milyona çıktı. Hatay Özel İdare’nin 4 buçuk milyon TL bütçe ayırdığı havaalanı inşaatı, 2005 yılında; 12,5 Milyon TL’ ye çıkıverdi.
Sonuçta; Maliyet 200Milyon TL oldu. Koşullar zorlandı, siyaseten verilen sözler, akıl ve mantığın yine önüne geçti ve Hatay Havaalanı yapımı gerçekleşti. 2007 Aralık ayında Hatay Havaalanı, 3 bin metre uzunluğunda ve 45 metre genişliğinde pistle birlikte ALKIŞLARLA hizmete açıldı.
Sonuçta; “Doğa kendinden alınanı, bir gün mutlaka geriye alır” sözü yine gerçekleşti ve doğa, sonunda teknolojiye üstün çıktı. Orası göldü ve sular adeta ‘buranın hâkimi biziz’ der gibi, topraklarını geri istiyordu. Bugün yine su taşkını ve yine bildik manzaralar… Su basmasına karşı üç metre yükseltilen pist, 2 buçuk metrelik suların altında kaldı!
Siyasi çıkarlar öylesine güçlü ki, ne bilimsel verileri ne de çevre dengelerini bile hiçe sayıyor.
Sonuç olarak; 29 Ocak’ta hava trafiğine kapanan havaalanı, önce 26 Şubat, sonra 2 Mart ve nihayetinde 14 Mart’a kadar kapalı tutulacak. Eğer doğa izin verirse, 14 Mart’ta havaalanı trafiğe açılacak(mış)(!) …
Tabii ki, bir sonraki su taşkınına kadar…
OR-Gİ
Yine bir başka siyasi havaalanı projesi ile karşı karşıyayız. Ordu ve Giresun da yaşayan vatandaşlarımıza 1970 senesinden itibaren vaat edilip bir türlü yapılamayan bu havaalanı projesi, şimdiki hükümetimizin çılgın projelerinden bir tanesi.
Siyasi vaatler eşliğinde 41 yılda 3 Cumhurbaşkanı-11Başbakan ve 30 Bakanı eskiten bu havaalanı projesi, dünyada deniz doldurularak yapılan bir kaç havaalanından biri olacak. Birincisi Japonya’da;Osaka körfezinin 5 km açığında 1994 senesinde kurulan havaalanının, küresel ısınma sonucunda bir gün suların altında kalacağı öne sürülmekle beraber senede 30-60 cm kaydığı söylenmekte.
İkincisi, 1998 yılında açılan Hong Kong Havalimanı, mühendislik harikası bir yer. 45 Milyon yolcu kapasitesi var.20 Milyar dolara çıkmış. Simülatörlerde test edilip yapımına başlanmış.200 Milyon ton taş kullanılmış.
Projesinden çok ismi ve numarası ile gündeme gelen ve 528 günde bitirileceği Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından varsayılan bu havaalanı, projesinden çok ismi ve rakamları ile konuşulur oldu. Binali beyin bu havaalanının adı 528’le anılsın. Çünkü; Ordu’nun plaka no.su 52’nin ilk iki rakamı, Giresun’un plakasının 28‘i ise son iki rakamı sembolize ettiğinden, bu inşaatın bitimi, 528 gün olsun denmişti.
Bunun yanı sıra; bu havaalanı için düşünülen isim; Ordu ve Giresun’un isimlerinin ilk iki harfi kullanılarak “Or-Gi” olması düşünülmüştü. Sonra, OR-Gİ’nin İngilizcede pek hoş olmayan anlamlara gelen orgy ile karıştırılma endişesi ile -her ne kadar aynı isimleri içermese de- adı değiştirilmeye çalışılan bu havaalanının, projesinden çok magazinleşmiş hali konuşulur oldu. Nelerle uğraşıyoruz…
Ulaştırma Bakanlığının alt yapı işlerine bakan DLH Genel Müdürü, Ahmet Arslan; bir sohbetimiz sırasında; bu tür deniz üzerine yapılacak havaalanlarının maliyetinin diğerlerine göre en az 3-4 kat fazla olduğunu söylemişti.
Bu proje için 30 Milyon ton hafriyat yapılacak.
Ordu ve Giresun’dan, Trabzon veya Çarşamba, Samsun havalimanı arası, yeni yapılan otobandan gidildiğinde 1,5-2 saat kadar sürer. Ben Kadıköy’den AHL’ ye en az 1,5 saatte ulaşıyorum. Bu örneklere bakarak; bana her nedense bu ne kadar paraya çıkacağı kesinlikle belli olamayacak bu proje şu aşamada lüks gibi geliyor. .
Çünkü Bundan daha öncelikle yapılması gereken havalimanlarını bir an önce bitirdikten sonra sıra buraya gelebilir. Örneğin; iniş kalkış riski devam eden ve küçük askeri uçakların inişi için yapılan Van Havalimanı’nın, konumu daha önemli.
Yüksekova Havalimanı özellikle doğu Anadolu’nun doğusu için çok önemli olup aynı zamanda İran ve kuzey Irak tarafından da kullanılabilecek bir konumda olacak. Bir diğeri ise Siirt Şırnak arasında uygun bir yere yapılması gereken bir havalimanı. Bunların sayısını artırmak mümkün olabilir. Bunları düşündüğümüzde OR-Gİ öncelik sıralamasında geride kalacaktır.
Ayrıca; Japonya’dakiOsaka Meydanı, körfez içinde, Hong Kong Havalimanı, adalar arasında yapılmış olmasına rağmen, Or-Gi’mi desem, 528 mi desem, yoksa Ordu-Giresun mu desem, henüz ismi bile belirlenememiş bu havaalanının; açık deniz üzerine yapılacağını belirtmeden geçemeyeceğim. Karadeniz’in vahşiliğini ve sahilden aniden derinleştiğini de düşündüğümüzde, buraya yapılacak bir meydanın gerek sağlam temellere dayandırılması, gerekse Karadeniz’in çılgın dalgalarına dayanması bakımından çok titiz projelendirilmelidir.
Bu proje bittiğinde, şimdiden gösterilen maliyetleri kat, kat aşacağını tahmin ediyorum. Burada önemli olan, maliyetten çok, o havaalanının kendini ne kadar sürede amorti edeceğinin düşünülmesi olmalıdır. Gerek Giresun, gerekse Ordu’nun, turizm ve sanayi yönüyle böylesi maliyetli bir projeyi amorti etmesi zor görülmektedir. Tabii ki Türkiye’mizin tüm insanları her türlü olanak ve güzellikleri hak ediyor. Ancak eldeki olanakları, popülist politikalara kurban etmek yerine, önceliklere ve olmazsa olmazlara göre değerlendirmeliyiz.
Avrupa’da bile her vilayete bir havalimanı yapılacağına, 2-3 vilayeti kapsayacak büyük ölçüde uluslararası havalimanlarına kayış varken, bizim hala hemen hemen her şehire siyasi amaçlarla havaalanı yapılmasına, dün ne kadar yanlış diyorsam, bugünde aynısını söylüyorum.
Bu projenin, Hatay havaalanı gibi yanlış değerlendirmelere kurban gitmemesi için bir kez daha ne getirip ne götüreceğinin iyice irdelenip, popülist yaklaşımlarla değil, ülke için yararlarının masaya yatırılması, zararın neresinden dönülürse kardır mantığıyla bir kez daha gözden geçirilmesinde yarar var.